hesabın var mı? giriş yap

  • evvela işid'in allah belasını versin. lakin gazetedeki haberde şöyle bir şey dikkatimi çekti. "geçtiğimiz günlerde meydana gelen patlamada çok sayıda kişinin ölmesi üzerine petrol çıkarma işini profesyonellere devretme kararı alan..."

    lan, biz de o kadar maden çöktü, yüzlerce insan öldü. kimse en ufak bir karar almadı be. işid kadar yok muyuz amk?

  • "çok fazla ağlıyor" bahanesiyle bebeğini duvara fırlatıp öldüren bir babanın(!) eylemi.

    bunalıma diyo, girmiş diyo, kız diyo olunca diyo.

    sanırsın hanedanlığa oğlunu geçirecek pezevenk.

  • ilaçları (hap olan) yutarken su içmenin "boğazımdan kolayca geçsin" diye olmadığı gerçeği.

    ilaç içerken mutlaka yaklaşık 200 ml yani bir bardak su ile içilmesi gerekiyor.
    -neden?
    -e boğazımdan koskoca hap kolayca geçip gitsin diye.

    işte o iş öyle değilmiş.
    etkin madde, yani bizi tedavi eden madde o kocaman hapın içinde küçücük bir yerde saklı. kalan kısım yani hapın çoğu onun dış çeperi, koruyucusu.

    bu koruyucu neden var?
    ilacın etkili olabilmesi için o etken maddenin mide veya barsakta çözünerek kana karışması gerekiyor. hapı yuttuğumuzda etkin madde ağzımızda emilime girmesin, aktifleşmesi gereken yer neresiyse oraya ulaşsın diye var. bazıları (bkz: enterik kaplı tabletler) midede değil bağırsakta çözünsün diye kaplanıyor. çözülmesi gereken yer neresiyse tam orada çözülecek ve oradan karaciğere gidip metabolize olacak. ne öncesinde ne sonrasında tam yerinde çözülmek zorunda! yoksa etkili olmayı bırakın sonu ölüme varabilecek zararlar ortaya çıkabilir. (bkz: apranax öldürdü)

    yani ilacı içerken içtiğimiz su ağzımızdaki tükürüklerle ilaç hızlıca çözülmesin, ağızdaki bir sürü kılcal damarlar hızlıca emilmesin, bir an önce ağızdan uzaklaşsın ve çözülme süreci için hesaplanan şekilde vucutta dolaşsın diye var. o hapın organlarımızda kaç saniye kalacağı, kaç saniye sonra diğer organa geçeceği, kaç saniyede boğazdan aşağı yuvarlanacağı vs. ince ince hesaplanmış ve o aktif maddenin tam olması gereken yerde ortaya çıkmasına göre dışındaki zarlar dizayn edilmiş. ilacı ağızda bekletip, ya da az suyla veya susuz içip bütün bu dengeyi bozup sonra o ilaçtan hayır beklemek pek doğru değilmiş.

  • turist vizesi ver desek “yok amk çok tehlikelisin” diyecek ülkenin aldığı tiplere bak. yani nasıl gidiyorlar yav aklım hayalim almıyor. bu sistemin neresinde bug buluyorlar da söylemiyorlar. binlercesi gitmiş, yerleşmiş.

  • link'teki haberde karşıma çıkan durum.
    yemin ediyorum bu yunanlarla biz zeka, kışkırtma, espiri yeteneği, rahatlığa düşkünlük, genetik benzerlik gibi bir çok konuda aynıyız. herifler bildiğin sınırın ötesindeki türkler. veya biz sınırın berisideki yunanlarız.
    tek bariz farkımız "din", gerçi onu ve öğelerini kullanma konusunda da epey benziyoruz.

