1351 entry daha
  • ya bir de oturmuş milletin aklındaki saçma sapan sorulara cevap veriyorsunuz arkadaşlar. suser muayene 15 dakika sürebilir önemli olan orada ne kadar beklediği diyor millet de cevap veriyor. 50 tane yorum var öncesinde 13 dakika muayenehanede kalma süresi diye. bir de bunu türkçe olarak mı açıklayacağız "hayır bak simdi totalde o bina içinde kalma süresi 13, doktorun yanında değil" falan diye.

    arkadaşın birisi banyodaki kovalara dikkat çekmiş dışarda durmaz diye. evet durmaz, duş alındıktan sonra onlar içeri koyulur. belki banyoda yerin varsa onları köşeye koyarsın ama öyle ortada kalmaz. arkadaş herkes de öyle olmak zorunda mı, bizim ortada duruyor, genelleme yapmayın diyor ama bir entry sonra insanların olayları unutabileceği ile ilgili kendinden örnek veriyor. öteki yazara herkes sen mi diye ayar ver sonra kendinden örnek ver. e herkes sen mi acılı gününde herseyi unutsun?

    bir de benim aklıma şu takıldı diye biseyler soranlar var ama o konuyla ilgili binbesyüz entry girilmiş öncesinde. aramaya iki anahtar kelime yazsa bulacak.

    ben birilerinin başlığı sulandırmaya çalıştığına inanıyorum artık. saçma sapan, bi s.ke derman olmayan bir ton entry. günlüğüne yazıyorlar sanki. arada aşırı önemli entryler kaynadı gitti. haaa ben bu entry asıl şu alttaki cevap için yazdım, amacım sulandırmak değil.

    bu arada baş trol "kurtarın kendinizi"; sen de ailenin çelişkilerini öyle güzel ortaya döküyorsun ki sen yazdıkça başlık coşuyor. artık senin aileye şüphe çekmeye çalışan ama bize anti gibi davranan bir troll olduğuna inanmaya başladım.

    3-) ilker bey'in otobüs camını tuzbuz ettiği ve bacısının cenaze merasimine eli sargılı vaziyette katıldığı külliyen yalandır. çocuk yaştaki kardeşinin hunharca katledildiğini sesli teletext bülteninden duyunca fenalık geçirmiş ve zor zaptetmişler ama öyle cam çerçeve indirme ve elini kesip sargılı vaziyette cenazeye iştirak etme gibi bir durum mevzu bahis değil.

    demişsin. al sana herhangi bir video daha öncede paylaştım;

    https://youtu.be/n4a07atb3ny?feature=shared

    8:30'dan sonra bak anne diyor; sonra otobüste falan bir sürü camları patlatmış falan filan, hırsından falan filan genç çocuk işte.

    anne de yalan söylüyor bak sen işe. üstelik videolardan birisinde ilker de anlatıyor aynısını da şimdi tek tek bulamayacağım.

    diğer saydığın her şeyi de çürütecek kadar malzeme var, kaynıyor da uğraşamam tek tek.

    ama yaman trolsun. aile içeri girerse senin de emeğin büyük. 2 yıldır kendi çapında birseyler yapmanı takdir etmiyor değilim.
  • 2000'li yıllarda ordu/ istanbul arası seferlerde bir otobüs firmasında görev almış emekli bir şoför amcamızın sorulara verdiği cevapları aktaracağım. tamamen objektif bir şekilde okumanızı rica ediyorum. şoför yaklaşık 25 yıl boyunca çeşitli firmalarda bu mesleği icra etmiş.

    1) ordu- istanbul arasında seferlerde mola yerlerinde radyo çalışıyor muydu?

    - molada her zaman kontak kapanır ama yolcunun isteği doğrultusunda açtığım zamanlar olurdu.

    2) molada radyo mu açılırdı yoksa teyp mi açılırdı?

    - standart bir şey yok. genelde kasetten açılırdı ama radyo açıldığı da olur. radyoyu genelde şoförler dinlerdi gecenin ilerleyen saatlerinde. sesi kısık olurdu. yolcular duyamazdı.

