dede korkut hikayeleri
-
-
türklerin önce orta asya'da ki ilk yurtlarında, sonra batıda, doğu anadolu ve azerbeycan'da yaşadıkları tarihin geniş yansımaları şeklinde karşımıza çıkarlar. yarı manzum, yarı mensur eserlerdir. büyüklük bakımından hepsi bir bütünlük oluşturan 12 destandan oluşurlar. orjinal nüshalarından biri dresden'de biri vatikan'da bulunmaktadır. bu iki nüshaya dayanarak hazırlan eseri 1964 yılında türk kültürünü araştırma enstitüsü yayınlamıştır.
-
(bkz: korkut ata)
-
dirse han oğlu boğaç han boyunu beyan eder hân'ım hey:
bir gün kam gan oğlu han bayındır yerinden kalkmıştı. büyük otağını yer yüzüne diktirmişti. alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. hanlar hanı bayındır yılda bir kere ziyafet verip oğuz beylerini misafir ederdi.
yine ziyafet tertip edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirmişti. bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. “kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin” demişti. “oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana allah teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bilsin” demişti.
oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı.
meğer dirse han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:
serin serin tan yelleri estiğinde
sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
aklı karalı seçilen çağda
göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
sabahın ilk aydınlığında dirse han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp bayındır han'ın sohbetine geliyordu.
bayındır han'ın yiğitleri dirse han'ı karşıladılar. getirip kara otağa kondurdular. kara keçe altına döşediler. kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. bayındır han'dan buyruk böyledir hânım, dediler. dirse han: “bayındır han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu.” dedi. dediler: hanım, bugün bayındır han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana tanrı teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir.” dirse han yerinden kalktı: “kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır” dedi. dirse han evine geldi. çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
deyiş
beri gel başımın bahtı evimin tahtı
evden çıkıp yürüyünce servi boylum
topuğunda sarmaşınca kara saçlım
kurulu yaya benzer çatma kaşlım
çift badem sığmayan dar ağızlım
kavunum yemişim düvleğim(küçük kavun)
görüyor musun neler oldu
kalkarak han bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. “oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya tanrı teala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz” demiş. ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, “oğlu kız olmayana tanrı teala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bil” dediler. senden midir, benden midir, tanrı teala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir dedi, söyledi:
han kızı yerimden kalkayım mı
yakan ile boğazından tutayım mı
kaba ökçemin altına atayım mı
kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
öz gövdenden başını keseyim mi
can tatlılığını sana bildireyim mi
alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
han kızı sebebi nedir söyle bana
müthiş gazap ederim şimdi sana
dirse han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. der: hey dirse han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme. yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kes. iç oğuz'un, dış oğuz'un beylerini başına topla. aç görsen doyur, çıplak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar. tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver. dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir.
dirse han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. iç oğuz, dış oğuz beylerini başına topladı. aç görse doyurdu. çıplak görse donattı. borçluyu borcundan kurtardı. tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. el kaldırdılar, dilek dilediler. bir ağzı dualının hayır duası ile allah teala bir çocuk verdi. hatunu hamile oldu. bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. oğlancığını dadılara verdi, baktırdı.
at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. oğlan on beş yaşına girdi. oğlanın babası bayındır han'ın ordusuna karıştı.
meğer hânım, bayındır han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. o boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. bayındır han kudretli oğuz beyleri ile temaşa ederdi, seyreder eğlenirdi.
meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir ile boğayı tutmuşlardı. gelip meydanın ortasında koyu verdiler. meğer sultanım, dirse han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. boğayı koyu verdiler, oğlancıklara kaç dediler.
o üç oğlan kaçtı. dirse han'ın oğlancığı kaçmadı, ok meydanın ortasında baktı durdu. boğa da oğlana sürdü geldi. diledi ki oğlanı helak kılsın. oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. boğa geri geri gitti. boğa oğlana sürdü tekrar geldi. oğlan yine boğanın alnına yumruğu ile sert vurdu. oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. iki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. ne oğlan yener, ne boğa yener. oğlan fikreyledi: “bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum” dedi. oğlan boğanın alnından yumruğunu çekti, yolundan savuldu. boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yıkıldı. oğlan bıçağına el attı, boğanın başını kesti. oğuz beyleri gelip oğlanın başına toplandılar, “aferin” dediler. “dedem korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik istesin, taht alı versin” dediler.
çağırdılar, dedem korkut gelir oldu. oğlanı alıp babasına vardı. dede korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
hey dirse han beylik ver bu oğlana
taht ver erdemlidir
boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
biner olsun hünerlidir
ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
etlik olsun hünerlidir
develerden kızıl deve ver bu oğlana
yük taşıyıcı olsun hünerlidir
altın başlı otağ ver bu oğlana
gölge olsun erdemlidir
omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana
giyer olsun hünerlidir.
bayındır han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı boğaç olsun. adını ben verdim yaşını allah versin dedi.
dirse han oğlana beylik verdi, taht verdi.
oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. o kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler: “gelin oğlanı babasına çekiştirelim, olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler.
vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana oldu. önce yirmisi vardı, dirse han'a şu haberi getirdi, der: “görüyor musun dirse han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli oğuz'un üstüne yürüyüş etti. nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı. ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütünü çekti. akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan ala dağ'dan haber aşar, hanlar hanı bayındır'a haber varır. dirse han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. bayındır han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene” dediler. dirse han, “varın getirin, öldüreyim” dedi.
böyle deyince hânım, o nâmertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu da onlar getirdiler. der: “kalkarak dirse han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanına alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti, anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı. çapraz yatan ala dağ'dan haber geçer, hanlar hanı bayındır'a haber varır. dirse han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, seni çağırtırlar. bayındır han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene” dediler. dirse han der: “varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez” dedi. dirse han'ın hizmetkârları der: “biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak. eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, böyle bil” dediler.
deyiş
serin serin tan yelleri estiğinde
sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
aklı karalı seçilen çağda
kudretli oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
sabahın ilk aydınlığında dirse han yerinden kalktı. oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
av avladılar, kuş kuşladılar. o kırk nâmerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi” dediler. oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu, babasının önünde vuruyordu. “babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç, çalışıma baksın sevinsin” diyordu. o kırk nâmertler derler: “dirse han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak” dediler.
oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. dirse han korkut sinirli sert yayını eline aldı. üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. dirse han istedi ki oğlancığının üstüne gürleyip düşsün. o kırk nâmert bırakmadı. atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.
dirse han'ın hatunu oğlancığımın ilk avıdır diye attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, dirse han'a karşı vardı. başını kaldırdı dirse han'ın yüzüne baktı. sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi. kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. çağırıp dirse han'a söyler, görelim hânım ne söyler:
beri gel başımın bahtı evimin tahtı
han babamın güveyisi
kadın anamın sevgisi
babamın anamın verdiği
göz açıp da gördüğüm
gönül verip sevdiğim
a dirse han
kalkarak yerinden doğruldun
yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
göğsü güzel koca dağa ava çıktın
iki vardın bir geliyorsun yavrum hani
karanlık gecede bulduğun oğul hani
çıksın benim görür gözüm a dirse han yaman seğriyor
kesilsin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
kuru kuru çaylara su saldım
kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
aç görsem doyururdum çıplak görsem donattım
tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
dilek ile bir oğul zorla buldum
yalnız oğul haberini a dirse han söyle bana
karşı yatan ala dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
kara giyimli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
han babamın katına ben varayım
ağır hazine bol asker alayım
azgın dinli kâfire ben varayım
paralanıp cins atımdan inmeyince
yenim ile alca kanımı silmeyince
kol but olup yer üstüne düşmeyince
yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
yalnız oğul haberini a dirse han söyle bana
kara başım kurban olsun bugün sana
dedi, feryat figan eyledi ağladı. böyle deyince dirse han hatununa cevap vermedi. o kırk nâmert karşı geldi, der: “oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez” dediler.
dirse han'ın hatunu çekildi geri döndü. dayanamadı, kırk ince belli kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramağa gitti. kışta yazda karı buzu erimeyen kazılı dağına geldi çıktı. alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. büyük cins atını ökçeledi, o tarafa yürüdü.
meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. oğlanın iki köpekceğizi var idi, kargayı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. oğlan orada yıkılınca boz atlı hızır oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı, “sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir” dedi, kayboldu.
oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. çağırarak oğlancığına söyler, görelim hânım ne söyler:
kara süzme gözlerini uyku bürümüş aç artık
on iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
öz gövdende canın var ise oğul haber bana
kara başım kurban olsun oğul sana
akar senin suların kazılık dağı
akar iken akmaz olsun
biter senin otların kazılık dağı
biter iken bitmez olsun
koşar senin geyiklerin kazılık dağı
koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin
ne bileyim oğul arslandan mı oldu
yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
bu kazalar sana nereden geldi
o gövdende canın var ise oğul haber bana
kara başım kurban olsun oğul sana
ağız dilden bir kaç kelime haber ver bana
dedi. böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
beri gel ak sütünü emdiğim kadınım ana
ak bürçekli izzetli canım ana
akanlardan sularına beddua etme
kazılık dağının günahı yoktur
bitenlerden otlarına beddua etme
kazılık dağının suçu yoktur
koşan geyiklerine beddua etme
kazılık dağının günahı yoktur
arslan ile kaplanına beddua etme
kazılık dağının suçu yoktur
beddua edersen babama et
bu suç bu günah babamdandır
dedi. oğlan yine der: “ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı hızır bana geldi, üç kere yaramı sıvazladı, bu yaradan sana ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir” dedi. böyle diyince kırk ince belli kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. oğlanın anası memesini bir sıktı sütü gelmedi, iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi. dağ çiçeği ile sütü oğlanın yarasına sürdüler. oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. oğlanı hekimlere emanet edip dirse han'dan sakladılar.
at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. dirse han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
o kırk nâmertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. dirse han eğer oğlancığını görürse bırakmaz bizi hep öldürür dediler. gelin dirse han'ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım, kıl sicim ak boynuna takalım, alıp kâfir ellerine yönelelim diyerek, dirse han'ı tuttular. ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. dirse han yayan, bunler atlı yürüdüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. dirse han esir oldu gider. dirse han'ın esir olduğundan oğuz beylerinin haberi yok.
meğer sultanım, dirse han'ın hatunu bunu duymuş, oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
“görüyor musun ay oğul neler oldu. sarp kayalar oynamadı yer oyuldu. yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk nâmertler babanın arkadaşları babanı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ak boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. hânım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini beraberine al, babanı o kırk nâmertten kurtar, yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma” dedi.
oğlan anasının sözünü kırmadı. boğaç bey yerinden kalktı, kara çelik öz kılıcını beline kuşandı, ak kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
o nâmertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. boğaç han sürüp yetişti. o kırk nâmert de bunu gördüler. dediler: “gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kâfire yetiştirelim dediler. dirse han der:
”kırk yoldaşım aman
tanrının birliğine yoktur güman
benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim. ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin” dedi. elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. dirse han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. görelim hânım ne söyler:
der:
boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
senin de içinde bineğin var ise söyle bana
savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
senin de içinde etliğin var ise söyle bana
savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
develerden kızıl deve gider ise benim gider
senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
altın başlı otağlar gider ise benim gider
senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
ak yüzlü elâ gözlü gelinler gider ise benim gider
senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
yiğit sana günahı yok dön geri
dedi. oğlan burada babasına söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:
boynu uzun büyük cins atlar senin gider
benim de içinde bineğim var
bırakmam yok kırk nâmerde
develerden kızıl deve senin gider
benim de içinde yük taşıyıcım var
bırakmam yok kırk nâmerde
ağıllarda on bin koyun senin gider
benim de içinde etliğim var
bırakmam yok kırk nâmerde
ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
benim de içinde odam var
bırakmam yok kırk nâmerde
ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
benim de içinde bir aklı şaşmış bilinci yitmiş ihtiyar babam var
bırakmam yok kırk nâmerde
dedi. kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. kırk yiğit büyük cins atını oynattı, oğlanın etrafına toplandı. oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti. kiminin boynunu vurdu, kimini, esir eyledi. babasını kurtardı, çekildi geri döndü. dirse han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. hanlar hanı bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi. dedem korkut destan söyledi deyiş dedi, bu oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
onlar da bu dünyaya geldi geçti
kervan gibi kondu göçtü
onları da ecel aldı yer gizledi
fâni dünya yine kaldı
gelimli gidimli dünya
son ucu ölümlü dünya
kara ölüm geldiğinde geçit versin. sağlıkta, akılla devletini hak artırsın. o övdüğüm yüce tanrı dost olarak medet eriştirsin.
dua edeyim hânım: yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli büyük ağacın kesilmesin taşkın akan güzel suyun kurumasın. kanatlarının uçları kırılmasın. koşar iken ak boz atın sendelemesin. vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın, ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. ak sakallı babanın yeri cennet olsun. hakkın yandırdığı çıran yana dursun. kadir tanrı seni nâmerde muhtaç eylemesin hânım hey!
----------------------------------------------------------------------------------------------------
duha koca oğlu deli dumrul boyunu beyan eder hanım hey:
oğuz bozu içinde duha koca oğlu deli dumrul adinda bir yiğit vardi. bakanlarin yüreğine korku salardi. bilekleri kalin pazulari güçlü idi. nara savurduğu zaman etrafindakiler kaçacak delik ararlardi. deli dumrul zaman zaman olmadik işler yapardi.
deli dumrul bir kuru çay üzerine bir köprü yaptirmişti. gece gündüz bu köprüyü bekler, kim köprüden geçerse ondan üç akçe para alir, köprüden geçmeyip de yanindan dolaşmak isteyenleri yakalar, döve döve on akçe alirdi.bunu neden yaptiğini kendine sorunca:
- yeryüzünde benden deli benden güçlü bir adam varmidir? varsa çiksin benimle savaşsin, bakalim kim kimi yenecek? benim erliğimi bahadirliğimi kahramanliğimi yiğitliğimi duymayan kalmasin. ünüm hertarafa yayilsin! derdi
meğer birgün deli dumrul’un köprüsünün yakininda bir oba konmuştu. bu obada bir güzel yiğit hasta düştü, allah’in emriyle de öldü.obanin içinde kimi oğul diye kimi de kardeş diye ağladi. o yiğit için büyük yas oldu, feryat oldu.
deli dumrul seslere şaşirdi hemen atini sürüp obaya geldi.
- bre densizler ne ağliyorsunuz benim köprümün yaninda bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz? dedi
- han’im bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağliyoruz, dediler.
- bre yiğidinizi kim öldürdü?
- bey yiğit allah teala nin emriyle azrail geldi. o yiğidin vakti tamam oldu, canini aldi.
deli dumrul:
- bre azrail dediğiniz kimdir, nasil bir yiğittir? nereden gelir nereye gider? adamin canini nasil alir? yüce allah’im birliğin varliğin hakki için azrail’i benim gözüme göster, savaşayim, çekişeyim, döğüşeyim... güzel yiğidin canini kurtarayim, bir daha güzel yiğidin canini almasin. dedi
orada bulunanlar bu sözlerden hoşlanmadilar ama seslerini de çikarmadilar.
deli dumrul sonra evine döndü. allah tealanin da bu sözler hoşuna gitmedi.
‘’ bak şu kendini bilmeze!benim birliğimi tanimiyor, birliğime şükür kilmiyor da benim ulu dergahimda gezip benlik tasliyor’’ dedi. azraile buyurdu:
‘’ ya azrail! var o deliye bir görün. benzini sarart, canini hirildat al’’ dedi.
deli dumrul kirk yiğidi ile yiyip içip otururken ansizin azrail çikageldi. azrail’i ne nöbetci gördü, ne kapici. kendisini bir tek deli dumrul görmüştü. bir anda görür gözü görmez oldu, elleri tutmaz oldu dünya alem dumrul’un gözüne karanlik oldu soluğu kesilmiş halde şöyle seslendi:
- bre ne heybetli kocasin!
kapicilar seni görmedi
nöbetciler seni duymadi
tutar elim tutmaz oldu
ellerim titredi, lokmam yere düştü
ağzimin içi buz gibi oldu
kemiklerim tuz gibi oldu
bre sakalciği akça ihtiyar
gözceğizi fersiz ihtiyar
bre ne heybetli ihtiyarsin, söyle bana!
kazam belam dokunur bugün sana, dedi.
böyle deyince azrailhiddetlendi
- bre deli budala!
gözümün fersiz olduğunu beğenmiyorsun,
gözü güzel kizlarin, gelinlerin canini çok almişim
sakalimin ağardiğini beğenmiyorsun ,
ak sakalli kara sakalli yiğitlerin canini çok almişim
sakalimin ağarmasinin manasi budur. bre deli, övünüyordun. ‘’ al kanatli azrail benim elime geçse, öldüreydim: güzel yiğidin canini onun elinden kurtaraydim, diyordun. işte şimdi geldim ki senin canini alayim.verir misin, vermez misin? yoksa benimle savaşirmisin? söyle bana! dedi
deli dumrul boncuk boncuk terlemişti:
- bre azrail sen misin? dedi
- evet benim, dedi
- bu güzel yiğitlerin canini sen mi aliyorsun? dedi
- evet ben aliyorum, dedi
- bre azrail ben seni geniş yerde ariyordum, dar yerde elime geçti. seni şimdi birakirmiyim hiç? seninle vuruşayim öldüreyim. güzel yiğidin canini kurtarayim, dedi
kara kabzali kilincini siyirdi, eline aldi. tam azrail’e hücum etmeye başlayacaği sirada azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. insanoğlunun ejderhasi deli dumrul ellerini birbirine vurdu. içinin sikintisi dağilmişti. kahkahalarla güldü yiğitlerine:
- yiğitlerim, azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapiyi birakti dar bacadan kaçti. madem benim elimden gücercin olup uçtu gitti. benim elimden kurtulmak öyle kolaymi? den de onu doğan kuşuma yakalatirim, dedi
kalkti atina bindi, doğanini eline aldi azrail’in peşine düştü. deli dumrul doğanina bir iki güvercin avlatti. evine dönerken azrail, bindiği atin gözüne göründü, at ürktü. deli dumrul’u kaldirip yere vurdu. dumrul’ un akli başindan gitti, bunaldi. azrail, ak göğsünün üzerine basip kondu. demin mirildaniyordu, şimdi hirildanmaya başladi:
- bre azrail aman!
