3 entry daha
  • cicero'nun de murena'sında tam da benim burada dile getirmeye çalıştığım husustan bahsediliyor. "ira furor brevis est" düsturunun delinebilirliğine örnek teşkil ediyor. cicero'ya göre bilge olan kişi asla bir kişinin hatasını affetmez; bu konuda yumuşatılamaz veya uyuşturulamaz. cicero burada stoacı cato'nun bilge olan kişi (stoa felsefesine göre) asla sinirlenmez ("numquam sapiens irascitur") ifadesini yererek; platonculara ve aristotelesçilere göre insanın (bilge olanların bile) bazen sinirlenmesi mümkündür (cicero, de murena 63: "nostri autem illi--fatebor enim, cato, me quoque in adulescentia diffisum ingenio meo quaesisse adiumenta doctrinae--nostri, inquam, illi a platone et aristotele, moderati homines et temperati, aiunt apud sapientem valere aliquando gratiam; viri boni esse misereri; distincta genera esse delictorum et disparis poenas; esse apud hominem constantem ignoscendi locum; ipsum sapientem saepe aliquid opinari quod nesciat, irasci non numquam, exorari eundem et placari, quod dixerit interdum, si ita rectius sit, mutare, de sententia decedere aliquando; omnis virtutes mediocritate quadam esse moderatas.").

    bana kalırsa iracundia'nın özellikle de stoa'da tümüyle dışlanası bir zihin rahatsızlığı ("perturbatio animi") olarak görülmesi, ve ideal bilgenin ondan tümden kurtulması gerektiğine dair düşüncenin (bakınız, defaatle inceleyiniz: bilge ya da özgür olan) insanın gerçekten de aradığı şey olup olmadığı müphemdir. çünkü stoa felsefesi gereğince insanda bilgeleşmeye meyilin en temel sebebini nasıl ortaya koyacağız? ben bulamıyorum; bulanlar buldukları başat ereğin nereye dayandığını araştırıp öyle gelsinler. mesela en temel erek "dinginlik"se, insanın neden ira'sını dindirerek tranquilitas'a varması gerektiğini düşünüp gelsinler. hedonizmin bana kalırsa en büyük silahı da, diğer bütün sistemlerdeki en temel ereğin de bağlandığı bir üst merciinin olmamasıdır. torbjörn tännsjö'nün hedonistic utilitarianism adlı eserinde (p.66, edinburgh university press, 1998) bildirdiği gibi klasik hedonizme göre ben eğer hedonistsem, her tutumumda hedonistçe bir ton vardır; ve bu ton zaten hedonist tutumumun kendisini verir. buna göre bir önemi olmasa da, daha kötüye dönük de olsa; bir mental durumdan diğerine değişimin olduğu açıktır. ve bu değişim, sadece benim temel ereğimi gösterir, onu açımlar. bu sürecin hiçbir noktasında hedonist tavrıma bir zarar gelmez; çünkü ben bu tavrın içinde bulunduğum ölçüde, tavrı sürdürürüm. oysa "öfkenin kısa süreli bir çılgınlık olduğu" düşüncesinden hareketle, bana örneğin temel ereği tranquilitas olan bir dizi sakinleşme, yatışma, ılımlı hale gelme teşvikinde bulunan sistemin bunu bağlayabileceği bir üst mercii yoktur. şimdi diyeceksiniz ki" en üst mercii zaten tranquilitas değil mi?"; tamam da en başından en sonuna kadar bu sürecin taşıyıcı motoru tranquilitas mefhumunun kendisi değil ki; öbür tarafta söz konusu kitaptan düşünüyorum, utilitarianlıkta da, hedonistlikte de taşıyıcı motorlar kendileri. kendi yararcı mekanizmasına veyahut kendi voluptas'ına (zevk) yönelen insan her ikisinin de ne olduğunu bilir, ancak dinginliğe kavuşan insan için bunun ne olduğu müphemdir. hatta tranquilitas'ı amaçlayan bu yolla zevkleneceğini, yararlar elde edeceğini düşünen insan da ironik bir biçimde hem yararcı hem de hedonist olacaktır, ancak vice versa mümkün değil.

    sonuç olarak şunu anlıyorum ki, araştırma, soruşturma bitmez. öfkenin niçin yatıştırılması gerektiğine dair üst iyinin üzerinde düşünmeye devam edeceğim.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap