• çocukken mahallede birkaç tane komşu çocuğuyla şakalaşıyordum. malum bizim ülkemizde metamorfoz geçirme kabileyeti en yüksek şey şakadır. bir süre sonra bu şakalar gerekli şartlar oluştuğu için metamorfoz geçirip kakaya dönüştü. yerden bulduğumuz taşları birbirimize fırtlatmaya başladık. amerikan filmlerindeki gibi kendime siper aldığım yerden gizlice bakıyor, arada fake yapıp taşı fırlatmasını sağlıyordum hasmımın. sonra gizlendiğim yerden çıkıp elimdeki taşı hızla karşımda duran iki komşu çocuğuna fırlatıyordum. gene aynı ritüeli tekrarladıktan sonra saklandığım yerden çıkıp hışımla elimdeki taşı hasmane biçimde fırlatmıştım ki karşımda çocukların annesini gördüm ve artık kaçma zamanın geldiğine kanaat getirip tedbirsiz bir biçimde arkamı dönüp kaçmaya çalıştım. gelgelim bu tedbirsizliğim kafamda bir uğultu olarak bana geri döndü. gözüm bir an karardı, sendeledim ama düşmedim. yüzüme nerden geldiğini anlayamadığım bir ıslaklık geliyordu. elimi kaldırıp yüzümü silmek istedim ama kollarımda takat kalmamıştı. komşu çocuklarının annesinin fırlattığı taş kafamda kendine müstesna bir krallık kurup başına geçmişti tahmin ettiğiniz üzre. tam bizim evin önüne geldiğim sırada yere düştüm. bayılmadım. gözlerim açık annemin çığlıklarını dinledim.

    beni apar topar bir taksiye bindirip hastaneye kaldırdılar. talihsizlik orda da yakamı bırakmadı. bana kan vermek ya da serum takmak için gelen hemşire sağ kolumda damar bulamadı. bunun anlamını hala bilmem. sağ kolumda neden damar bulamadı da sol koluma zerk etti tüm o eczayı bilmiyorum. uzunca bir süre tek başıma bir odada yattım. biraz zaman geçince hastanenin 4 kişilik odasına aldılar beni yoğun bakımdan çıkarıp. doktor o zaman anneme söylemiş. sonradan annem bana söyledi. komaya girmişim ben hastanede. acilen yoğun bakıma almışlar. doktor birkaç gün geçince eve götürme icazetini tutuşturdu babamın eline. eve geldikten sonra annem ve babam oğlum sakın ayağa kalkma bir süre yatman gerekiyormuş dediler. yattım. babaannem arada bana ok yapardı. fırlatamadıktan sonra ne yapayım ben oku. kağıttan uçak yapmayı öğrendim. o zamanlar gördüğüm yegane şey tavandı. gündüzleri sürekli evimizin beyaz tavanını görüyordum, geceleri de kabus. ne kadar tezat.

    işte bu sebepler toplamındandır benim peyami safa'nın dokuzuncu hariciye koğuşu'nu sevmem. bundandır türk romanında bu kitabı hayatımın merkezine koymam. gene aynı kitapta, ''büyük bir hastalık geçirmeyenler, herşeyi anladıklarını iddia edemezler'' demiş peyami safa. benim hayatımın büyük bölümü peyami safa'nın çizdiği hayat idrakini tatbik etmekle geçti. işte tam da bu yüzden dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun.

    ''notlar'' serlevhasının gölgesinde:

    bugün sonbahar. beni bahçede soğuk bir rüzgar karşıladı.

    ''evvelki gün...
    ''dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun. arka üstü yatmaktan usandım.

    (peyami safa, dokuzuncu hariciye koğuşu, syf;107)
  • sistina şapeli tavanını fresklerle süsliycem diye 4 yılını -ve de boynunu- harcayan michelangelo'nun edebileceği laf diye düşünürken lafın sahibi peyami safa çıktı rıza baba.

    ismet özel'in yorgunluklarını hastanelere makbuz yaptıkları yetmiyormuş gibi,* peyami safa'nınkileri de tyt sorusu yapmışlar. görsel görsel
hesabın var mı? giriş yap