• geçtiğimiz cumartesi cnbce de yayınlanan ve aşağıdaki diyaloğun yaşanmasına sebep olan film:

    -tv'de ne var hocam?
    -bi şey yok yaa conquest of paradise var kanal e'de
    -e iyi onu seyredelim işte...
    -boşver hocam amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok...
    -himm...*
  • amerika kıtasının keşfedilmediğini, keşfedilmiş sayılamayacağını; ancak ve ancak fethedilmiş addedilebileceğini zımnî olarak içerdiği için adını pek beğendiğim eser.

    tabii ya, biz dünyanın bu tarafında yaşayanlar oraların varlığını bilmiyorduk diye, oralarda yaşayanlar yok sayılamayacağı için keşif değildir ki olan biten.
  • başlarken şu mealde bir yazı geçer ekrandan: "insanlık yararına yapılan hiçbir şeye çoğunluğun onayı ile ulaşılmamıştır." fakat bunu sözlükle paylaşmak için bu günün bu saatinin dank gelmesi...
  • kristof kolombun amerika kitasina ayak basar basmaz -nasil oluyosa- ingilizce bilen bir kizilderili buldugu film(bkz: film hatalari)
  • finale doğru mendeze söylenen "dışarda ne görüyorsun?" sözü verilecek ayarın başlangıcıdır. mendez: "kule görüyorum, ev görüyorum cart görüyorum, curt görüyorum, uygarlık görüyorum" deyince kolombus vecizesini patlatır:

    "onları hep benim gibi insanlar yaptı." (hayalleri ve cesareti olan).

    "aramızdaki fark bu" der:

    "ben yaptım, sen yapmadın. "(bu fark hiç kapanmayacaktır.)
  • iyi film olmayı "filmimizde illa bi kötü adam olmalı" saplantısı farkıyla kaçıran film.
    kolomb zaten filmi dolduruyor, hatta taşıyor adam filmden. cesareti, mantığı, iradesi, azmi bir yana; asiller karşısındaki ezikliği, bu ezikliğe öfkesi, gittiği yerde karşılaştığı insan ve doğaya karşı tavrı ile bir uçta iyinin diğer uçta kötünün olduğu göstergede boş yer bırakmıyor. ama ne? kristof uzaktan bakıldığında "iyi" tarafta görünsün diye filme bir kötü giriyor. asil adrian de moxica. ne gerek var? adam diyor ki "biz batı medeniyeti olarak bu keşif ve kolonizasyon sürecinde bazı boklar yedik ama o bokları yiyenler aramızdaki (üstümüzdeki) asillerdi, onlar yok artık aramızda; artık ak kaşığız !" hedi lenn!
  • ridley scott bu filmi kime yapmış diye düşünüyorum fakat bulamıyorum. amacı ve mesajı çok, kitlesi belirsiz bir film. sanki kristof kolomb'u eleştirenlere karşı bir cevap, şu aralar mustafa filmi tartışmalarında sıkça söylenilen "o da bir insandı, elinden gelenin en iyisini yaptı" dercesine mesajlar var. boktan bir benzetme yapacak olursam ridley scott mutfağa girip omlet yapıcam diyip "dur şunu da koyayım, aha bunu da ekleyeyim derken" ortaya yenilmeyecek bir şey yapmış - engizisyon yakmalarından başlayıp, yıldızlardan yön bulmaya o zamanlarla ilgili her şeye azıcık azıcık değinip koymuş. üstüne üstlük film o zamanlarda var olduğu tartışmalı bir kavram bataklığı: idealizm, milliyetçilik, eşitlik filmde dillendirilmekte (yerli çevirmenin kolomb'u terk etme gerekçesi olarak da "dilimizi öğrenmedin" gerekçesi de buram buram gandhi kokmuyor mu?). sigourney weaver'ın canlandırdığı kraliçe olsun, kolomb'la aralarındaki lakayt ilişki olsun ne idüğü belirsiz bir politik konjönktür de cabası. insan doğasını incelemeye girdiği noktalarda yerlilere jaguar sesleri çıkartıp ölürken ağızlardan köpükler çıkartması ise nasıl büyük bir çelişki anlamak, anlatmak mümkün değil. tek güzel şeyin gemi sahneleri olduğu bu filmin uğraştığı her şeyde çökünteyi uğraması tuhaf, ne bir keşif huşusu, ne de bir politik gerilim hissi var.

    türün aklıma ilk gelen iyi örnekleri için:
    (bkz: aguirre der zorn gottes)
    (bkz: the new world)
  • tek ehlileşmiş yerli utabanın fırtına öncesinde herkes bir yerlere kaçışırken konuş benimle diyen kolomb a söylediği benim dilimi öğrenmeye hiç çalışmadın sözü oryantalizmi öyle bir özetler ki...neticede yağmalanan madenleri, kaybolan kültürü ve ezilen insanları ile utaban yitirilen cennetin adamını sembolize eder. isyanı vardır...
  • film boyunca hristiyan avrupanın içinde bulunduğu kötü durum, hurafelere saplanmışlığın verdiği geri kalmışlık, skolastizmin bilime olan tesiri ve hür düşüncenin ezilmesi çok güzel anlatılır.

    filmin başındaki engizisyonun gadrine uğrayanların akibeti ortaçağdaki hristiyanlık yorumu üzerine oldukça düşündürücüdür. diri diri yanan vücutlar...ve olan bitenleri izleyen iki masum göz...gördükleriyle zehirlenen bir çocuk...

    kolombun üyeleri fikirlerine ikna etme çabası da her daim ilgi çekicidir. ilimle hiç ilgisi olmayan ve karanlık dünyasında yaşayan koskoca bir hristiyanlık alemi. insan avrupa gerçeğinin bu olduğuna inanmak istemiyor...

    başlarda kolombun kiliseyi darmadağın etmesi ise içindeki fikirlerin ve cesaretin artık kabına sığmadığını ve aptal inançların önünde bir engel teşkil etmemesi gerektiğini vurgular...
  • 1492 evet, vangelis'in müzikleriyle süslenmiş bir riddley scott klasinği, gerard depardieu ve armand assante baş rollerde kasınırlar, sigourney weaver'de görünmekten çekinmez, özgürlük falan yaparlar, amerika'yı keşfederler bir film için...
hesabın var mı? giriş yap