  • yukarıdaki haberi gördüğümden beridir çin propaganda timi nerede kaldı diyordum ki tim lideri 5 günlük gecikmeyle de olsa uyanmış.

    evet, israil'de aşının uygulandığı 5 milyon kişi arasında toplam 62 kişide kalp kası iltihabına rastlanmış. bunlardan ikisi ölmüş, geriye kalan 60 kişi taburcu olmuş. bu sorunla aşı arasında doğrudan bir bağlantı henüz kurulmuş değil.

    bakın kalp kası iltihabı için istatistikler ne diyor:

    the incidence of myocarditis is approximately 1.5 million cases worldwide per year. ıncidence is usually estimated between 10 to 20 cases per 100,000 persons.

    kalp kası iltihabı normal şartlarda her 100 bin kişiden 10 ila 20'sinde görülen bir durum. 7.8 milyarlık dünya nüfusu içerisinde her yıl 1.5 milyon kişide görülüyorsa bu da 100 binde 19.23 kişi yapar. bunu 12 aya böldüğümüzde her ay bu sorunla karşılaşanların oranı 100 binde 1.6 kişi olur.

    biraz daha araştırınca, israil'in aşılamaya aralık ayı sonunda başladığını görüyoruz. yani aşılamaya başlamalarıyla bu haberin piyasaya sürülmesi arasında 4 ay var. hadi diyelim ilk ay aşılama yavaş gitmiş olsun, ve o ilk ayı çıkaralım.

    normal şartlarda 100 binde 19.23 kişi oranından gittiğimizde, her yıl her 5 milyon kişiden 961'inde bu sağlık sorununun baş göstermesi beklenir. bu rakamı dörde böldüğümüzde de o 5 milyon kişi arasından 3 aylık sürede bu teşhisle hastanelik olma oranını buluruz. ne hikmetse, israil'de aşıyı yaptıran 5 milyon kişi içerisinde, hiç aşı yaptırmamış olsalar 240 adedinin sahip olması beklenecek sağlık sorununa sadece 62 kişide rastlanmış.

    diğer veriyi, yani 100 binde 10 ila 20'yi seçip alt sınırını aldığımızda da 5 milyonda yıllık 500 kişide, 3 ayda ise 125 kişide bu soruna rastlanması gerekir diyebiliriz. ancak hangi rakamı kullanırsak kullanalım aşıyı olanlar arasındaki kalp kası iltihabına rastlanma oranı beklenenden çok daha düşük. yani pfizer/biontech aşısı 62 kişide kalp kası iltihabına yol açtı denilebileceği gibi, fizer/biontech aşısı 63 ila 178 arasında kişiyi bu hastalıktan korudu da denilebilir, ki bu istatistiksel açıdan çok daha doğru bir yaklaşım olur. rakamlara, istatistiklere neresinden bakarsak bakalım, aşının kalp kası iltihabına rastlanma ihtimalini arttırdığını değil, aksine yarıya ya da çeyreğe indirdiğini görüyoruz. buyrun burdan yakın.

    şimdi bir de yukarıdaki bütün rakamları gözardı edip, bu aşının 5 milyon kişi arasından gerçekten normalde kalp kası iltihabı sahibi olmayacak 2 kişinin ölümüne yol açtığını farz edelim.

    koruma oranının %95 olduğunu bildiğimiz bu aşının 5 milyon kişiye uygulanması 4 milyon 750 bin kişinin ölümcül hastalığa karşı bağışıklık kazanması anlamına geliyor. yani bu aşı her 2.5 milyon kişiden 2 milyon 375 bininin hayatını kurtarırken 125 bin kişiyi o ölümcül hastalığa karşı korumasız bırakıyor, 1 kişiyi de dolaylı yoldan öldürdüğünü farz ediyoruz.