    3) istanbul'daki radyoda düzce'den çeker miydi?

    - düzce mola yeriydi, ankara'daki radyolar çekiyordu ama istanbul'daki radyolarda parazit oluyordu. yine de mola yerine göre değişiyor.

    4) yol üstünden biletsiz yolcu alınıyor muydu?

    - otobandan yolcu alındığı zaman genelde elden makbuz kesilir. ama bazı şoförler eğer otobüste boş yer varsa yolcuyu biletsiz alıp ucreti muavinle paylaşırdı. ama bu şehir içinden yoldan alındığı zaman olmaz, iki şehrin arasında yol üstünden alındığı zaman olurdu. şehir içi alımlarda yolcu makbuz verilmediği için şikayet edebilir.

    5) o yıllarda bol radyo dinliyordunuz sanırım yolda. haberlerde hırsızlık, cinayet gibi olaylarda açık adres verilir miydi?

    - evet, haber kanalı açık olurdu çoğu zaman. ama tam adres olarak değil de x sokak,y apartmanı olarak verilirdi. isim verilir soy isim verilmezdi. daire numarası verilmiyordu.

    6) otobüs camının adrenalin sayesinde el ile kırılması mümkün mü?

    - o yıllarda şimdiki gibi değildi. evet, mümkün. ama çok şiddetli bir yumruk olması gerekiyor. catlatabilmesi olası ama kırılması için büyük kuvvet lazım. ayrıca camlar muhtemelen oturan yolcuların yüzüne sıçrayıp kesikler oluşturur. otobüsün yan camını yumrukla kıran bir şoför arkadaşımın yüzünde kesikler olmuştu. hastanede tedavi görmüştü.

    7) böyle bir durumda yan taraftaki yolcuya gelmese bile hangi prosedür uygulanır?

    - kesinlikle firmanın genel merkezi aranır, haber verilir. polis duruma göre aranır ama yolcu hastanede tedavi olmak zorunda. herhangi bir durumda yolcu yol üstünde, senin otobüsünde fenalaştığı takdirde sen mesul olursun. o yolcular inince bir daha bulamazsan, tanıklık edemezlerse ve yolcu altı ay sonra şoför kaza yapt, onun yüzünden el sinirlerim tahrip oldu dese bir daha şoförlük yapamazsın. o yüzden mutlaka tutanak tutulur ciddi kanamalı yaralanma varsa, en yakın hastaneye direksiyon kırılır. eğer sadece burkulma vs varsa gene merkeze haber verilir, yolcu ilk terminalde indirilip oradaki firma bankosuna teslim edilir. onlar da ya hastaneye gonderir ya yazılı kağıt alırlar hastaneye gitmek istemiyorum diye. eğer yol üstünde molada falan olduysa da firma araç gönderir ya da ayni firmanın başka bir otobüsüne bildirilir ve gene firmanın bankosuna yönlendirilir.

    8) otobüste kriz geçiren bir yolcu olursa napılır?

    - yolcu eğer hastalık geciriyorsa demin anlattığım şeyler uygulanır. eğer sinir krizi geciriyorsa o yolcu sakinleşmeden devam edilmez. yolcu tekrar sinir krizi geçirip direksiyona saldırırsa hepimizin canı tehlikede olur allah korusun. hemen kenara çekilir, su kolonya falan verilir. zaten tum yolcular başına toplanır. orda beklenir. ama baya beklenir. emin olana kadar. bir saate yakın beklenir krizin durumuna göre. eğer yolcular yola devam etmek için huysuzlanıyorsa ayrı bir otobüs istenir, onlar onunla devam eder. ya da kriz geçiren yolcu başka bir otobüse bindirilir firmanın bankosuna bırakılır. genel merkez mutlaka haber edilir her durumda. tutanak tutulur. muavin yolcuyu bir saniye yalnız bırakmaz. göz hapsinde tutar yol bitene kadar. zaten şoförler birbirleri ile yardımlaşma yapar bu konuda.

    9) o yıllarda bayan yolcu yanına erkek yolcu oturur muydu?

