• haklarında yazarken sınıfsal kinimi kusarak mı yazsam, polemiğe mi girişsem*, yoksa söylemlerini yapıbozuma mı uğratsam bilemediğim insanlar.
    haklarında bu başlığı açıp, sınıfsal kinimi bir başka başlıkta kusmaya, onların açtıkları başlıklarda polemiğe girişmeye ve daha sonra yazacağım entry'lerde söylemlerini yapıbozuma uğratmaya karar verdiğim insanlar.
    (bkz: glocal laleler)
  • çocukluklarında kendilerini hemen belli eder bu insanlar. kapıcı çocukları ile oynamaz, sınıfta yanyana oturmaz, oyuncaklarını bile kendi "culture identity gender" anlayışı dahilindeki çocuklarla paylaşır. büyüyünce başbakan filan olmak isterler. kendi kültür cenderelerinde prangalar eskiterek büyür giderler.
  • önce sınıfsal tabanına bakalım bu insanların: bunlar her şeyden önce burjuva kökenlidirler. biliyorum şimdi hep bir ağızdan bağırmaya başlayacaklar, burjuva'nın 19. yüzyılda yaşamış bir girişimci olduğunu söyleyeceklerdir. hatta daha da ileri gidecekler başlarda yalnızca ingiltere'de göründüğünü öne süreceklerdir, desem de inanmayın zinhar böyle yapmazlar ama öyle bir burjuva tanımı yaparlar ki, ortaya çıkan tip bu olur. tabii bir de geçmiş yaratırlar kendilerine ortaçağ'ın bağımsız kentleri falan diyerek...

    biz, yani ben ve saz arkadaşlarım, burjuva deyince yaratılmış artı-değere herhangi bir biçimde el koyan kişiyi anlıyoruz ki, bu kişiler, büyük ölçüde yeniden bölüşüm ilişkileri temelinde ürerler ve kapitalizmin tarihi boyunca günden güne artarak toplum içinde büyük bir sayıya ulaşmışlardır.

    buradan hemen kautsky'nin unutulmuş bir yazısına geçebiliriz: kautsky, bunları tanımlarken (büyük ölçüde) "proleter gibi kazanırlar, ama burjuva gibi yaşarlar" der ve hemen ekler: bir kriz anında bakın bunlara. proleter kriz çıkınca önce yaşam tarzından vazgeçer, sonra giyiminden en son gıdasından; bunlar ise önce gıdadan vazgeçer, sonra giyim kuşamdan, en son yaşam tarzından.*

    bu burjuvaların temel özellikleri, çocuklarına miras olarak para/mal bırakmaları değil, iyi bir eğitim bırakmalarıdır ki, buradan konunun ikinci boyutuna geçebiliriz. bunlar özel okullarda, kolejlerde başladıkları eğitim hayatlarını yurt dışında sürdürür ve günümüzdeki tabirle küresel elitin bir parçası olmaya çalışırlar.

    hemen üçüncü boyuta atlayalım culture identity gender insanları'nı daha iyi tanımak için: önce aydınlanmacı olmuşlardır, sonra milliyetçi; arada marksizme el atmışlar, 1970'lerden sonra ise culture, identity ve gender alanına atlamışlardır. yani hep muhalif bir dil ile konuşmayı yeğlerler. neyse devam ederiz.
  • kapitalizmin gerçek bir ürünü varsa, sanırım, marx'ın öne sürdüğünün aksine, günümüzde culture, identity gender insanları nitelemesiyle andığım, tarih içinde aydınlanmacı, milliyetçi, marksist (sosyal demokrat ve leninist) olmuş bu insanlardır ki, bazıları orta sınıflar der, bazıları beyaz yakalılar bunlara.

    bu tabakalar, bütün öngörülerin aksine, kapitalizmin bir tarihsel sistem olarak ortaya çıkmasından bu yana nicel ve nitel olarak sürekli bir biçimde büyümüşlerdir. bu süreç, aslında çoğunlukla "tehlikeli sınıfları", "tehlikeli halkları" yanlarına çekerek yaptıkları mücadelenin ürünüdür ve "demokrasi mücadelesi"nin önemli bir boyutunu oluşturur.