    bu çinli arkadaşın biontech boktan, size bunu verelim diyeceği sinovac aşısının koruma oranı ise %50.4. yani aşıyı yaptıran her 2.5 milyon kişiden 1 milyon 240 bini hastalığa karşı korunmuyor. bununla kalmayıp, korunduğu zannıyla gardını düşürüyor. gardını düşürmekle de kalmayıp çevredeki aşılanmamış olanlara da bulaştırıyor. brezilya'da ve şili'de covid vakalarının sinovac aşılamalarından sonra artmış olması boşuna değil. devlet araştırmak istese eminim ki türkiye'deki artışın da sinovac aşısına bağlanabileceği ortaya çıkacak.

    sonuçta, 5 gün önce bu haber haber sitelerine düştü ancak olması gerektiği gibi ihtiyatla karşılandı. ilerde, aşının beklenenin üzerinde bir yüzdeyle kalp kası iltihabına yol açtığı ispatlanırsa bunu da özgür, demokratik ülkelerin medyalarında görür, okursunuz. ne de olsa adamlar çin ya da malum ülke medyaları gibi ağır sansür altında çalışmıyorlar, propaganda metinlerini kopyala/yapıştır yapmıyorlar.

  • işiyle ilgili en ufak bir şikayette bulunmamış, ülke ekonomisini eleştirmiş ve çok haklı bir gencin işten çıkarılma iddiası. sözlük bu genci yarı yolda bırakmaz tabii.

  • benim anladığım meali: dolar yükselecek. türkiye'de işçilerin aldığı maaş dünyaya kıyasla çok daha ucuz hale gelecek. avrupa'nın ucuz iş gücü olarak çalışacaksınız. meyvesini de sizin patronlarınız ve biz yiyeceğiz. 6 ay sonra beleşe çalışıyor olacaksınız ama şükredin devletimizin vergi geliri artacak. böylece size parasını ödeyemeyeceğiniz çeşitli yollar yapacağız.

    e ben dıj güçler ülkemize saldırdığı için dolar yükseliyor diye biliyordum? şimdi anlamadım ben. yoksa benim biricik akpm dolar yükselsin mi istiyor yani?

  • üst edit: yavaş ve imamoğlu na dost ateşi başlayacak yakında.

    baykal'ı göndermeden önce dosyaları kılıçdaroğlu'na veren , onu parlatan güç iki sevilen ismi harcarkende yardımcı olacak. uzun süredir muhalefet üzerinden yönlendiriliyor türkiye.

    bir düğmeye basıldı.

    1.suriyeli ve afgan gündemi bir anda susturuldu.

    2. kılıçdaroğlu sipariş bir soruya cevaben " khk'lıların tamamı göreve iade olacak " dedi.

    3 .gürsel tekin " hdp'ye bakanlık tabii ki verilebilir " dedi.

    4. akşener bizim olduğumuz masada hdp olamaz dedi.

    5. israil seçime 9 ay varken ikili bir çok anlaşma imzaladı ülkemiz ile.

    6. ufku açan kısım: borsa istanbul'da normalde abd'nin yaptırımı gölgesinde olan halkbank ve diğer bankalar 10 gündür tavan yapıyor ve sadece akbank'a giren yabancı para 2.5 milyar tl. 3 milyar $ gibi yabancı girişi tahmin ediliyor son 3 haftada.

    7. selahattin demirtaş millet ittifakını zora sokacağını bile bile öcalan vurgusu yaptı.

    özetle "batı " mevcutla devam kararı aldı.

    siyasi görüş katmadan paylasıyorum . parayı takip etmek çok önemlidir.

    edit:yüzden fazla mesaj gelmiş genelde destekleyici hepinize tesekkür ederim.

    a) akbank takasını açın son zamanlarda 240 milyon lot citi ve deutsche görsel alınmış. bildiğin batı sermayesi. rusların amerikan bankası üzerinden alım yaptığını iddia edenler yoktur umarım.