    - bayan yolcuya nezaketen sorulur, eğer kabul ederse oturtulurdu. eğer kabul etmezse yerler değiştirilirdi. ama sıklıkla bayanlar özellikle genç öğrenci bayanlar kabul ederdi.

    10) ordu- istanbul arası yolculuk en kısa ne kadar sürerdi o yıllarda?

    - eğer hiç mola vermez ve otobus boşsa,hızını düşürmezse 12 saatte gelebilirdi en az süre bu. eğer mola verirse, gündüz yolculuğu ise, trafik azsa, terminallere giriyorsa 14,15 saat. eğer anlattığın kriz olduysa yolcu kriz gecirdiyse gündüz yolculuğu ise en az 15,16 saat. gece yolculuğu ise daha az sürer. 14 civarı. bunlar en kısa zamanlar.

    edit: yani cam kırılabiliyor, molalarda radyo dinlenebiliyor, adres verilebiliyor, biletsiz yolcu alınabiliyor ama kriz yaşanırsa mutlaka tutanak tutuluyor, yola devam edilmiyor. üstüne yolculuk uzuyor ve süre en az 14 saat ( terminallere girilmiyor ve yolculuk gece olursa, trafik yoksa) . ve hastaneye yönlendiriliyor ya da kagit alınıyor. söylenenin nerdeyse iki katı. diğer yandan haberi duyma, camı kırması olağan. ama kayıtsız kuyutsuz olması olası değil. yani en iyi ihtimalle, terminallere girmeyen, mol vermeyen ve boş bir otobüste, sabit yüksek hızda ve trafik olmadığı zamanda sabah 7,8 gibi istanbul'da olabilmek için en geç akşam 7 gibi binmek gerekiyor. ailenin varış saatinde abinin otobüse biniyor olması lazim o dakika. eğer mola da veriliyorsa ki mutlaka verilir, ayrıca abi moladan bahsediyor, bir saat daha eklense( kriz anında molanın uzatılmadığını, şoförün hicbisey olmamış gibi devam ettiğini varsayiyoruz) abinin akşam 6 da binmesi lazım. otobüs terminallere de giriyorsa 5 gibi binmesi lazım. cinayet işlendiği an. eğer akşam 11 gibi binildiyse de en iyi ihtimalle öğlen 1 gibi istanbul'da olması, evine de 2 gibi varması lazım. molalar, terminaller eklenirse yarımşar saat moladan ve onar dakika terminalden abinin eve varması en az akşam üstü 4. sabah 7 nerde akşam 4 nerde?

    edit: asagida biri otobüs cami kırılmaz ne şimdi ne 2000li yıllarda yazmış. konuştuğum şoför diyor ki kirilabilir. merak edip baktım internette bile şehirler arası yolculukta otobüs camı kıran kişi haberi var. ayrıca kontak kapanırsa radyo açılmaz diye bi sav sunmuş yine. ben de aileden supheleniyorum ama böyle diğer tarafı savunanlarin yaptığı gibi kör göze parmak, sanki yılların muavini gibi körü körüne saçma sapan mesnetsiz şekilde de savununca bu sefer aileden şüphelenen kişiler de ne saçmalıyor bunlar deyip gerçekten göze batan tutarsizliklari da göz ardı ediyor. ya düşünce one sürülür, bence şöyle böyle oldu ya da bir uzmandan görüş alınarak yazılır. öyle şu asla olmaz, bu asla olmaz diye yazmış olmak için yazılmaz. aynen radyo açanı taksimde sallandiriyorlardi.