allah’in birliğine yoktur güman ( şüphe )
ben seni böyle bilmezdim
gizlice can aldiğini duymazdim
bizim tepesi büyük dağlarimiz olur
o dağlarimizda bağlarimiz olur
o bağlarin kara salkimli üzümü olur
o üzümü sikarlar al şarabi olur
o şaraptan içenler sarhoş olur
şarapliydim duymadim
ne söyledim bilmedim
beylikten usanmadim
yiğitliğe doymadim
canimi alma azrail, medet!
azrail:
- bre deli, bana ne yalvariyorsun? yalvaracaksan allah teala’ya yalvar. benim elimde ne var? bende bir emir kuluyum, dedi
- yaa!... can veren de alanda allah teala midir?
- evet odur.
- öyle ise senin arada işin ne? ben derdimi yüce allah’a açayim, dedi. allah’a yalvardi:
- yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
nice cahiller seni gökte arar, yerde ister,
halbuki sen inananlarin gönlündesin
daim duran güçlü rabbim!
ölümsüz bağişlayici rabbim!
benim canimi alacaksan sen al
azrail’e almaya birakma, dedi. dumrul’un bu şekilde yalvarmasi allah’a hoş geldi. azrail’e şöyle buyurdu:
-‘’ kulum dumrul madem benim birliğimi bildi, bana şükürler kildi. ya azrail, deli dumrul cani yerine can bulsun, onun cani kurtulsun.’’
azrail:
- bre deli dumrul, canabi hakk seni bağişladi. ancak canini kurtarmak istiyorsa, yerine can bulsun, diye emretti
deli dumrul:
- ben nasil can bulayim? yalniz, bir yaşli babam, bir yaşli anam var. gel gidelim, belki ikisinden birisi canini verir. onu al benim canimi birak.
- ak sakalli aziz,
izzetli canim baba
küfür söz söyledim
allah teala’ya hoş gelmedi
gök üzerinde al kanatli azrail’e buyurdu,
azrail uçup geldi
benim akça göğsüme basip kondu,
hirildatip tatli canimi almak istedi.
baba senden can dilerim verirmisin?
yoksa oğul oğul diye ağlarmisin?
babasi yaşliydi fakat dünyadan vazgeçme de kolay değildi.
- oğul oğul, ay oğul
canimin parçasi oğul
doğduğunda dokuz deve kestigim aslan oğul
güzel kizimin ,gelinimin çiçeği oğul
karşi yatan koca dağim gerek ise
söyle gelsin azrail’in yaylasi olsun
soğuk soğuk pinarlarim gerek ise
söyle gelsin ona içme olsun
tavla tavla koç atlarim gerek ise
söyle gelsin ona binek olsun
katar katar deverim gerek ise
ona yüklet olsun
ağillarda akça koyun gerek ise
söyle keselim ona ziyafet olsun
altin, gümüş, para gerek ise
verelim ona harçlik olsun
dünya şirin, can tatli
kiyamam oğul bunu bil.
benden aziz, benden sevgili anandir.
oğul ona git yalvar
deli dumrul babasindan yüz bulamayinca anasinin yanina gitti, derdini açti:
- ana ana, canim ana!
bilirmisin neler oldu?
gökyüzünden al kanatli azrail uçup geldi
benim akça göğsüme basip kondu
hirildatip canimi almak istedi
yalvardim, yüce allah’a siğindim
beni bağişladi, lakin canima karşilik
can bulmam gerek, medet
babamdan can diledim ama vermedi
senden can dilerim ana,
bilirim vermesi zordur,
ana yüreği yavrusuna kiyamaz,
canini bana verirmisin?
yoksa oğul, deli dumrul diye ağlarmisin?
aci tirnak ak yüzüne çalarmisin
uzun kara saçlarini yolarmisin ana?
anasinin gözleri yaşardi ne diyeceğini bilemedi. oğluna seslendi:
- dokuz ay karnimda taşidiğim oğul
on ay deyince dünya yüzüne getirdiğim oğul
dolama beşiklerde beledigim oğul
kalelerde, hisarlarda tutulaydin oğul
dini bozuk kafir eline esir olaydin oğul
altin, akçe gücüyle varip seni kurtarirdim oğul
yaman yere varmişsin, varamam
dünya şirin, can tatli
canima kiyamam oğul böyle bil
anasi da canini vermedi, dumrul’un bütün ümidi kayboldu. azrail dumrul’un canini almaya geldi. deli dumrul:
- aman azrail aman, allah’in birliğine yoktur güman
- bre deli, daha ne aman dilersin? ak sakalli babanin yanina vardin, can vermedi. ak saçli ananin yanina vardin can vermedi. daha kimin var kime gideceksin? dedi
- hasretlim vardir, buluşayim, izin ver ondan sonra al canimi
- bre deli hasretlin kimdir?
- elkizi helalim, eşim var. benim ondan iki oğlanciğim var, emanetim var, onlara ismarlayacağim. gidip görüşeyim, ondan sonra gel benim canimi al.
karisinin yanina geldi ona:
- biliyormusun neler oldu?
gökyüzünden al kanatli azrail uçup geldi
benim akça göğsüme basip kondu
tatli canimi almak istedi
babama vardim, can vermedi
anama vardim, can vermedi
dünya şirin, can tatli dediler
şimdi;
yüksek yüksek koca dağlarim sana yaylak olsun
soğuk soğuk sularim sana içit olsun
penceresi altin otağim sana gölge olsun
tavla tavla koç atlarim sana binit olsun
katar katar develerim sana yüklet olsun
ağillarda akça koyunum sana sana şölen olsun
gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse
sen ona var, iki oğlanciği öksüz koyma
dedi ve ağladi. karisi bu sözşeri işitince dayanamadi, gözlerinden kanli yaşlar boşandi. dumrul’un ellerine sarildi, kalbinin derinlerikten gelen samimi duygulariyla kocasina seslendi:
- ne dersin, ne söylersin?
göz açip gördüğüm
gönül verip sevdiğim
koç yiğidim, şah yiğidim
karşi yatan koca dağlari
senden sonra ben neyleyim?
yaylar olsam benim mezarim olsum
soğuk soğuk sularini
içer olsam benim kanim olsun
altin akçani harcar olsam
benim kefenim olsun
tavla tavla cins atlarin
biner olsam benim tabutum olsun
senden sonra bir yiğidi
sevip varsam
alaca yilan olup beni soksun
senin o korkak anan baban,
bir canda ne vardki sana kiyamamişlar
yer tanik olsun, gök tanik olsun
yüce allah tanik olsun
benim canim senin canina kurban olsun
dedi. bunun üzerine azrail, kadinin canini almaya geldi. deli dumrul eşine kiyamadi. yüce allah’a yalvardi:
- yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
güzel mevla!
çok cahiller seni
gökte arar, yerde ister
sen ise inananlarin gönlündesin.
daim duran yüce allah!
baki kalan, bağişlayici allah!
ulu yollar üzerine
aş evleri yapayim senin için
aç görsem doyurayim senin için
çiplak görsem giydireyim senin için
alirsan, ikimizin canini beraber al
bağişlarsan ikimizin canini birlikte bağişla
keremi, bağişlamasi bağişlamasi çok yüce allah!
dedi. hak teala’ya dumrul’un bu içten yakarmasi hoş geldi. azrail’e buyurdu:
- ‘’ dumrul’un babasinin, anasinin canini al. karisi ile kendisine yüz kirk yil ömür verdim’’
azrail, babasinin anasinin derhal canini aldi. dedi dumrul yüzkirk yil daha eşi ile birlikte mutlu, güzel bir ömür geçirdi. yaptiklarindan ve söylediklerinden ibret alip, hayatini yeniden düzene koydu.
dedem korkut geldi, boy boyladi soy soyladi. ‘’bu destan deli dumrul destani olsun, benden sonra gelen alp ozanlar söylesin, alni açik erenler dinlesin’’ dedi.
http://mitglied.lycos.de/…e_korkut_hikayeleri-1.htm adresinden copy paste'dir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- -
uşun koca oğlu segrek destanini beyan eder hanım hey!
oğuz zamanında usun koca derler bir kişi var idi, ömründe
iki oğlu var idi. büyük oğlunun adı eğrek idi. cesur, deli, güzel yiğit idi.
bayındır han'ın sohbetine ne zaman istese getirdi. beyler beyi olan kazan'ın
divanında buna hiç kapı baca yoklu. beyleri çiğneyip kazan'ın önünde otururdu.
kimseye iltifat eylemezdi.
meğer hanım gene bir gün beyleri çiğneyip oturunca. ters uzamış derlerdi oğuz'da
bir yiğit var idi, der: bre usun koca oğlu bu oturan beyler her biri oturduğu
yeri kılıcı ile, ekmeği ile almıştır, bre sen baş mı kestin kan mı döktün, aç mı
doyurdun, çıplak mı donattın dedi. egrek der: bre ters uzamış baş kesip kan
dökmek hüner midir dedi. der: evet hünerdir ya! ters uzamış'ın sözü egreğe tesir
etti. kalktı kazan bey'den akın diledi. akın verdi. ilan etti, akıncı toplandı.