  • piyasayı bu kadar süredir domine etmelerinin temelinde kaliteli yazılımları kadar sektörde yarattıkları devrimler de etkili olmuştur. sektörün geleceğini öngörmüş ve buna uygun araçları üreterek bugünlerine gelmiştir.

    bencileyin tarihçesi de ilginçtir. gerçi silikon vadisinde kendisine sağlam yer edinmiş hangi şirketin hikayesi sıkıcı ki? her birinin ayrı ibretlik hatıraları var ama ona başka bir başlıkta değinmek lazım. neyse, adobe'nin kurucuları olan john warnock ve charles geschke 1982 yılında xerox'un palo alto'daki geliştirme departmanında çalışan tecrübeli iki yazılımcıydı.

    bilgisayar ile masaüstü yayıncılık henüz adı konulmamış bir aşamadayken bu ikilinin geliştirdiği projeler aslında mini birer devrimdi lakin xerox bu abilerdeki cevheri göremedi. bugün bizim postscript olarak bildiğimiz yazılım diline ümit bağlayan ikilimiz, xerox piyasaya sürmeyi kabul etmeyince tahmin edeceğiniz üzere; sıçarım seroksun bacağına! diyerek şirketten ayrılarak kendi firmalarını kuruyorlar. sonrasında içine düştükleri bir çok savaşta yara alsalar da gemilerini yürütmeye devam ederek bugünlere kadar geliyorlar.

    adobe, postscript'i tanıttığında bir çok şirket ilgi göstermesine rağmen yine en erken uyanan, suriyeli genlerinden gelen çakallıkla steve jobs oluyor ve şirketin %15 hissesini apple adına satın alıyor. apple bir kaç sene sonra laserwriter adında postscript ile baskı yapabilen bir lazer yazıcı üretiyor. bu basit sistem, sektörün lider şirketleri tarafından hor görülüyor. yalnız ön göremedikleri şey canon, apple, adobe üçlüsünün bir araya getirdiği bu basit yapının aslında bir devrim olduğuydu.

    bu ekip aslında masaüstü yayıncılık dediğimiz sistemi icat etmişlerdi. daha öncesinde osuruktan el broşürleri veya basit raporları basmak dahi uzmanlık gerektiriyordu. o zamanlar, bugün olduğu gibi bilgisayar ekranında gördüğünüz tasarım aynı şekilde kağıda çıkmıyordu. litografi bilmek, devasa yazıcıların teknik bilgilerine haiz olmak, satır aralıklarını dahi elle ayarlamak gibi bir sürü farazi işle ilgilenmeniz gerekiyordu.

    apple bir bilgisayar aracılığıyla hızlıca tasarımınızı yapıyor, postscript sayesinde yazıcı neyin nereye ne şekilde basılacağını tam olarak algılıyor ve canon temelli lazer yazıcı ile beş dakikada en sağlıklı sonuca ulaşıyordunuz. o dönemler adobe henüz kendi grafik düzenleme yazılımlarını yaratmadığı için pagemaker adında basit grafik editör kullanılıyordu. sonrasında adobe, michigan üniversitesi doktora öğrencisi olan thomas knoll tarafından geliştirilmeye başlanan bir yazılımda gelecek gördü ve satın aldı. o da bugün heğimizin aşina olduğu photoshop'dan başkası değildi. gerçi yaratıcıları adını display koymuşlardı ama sattıktan sonra söz söyleme hakları kalmamıştı.

    bu arada adobe adı da ilginçtir. adobe, kilden yapılmış kerpiçlere verilen bir isimdir. antik mısır dilinden günümüze kadar gelmiştir. arapça at-tube, mozarapça da ise a'dobe'e dönüşmüş, ispanyolcaya da böyle geçtiği düşünülmektedir. tarihte bilinen en eski ve günümüze kadar ulaşabilmiş nadir yapı malzemelerindendir. anadolu'dan tutun da güney amerika'ya kadar her yerde görebilirsiniz. sıcak bölgelerde inanılmaz stabil ve sağlıklı bir üründür.

    1989'da photoshop büyük bir şaşa ile tanıtılarak hayatımıza girdi. arkasından adobe acrobat pdf formatı geldi. pdf, 1998'den beridir uluslarası bir standart hayatımızda yer alıyor. sonrasında adobe hızla büyüyerek potansiyel gördüğü bir çok şirketi satın alarak bugün kullandığımız premiere, after effects, ürünleri kendi kataloğuna ekledi. en nihayetinde en büyük rakibi olan macromedia'yı dönemine göre rekor bir rakam olan 3.4 milyar dolara satın alarak bütün yazılımlarını kendisine kattı. bunların içerisinde flash, free hand, coldfusion, director, dreamweaver, fireworks gibi o dönem piyasayı domine eden yazılımlar vardı.

    özellikle flash, erken dönem video stream konusunda geçici bir süre bütün dünyayı domine etti. youtube, google tarafından satın alınana değin flash player kullanıyordu. bir sebebi o dönem için pratik ve yaygın olması ikinci sebebi adobe'in geliştirdiği media server yazılımının tamamen flash üzerine kurulu olmasıydı. o dönemler video sunucular öyle pahalıydı ki şimdi anlatsam ufak bir siktir çekersiniz. bırakın sunucuyu sadece yazılımına ödenen paralar şu an hayal gibi geliyor.

    flash'ın ölümü ise adobe'a can veren steve jobs sayesinde oldu. jobs, flash playerın güvenilir olmadığı ve ağır işlediğinden ötürü iphone üzerinde desteğini kaldıracaklarını açıkladı. adobe apple'ın tekel kurmak istediğini öne sürse de apple desteğini kaldırınca flash kısa bir sürede piyasadan silindi. bu arada apple-adobe-microsoft arasında yaşanan bir de font savaşı var ki onu başka bir başlıkta anlatmak lazım.

    tabi bütün işler iyi gitmedi. nice skandal ve kriz atlattılar. o kadar uzun süredir liderdiler ki nokia ile aynı kadere sürükleneceklerinden korkmuştum. yenilikleri gıdım gıdım vermeleri olsun popüler ürünlerini ikinci el megane fiyatına satmaları olsun derken büyük bir sıçışa doğru ilerliyorlardı. hatta geçen yıllarda google, apple, adobe ve intel işçilerine kol gibi tazminatlar ödediler.

    yıllardır plug-in olarak ayrıca satın alıp eklediğimiz yazılımların kendi başlarına yol almaya başlamış olması korkutmuş olsa gerek. özellikle photoshop artık sadece basit bir grafik işleme yazılımı değil. son sürümlerini doğru düzgün öğrenmek için aylarca eğitim, yıllarca deneyim gerekiyor. haliyle kullanıcıları ferahlatacak özellikleri standart olarak sunmaları bekleniyordu. onlar bu özellikleri eklemedikçe kendi başına koca bir plug-in ve hazır action piyasası oluştu. yıllar önce bu soruyu yönelttiklerinde bizim öyle taraklarda bezimiz yok demişlerdi.

    bugün götü boklu akıllı telefon uygulamaları bile bazı özellikleriyle photoshop'un önüne geçince götleri attı haliyle. sadece photoshop'da değil. illustrator gibi sık kullanılan bir ürünün yıllardır aynı olan kalem aracı (pen tool) vardı. tam yarım daire çizmek imkansızdı. basit bir plug-in ise bu işi tek tuşla hallediyordu. ek yazılımı üreten firmayı binasıyla satın alsalar günlük cirolarına yaklaşamaz. gel gör ki son sürüm cc'de bile bu özellikler yok. adobe max'de anlattıklarına göre yeni sürümde hepsi gelecekmiş.