    edit: bu süreler sabit, yüksek hızda ve ışıklara takılmadan, yoldan ana yollardan yolcu almadan verilen süreler. özellikle şoför beye en kısa süreyi sordum. bütün tesadüfler bir araya geldiği ve yüksek hızın hiç düşmediği, şoförün ana yoldan yolcu almadığı ve trafiğin hiç durmadığı süreler. diğer yandan zaten internette 16 saat süren bir yol olduğu yazıyor. ama biz en iyi ihtimallerin bir araya geldiği bir senaryoyu düşünüp o şekilde sorup not aldık. onları da olduğu gibi notlarimdan yansıttım.
  • üslubu pek bana hitap etmese de bu dosyayı takdire şayan bir adanmışlıkla takip eden youtuber pınar bk'nın izlediğim yayınlarından öğrendiğim kadarıyla, annenin babası, babanın babası ve çağla (yani çağla ve dedeleri) aynı yıl içinde ölüyor. ölen bu üç kişinin de hayat sigortaları mevcut. annenin merhum babası çok zengin ve torunu çağla'yı tüm mirasını ona bırakacak kadar çok seviyor [(çağla'yı sevme konusunda "annenin aksine!" dediğinizi duyar gibiyim (bkz: #164015897)] ve aile, çağla'nın hayat sigortası ödemesini ölümünden hemen sonra hiç vakit kaybetmeden başvurup alıyor.

    olay yeri fotoğraflarında açıkça gördüğümüz, yırtık pırtıklıktan süngeri fırlamış mutfak sandalyeleri, eski püskü battaniyeler gibi son derece mütevazi eşyalarla donatılmış alt-orta sınıf bir evde oturan tuğaltaylar'ın, aynı yıl içerisinde gerçekleşen bu iki ölüm ve bir cinayet sonrasında zekeriyaköy'de milyon dolarlık bir eve taşındığı söyleniyor.

    şimdi evvela, son 4 yıldır yeniden ele alınmakta olan soruşturma kapsamında, aile bireylerinin bariz çelişkiler içeren mantıksız beyanları, durumla uyumsuz söz ve davranışları, tuhaf beden dilleri, alibilerini kanıtlayamamaları, tutarlı timeline'lar verememeleri gibi şeyler, kamuoyunda kendileriyle ilgili bazı şüpheler oluşmasına neden oluyor. bu makul şüpheler de nazara alınarak, zamanında (nedense) yapılmamış olan usulüne uygun ve kapsamlı bir delil araştırmasının ve sorgulamaların nihayet yapılması ve soruşturma sürecinde ilk 20 yıl boyunca vuku bulan tüm hata, ihmal ve eksikliklerin mümkün mertebe ve derhal giderilmesi gerektiği aşikar. dosyayı eline alıp inceleyen herhangi bir hukukçuyu bırak, maddi vakalar ve yürütülen soruşturma hakkında temel hatlarıyla az çok bilgi edinen sıradan, ortalama bir vatandaş dahi bu kanıya varacaktır. mevzubahis uyumsuzlukları, çelişkileri, gariplikleri fark eden ve tüm bunlar karşısında hiçbir aksiyon alınmamasına tepki gösteren vatandaşların adalet ve hakkaniyet duyguları zedelendiği için sosyal medya platformlarında bu konuda bu kadar yazıp çizip gündem yaratmaları doğal. bunca insan aileyi tanıyor da onlara karşı bir garezi, kan davası veya alacağı mı var, neden bu aileden bu kadar şüpheleniliyor? bunca birbiriyle alakasız yabancının, 14 yaşında canice, vahşice hayattan kopartılmış masum bir kız çocuğunun katilinin her kimse ve her ne pahasına olursa olsun ortaya çıkartılması ve hak ettiği cezayı çekmesinden başka ne derdi ne çıkarı olacak? mutat olarak sorgulanması gerekirken bugüne dek hiç sorgulanmamış birtakım hususların artık ciddi şekilde ve derinlemesine tahkik edilip netliğe kavuşturulmasının, en ufak bir şüphe veya güvensizlik yaratan herkesin ama herkesin teker teker araştırılmasının, şayet şüphe toplayan aileyi kesin suretle aklayan tartışılmaz ve geçerli deliller dosyada mevcut ancak bu zamana kadar kamuoyuyla paylaşılmamış ise de bu konuda kamunun aydınlatılmasının ve kamu vicdanının rahatlatılmasının artık elzem hale geldiği bir yerdeyiz diye düşünüyorum.