üç yüz mızraklı yiğit bunun yanına cem oldu.
meyhanede beş gün yeme içme oldu. ondan sonra şirögüven kenarından gökçe deniz'e
kadar olan memleketleri yağmaladı. sayısız ganimet alındı.
yolu alınca kalesine uğramıştı. kara tekür orada bir koru yaptırmıştı.
uçanlardan kaz, tavuk, yürüyenlerden geyik, tavşan bu avluya doldurup oğuz
yiğitlerine bunu tuzak yapmıştı. usun koca oğlunun yolu bu koruya uğradı.
korunun kapısını ufattılar. yabanî geyik, kaz, tavuk kestiler, yediler içtiler.
atlarının eyerlerini aldılar, giyimlerini çıkardılar.
meğer kara tekür'ün casusu var idi, bunları gördü, gelip der: bre oğuz'dan bir
bölük atlı geldi, korunun kapısını ufattılar, atlarının eyerlerini alıp
giyimlerini çıkardılar, bre ne duruyorsunuz dedi.
altı yüz kara elbiseli kafir bunların üzerine saldırdılar. yiğitleri öldürdüler.
eğreği tuttular. alınca kalesinde zindana attılar.
kara kara dağlardan haber aştı, kanlı kanlı sulardan haber geçti, kudretli oğuz
ellerine haber vardı. usun koca'nın ak otağı önünde feryat koptu. kaza benzer
kızı gelini ak çıkarıp kara giydi. usun koca oğul oğul diye akça yüzlü anası ile
ağlaştılar sızlaştılar.
her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. meğer hanım, usun koca'nın küçük oğlu
segrek iyi, cesur, alp, deli yiğit oldu. bir gün yolu bir düğün derneğe uğradı.
kondular, yemek içmek ettiler.
segrek sarhoş oldu. dışarı ayak yoluna çıktı. gördü ki öksüz oğlan bir çocukla
kavga ediyor. bre noldunuz diye bir tokat birine, bir tokat birine vurdu. eski
dutun biti, öksüz oğlanın dili acı olur. biri der: bre bizim öksüzlüğümüz yetmez
mi, bize niye vuruyorsun, hünerin var ise kardeşin alınca kalesi'nde esirdir,
var onu kurtar
dedi. segrek dedi: bre kardeşimin adı nedir? dedi: egrek'tir. şimdi egreğe
segrek yakışır, kardeşim sağ imiş kaygılanmam, kardeşsiz oğuz'da durmam,
karanlıklı gözümün aydını kardeş diye ağladı.
içeri sohbete girdi müsaade istedi, beyler hoşça kalın dedi.
atını çektiler bindi. koşturdu anasının evine geldi. alından indi anasının
ağzını aradı. segrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
kalkıp ana yerimden doğruldum
yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim
çapraz yatan ala dağ eteğine vardım
kudretli oğuz ellerinde düğün dernek varmış oraya vardım
yemek içmek arasında
ak boz atlı bir haberci geldi
çok zamanmış egrek derler bir yiğit esirmiş
kadir tanrı yol vermiş çıkıp gelmiş
büyük küçük kalmadı o yiğide karşı gitti
ana ben de varayım mı ne dersin
dedi. anası burada söylemiş görelim hanım ne söylemiş :
der:
ağzın için öleyim oğul
dilin için öleyim oğul
karşı yatan kara dağın
yıkılmıştı yüceldi ahir
akıntılı güzel suyun
çekilmişti çağladı ahir
koca ağaçta dal budağın
kurumuştu filizlenip yeşerdi ahir
kudretli oğuz beyleri izine varsa sen var
o yiğide yetiştiğinde
ak boz atın üzerindin yere in
el bağlayıp o yiğide selam ver
elini öpüp boynunu kucakla
kara dağımın yükseği kardeş de
ne duruyorsun oğul hoştur
dedi. oğlan anasına söylemiş, görelim ne söylemiş:
der:
ana ağzın kurusun
ana dilin çürüsün
benim de kardeşim varmış kaygılansam olmaz
kardeşsiz oğuzda dursam olmaz
ana hakkı tanrı hakkı olmasaydı
kara çelik öz kılıcımı çekeydim
birdenbire güzel başını keseydim
alca kanını yer yüzüne dökeydim
ana zalim ana
dedi. babası der: yanlış haberdir oğul, kaçan giden senin ağabeyin değil,
başkasıdır, ak sakallı ben babanı ağlatma, ihtiyarcık olmuş ananı sızlatma dedi.
oğlan burada söylemiş :
der:
üç yüz altmış altı alp ava binse
kanlı geyik üzerine kavga kopsa
kardeşli yiğitler kalkar kopar olur
kardeşsiz zavallı yiğit ensesine yumruk dokunsa
ağlayarak dört yanına bakar olur
ela gözden acı yaşını döker olur
ela gözlü oğlunuzu görünceye kadar
bey baba hatun ana esen kalın
dedi. baba ana yanlış haberdir, gitme oğul dediler. oğlan der: beni yolumdan
ayırmayın, ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca, ağabeyimin ölüsünü dirisini
bilmeyince, öldü ise kanını almayınca oğuz eline gelmem yok dedi.
baba ana ağlaşıp kazan'a adam gönderdiler. oğlan kardeşini andı gider, bize ne
öğüt verirsin dediler. kazan der: ayağına at kösteğini vurun dedi. yavuklusu
vardı, acele düğün dernek ettiler. attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç
kestirdiler.
oğlanı gelin odasına koydular. kız île ikisi bir döşeğe çıktılar. oğlan kılıcını
çıkardı kız ile kendi arasına koydu. kız der: kılıcını gider yiğit, murat ver
murat al, sarılalım dedi. oğlan der: bre kavat kızı, ben kılıcıma doğranayım,
okuma sancılayım, oğlum doğmasın, doğarsa on yaşına varmasın, ağabeyimin yüzünü
görmeyince, ölmüş ise kanını almayınca bu gelin odasına girersem dedi.
ayağa kalktı. tavladan bir koç at çıkardı eyerledi. giyimini giydi. diz bağı,
kol bağı bağladı. der: kız sen beni bir yıl bekle, bir yılda gelmezsem iki yıl
bekle, iki yılda gelmezsem üç yıl bekle, gelmezsem o vakit benim öldüğümü
bilesin, aygır atımı boğazlayıp aşımı ver, gözün kimi tutarsa, gönlün kimi
severse ona var dedi. kız burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
yiğidim ben seni bir yıl bekleyeyim
bir yılda gelmezsen iki yıl bekleyeyim
iki yılda gelmezsen üç dört yıl bekleyeyim
dört yılda gelmezsen beş yıl altı yıl bekleyeyim
altı yol ayrımına çadır dikeyim
gelenden gidenden haber sorayım
hayır haber getirene at elbise vereyim
kaftanlar giydireyim
şer haber getirenin başını keseyim
erkek sineği üzerime kondurmayayım
murat ver murat al öyle git yiğidim
dedi. oğlan der: kavat kızı ağabeyimin başına and içmişim, dönmem yok dedi.
kız der: ayağı uğursuz gelin diyeceklerine hayasız gelin desinler, kayın babama,
kayınanama söyleyeyim dedi. söylemiş :
babamdan daha iyi kayın baba
anamdan daha iyi kayın ana
develerinin erkeği ürktü gider
deveciler önünü kesti döndüremez
kara koç aygırın ürktü gider
at çobanları önünü kesti döndüremez
ağıllarının koçları ürktü gider
çoban önünü kesti döndüremez
ela gözlü oğlun kardeşini andı gider
akça yüzlü gelinin döndüremez
size malum olsun
dedi. baba ana ah ettiler. yerlerinden kalktılar oğul gitme diyerek, gördüler
çare olmadı. elbette o ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca edemem dedi.
babası anası sür oğul, uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin geleceğin var
ise dediler. babasının anasının elini öptü, kara koç atına sıçrayıp bindi.
