*

  • 1934'de, henüz 30'lu yaşlarının başında, yoksulluktan ve veremden ölen kemal ahmet adlı gazetecinin ölmeden önce 1932'de tamamlamasına rağmen, ancak ölümünden sonra -arkadaşı ahmet cevat sayesinde- 1935 yılında yayımlanan 8 sayfacık kısa öykü kitabı.

    nazım hikmet'in orhan selim müstearıyla bu kitabı tanıttığı "bir ölü ve bir kitab" başlıklı kısa ama nefis bir yazısı var:

    "öleli bir yıl oluyor. belki adını çoğunuz duymamıştır. yaşasaydı adını duymıyanınız kalmazdı belki.

    öyle ölüler vardır ki, ben onların öldklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım. onlar kadar değerli, onlar kadar büyük, onlar kadar iyi olmadığıma bakmasızın yaşamaklığım kötü bir iş gibi gelir bana. sonra, yine onlar kadar iyi, değerli ve büyük olmak için yaşamak isterim yalnız.

    yazıcı kemal ahmet benim bu ölülerimden biridir. dişlerine yapışmış dudaklarından ciğerlerini parça parça, kuru yapraklar gibi dökerek öleli bir yıl oluyor. bence büyük bir ölümün yıldönümündeyiz. biliyorum, ne toprağına çiçek konacak, ne gazeteler fotoğraflarını basacaklar. kim bilir, böyle yapılsaydı, onun anımı büyüklüğünden bir parçasını kaybederi belki. belki, bugün, burda, benim ondan söz açmam bile saygısızlıktır. ancak, neyleyim, önümde onun <<gülen nar ile ağlıyan ayva>> adlı kitabı duruyor. bunu iki üç gün önce, sağolsun ahmet cevat adında bir delikanlı bastırmış, bana da göndermiş.

    ben bu kitabı okumıyan kalmasın istiyorum ve işte bunun içindir ki, seslerle dolu bir bulut ağırlığıyla susacak yerde böyle bir sürü boş, kuru lakırdı ediyorum. kemal ahmet sağ olsaydı beni anlar ve bu yaptığımı gülünç bulmazdı gibi geliyor bana...
    orhan selim"
    5 nisan 1935, akşam gazetesi, s.1. görsel

    nazım'ın yazısında bahsi geçen, ağlayan nar ile gülen ayva'yı kendisine yollayan ve kitabı bastıran ahmet cevat'ın yazdıkları ise hem kitabın hikayesini hem de kemal ahmet'in çilesini ortaya döküyor:
    “kemal ahmet geçen sene bugünlerde öldü. kemal ahmet kimdi? ben onun ne doğum tarihini, ne de tastamam ölüm tarihini bilirim. benim bildiğim bir şey varsa o da, kemal ahmet isminde değerli, bir gencin münkir adamlar arasında açlıktan öldüğüdür. ben onu "yarın” gazetesinin tahrir müdürü olarak tanıdım. onu o vazifeye yalvararak çağırdılar. “yarın”, 1500 satış yapıyordu. kemal bütün enerjisini sarfederek çalıştı, gazetenin satışı yükseldi: nankör arif oruç, etrafına toplanan bir iki serserinin sözüyle kemal ahmet'i, gazetesinden çıkardı. her gün elli kuruş gündelik alan -o da muntazaman değil- kemal, bu varidattan da mahrum oldu. yalnız elli kuruşundan değil kendisine yatak vazifesini gören kırık koltuğu da bu suretle gaib etmiş bulunuyordu. bir, iki ay boşta kaldı. bir aralık “halk dostu” gazetesinde, “çulsuz diyor ki” başlığı altında yazılar yazdı. gece boşta kaldı. o zaman halet-i nezide bulunan “haber"e girdi, onu diriltti. "yarın"da olduğu gibi kemal'i çekemeyenler ona "haber"de de musallat oldular. buradan da çıkarılmasına sebep oldular. bu son yediği darbe onu ruhen çok kırdı. ve artık hiçbir gazetede çalışmamaya karar verdi. ahdine sadık kaldı. mesaisini amatör gençlerin çıkardıkları mecmualara sarf etmeye başladı.

    bütün bu durmadan geçen zaman zarfında kemal ahmet, açlık, uykusuzluk içinde her gün biraz daha eriyordu. kaç defa bana, ‘cevat, aylardan beri rahat bir yatağa sıcak bir yemeğe hasretim,’ dedi. ben fakir bir lise talebesi, ona ancak kuru bir teselli verebilirdim. fakat ne yazık ki onun meslek arkadaşları ve matbuat cemiyeti benim yaptığımı da yapamadılar. ellerinden pekâlâ gelebilecek yardımı esirgediler. matbuat cemiyetini teşkil eden yazarlardan, gazete patronu olanların hemen hepsinin kemal ahmet'e borcu vardı. kemal ise cemiyete 15 lira borçlu idi, kemal öldükten sonra bu borcu helal ettiklerini adeta davul zurna ile ilan ettiler. fakat ben eminim ki eğer kemal'in elbiseleri yeni olsaydı, bunları sattırıp cemiyete olan borcuna mahsup ederlerdi.

    kemal'in merhamete ihtiyacı yoktu, zaten o bunu kimseden beklemiyordu. fakat hiç olmazsa bu değerli çocuğun hakkını yememelidirler. kendi tabirince, 'eski babıâli, yeni ankara caddesi’ kapitalist patronları onu inkâr ettiler. hatta ayda 200 liradan fazla aylık alan ahmet haşim'in parasızlık içinde öldüğünü iddia eden milli türk talebe birliği bile açlıktan ölen, bu toprağın değerli çocuğunu anlayamadı. tanıyamadı.

    kemal ahmet bir gün cebinden bir deste yazılı kâğıt çıkardı, cevat, dedi, güzel bir hikâye yazdım, sana hediye edeceğim, bunu paran olduğu zaman bastırırsın… seneler geçti, kemal öldü. işte bugünlerde ölümünün yıldönümüdür. ben ölümünün sebebi yalnız açlık olan sapına kadar mert, sapına kadar insan kemal ahmet'i çok ama pek çok severdim. onun arzusunu pek geç olmakla beraber yerine getiriyor, hikâyesini bastırıyorum. bu büyük ölünün hatırasını hürmetle anmayı insani bir vazife sayıyorum.
hesabın var mı? giriş yap