    bunun yanı sıra, ilk iki paragrafta atıfta bulunduğum ve asılsız olduğunu umduğum vahim iddiaların da resmi makamlarca irdelenmesi, bu çerçevede tuğaltaylar'ın o dönemki banka hesaplarının incelenmesi, çağla'nın dedelerinin ölümlerinin araştırılması ve çağla'nın katliyle bir bağlantısının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. böylece çağla'nın katilinin veya katillerinin eylemlerinin saiki ve bu yolla da kimliği aydınlığa kavuşturulabileceği gibi, belki bunun ötesinde başka gerçekleri ve meçhul başka suçları da ortaya koyan bir tablo karşımıza çıkabilir. ben de yok canım o kadar da olamaz diye düşünmekle birlikte, 24 yıldır çözülemeyen bir "gizem" sarmalında her türlü senaryo ve ihtimali değerlendirmek gerektiği hususunu bulunduğumuz bu noktada kimse inkar edemez sanıyorum. (bu arada, sigorta firmasında çalışan veya sigorta hukukunda uzman suser'ler varsa bu hayat sigortası mevzuunu, şartlarını vs. açıklarsa güzel olur.)

    türk halkının 24 yıldır haklı beklentisi, soruşturmayı yürüten sayın savcının ve soruşturmada görev alan kolluk kuvvetleri ve diğer kamu yetkililerinin, toplumda böylesine infial yaratan ve vicdanlarda yara açan bir dosyada gerekli dikkati, özeni ve hassasiyeti göstermesi ve usulüne uygun ve tarafsız biçimde yürütülecek bir soruşturmanın neticesinde - ceza yargılamasının da amacı olduğu üzere - maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. sayın savcımızın ve kıymetli emniyet teşkilatımızın da zaten bu amaçla en az son 4 yıldır titizlikle çalışmakta olduğunu tahmin ve temenni ediyorum.

    bir hukukçu olarak vurgulamak isterim ki, yargı makamı yüksek ve ali bir makamdır. senin, benim, şirketlerin, zümrelerin, kurumların, hakimlerin, savcıların, bürokratların, siyasetçilerin, devlet başkanlarının, herkesin ve her şeyin üstünde demokles'in kılıcı gibi sabit durur. yüceliği, saygınlığı ve dokunulmazlığı, adalet, vicdan, hakkaniyet gibi soyut kavramlar ve erdemler gibi insanın aklından da kalbinden de söküp atamayacağı değişmez temeller üzerine inşa edilmiş bir sistem olmasından ileri gelir. rousseau'nun toplum sözleşmesi isimli eserindeki bahsine paralel biçimde, canımızı, malımızı, ırzımızı, hürriyetimizi güvence altına alması için ona güvenir ve riayet eder, karşılığında bireysel ve kolektif irademizi ona teslim ederiz. genel iradeyi yansıtan bu toplum sözleşmesi çerçevesinde, kamu gücünü elinde bulunduran mercilerin üzerine düşen ise, gözleri bağlı dike'nin o meşhur terazisini dengede tutmak, ihdas edilen kanunları tarafsız ve bağımsız bir şekilde uygulamak suretiyle onu onurlandırmaktır. esasen bütün yargısal faaliyetin altında yatan genel felsefe budur.