geceyi gündüze kattı, at sürdü. üç gün geceli gündüzlü at koşturdu. dereşam'ın
kenarından geçti. o kardeşinin tutulduğu koruya geldi. gördü kî at çobanı
kafirler kısrak güdüyorlar. kılıç çekip altı kafir tepeledi. davul çalıp
kısrakları ürküttü getirip o koruya soktu. geceyi gündüze katmış, üç gün geceli
gündüzlü at koşturmuş yiğit, karanlıklı gözlerini uyku bürümüş yiğit atının
yularını bileğine bağladı, yattı uyudu.
meğer kafirin casusu var idi. gelip tekür'e der: oğuz'dan bir deli yiğit geldi,
at çobanlarını öldürdü, kısrakları ürküttü getirip koruya soktu. tekür der:
silahlı altmış adam seçin, varsınlar, tutup getirsinler dedi.
altmış silahlı adam seçtiler. vardılar ansızın altmış demir giyimli kafir
oğlanın üzerine geldiler. giyim hışırtısından, at kıpırdamasından. meğer yiğit
aygır binerdi. hanım at kulağı tetikte olur, çökerek oğlanı uyandırdı. oğlan
gördü ki bir alay atlı geliyor. sıçradı adı güzel muhammed'e salavat getirdi.
atına bindi, kara elbiseli kafire kılıç vurdu, bastı kaleye tıktı. yine uykusunu
yenemeyip yerine varıp yattı uyudu. gene atının yularını bileğine geçirdi.
kafirler, sağ olanları, kaçarak tekür'e' geldiler. tekür der: tu yüz kerre :
ajtmış kişi bir oğlanı tutamadınız dedi. bu sefer yüz kafir oğlanın üzerine
geldiler. aygır yine oğlanı uyandırdı. gördü kafirler saf bağlamış geliyorlar.
oğlan kalktı atına bindi. adı güzel muhammed'e salavat getirdi, kafire kılıç
çaldı, bastı kaleye tıktı. atını döndürdü, gene konaklama yerine geldi. uykusunu
yenemedi, tekrar yattı uyudu. atının yularını yine bileğine geçirdi.
bu sefer at oğlanın bileğinden boşandı kaçtı, kafirler yine tekür'e geldiler.
tekür der: bu defa üç yüz varın dedi. kafirler der: varmayız, kökümüzü keser,
hepîmizi öldürür dediler. tekür der: ya nasıl eylemek gerek, varın o esir yiğidi
çıkarın getirin, tekmeleyenin karnını boynuzlayan yırtar, at verin giyini verin
dedi.
geldiler egreğe dediler: yiğit sana tekür himmet eyledi, surda bir deli yiğit
yolcunun yola gidenin, çobanın çoluğun ekmeğini alıyor, tut o deliyi oldur, seni
bırakı verelim var git dediler. pekala dedi.
egreği zindandan çıkardılar. saçını sakalını tıraş ettiler. bir at, bir kılıç
verdiler. üç yüz kafiri ona arkadaşlığa verdiler. oğlanın üzerine geldiler.
üç yüz kafir açıkta durdular. egrek der: gelin varalım dedi, tutalım. kafirler
der: tekür'den buyruk sana oldu, sen var dediler. egrek der: işte uyuyor, gelin
varalım dedi. kafirler der: ay ne uyumak, koltuğunun altından bakar, kalkar bize
geniş ovayı dar gösterir dediler. der: şimdi ben varayım, elini ayağını
bağlayayım, sonra siz gelirsiniz dedi. sıçradı kafirler arasından çıktı. at
şurup bu yiğidin üzerine geldi. atından indi, yularını bir daha iliştirdi. baktı
gördü ki ayın on dördüne benzer bir güzel ela gözlü genç yiğit boncuk boncuk
terlemiş uyuyor, gelenden gidenden haberi yok. dolandı başı ucuna geldi. gördü
ki belinde kopuzu var. çıkarıp eline aldı söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
kalkıp yerinden doğrulan yiğit
yelesi kara cins atına sıçrayıp binen
arku beli ala dağdan geceleyin aşan
akıntılı güzel suyu delip geçen
gurbete gelen yatar mı olur
benim gibi pazusundan ak ellerini bağlatarak
domuz damında yatar mı olur
ak sakallı babasını ak bürçekli anasını
ağlatarak sızlatır mı olur
niye yatırıyorsun yiğit
gafil olma güzel başını kaldır yiğit
ela gözünü aç yiğit
kadirin verdiği tatlı canını uyku bürümüş yiğit
pazusundan kollarını bağlatma
ak sakallı babanı ihtiyarcık ananı ağlatma
ne yiğitsin kudretli oğuz dinden gelen yiğit
yaradan hakkı için kalkı ver
dört yanını kafir sardı belli bil
dedi. oğlan sıçradı kalktı. kılıcının sapına yapıştı ki bunu vursun. gördü ki
elinde kopuz var. der: bre kafir dedem korkut kopuzu hürmetine çalmadım dedî,
eğer elinde kopuz olmasaydı ağabeyimin başı için seni iki parça kılardım dedi.
çekti kopuzu elinden aldı. oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
sabah erken yerimden kalktığım kardeş için
ak boz atlar yormuşum kardeş için
kalenizde esir var mıdır kafir söyle bana
kara başım kurban olsun kafir sana
dedi. büyük kardeşi egrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
ağzın için öleyim kardeş
dilin için öleyim kardeş
memleketini doğum yerini sorar olsam neresidir
karanlık gece içinde, yolu kaybetsen ümidin nedir
büyük sancak tutan hanınız kim
kavga günü önden at tepen alpınız kim
yiğit senin baban kim
alp erin erden adım saklaması ayıp olur
adın nedir yiğit
dedi. bir daha söylemiş, der:
develerimi güdünce devecim misin
kara koçumu güdünce at çobanım mısın
ağıllarımı güdünce çobanım mısın
kulağımda çınlayan naibim misin
beşikte koyup gittiğim kardeşçiğim misin
yiğit söyle bana
kara başım kurban olsun bugün sana
dedi. segrek burada büyük kardeşine söyledi, der:
karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim
büyük sancak tutan hanımız bayındır han
savaş günü önden at tepen alpımız salur kazan
babamın adını sorarsan uşun koca
benim adımı sorar olsan şegrek
kardeşim var imiş adı egrek
dedi. bir daha söyledi, der:
develerini güdünce devecinim
kara koçunu güdünce at çobanınım
beşikte koyup gittiğin kardeşinim
dedi. büyük kardeşi egrek burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:
der:
ağzın için öleyim kardeş
dilin için öleyim kardeş
er mi oldun yiğit mi oldun kardeş
gurbete kardeşini aramağa sen mi geldin kardeş
dedi. iki kardeş kucaklaşa kucaklaşa görüştüler. egrek küçük kardeşinin boynunu
öptü. segrek de ağabeyisinin elini öptü. karşı yakadan kafirler bakışıyorlar.
derler: güreştiler galiba, belki bizimki yener dediler. gördüler ki
kucaklaştılar, görüştüler, cins atlara biniştiler. kara elbiseli kafire at
sürdüler, kılıç yürüttüler. kafiri bastılar öldürdüler, kaleye döktüler. gelip
yine o koruya girdiler kısrakları dışarı çıkardılar. davul çalıp kısrakları
önlerine kattılar. dereşam suyunu at tepip geçtiler. geceyi gündüze kattılar,
oğuz'un hudut boyuna yetiştiler.
kanlı kafir elinden kardeşçiğini çekip aldı. ak sakallı babasına müjdeci
gönderde babam bana karşı gelsin dedi. uşun koca'ya haberci geldi. müjde, gözün
aydın, oğulların ikisi beraber sağ esen geldi dediler. koca işitip şad oldu.
gümbür gümbür davullar çalındı. altın tunç borular öttürüldü. o gün alaca büyük
otağlar dikildi. artan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kesildi. koca bey
oğullarına karşı geldi. attan indi, oğlanları ile kucaklaşa kucaklaşa görüştü.
iyi misiniz, esen misiniz oğullar dedi. gölgeliği altınlıca odasına geldiler.
eğlence, yemek içmek oldu. büyük oğlana da güzel gelin getirdi. iki kardeş
birbirine sağdıç oldular. gelin odalarına koşturup indiler, murada maksuda
eriştiler. dedem korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi.
evvel ahir uzun yaşın ucu ölüm. ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
günahınızı muhammet mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın. amin diyenler tanrı'nın
yüzünü görsün hanım hey!...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
salur kazan esir olup oğlu uruzun çikardiği destani beyan eder hanim hey
meğer hanım tırabuzan tekürü beyler beyi olan han kazan'a
bir şahin göndermişti. bir gece yiyip içip otururken şahinci başına der: bre
yarın sabah şahinleri al, tenhaca ava binelim dedi.
erkenden bindiler, av yerine vardılar. gördüler bir sürü kaz oturuyor. kazan
şahini bıraktı. alamadı81 şahin havalandı. gözetlediler, şahin toman'ın kalesine
indi. kazan gayet müteessir oldu. şahinin ardına düştü.
dere tepe aştı, kafir eline geldi. giderken kazan'ın karanlık gözünü uyku
bürüdü. beyler dediler: hanım dönelim. kazan der: biraz daha ileri varalım dedi.