    aydınlanma döneminde, kan, soy ve resmi görevlerle tanımlanmış ayrıcalıklara karşı mücadele etmişlerdir. daha sonra, sömürge ve yarı-sömürgelerde ulusal bağımsızlık mücadelelerine önderlik ederken, merkez ülkelerde genel ve eşit oy hakkının, dolayısıyla ulusun sınırlarını genişletme mücadelesinin bayraktarlığını yapmışlardır. bir sonraki adım, sınıf mücadelesine önderlik ederek sosyal devlet/refah devletini gerçekleştirme mücadelesidir. 1970'lerden itibaren de ayrımcılık karşıtlığı'nın önderliğine soyunmuşlar ve yeni toplumsal hareketleri yaratmışlardır.

    dolayısıyla, bu insanlar, mücadele içinde güçlenmişler; her başarıya ulaştıkları noktada, yeni bir mücadeleye önderlik etmeye soyunmuşlardır. bu yüzden, bunları fazla aşağılamamak, tam aksine, ilgiyle ve özenle incelemek gerekir.
  • elit kelimesi en somutlaşmış halini istanbul'da bir pastahane olarak bulmuştur. ürünleri cidden lezizdir. culter identity gender insanı olarak elit pastahanesinden alışveriş yapmam ve üstüne bonus toplamam zaten şaşılmaması gereken bir durumdur. elit pastahanesinin bir kusuru vardır tuvaleti yoktur bu pastahanelerin yani halka açık bir tuvaleti yoktur. neden? çünkü sıçamıyorlarsa osursunlar, yağmıyorlarsa gürlesinler düsturundan hareket eden elit pastahanelerinin sahipleri, culture identity gender insanlara hizmet vermek için kurmuştur bu zinciri, hepimiz biliyoruz ki c.i.g.i. (bundan sonra böyle anılacak, çok uzun yazarken şişiyorum) topluluk içinde böyle abartı hareketlerde bulunmazlar onların tuvalete gidebilen tipler olduklarını bile anlamazsınız yüzlerine bakınca, sıçsa - osursa sıradan olacak, tutsa kibarlık yapsa bu sefer özenti olacak, satıcı olacak, bir yandan bir sınıfa kabul edilmeyecek ötekine yakınlaşan davranışlar sergileyince bu sefer suçlanacak. sıçamıyorlar bütün zorları bu arkadaşlar. yoksa ben de kendimi bulmak istemezdim ozon ibnesinin filmlerinde, almodovar arkadaşlarımın hikayesini anlatsın istemezdim istemezdim yakışıklı adamlar film setine siktirilsin ama bu benim kaosum. kararınca bir eğitim aldım kendimi kurtardım, yetmeyecek şimdi de kardeşimi kurtaracağım, babam ölüp giderken değil fabrikada sandalye bırakmak kuru taşaklarını bile bırakmadı yaa. ama bir şeylere kendimi adamamı bekleyip o bir şeyleri yeri gelince en ilkel içgüdülerine feda edenler hep en büyük düşmanım oldu. idealistmiş. ay yanlarım ağrıyor.
  • en noble feeling'in insanlarıdırlar.
  • asl insani
    (bkz: icq diyaloglari) (asl?)
    olmadiklari ile ovunup, belki de daha bir beteri olanlardir, siniflandirmayi yuzune gozune bulastiranlardir. ancak kendi gecekondularinda, kendi copluklerinde otebilen insanlardir, ama bunun classy bir copluk olmasi hicbir seyi degistirmez.
  • kısmen haklı olan bir tespit. ancak toplam bir genelleme yapılması yanlış. alıntı bir anekdotumsu:

    nasrettin hoca bir gün sazı eline almış. tek bir tele basmış ve hep aynı notayı çalmaya başlamış. demişler ki, "hocam ne biçim çalıyorsun sazı? öyle çalmazlar onu." -- "nasıl çalarlar?" demiş hoca. "böyle teller arasında elleri gidip gelir, ellerini aşağı yukarı oynatırlar, başka tellere de vururlar" demişler. hoca da yapıştırmış hemen lafı: "onlar arıyorlar, ben buldum."

    marksizm bulmuştur. inşaatın kabası tamamdır. onlar arıyorlar, hala ve ısrarla arıyorlar.
hesabın var mı? giriş yap