• düşünce denen edim gayri ihtiyari olarak, yani bir tercih sergilenmeden ve düşünme eyleminin doğası gereği var olan veya var olduğu şüphesi beslenen bir şey üzerine kurulur.

    olgu, olay, nesne, özne her neyse düşünülen, o "şey"in en başta var olduğu fazedilir ve ardından onun hakkında düşünülür. hakkında sonuçlara varılır, diğer "şey"ler ile olan ilişkisi, bizzat o "şey"in doğası anlaşılmaya çalışırlır ya da varolduğu sanılarak hakkında düşünülmeye başlanan o "şey"in sürecin sonunda var olmadığına; yani yokluğuna kanat getirilir. varılan bu sonuç o şeyin artık düşünülebilecek bir doğası, diğer şeylerle olası bir ilişkisi, soyut veya somut bir varlığı olmadığına kanaat etmektir.

    zihin varlığı kavrar ama yokluğu kavrayamaz, bu sebepten yokluğu kabul edilen bir şey ile ilgili paradigma kuramaz. yok karşısında tutum takınamaz , "yok" tanım kaldırmaz. zira mutlaklaştırıldığında değil zıtlaştırıldığında yine varlığa götürecektr insanı ve bu manada yok mutlaklaştırılamadığından insan aklının alacağı kavramsal özelliği kazanamaz. buna rağmen yok ile ilgili bir tutumu varsa kişinin,geliştirdiği zihinsel bir sürecin bir sonucu değil, kültürün kendisine dayattığı bir durumdur bu.

    tanrının varlığına inan insan ancak onun yüzünede tükürebilir. burda da koşul, söz konusu yüzün ve tükürme eyleminin soyut anlamlarının vurgulanmasıdır. inanıpta tükürmek, inanmadan tükürmeye nazaran daha sağlıklıdır. yoksa alı alına, moru moruna bir yüz var edip, ona da mutlaklık atfeden buna da tanrı diyen bir inancı barındıran her hangi bir din bulunmamadığı gibi, insan aklıda böyle bir kurmacanın algı düzeyine, absürtleşme güdüsü olmadan varamaz. şayet mevzu absürtlükse boyutda değişir, hitapta.

    tanrıya inanılmayıp, buna rağmen hala onun yüzünü bularak tükürmek istense ve tüm bunlar kendi olmayan kavramsallığı içinde soyut birer anlam bile taşısa, işin başında varlığı kabul edilmeyip, yokluğuna kanaat getirilen bir olguya karşı sonu karakolda bitecek bir eylem planlandığı farkedilmemektedir. ya da tımarhane de ! zira bu insan yok ile bir ilişki kurmuştur. ya aşkındır artık, sıradan insanın düşünce yapısının üstünde bir edimi vardır yani ya da masum bir delidir. topluma kendini gerçekleştirip, bilinç alanında aşkınlığını ispatlayamazsa, soluğu alacağı yer orası olabilir.

    aşkın bir bilinç düzeyinde olduğu varsayımıda, böyle bilge bir varlığın sözlüklerde gezmeyip, benzeri başlıklar açmayacağı veya açılan başlıklara tanım girmeyeceği gerçeğinden hareketle inandırıcılığını kaybeder. tarih bilgimiz bize bu gibi insanların sosyal hayatan kopacak şekilde bir içsel zenginliğe ulaştıkları yönünde kanıtlar sunan pek çok hayat hikaysini hatırlatır. sözlükte sosyalleşme ve bu yolla kendini ifade çabalarınında, aşmış bilge bünyede bulunmamasını beklemek bu manada gayet normaldir.

    aşmammış, varlığı kabul edilmeyen ve hakkında yok hükmü getirilen bir şey hakkında düşünmeye devam edip buna rağmen bilindik ölçülerde delilikleri de kanıtlanmaış insanların, bu tarz bir yüzü, tükürüklerine hedef seçmeleri olsa olsa kendi bilinçlerini kemireren egolarının beslenme alışkanlıklarından kaynaklanır. bahsi geçen ego öylesine saldırganlaşır ve semirir ki sonunda aynı bünyede beraber bulunduğu bilinç karnını doyurmaz olur. diğer insanların bilinçlerinin dikkatini çekerek onlarla beslenmeye devam etmek zorundadır. özetle dikkat çekmez ise ölecek kıvama gelmiştir ve bu noktaya gelen egoda dokuz adet can vardır, öldükçe dirilir. tanrı ile ilgili vardığı sonuç her ne olursa olsun önem taşımaz artık. varlığı veya yokluğu inanç meselesi olmaktan çıkmıştır. amaç olmaktan çoktan çıkmış araç olmuştur. evet yüzü vardır, tükürmek serbesttir ve hatta onun için gereklidir de.

    sözün özü şudur: bilinçten beslenen egonun tanrıyı araçlaştırırken atladığı nokta, mutlak varlık ideailinin yarattığı sıradışı egodan beslenen bilicin tanrıyı amaç olarak seçtiği gerçeğidir. bu bir bilinçli bilinçlenme eylemidir ve anlamı mutlak varlık ile insan arasında bilindiğini bilme ve bildiğinin bilinmesi durumudur.

    bu aşamadan ideallerin gerçekle ilgisi sorgulayanlar olabilir. işi karıştırmadan bu satırı yazan ve okuyan her bireyin başlangıçta bir ideal olduğu, 9 aylık ilk süreci başarı ile tamamladıktan sonra, bugün bu okuma ve yazma işine girişen topluluğu oluşturduğu örneğini vermek, bahsedilen idealin türünü açıklar. gerçeğin öz nitelikleri böylece kurulur ve önce yaşama yabancılaşan bireyin oluşturduğu kendine ait gerçekliğin, bir bakıma özenlliğin mutlak varlık ile olan rabitalarına zarar vermeleri sonucu tükürüklü öğeler barındırması normaldir.

    tanrının yüzüne tükürme özgürlüğü, tanrının cevap hakkını kulanmama veya saklı tutma özgürlüğü kadar erdemlidir ayrıca. cevap hakkını kullanmıyor tanrı, tükürük sonrası başınıza gelenlerden onu sorumlu tutup, bu sefer de tekme tokat dalmaya kalkmayın ona. en azından böylece kafanızda yarattığınız tanrıdan bir farkınız olur erdemden yana !
  • tanrı'nın işi şener şen'liğe vurmasıyla sonuçlanabilecek durumdur. "hele bir sor neden yaptım?"
  • -püüüühhhhh allah cezanı versin.

    oldu mu? galiba olmadı. yaa yaa.*
hesabın var mı? giriş yap