• anlatmaya nereden başlayacağımı bilemediğim yazardır.

    hayır yani zaten başlasam, bitmez. çünkü o benim hayatımın başında tanıştığım arkadaşımdır. eğer bir gün tutuklanırsam, içeride bankta yanımda oturan o olur. ya da cinayet işlersem cesedi taşımama yardım etmesi için onu ararım. ben meredith'sem o cristina'dır. küçükken benimle sümüklü böcek öldürendir, cam kırıp kaçandır. uzuuuun uzuuuun mektuplar yazandır(evet o zamanlar mail adresimiz yoktu) ne bileyim işte. sabahın 4'ünde arayandır, destan gibi mesajlar yazandır. fikrimi her alışında bir gram bile uygulamyıp sonra "haklısın" diyendir. en az benim kadar tuhaftır.

    kan kardeşimdir bir de. ben sakarlıktan kanatmıştım bir yerlerimi o yara kabuğunu mu ne koparmıştı (tam tersi miydi?) manyaklar gibi kavga da ederiz ara sıra, olur yani öyle şeyler. kızarım mızarım ama kolum, bacağım gibidir. serçe parmağıma ne kadar kızgın kalırsam ona da o kadar kızgın kalırım.

    öyle yani. nicki gibi hatundur. çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip depresif ağırlıklı manik paranoyak border line; seni seviyorum.
  • önceleri nickini bir ben bir barcelona bir de kedim sandığım için pek sevmiştim kendisini. olsun bu da güzel.
  • bana öykü yazdıran kadın. ben geçen yıl ölen ilham perime otopsi yaparken o tek kişilik seattle grace ekibi gibi çalışıyor.
  • cümlelerimin vaftiz annesi. "eeeahhh bunlar çok ağlıyor bakamayacağım! gece yarısı uyanıp kusuyorlar falan." dediğimde onları kucağına alıp doyuran, ben geri dönene kadar bakandır. kendisine kitap ithaf edesim var ama bunu roman yazdığımda yapacağım. o zaman görür ne demekmiş bas bas bağırıp azarlamak. bir de bana korkunç zor gelen işleri şıp diye yapan, ooo la laaaaa havasına sokan bir yanı vardır. yayın evine editör olasıca.
  • kurbağaları öpüp öküze dönüştürmek gibi süper güçleri olan supergirl.
  • istanbul'a taşınacak diye sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim... çok alışmıştım "saat 4'te buluşalım" dediğimde her seferinde "d&r'ın önünde di mi?" demesine, yağmurda çamurda benimle oradan oraya gelmesine, ankara'yı bir türlü öğrenememesine ve sevememesine...

    ama bu ülkede herkesin istanbul'da en az bir akrabası/arkadaşı falan varken benim hiç olmamıştı. şimdi olacak diye sevinmeye çalışıyorum. (sanki her hafta sonu gidebilme şansım varmışcasına) bir yandan da cehennemin dibine de gitse -ki ikimizin de gideceği yer orası- bana fark etmez gibi geliyor, gitmiyor, içimde bir yerde kalıyor.

    kendisine not: aşığım sana da ben... o yüzden.
  • bütün başlığını benim doldurduğum yazar.

    geçen gün (benim kafam bir milyon olmuş, ne konuştuğumu çok çıkaramadım) o gün girdiği iş mülakatını anlattı bana. konuya hakimim, anlıyorum söylediklerini falan ama iyi de değilim yani. neyse efendim hatun kişi anlattı, ben birkaç bir şey söyledim (neydi ki?) sonra kapatırken de (bak burası çok net) "yeni işin hayırlı olsun" dedim. tabii karşıdan bir kıçıyla gülme efekti geldi, sonra da telefonu kapadık (eve mi ne gelmiştim ben tam).

    şimdi kendisine aynen bana güldüğü gibi gülmek istiyorum. nitekim demin güldüm fakat yetmedi, önünü alamadım. bundan önce girdiği mülakatın ardından da "bundan sonrakinde işe kesin girersin" demiştim. "sen beni mi düşünüyorsun? üç saattir kafamı meşgul edip durdun, derdin ne lan?" dediğimde "haaa şöle şöle oldu ama sen ararsın beni diye aramamıştım daha" demişliği de var.

    yayınevi işi olmazsa sakaryaya fal kafe açacağım. kahve 5 tl, fal bedava!
  • kadın delirdi dün gece mesaj attı bana "hiç gitme" falan diye, cevap olarak ne yazdığımı hatırlamıyorum ama kibar değildim. sanıyor ki "lazımsın" deyince daha telefonu kapatmadan uçak bileti almayacağım, gitmeyeceğim, yazık kıyamam zannediyor ki bir hafta sonu arayıp "sürpriz! geldim ben, tüm planlarını iptal et" diye emretmeyeceğim...

    hollandaya gidip evlensek mi diye düşünüyorum ben ama beni ankaraya bağlayan şeyler ve insanlar var. bu işi geçen sene halletsek iyiymiş...
  • iki saat kadar önce höyküre höyküre ağladıktan sonra, kızmasın diye sakinleşince aradığım kadın. gündüz bana "bi sıkıntın mı var rüyamda beni darlıyorsun çocuk?!" diye bir mesaj atmıştı, o kadar da onu darlayacak durumda değilim gibime gelmişti fakat meğer başıma gelecekleri bilmiş de görmüş. bir saat falan konuştu, güldürdü... kapatırken "bi daha beni ağlayarak arama" diye söylendi.

    şimdi sen benim hiç görmediğim bir evdesin aslında. ben de bunları "seninle konuşma koltuğu"ma oturmuş yazıyorum. kalktın geldin, ne iyi ettin... benim narsist mıktanısım, cristina yang'im; belki yine bir gün biz bağırışırken biri çıkar "siz baya yoruldunuz herhalde bugün gezerken, çok öfkelenmişsiniz birbirinize" der, biz bakışıp kahkaha atarız. "yok ondan değil, bizim olayımız başka."

    sana entry değil roman yazılır bu gece, yanımdaydın ya... o roman iki kızın duvarda oturup buzparmak yemesiyle başlar, aynı duvarda da biter. arası detay. bu gece de yeğenin gelsin rüyama teyzesi, çok lazım. bana gelmezse sana gelsin, "vallahi geleceğim bir gün annem yine üzülmesin" desin, sen bana söylersin.
  • can bonomo'ya yazılıyor, fark etmiyorum sanmasın. bana kim buldu senin gibi şaşkını?

    edit: o değil de yıl 2000, bebenin biri bizi kesiyor. hangimize yazdığını anlamadık. sonra dedik ki kime yazıyorsa o çıksın. sonra o çıktı çocukla, ben ankara'ya döndüm. bir mail attı bir süre sonra "iyi ki sen çıkmadın salakla, mal bir çocukmuş" diye. öyle bir şey işte.
hesabın var mı? giriş yap