baktı bir kale gördü. der: beyler gelin yatalım dedi. kazan'ı küçücük ölüm
tuttu, uyudu.
meğer hanım, oğuz beyleri yedi gün uyurdu. onun için
küçücük ölüm derlerdi.
meğer o gün toman'ın kalesinin tekürü ava binmişti. casus geldi, der: bre bölük
atlı geldi, içinde beyleri yattı uyudu. tekür adam gönderdi, kim olduğunu
anlayın dedi. gelenler bildi ki bunlar oğuz erenlerindendir. gelip teküre haber
verdiler. tekür de hemen askerini topladı, bunların üzerine geldi. kazan'ın
beyleri baktılar gördüler ki düşman geliyor. dediler: kazan'ı bırakır gidersek
evinde bizi kovarlar. en iyisi budur ki burda ölelim dediler. kafiri
karşıladılar, cenk ettiler. kazan'ın üzerine yirmi beş beyini şehit ettiler.
kazan'ın üzerine düştüler, uyuduğu yerde tuttular, elini ayağını sımsıkı
bağladılar, bir arabaya yüklettiler, arabaya muhkem urganla sardılar. arabayı
çektiler, yürüyü verdiler.
giderken araba gıcırtısından kazan uyandı. gerindi bu elindeki urganları hep
kopardı. arabanın üzerine oturdu, elini eline çaldı, kah kah güldü.
kafirler derler: ne gülüyorsun? kazan der: bre kafirler, bu arabayı beşiğim
sandım, sizi yamrı yumru dadım dayam sandım dedi. neyse, kazan'ı getirdiler,
toman'ın kalesinde bir kuyuya bıraktılar. kuyunun ağzına bir değirmen taşı
koydular. yemeğini suyunu değirmen taşının deliğinden veriyorlardı.
bir gün tekürün karısı der: varayım kazan'ı göreyim, nasıl bir insandır ki bunca
adamlara darbe vuruyormuş dedi. hatun gelip zindancıya kapıyı açtırdı. seslendi,
der: kazan bey nedir halin, dirliğin yer altında mı hoştur, yoksa yer üstünde mi
hoştur, hem şimdi ne yiyorsun, ne içiyorsun ve neye biniyorsun dedi. kazan der:
ölülerine yemek verdiğin vakit ellerinden alıyorum, hem ölülerinizin yorgasına82
biniyorum, yaşlılarını yedekte çekiyorum dedi. tekür'ün karısı der: dinin için
kazan bey, yedi yaşında bir kızcağızım ölmüştür, kerem eyle ona binme dedi.
kazan der: ölülerinizde ondan yorga yoktur, hep ona biniyorum dedi. kadın der:
vay, senin elinden ne yer yüzünde dirimiz ve ne yer altında ölümüz kurtulurmuş
dedi. geldi tekür'e der: kerem eyle o tatarı kuyudan çıkar, kızcağızın belini
koparıyor yer altında kızcağızıma biniyormuş, diğer ölülerimizi topluyormuş, hem
ölülerimiz için verdiğimiz yemeği ellerinden çekip alıp yiyormuş, onun elinden
ne ölümüz ne dirimiz kurtulurmuş, dinini aşkına o eri kuyudan çıkar dedi. tekür
beylerini topladı, der: gelin kazan'ı kuyudan çıkarın, bizi övsün oğuz'u yersin,
ondan sonra şart eylesin bizim memleketimize düşmanlığa gelmesin dedi.
vardılar kazan'ı kuyudan çıkarıp getirdiler. dediler : and iç ki bizim
memleketimize düşmanlığa gelmeyesin, hem bizi öv oğuz'u yer, seni bırakı verelim
var git dediler. kazan der: vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan
gelmeyeyim dedi. dediler : vallah kazan iyi and içti dediler. şimdi kazan bey,
hadi bizi öv dediler. kazan der: ben yer yüzünde adam övmem, bir adam getirin
bineyim, sizi öveyim dedi. vardılar bir er kafir getirdiler. bir eyer, bir gem
dedi, getirdiler. kafirin arkasına eyer koydu, ağzına gem vurdu, eyer kayışını
çekti. sıçradı arkasına bindi. ökçesini ökçesine vurdu, kaburgasını karnına
yapıştırdı. gemini çekti, ağzım ayırdı. kafiri öldürdü, çöktü üzerine oturdu.
der: bre kafirler kopuzumu getirin, sizi öveyim dedi. vardılar kopuzu
getirdiler. eline alıp burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
bin bin erden düşman gördümse övünüm dedim
yirmi bin er düşman gördümse koklamadım
otuz bin er düşman gördümse ona saydım
kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım
elli bin er gördümse el vermedim
altmış bin er gördümse söyleşmedim
seksen bin er gördümse ürpermedim
doksan bin düşman gördümse donanmadım
yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim
yüzü dönmez kılıcımı elime aldım
muhammedin dini aşkına kılıç vurdum
ak meydanda yumru başı top gibi kestim
o zaman bile erim beyim diye övünmedim
övünen erenleri hoş görmedim
eline geçmiş iken bre kafir öldür beni
kara kılıcını çal boynuma kes başımı
kılıcından sapacağım yok
kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
dedi. bir deyiş daha söylemiş, der:
yüksek yüksek kara dağdan taş yuvarlansa
kaba ökçemi oyluğumu karşı tutan kazan er idim
firavun şişler yükleyip yerden, çıksa
kaba ökçem ile perçin kılan kazan er idim
koca koca beyler oğlu kavga kılsa
kamçı vurup dindiren kazan er idim
yüce dağları duman tutsa
kapkara sis deli kopsa
kara koç atımın kulağı görünmez olsa
gayrı eren kılavuzsuz yol şaşırsa
kılavuzsuz yol başaran kazan er idim
yedi başlı ejderhaya yetişip vardım
heybetinden sol gözüm yaşardı
hey gözüm namert gözüm kalleş gözüm
bir yılandan ne var ki korktun dedim
o zaman bile erim beyim diye övünmedim
övünen erenleri hoş görmedim
eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
çal kılıcını kes başımı
kılıcından sapacağım yok
kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
oğuz erenleri dururken seni övmem yok
dedi. kazan burada bir daha söylemiş:
arkaç kırda çalkanır umman denizinde
sarp yerlerde yapılmış kafir şehri
sağa sola çırpıntı vurur yüzgeçleri
su dibinde döner bahrileri86
tanrı benim diye su dibinde çığrışır asileri
önünü koyup tersini okur kızı gelini
altın aşık oynar sancıdanın beyleri
altı defa oğuz vardı alamadı
o kaleye altı tane erle ben kazan vardım
altı güne koymadım onu aldım
kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım ezan okuttum
kızını gelinini ak göğsümde oynattım
beylerini kul ettim
o zaman bile erim beyim diye övünmedim
övünen erenleri hoş görmedim
eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
kılıcından sapacağım yok
kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
dedi. kazan yine söylemiş, der:
arkaç kırda döndürdüğüm bre kafir senin baban
şakağına imrendiğim senin kızın gelinin
akça kale sürmelide at oynattım
at ile karun eline baskın yaptım
ak hisar kalesinin burcunu yıktım
ak akçe getirdiler puldur dedim
kızıl altın getirdiler bakırdır dedim
ela gözlü kızını gelinini getirdiler aldanmadım
kilisesini yıktım mescit yaptım
altını gümüşü yağmalattım
o zaman bile erim beyim diye övünmedim
övünenleri hoş görmedim
eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
seni övmem yok
dedi. kazan bey burada bir daha söylemiş, der:
ak kayanın kaplanının erkeğinde bir köküm var
ortaç kırda sizin geyiklerinizi durdurmaya
ak sazın aslanında bir köküm var
kaz alaca kısrağını durdurmaya
azman kurt yavrusunun erkeğinde bir köküm var
akça yünlü on bin koyununu gezdirmeye
ak sungur88 kuşunun erkeğinde bir köküm var
alaca ördek kara kazını uçurmaya
kudretli oğuz elinde bir oğlum var uruz adlı
bir kardeşim var kara göne adlı
yeniden doğanını diriltmeyeler
eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
kılıcından sapacağım yok
kendi aslımı yermem yok
dedi. bir daha söylemiş, der:
it gibi güv güv eden çerkes hırslı
küçücük domuz şölenli
bir torba saman döşekli
yarım kerpiç yastıklı
yontma ağaç tanrılı
köpeğim kafir
oğuzu görür iken seni övmem yok
bundan sonra öldürürsen bre kafir öldür beni
öldürmezsen kadir korsa öldüreyim kafir seni
dedi. kafiler der: bu bizi övmedi, gelin bunu öldürelim dediler. kafir beyleri
toplandılar geldiler. yine dediler: bunun oğlu var, kardeşi var, bunu öldürmek
olmaz dediler. getirdiler domuz damına hapse attılar.
at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. kazan'ın ölüsünü dirisini kimse bilmedi.