    nvidia ve adobe bir çok ortak projeye imza attılar. özellikle yapay zeka konusunda çok güzel gelişmeler yaşandı. creative cloud'u stabilize ederek bütün ürünleri abonelikle uygun fiyatlara satmaya başladılar. en son figma'yı yine hayvan gibi bir rakama satın aldılar. muhtemelen adobe xd yerine koyacaklar gibi duruyor. geçen onca senede bir hegemonya kurmuş olsalar da getirdikleri standartların, verdikleri eğitim ve geliştirdikleri yazılımların yerini tutacak çok az şirket var. bunca krizi atlattıklarını göz önüne alarak geliştirme konusunda da hızlanacaklarını veya yine yeni ürünleri satın alarak bir şekilde hayatımıza var olacaklarını düşünüyorum.

    sempati beslediğim nadir şirketlerden birisidir. gerek eğitimci gerekse kullanıcı olarak az ekmeğini yemedim. son olarak adobe türkiye ofisini umarım o halıcıoğlu tarafta üst katında komşuların don sütyen çamaşır astığı, kapının önünde çocukların top oynadığı, nalbur gibi dükkandan çıkarmışlardır ümidindeyim. toplantıya gittiğimde şok olmuş, o dönem adobe merkez ofisine fotoğraflarını çekip atma fikri çokça geçmişti aklımdan.

    --- edit ---

    sevgili ekşi şeyler editörü kardeşim. entry ilginç geldi şeylere taşıdın, eyvallah. peki neden üzerinde düzenleme yaptın? küfür, subjektif veya kişisel yorumların hepsi tamam da gözüne sadece suriyeli sıfatı mı battı? :) entryde geçen; "suriyeli genlerinden gelen çakallıkla steve jobs oluyor ve şirketin %15 hissesini apple adına satın alıyor." cümlesini almış "adobe, postscript'i tanıttığında birçok şirket ilgi göstermesine rağmen yine en erken uyanan steve jobs oluyor ve şirketin %15 hissesini apple adına satın alıyor." olarak düzenlemiş.

    olm korkmayın lan bu kadar. bu ırkçı veya ecnebi tabiriyle offensive değil. olsaydı kayserililer, çorumlular hatta komple karadenizliler ve yahudiler üzerine yapılan her nükte, her espriye edit girmeniz gerekirdi. daha bugün komple köylülüğün aşağılandığı bir başlık vardı. tek entry sildiniz mi? ne biçim yönetiminiz var lan sizin? şu yaptığınızın spartacus dizisini izleyip ashur karakterinin suriyeli olduğunun sansürlenmesinden farkı var mı? kökenleri suriyeli değil mi olm steve jobs'ın? hani türkiye'de ben kürdüm diyen adamın avrupadaki durumu gibi. ödül alırsa kürt suç işlerse türk olması gibi bir şey mi bu? siz ne acayip insanlar oldunuz yahu. biraz ciğeriniz olsun.

    --- edit ---

  • kimse yüzde 80 faiz verin demedi ki böyle bir açıklama yapılıyor. enflasyonun ilk yükseldiği zamanlar reel faiz oranını azıcık yukarı artırmak bile bu enflasyon sarmalına girmemizi engellerdi. ülkede %20 faiz varken bir anda doları yükseltip faizleri indirirseniz o enflasyon size bir yıl içinde tuik masalına göre %80 olarak geri döner. seçim zamanı koltuk kapmak için de realiteden uzak açıklamalar duymak insanı çileden çıkarıyor.

  • yav yürü git be dayı.. kız bir pantolon bir beyaz body giymiş ''anadan üryan dolaşıyorsun,beni tahrik ediyorsun'' diyorsun ya...
    kadının kıyafetinin depremle ne ilgisi var be.. kafayı yemişsin,sağa sola sataşmaya yer arıyorsun.
    senin kafa yapının içine edeyim küfrettiriyorlar ya...

  • evladı olanlar izlemesin uyarısı olan videoyu keşke izlemeseydim, keşke hatırlamasaydım.

    buna sebep olanların iki cihanda da iki yakası bir araya gelemesin inşallah.

    yazdım, yazdım, sildim.