*

  • mustafa kemal klasik türk musikisini uyusturucu, tembellige itici bulur, nazim hikmet "hey avanak, elinden su ziriltiyi biraksana, sana üç telinde üç siska bülbül öten üç telli saz yaramaz; üç telli saz daglarla, dalgalarla kitleleri ileri atlatamaz" derken cumhuriyetin en temel kültürel devrimlerinden biri de klasik bati müzigi ve bati enstrümanlarina dayali resmi müzik egitiminin gelip memleketimize yerlesmesi oldu.
    1930'lardan itibaren operetler, operalar, klasik müzik konserleri asri aydinlari çekti. ve hatta o zamanlar smokinler, uzun tuvaletler giyilerek gidilen ve çogunlukla uyumamak için çaba gösterilen bu konserler 90'larda yerlerini açik hava tiyatrolarina, klasik müzik festivallerine, holdinglerin orkestralarina birakti.
    tüm bunlarla beraber genis halk kitleleriyle klasik bati müziginin arasi hiçbir zaman iyi olmadi. iste, devlet senfeoni orkestrasi'nin bir konserinden sonra fikri sorulan halktan birinin yerel şiveyle söyledigi "bayburt bayburt olali böyle zulüm görmemistir" sözü yayildi, yayildi, zaman içinde sehir adi degistirilerek birçok anadolu kenti için söylendi, güldürdü, düsündürdü.
  • bayburt ilk 67 il arasinda yoktur.. muhtemelen baska bir ilde yasanmis ilk olay..
  • sivas ve van versiyonlarının da sıklıkla anlatıldığı hede
  • bu hikayenin asli sudur. bilindigi üzere, bayburt ilkbaharin gelmesiyle yeserip güzellesen, yurdumuzun nadide köselerinden birisidir. bayburt acikhava konserini verecek orkestra bunu da göz önüne alarak ilk önce stravinsky'nin bahar ayinini (le sacre du printemps) calmayi planlamis, yalniz bazi orkestra üyeleri "bahar ayini, klasik müzigi ilk defa dinleyecek olanlara biraz agir gelebilir, biz iyisi mi haydn'dan bir seyler calalim." diyerek cekincelerini belirtmis, diger orkestra üyeleri de onlari onaylayinca konser programi degistirilmistir.

    sonunda konser günü gelip catmis, kasabanin yeknesak gündelik hayatina renkli bir degisiklik getirecek bu olayi merakla bekleyen bayburt ahalisi kasaba meydanina akin etmis ve heyecanla izleyici siralarini doldurmustur. orkestra sefi fadullah zindik efendi, bayburt kaymakaminin verdigi plaketleri kabul ettikten sonra konsere baslanmis; haydn'in 82 no'lu ayi senfonisi, bayburt ve cevresinin aksam sessizligine aniden hükmedivermistir. o sirada cevredeki ormanlarda aylak aylak gezmekte olan ayilar, haydn'in müzigini duyunca kendilerinden gecmisler; kavalcinin fareleri misali hep birlikte kasaba meydanina inip herkesin gözü önünde coskulu ve fütursuz bir orgy baslatmislardir. bunun üzerine ayilardan korkan cocuklar ciyak ciyak aglamislar, korku ve saskinliktan zangir zangir titreyen yetiskinler de "tövbe tövbe, bugünleri de mi görecektik yarabbi, bu ne ahlaksizlik, fesüphanallah!" deyip la havle vela getirmislerdir. neyse ki kaymakamin cagirttigi jandarmalarin da yardimiyla ayilarin orgysi güc bela durdurulmustur.

    ortalik teskin edildikten sonra konserin ikinci yarisina devam edilmis, gelgelelim tuhaf süprizler bitmemistir. orkestra haydn'in 83 no'lu horoz senfonisini calmaya baslar baslamaz, kasabanin horozlari hep bir agizdan feryat figan ötmeye baslamislar; ertesi sabaha dek susmayarak milletin gözüne uyku komamislardir. bayburt horozlarinin bu histerisinden fena etkilenen tavuklar da depresyona girmisler; bir hafta boyunca yumurtlamayi kesmislerdir.

    konserin ertesi günü, fadullah zindik efendi’nin bayburt manavindan aldigi amasya elmalari ne yazik ki cürük cikmis, bu da manavla orkestra sefi arasinda tatsiz bir münakasa cikmasina neden olmustur. öyle ki fadullah bey aniden dellenerek her zaman yaninda tasidigi ve "fiyakali" adini verdigi batonunu bir isin kilicina cevirmis; ama hemen arkasindaki hasari kasaba cocuklarini hesaba katamayarak onlarin sapanla firlattiklari taslara hedef olmus ve bayilarak yere serilmistir*. iste bütün bu yasananlardan ötürüdür ki, bayburt halki bu konseri "bayburt bayburt olali böyle zulüm görmedi." diye anmaya baslamis, yasananlar nesilden nesile bu sekilde aktarilmistir. bu gercekten de cok hazin bir hikayedir. "fiyakali", cümle aleme ibret olmasi umuduyla halen bayburt sehir müzesi'nde sergilenmektedir.
  • orkestra şefinin elindeki sopayı hareket ettirmesi ile sopranonun bağırması ve bayburt halkının bu olayı "adam kadını sopayla kokutuyor" şeklinde algılaması sonucu verdiği haklı tepki tümcesi...kadının bir saat boyunca şarkı söylediği düşünülürse bayburt halkının sabrı gerçekten taktire şayan.
  • bu cümlenin başında bir de "kemanların entonasyonları ehm kötüydü hem farklıydı, bakırlarla yaylıların metronomları uymuyodu birbirine, adeta bir kakafoni vardı ortamda, mahvettiler canım haydını." demiştir mevzubahis köylü.
  • bu sözü söyleyen nasrettin hoca'nın torunudur muhtemelen, mükemmel özetlemiş durumu!
  • (bkz: #13075731)
hesabın var mı? giriş yap