meğer hanım kazan’ ın bir oğlancığı var idi. büyüdü yiğitcik oldu. bir gün ata
binip divana gelirken bir kişi der: sen han kazan'ın oğlu değil misin dedi. uruz
kızdı, der: bre kavat benim babam bayındır han değil midir? dedi. yok, o ananın
babasıdır, senin dedendir. uruz, bre ya benim babam ölü müdür diri midir dedi.
dedi: diridir, toman'ın kalesinde esirdir dedi. böyle deyince oğlan ağladı,
melül oldu. atını çevirdi geri döndü. anasına geldi. burada anasına söylemiş,
görelim hanım ne söylemiş:
der:
bre ana ben han oğlu değilmişim
han kazan oğlu imişim
bre kavat kızı bunu bana niçin söylemiyordun
ana hakkı tanrı hakkı olmamış olsaydı
kara, çelik öz kılıcımı çekeydim
birdenbire güzel başını keseydim
alca kanını yer yüzüne dökeydim
dedi. anası ağladı. der: oğul baban sağdır, amma söylemeğe korkardım, kafire
varırsın, kendini vurursun helak olursun, onun için sana söylemiyordum canım
oğul dedi. amma amcana adam gönder, gelsin, görelim ne der dedi.
adam gönderdi amcasını çağırdı. geldi. uruz der: ben babamın esir olduğu kaleye
gidiyorum. birlikte istişare ettiler. bütün beylere haber oldu. uruz babasına
gidiyor, silah ve teçhizatla gelin dediler. asker toplandı geldi. alp uruz
çadırlarını açtırdı, cephanesini yükledi. kara göne asker başı oldu. boru
çaldırıp göçtüler, yola girdiler.
yol üzerinde kafirin kilisesi var idi. keşişler beklerdi. gayet sarp kilise idi.
attan inip tacir elbisesi giydiler. bezirgan suretinde katır, deve çektiler
geldiler. kafirler gördüler gelenler tacire benzemez, kaçtılar kaleye girdiler,
kapılarını sımsıkı kapadılar. burca çıkıp kimlersiniz dediler. bunlar cevap
verdi: bezirganlarız dediler. kafirler yalan söylüyorsunuz diyerek taşa
tuttular. uruz attan indi, der: hey babamın altın gadehinden şarap içen, beni
seven attan insin, bunun kapısına birer gürz vuralım dedi. on altı yiğit
sıçrayıp attan indiler. kalkan tuttular, gürzlerini omuzlarına attılar, kapıya
geldiler. birer gürz vurup kapıyı ufattılar, içeri girdiler. buldukları kafiri
öldürdüler. ağız açtırmadılar. malını yağmaladılar. askerin üzerine geldiler
kondular.
meğer bir sığırtmaçları var idi. gördü ki kaleyi aldılar, kaçtı teküre vardı,
kilisenin alındığını haber verdi. ne oturuyorsunuz, üzerinize düşman geldi,
başınızın çaresine bakın dedi. tekür beylerini topladı, bunlarla nasıl uyuşalım
dedi. beyler dediler: bunun uyuşması odur ki kazan'ı çıkaralım, onlarla başbaşa
bırakalım. bu sözü uygun gördüler. vardılar kazan'ı çıkarıp tekürün önüne
getirdiler. tekür der: kazan bey üzerimize düşman geldi, bu düşmanı üzerimizden
ayırırsan seni bırakı verelim dediler. hem haraca itaatkar olalım, sen de and iç
ki bu bizim memlekete düşmanlığa gelmeyesin dediler. kazan der: vallah billah
doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyelim dedi. kafirler kazan iyi and içti
diye sevindiler. tekür askerini toplayıp meydana geldi, çadır diktirdi. kafir
askeri kazan'ın etrafına toplandı. kazan'a giyim getirdiler. kılıç ve mızrak ve
çomak ve sair cenk aletini giydirip donattılar.
bu sırada oğuz erenleri alay alay geldi. gümbür gümbür davullar çalındı. kazan
gördü ki askerin önünce bir ak boz atlı, ak sancaklı, üzeri sağlam demir
giyimli, oğuz'un önünce geldi, çadırını diktirdi, saf bağladı durdu. onun
ardınca kara göne geldi, saf bağladı durdu. hemen burada kazan atı meydana
sürdü, hasım, diledi. boz atlı beyrek at tepti meydana girdi. kazan burada
söylemiş, görelim ne söylemiş:
der:
kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
yapısı sağlam demir giyimini giyen yiğit ne yiğitsin
adın nedir yiğit söyle bana
dedi. beyrek burada söylemiş, der:
bre kafir sen beni bilmez misin
parasarın bayburt hisarından fırlayıp uçan
adaklısını başkaları alırken çekip alan
pay püre han oğlu bamsı beyrek bana derler
gel beri bre kafir dövüşelim
dedi. kazan burada bir daha söylemiş. der: bre yiğit, önünce bu askerin bir ak
sancaklı alay çıktı, çadırını başkalarından önce dikti, ak boz ata binen o yiğit
ne yiğittir, kimin nesidir, yiğit başın için söyle bana. beyrek der: bre kafir
kimin nesi olacak, beyimiz kazan'ın oğludur dedi. kazan gönlünden der:
elhamdülillah benim oğlancığım büyük er olmuş dedi. beyrek bre kafir daha ne
kadar onu bunu soracaksın bana dedi, kazan'ın üzerine at sürdü. altı kanatlı
gürzünü eline alıp kazana vurdu. kazan kendisini tanıtmadı. kavradı, beyreği
bileğinden tuttu, çekti çomağını elinden aldı, beyreğin ensesisine bir çomak
vurdu. beyrek atın boynunu kucakladı, çekilip döndü. kazan der: ya beyrek, var
beyine söyle gelsin dedi.
bunu gördü. eylik koca oğlu dönebilmez dülek evren meydana girdi. kazan burada
söylemiş, der:
şafak vakti yerinden kalkan yiğit ne yiğitsin
büyük cins atını oynatarak gelen yiğit ne yiğitsin
erin erden adını saklaması ayıp olur
adın nedir yiğit söyle bana
dedi. dülek evren der:
bre kafir benim adımı bilmez misin
kendi kendisine hor bakan memleketten çıkan
elli yedi kalenin kilidini alan
eylik koca oğlu dönebilmez dülek evren bana derler
dedi. mızrağını eline alıp at sürdü. kazan'a saplayayım dedi, saplayamadı, öteye
geçti. kazan at tepti, mızrağını çekip elinden aldı, tepesine vurdu, parça parça
oldu utandı. o da çekilip döndü. kazan yine er diledi. düzen oğlu alp rüstem at
tepti meydana girdi. kazan burada gene söyledi, der :
kalkıp yerinden doğrulu veren
cins atına sıçrayıp binen
ne yiğitsin
adın nedir söyle bana
dedi. alp rüstem der :
kalkıp yerinden doğrulu veren
iki kardeş bebeğini öldürüp zelil gezen
düzen oğlu alp rüstem bana derler
dedi. o da kazan'a at sürdü. yeneyim dedi. yenemedi. kazan bey buna da bir
darbe vurdu. der: bre kavat, var beyine söyle gelsin dedi. o da döndü.
kazan tekrar er diledi. uruz'un gemini amcası kara göne tutmuştu. çekti ansızın
elinden aldı. kılıcı sıyırdı babasının üzerine at sürdü. davrandırmadı, omuzuna
kılıç indirdi. giyimini kesti, omzuna dört parmak kadar yara açtı. alca kanı
şırıldadı koynuna indi. uruz gene döndü ki bir daha çalsın. kazan burada
seslenip oğluna söyler, görelim hanım ne söyler:
der:
kara dağımın yükseği oğul
karanlıklı gözlerimin aydını oğul
alpım uruz aslanım uruz
ak sakallı babana kıyma oğul
dedi. uruz'un şefkat damarları kaynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. attan
yere indi. babasının elini öptü. kazan da attan atladı yere indi. oğlunun
boynunu öptü. beyler kazan ile oğlunun üzerine at sürdüler, etraflarını
çevirdiler. hepsi attan inip kazan'ın elini öptüler. yürüyerek kafire at
sürdüler, kılıç vurdular. derelerde tepelerde kafire kırgın girdi. kaleyi
aldılar. kilisesini yıkıp mescit yaptılar.
kanlı kafirin elinden babasını çekip aldı. kudretli oğuz eline gelip çıktı. akça
yüzlü anasına müjdeci geldi. kaza benzer kızı gelini kazan'a karşı gelip elini
öptüler, ayağına kapandılar, kazan güzel çimene çadır otağ diktirdi. yedi gün
yedi gece toy düğün edip yeme içme oldu. dedem korkut geldi kopuz çaldı, gazi
erenlerin başına ne geldiğini söyledi.
hani övdüğümüz bey erenler
dünya benim diyenler
ecel aldı yer gizledi
fani dünya kime kaldı
gelimli gidimli dünya
son ucu ölümlü dünya
ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. kadir seni namerde muhtaç etmesin.
