*

  • en son 10 küsür sene önce gittim.
    hemen yakınında bir balıkçı sığınağı vardır. balıkçılar döndükten sonra gider istediğiniz balığı seçerdiniz motel'de pişirirlerdi. kum taşından oluşmuş kayalıklardan denize girilir. suya ilk temas ettiğiniz nokta 10 metre derindir ve akvaryumdan bile temizdir.
    motel binası çirkindir, 200 metre civarında ağaç yoktur, yolu çok sapadır, insan yoktur. ama kelimelerle tarif edemeyeceğim bir cennettir. ben burada duyduğum huzuru hayatımda bir daha duymadım.
  • babamın cumhuriyetteki edebi reklamlarına kanıp (kabalık ve kalabalıktan uzak bir tatil arayanlara...) bizi zorla sürüklediği motelimsi. daha cok bir pansiyon. evet cevrede sadece bir balikci siginagi var, bu yuzden sessiz bir tatil arayanlar icin birebir ama be kardesim o cirkin beton binalar ne... yakisiyor mu assosa, hele hele yakışıyor mu o gazeteye verdigin iddialı edebi reklama... biz gittiğimizde çoğaltıyorlardı binaları. boyle bir girisimde bulunan bir insanda az da olsa bir mimari zevk bulunmaz mi. assos imajına ne kadar tezat bir görüntü (çevre kirliliği desem yeridir) yarattığının farkında değil midir bu insan?? gecekondu rengi yeşil beton binalar. özensiz bir çevre.. iki çiçek, ağaç da mı dikemiyorsunuz...
    yine de kayalıkların üzerine kondurdukları iskele güzel olmuş. deniz tertemiz. çevrede başka hibçir yer olmadığı için, rahatsız edici hiçbir unsur bulunmuyor gerçekten. yalnız çevrede market, bakkal türü ihtiyaçlarınızı temin edebileceginiz hiç bi yer olmadıgını ve arabasız ulaşımın mümkün olmadığını da hatırlatayim gitmeyi düşünenlere. ha ayrıca assos merkezden de behramkaleden de uzak. tatil yapacaginiz yerde estetik bir görünüm aramıyorsanız, gitmeyi düşünebilirsiniz.
  • rezalet.
  • yanlış hatırlamıyorsam ilk kez 1995 yılında, kabalık ve kalabalık karşıtı cumhuriyet gazetesi reklamının ebeveynde yaptığı büyük sükse nedeniyle gitmiştik çağın motel'e. ben on yaşındayım, ablam on sekiz, ailecek bir fiat 124 bis* içine sığışmışız, yakın bütün köy ve mevkileri geçtikten sonra, yoldaki taşların üzerine yazdıkları "çağın"lar sayesinde*, bir adventure oyunu tadındaki yolculuktan sonra mekana vardık.

    şimdi demin bahsettiğim yaşlarımız ile yukarıdaki entarileri toplarsak ablam ve benim yaşadığımız korkunç hayalkırıklığını tahmin edebiliriz. o zamanlar çağın motel üç kısımdan oluşuyordu: toplam üç bilemedin dört tek kişilik yatak içeren, insan gibi bir banyoya sahip, "lüks" odalar; bungalov mu, fransız filmi tadında stüdyo oda mı, ne olduğu bilinemeyen birbirine bitişik, iki yataklı sanıyorum 8 odadan müteşekkil bir bina, bir de denizin tam dibinde olan lokantasal kısım. eklemek gerekir ki tesisin herhangi bir noktasında televizyon bulunmaz, hoş eksikliğini de hissetmezsiniz. daha doğrusu şöyle: eğer canınız sıkılacaksa bu sadece televizyon eksikliğinden olmaz.

    çağın motel'i yeryüzünde herhangi bir insana satacak birşey vardı ise, o da eksiklikleriydi zaten. bütün o eksikler nedeniyle kendinizi motelin size sunduğu artılara adıyordunuz - derin, aşırı soğuk ve dibindeki kayalar deniz kestaneleriyle dolu olsa da bence mükemmel deniz, inanılmaz taze balık ve diğer deniz ürünleri, karşıda yüzülecek yakınlıktaki midilli adası'nın manzarası, sessizlik, suya kafasını sokup balık avlayabilen maceracı kediler - ve bu yüzden de bu artıları dünya üzerinde en iyi değerlendirebileceğiniz yerdi çağın motel. zira sizi bu güzelliklerin tadını çıkarmaktan alıkoyacak hiç bir uyarıcı etken yoktu. hiçbir şey.

    bir de, hayatımda hiç bir gün burada geçirdiğim zamanki kadar sağlıklı hissetmedim kendimi. temiz hava, bol yüzme ve günde iki öğün balık sağolsunlar.

    söylendiği gibi, motel odalarının bulunduğu tüm binalar çirkinliğin başka başka tanımlarıydı adeta. iki ağaç da yoktu. sıfır özen vardı çevre düzenlemesine. ama bugün burasıyla ilgili aklıma ilk gelen şeyler niyeyse bunlar değil.
hesabın var mı? giriş yap