    son olarak, bir insan olarak şahsi dileğimi ifade edecek olursam, aile hakkındaki iddiaların kof spekülasyonlardan ibaret çıkmasını, katilin ya da katillerin yabancı biri olduğunun tespit edilmesini, ailenin çıkıp şu şu şu oldu biz o yüzden böyle garip ve tutarsız davrandık diyerek kendilerini aklamalarını ve suçsuz olduklarının kesin şekilde kanıtlanmasını diliyorum. çünkü aksi takdirde insanlığa ve insanın iyi tabiatına olan inancım geri dönüşü olmayacak bir şekilde sarsılacak gibi hissediyorum.
  • -otobüs camı kesinlikle yumrukla kırılmaz ne bugün ne 2000li yıllarda.
    -mola yetine sabah 5 te indiğini söylüyor abi kontak kapanır radyo açılmaz yolcular uyuduğu için.
    -ünye istanbul arası 2000 de 16 saat çünki bolu tüneli daha açılmadı.
    -6 haziran 2000 de sabaha karşı çok büyük deprem oldu radyolarda bu haber olmalıydı açık olsaydı.
    -ilker gece 2:00 de binip sabah 9:00 esenlere indiğini söyledi bu mümkün değil
    - ünyeden istanbula hiç durmadan gifilneside mümkün değil otobüs dolu en az 2 mola yeri var
    -en önemlisi gece ünyeden geçen bir otobüs firması yok
  • bural güngör ve pınarbk nın yayın yapacak olması birilerini fena halde tutuşturmuş yanık kokuları geliyor.
    bu yayına engel olmak için uğraşacaklardır unarım başarmazlar.
  • bu noktada uzman bilgisiyle hareket edilirse artık daha faydalı olacağı kanaatindeyim; hukuki bir adım atılması için ne yapılması gerekir ?

    benim bildiğim kadarıyla bir avukatın davaya müdahil olması gerekiyor, ki savcılığa dilekçe verebilsin. bir imza kampanyası var, yine dilekçe icin fakat onun işlevinden tam emin değilim. bu kisilerin tekrardan gözaltına alınıp sorgulanmalari bu noktadaki beklenti olsa gerek, bunun icin ne yapılması gerekir? burada emek harcanarak verilen bilgiler her acidan cok degerli olsa da kanun nezdinde ne yazik ki bir hükmü olmayacak. daha fazla zaman geçmeden, tekrar bir zaman aşımı tehlikesine girilmeden bu yapilmali diye düşünüyorum.

    çelişki olduğunu düşünmek icin bir tek anlatılanlara dayanmaya gerek yok aslinda, görgü şahitleri ve polis tutanağı belli. en bastan, daha ilk günlerde sorulduğunda "hatirlamiyorum" diyebilirlerdi, ama öyle degil. zorlandilarsa bile bir düzeyde hatirlayabiliyorlar, fakat o hatırlanan değişiyor, sorun bu. kendilerine gel dendikten sonra aradan saatler geçip de eve ulaşmaları, diğerinin o gun nerede olduğunu kanıtlayamamasi, en azindan dışarıdan bakanlar için kendilerini şüpheli hâle getiriyor.

    en yakınındaki kişiler alınıp en azından tekrar etraflıca sorgulanmadigi müddetçe, yanmaya devam edecek bir cinayet vakasıdır.
  • nerede ise 25 yıl önce olmuş bir olay tekrar nasıl tartışmaya açıldı sebebini anlamadım.

    olay tarihine bakarsak bir kaç sene evvel olsa.bir dönemin şok edici programı sıcağı sıcağınadan kanıt niteliğinde bir şeyler görebilirdik.

    katil her kimse kendi isteğiyle pişmanlık veya vicdan azabı vesilesiyle dillendirmedikçe bulunacağını.bu saatten sonra bulunmasınından kimseye bir faydası dokunmayacağını bilmenizi isterim.suçlu belli olsa üstüne gidilirdi de öyle birşeyde yok.ülkenizde suçlusu belli olaylar hükmünü görmüyor bu olaydan bir sonuç çıkacağını da sanmam.
  • katilin veya katillerin, kesin olarak şu kişidir veya bu kişidir denilemeyeceği cinayettir.

    ben sadece olası şüphelilerden bahsettim. katilin kesin olarak inşaat işçilerinden biri olduğunu katiyyen söylemedim.

    bir ihtimal olarak, "katil inşaat işçilerinden biri olabilir" dedim.

    tıpkı benzer şekilde genç kızları takip edip, kendi evlerinde boğazlayarak öldüren nurullah ayaz, tolga kudu ve mustafa kuvvetli gibi sapık katiller gibi.

    neden bu ihtimal size bu kadar olasılık dışı geliyor?

    türkiye'de değil de, norveç'te mi yaşıyoruz? her gün bu tarz cinayetler işlenmiyor mu bu ülkede?

