• ergenlikten bu yana çoğumuzun mutlaka zırlamışlığı olan bi konunun beyazperdedeki mükemmel aksi
    biz tabi sevipte takılamadığımız birinin düğününe gidip ağır delikanlı takılabilirmiydik o ayrııı
  • ay ışığına yeri geldiğinde yenge diyecek kadar sağlam bir duruşa sahip olup, aşkta gurur mu olur lan bünyelerine ders veren bıçkın delikanlı.
  • esnaf spor'un tutunamayan kalecisi. giden her sevgilinin ardından el sallamaya mahkum kaderi, sevdiği kadına asla ulaşamayan aşk mektuplarına dökülen gözyaşlarıyla kesişir. babası dönemin moda tabiriyle topçu olmasını istemez suat'ın. top oynayarak serserilik yaptığını düşünür. suat vazgeçmez futbol sevdasından. dize kadar çamura batmış amatör takımların taraftarları hariç kimsenin adını sanını bilmediği mahalli lig sahalarında dizlerini kanatır. hatalı goller yer, ağzı burnu patlar, yerlerde yuvarlanır, çamur banyosu yapar ama futbol oynamaktan vazgeçmez.

    hayatı boyunca futbolla birlikte tutkuyla bağlandığı tek bir şey vardır; komşu kızı nurten. mektuplar yazar suat, yollarını gözler sevdiğinin, kapısının önünde bekler, utanır, çekinir, sıkılır, açılamaz ama tıpkı futbol gibi vazgeçmez. efendi gibi, delikanlıya yakıştığı şekilde, mahallenin o naif kültüründen kopmadan, çamura yatmadan bekler sevdiğini. bir gülümseyiş yeşertir umutlarını. nurten'den gelecek bir tatlı söz, en ufak bir umut ışığı torba suat'ı panter suat yapar. esnaf spor başarılı olsun, o gol yemesin ve nurten kendisine gülümsesin. suat'ın hayatı bu üç faktöre bağlıdır. mektupları nurten'e asla ulaşmaz. nurten ''suat abi'' dedikçe daha çok içine kapanır. maçın en kritik dakikasında duracağı yeri bilmez bazen ama aşıkların birbirine ''abi, abla'' diye hitap etmediğini bilir suat. bekler sessizce. akşamları tek başına sokaklara çıkar. delilerle, berduşlarla, semtin kaybedenleriyle ve baktıkça kendi istikbalini gördüğü hacı abisiyle yarenlik eder, derdine derman arar ama bulamaz. aşkın dermanı yoktur, karşılıksız aşk dertlerin en büyüğüdür. küçük şeylerle mutlu olur suat. küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenir. nurten'i takım arkadaşı serkan'a kaptırır. takımın büyük umutlarla transfer edilen yakışıklı golcüsü serkan'a gördüğü an vurulmuştur mahallenin en güzel kızı nurten. esnaf spor antremanlarına çeyiz düşlerini karıştırarak cam kenarı şiirler yazan semt kızlarının en güzeli nurten, suat'ı değil serkan'ı izlemektedir her idman arasında.

    suat durumu kabullenir. ''delikanlı adam sevmeyi bildiği gibi çekip gitmeyide bilmelidir''. bu davanın raconu böyle kesilmiştir. suat sevdiğine, yüreğini kanatarak tutkuyla bağlandığı, beyaz gelinlik içinde tertemiz hayal ettiği aşkına yenge demeyi öğrenir. alıştırır kendini. ay ışığı nurten ''nurten yenge'' oluvermiştir işte. suat kronik sevdasına yenge demeyi öğrenirken, kornerlerde yer tutmayı, penaltı kurtarmayı, stoperlere marke ettikleri adamı göstermeyi de öğrenir. esnaf spor suat'ın fedakarlıklarıyla kalır ayakta. hayatta iki aşkı vardır. biri yenge olmuştur ve geriye sadece futbol kalmıştır. futbola daha sıkı sarılır suat. hacının geriye miras bıraktığı amatör futbol bayrağını yere düşürmez. fırtınalar, kasırgalar, depremler kopan yüreğini açar futbol oynamak isteyen çocuklara.

    semtin çocuklarını toplar arkasına, gökyüzüne bakar, nurten'i düşünür hani takım arkadaşı serkan'ı seven nurten'i ve şu sözler dökülür ağzından; ''hayat futbola fena halde benzer... futbol şahsi beceri gerektirir... değişmez o da ayrı konu... ama aynı zamanda da toplu oynanan yani insanların bir takım halinde oynadığı bir oyundur... hayatta böyle değil mi?... istediğin kadar yetenekli ol iyi bir takımın yoksa havagazı, mantarlarsın... hayat futbola fena halde benzer... ''
  • " evet abi, o artik yenge. bende kaleci."
  • iyi geceler nurten hanım
hesabın var mı? giriş yap