    bu katil, kuvvetle muhtemel o eve sapık amaçlarına ulaşmak için girdi. ancak vaktinin çok sınırlı olması, evin durumundan emin olamaması, durmadan çalan telefonlar ve maktulenin o gün muayyen gününde olmasından mütevellit, sapık emellerine ulaşma konusunda muvaffak olamadı ve maktuleyi oracıkta katletti. çünkü çağla eğer öldürülmeseydi, katili simâ olarak da olsa teşhis edecek ve yakalanıp rezil rüsva olmasını ve esaslı bir hapis cezası almasını sağlayacaktı. bunu göze alamazdı. bu sebeple oracıkta katletti çocuğu.

    tabii birçok insana göre tecavüz ile cinayet arasında hiçbir fark yok. o da ayrı mesele. çünkü küçük yaşta taciz ve tecavüze uğrayan insanların kahir ekseriyeti, hiçbir zaman bu ağır travmadan kurtulamıyorlar ve eski hallerine dönemiyorlar. depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, uyuşturucu kullananımı ve intihar olayları bu grupta çok sık müşahede ediliyor.

    o yüzden bir insanı tecavüz edip yaşayan ölüye çevirmek ile öldürmek arasında hiçbir fark yok. ikisi de rezilce ve cânice işlenen suçlardır. ikisinin de cezası elektrikli sandalye ile idam olmalıdır.

    tabii çağla cinayetinde, bir diğer ihtimal ise başarısız olmuş bir hırsızlık teşebbüsünün akabinde bu cinayetin işlenmiş olmasıdır. tjk ve loto bayisinin hasılatlarını çoğu zaman eve getiren nedim bey'in yüklü miktardaki parasını çalmak isteyen biri veya birileri eve girmiş ve tam o esnada evin kızı ile karşılaşmış ise konuşmasın diye oracıkta öldürmüş olabilir. hırsızlıkta kötü zamanlama cinayet ile sonuçlanmıştır.

    benzer şekilde ev sahipleri ile karşılaşan hırsızların vahşice cinayet işlediği ve boğaz kestiği hadiselerin haber linklerini buraya yapıştırmamı ister misiniz?

    ama tabii sapık ve hırsız tarafından bu cinayetin işlenmiş olma ihtimali, alakanızı celbetmiyor. değil mi?

    size heyecan ve aksiyon lazım.

    çünkü gerçekler prim yapmıyor değil mi?

    entrikalar ve komplo teorileri kadar reyting getirmiyor.

    çağla yaşındaki ve fiziğindeki kızlar ile birlikte olmak için her riski göze alacak hatta tüm servetini riske atabilecek düzeyde rezil ve sapık mahlukların dünya genelinde ve ülkemizde var olduklarını söyledim size. üstelik bu sapık ve pedofil mahlukların bir kısmının son derece saygın bir meslekleri ve sosyoekonomik durumları da var hani. jeffrey epstein olayında tüm dünya bu kepazeliğe şahit oldu.

    çok sayıda başka örnek de verdim.

    ama dinlemiyorsunuz ki!

    tıpkı dini inanç gibi bir şeye kapılmış gidiyorsunuz.

    duyduğu her şeyi gerçek zanneden ve sanki yaşanmış olay gibi anlatan ahtapot suratlı kadın ne söylüyorsa, siz onu doğru zannediyorsunuz.

    sanki tanrı buyruğu..

    kadın ömründe o mahalleye bile adım atmamış. kimseyi tanımaz etmez. 2020 yılından sonra bu konuyu duymuş ve öğrenmeye başlamış.

    o kadın dış kapının dış mandalı bile değil.

    ciddiye alınacak hiçbir tarafı yok.

    benim iddiam şu.. evet katil herkes olabilir.

    ancak dna ve parmak izi gibi polisin ve savcılığın esas aldığı bilimsel doneler hesaba katılırsa, katilin veya katillerin kesinlikle mahalleden birileri oldukları neticesine rahatlıkla ulaşılabilir. belki de çiğdem apartmanı veya çevre binalardan birine gelen bir misafir, tamirci, boyacı veya kurye işledi bu korkunç cinayeti.. kim bilir?

    mahalleden yaşayan veya çalışan birilerinin işlediğini tahmin ediyorum.

    umarım katil veya katiller, bir an evvel tespit edilip en ağır cezayı alırlar da, hem o masum sübyanın ruhu felaha erer, hem de günahı alınan insanlar bu çok ağır suçlamalardan kurtulurlar.
  • anne gülnur hanimin yıllar önce savaş ay a yazdığı mektubu okudum da. şimdi gülnur hanim diyor ki, keşke bizde yıllar evvel münevver karabulut un ailesi gibi yapsaydık da , bizim cinayet de çözülmüş olsaydı..

    gülnur hanım, münevver karabulut un ailesi gibi davranmak demek iç güdülerinizle davranmanızı gerektirir ki bu da vahşice katledilen bir evladın acısını çok derinden yaşamak demek. bunun da sahtesi olamaz. yani çok derinden gelmeyen bir acıyı taklit edemezsiniz. aslında siz çağla nın cinayetinde göstermiş olduğunuz soğukkanlı tavırlarınıza gelen eleştirilere bir cevap vermişsiniz. bir de diyorsunuz ki, yalnız bırakıldık. aslında bu da sizin hayatınıza eskisi gibi suçlanmadan devam edebilmek adına , niçin kanal kanal gezdiğinizi açıklıyor. esasında ben ilker için de üzülüyorum. çünkü hayat onun için de hiç kolay geçmemiştir. kimse böyle bir durumun içinde yer almak istemez. hayat bazen hiç beklemediğimiz anda, hiç beklemediğimiz şeylerin içinde bir ömür yaşamaya mahkum edebilir hepimizi.
  • ilker denen abi ve anne gülnur bu cinayeti islemediyse,suçsuzsa niye hakkında söylenen bu iddiaları çürütmek için bir şey yapmıyor,üstüne üstlük katıldıklari programlari mahkeme kararıyla kaldirtmislar, abinin aklandigi felan yok,bu cinayetin aileden birinin yapmadığına dair kesin kanıtlar da yok ayrıca aileden birinin yaptigina dair onlarca cevaplanmayan soru var.

    anne hangi saatte doktordaydi, doktorda ne kadar kaldı,evden randevu için kaçta ayrıldı kocasını ne zaman aradı,ya da aramadı mi direkt dükkana mi gitti,ev ve iş yeri arası mesafe 5 dk olmasına rağmen, neden haber alındıktan bir saat sonra eve gidildi, o 1 saatlik dilim de ne yapıldığı ifadede yazmıyor, abinin cinayet gerceklesmden istanbuldan ayrilma planı mi vardı,istanbul'dan ayrılma planı varsa durumu acil olmadığı için orduya dönüş bileti olması lazım bilet nerede, hadi abi evde değildi unyedeydi unyeden istanbul'a gelirken bilet alması gerekiyor o yok,yolda sinir krizi geçirmiş ama bunun otobüs tutanagina işlenmesi lazım öyle bir belge yok, cam hadi kirilmasin çatladiysa bile yine tutanak tutulması gerekiyor ama o da yok ,üstüne üstlük otobüste yolculuk yapan herhangi bir kişiye ulasilmamis bu zamana kadar,sinir krizi geçirdiğini gören duyan allah'ın bir kulu yok,14 15 saatlik yolu 7 8 saate geldiğini söyleyen bir abi var ,hadi tam saati tutturamazsin anladık da nerdeyse iki kati süre farkı var, insan az çok bilir ne kadar süre gittiğini,bir de eli sargılı mevzusu var bu detayı tam araştıramadım ama iddalar elinin sargili oldugunu yönünde, hiçbir yetkili de abinin elinin niye sargılı olduğunu sorgulamamis çünkü herkes orduda olduğunu dusundugu için sorgulama gereği duymamislar,ee orduda olduğunu kanıtla diyoruz o da yok.
66 entry daha
hesabın var mı? giriş yap