beş kelime dua kıldık, kabul olsun. amin amin diyenler tann'nın yüzünü görsün.
günahınızı adı güzel muhammed mustafa hürmetine bağışlasın hanım hey!...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
iç oğuza diş oğuz asi olup beyreğin öldüğü destani beyan eder hanim hey
üç ok, boz ok bir araya gelse kazan evini
yağmalatırdı. kazan tekrar evini yağmalattı. amma dış oğuz beraber bulunmadı.
sadece iç oğuz yağmaladı. ne zaman kazan evini yağmalatsa helallisinin elini
tutar, dışarı çıkardı, ondan sonra yağma ederlerdi. dış oğuz beylerinden aruz,
emen ve diğer beyler bunu işittiler, dediler ki bak bak, şimdiye kadar kazan'ın
evini beraber yağma ederdik, şimdi niçin beraber olmayalım dediler. söz birliği
ile bütün dış oğuz beyleri kazan'a gelmediler, düşmanlık eylediler.
kılbaş derler bir kişi var idi. kazan der: bre kılbaş bu dış oğuz beyleri daima
beraber gelirlerdi, şimdi niçin gelmediler dedi. kılbaş der: bilmez misin niçin
gelmediler. evini yağmalattığın zaman dış oğuz beraber bulunmadı, sebep odur
dedi. kazan der: düşmanlık beslediler öyle mi dedi. kılbaş der: hanım ben
varayım, onların dostluğunu düşmanlığını öğreneyim dedi. kazan der: sen
bilirsin, var dedi.
kılbaş bir kaç adamla ata binip kazan'ın dayısı aruz'un evine geldi. aruz da
altın gölgeliğini dikmişti, oğlanlarıyla oturmuştu. kılbaş gelip aruz'a selam
verdi. der: kazan darda kaldı, mutlaka dayım aruz bana gelsin dedi. kara başım
bunaldı, üzerime düşman geldi, develerimi bağırttılar, kara koçta cins atlarımı
kişnettiler, kaza benzer kızımız gelinimiz darda kaldı, benim kara başıma gör
neler geldi, dayım aruz gelsin dedi. aruz der: bre kılbaş o vakit ki üç ok, boz
ok bir araya gelse o vakit kazan evini yağmalatırdı, suçumuz neydi ki yağmada
beraber olmadık dedi. daima kazan'ın başına sıkıntılar gelsin, dayısı aruz'u
daim ana dursun, biz kazan'a düşmanız belli bilsin dedi. kılbaş burada söylemiş,
görelim hanım
ne söylemiş :
der:
bre kavat
kalkıp kazan han yerinden doğrulu verdi
ala dağda çadırını otağını dikti
üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
yemek içmek arasında beyler seni andı
üstümüze düşman falan gelmedi
ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
kazana düşman imişsin bildim
dedi. kalkıp hoşça kol diyip gitti.
aruz müteessir oldu. dış oğuz beylerine adam gönderdi: emen gelsin. alp rüstem
gelsin, dönebilmez dülek evren gelsin, geri kalan beyler hep gelsin dedi. dış
oğuz beyleri hep toplandı. alaca büyük otağlarını düzlüğe dikti. attan aygır,
deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. dış oğuz beylerini ağırlayıp ziyafet
verdi. der: beyler ben sizi niye çağırdım biliyor musunuz? dediler: bilmiyoruz.
aruz der: kazan bize kırbaş' ı göndermiş, elim günüm yağmalandı, kara başım
bunaldı, dayım aruz bana gelsin demiş. emen der: ya sen ne cevap verdin? aruz
der ki: kılbaş'a dedim ki ne zaman ki kazan evini yağmalatırdı. dış oğuz beyleri
beraber yağmalardı beyler gelir kazan'ı selamlar giderdi, şimdi suçumuz ne oldu
ki beraber bulunmadık, bre kavat biz kazan'a düşmanız dedim. emen der: iyi
demişsin. aruz der: beyler ya siz ne dersiniz beyler der: ne diyelim, mademki
sen kazan'a düşman oldun, biz de düşmanız dediler. aruz ortaya kur'an getirdi,
hep beyler el basıp and içtiler, senin dostuna dost ve düşmanına düşmanız
dediler. aruz bütün beylere kaftan verdi. döndü der: beyler beyrek bizden kız
almıştır, güveyimizdir, amma kazan'ın inançlısıdır, gelsin bizi kazan ile
banştırsın, diyelim getirelim, bize itaatkar olursa ne ala, olmazsa ben sakalını
tutayım siz kılıç üşüştürün parçalayın, aradan beyreği kaldıralım, ondan sonra
kazan ile işimiz hayır ola dedi.
beyreğe mektup gönderdiler. beyrek odasında yiğitleri ile yiyip içiyordu.
aruzdan adam geldi, selam verdi. beyrek selam aldı. dedi: hanım, aruz size selam
ediyor, kerem etsin beyrek gelsin bizi kazan ile barıştırsın diyor. beyrek
pekala dedi. atını çektiler, bindi. kırk yiğitle aruz'un evine geldi. dış oğuz
beyleri otururken girip selam verdi. beyreğe aruz der: biliyor musun seni niye
çağırdık? beyrek der: niye çağırdınız? aruz der: hep şu oturan beyler kazan'a
asi olduk, and içtik. kur'an getirdiler, sen de and iç dediler. kazan’a ben asi
olmam diye and içti, söyledi:
der :
ben kazanın nimetini çok yemişim
bilmez isem gözüme dursun
kara koçta cins atına çok binmişim
bilmez isem bana tabut olsun
güzel kaftanlarını çok giymişim
bilmez isem kefenim olsun
alaca büyük otağına çok girmişim
bilmez isem bana zindan olsun
ben kazandan dönmem belli bil
dedi. aruz öfkelendi, kavrayıp beyreğin sakalını tuttu. beyler seyreğe kıyamadı.
beyrek aruz’un öfkelendiğini burada bildi. söylemiş :
der:
aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
kara koçta cins atıma binerdim
yapısı sağlam demir giyimimi giyerdim
kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
alın başa sağlam miğferimi geçirirdim
kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
ela gözlü beyleri yanıma katardım
kavat ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
aldatarak er tutmak karı işidir
karından mı öğrendin sen bu işi kavat
dedi. aruz der: bre herze merze söyleme, kanına susama, gel and iç dedi. beyrek
der: vallah ben kazan uğruna başımı koymuşum, kazan'dan dönmem, ister yüz parça
eyle dedi. aruz gene öfkelendi. beyreğin sakalını sımsıkı tuttu. beylere baktı,
gördü kimse gelmiyor. aruz kara çelik öz kılıcını çekip beyreğin sağ oyluğunu
kesti. kara kana bulandı beyreğin başı bunaldı. beyler hep dağıldı, herkes atlı
atına bindi. beyreği de bindirdiler, ardına adam bindirip kucakladılar.
kaçtılar. beyreği otağına yetiştirdiler. cübbesini üzerine örttüler. beyrek
burada söyledi:
der:
yiğitlerim yerinizden halkın
ak boz atımın kuyruğunu kesin
arku beli ala dağdan geceleyin aşın
akıntılı güzel suyu delip geçin
kazanın divanına koşup varın,
ak çıkarıp kara giyin
sen sağ ol beyrek öldü diyin
söyleyiniz : namer aruz dayından adam geldi. seyreği istemiş, o da varmış, hep
dış oğuz beyleri toplanmış, bilmedik, yeme içme arasında kur'an getirdiler,
kazan'a biz asi olduk and içtik, gel sen de and iç dediler, içmedi ben kazan'dan
dönmem dedi, namert dayın hiddetlendi, beyreği kılıçladı, kara kana bulandı
darda kaldı, yarın kıyamet gününde benim elim kazan han'ın yakasında olsun benim
kanımı aruz'a koyarsa dedi. bir daha söylemiş. der:
yiğitlerim aruz oğlu başat gelmeden
elim günüm yağmalanmadan
develerde develerimi bağırtmadan
kara koçta cins atımı kışnetmeden
akça koyunlarım meleşmeden
akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
akça yüzlü güzelimi aruz oğlu başat gelip almadan
elimi günümü yağmalamadan
kazan bana yetişsin
benim kanımı aruza koymasın
akça yüzlü sevgilimi oğluna alı versin
ahiret hakkını helal etsin
beyrek padişahlar padişahı hakka vasıl oldu
belli bilsin
dedi.
beyreğin babasına anasına haber oldu. ak evinin eşiğinde feryat koptu. kaza
benzer kızı gelini ak çıkardı kara giydi. ak boz otının kuyruğunu kestiler. kırk
elli yiğit kara giyip mavi sorındılar. kazan bey'e geldiler. sarıklarını yere
vurdulor, beyrek diye çok ağladılar. kazon'ın elini öptüler, sen sağ ol. beyrek
öldü dediler. namert dayın hile yapmış, çağırarak bizi aldılar, vardık. dış oğuz
beyleri size asi olmuşlar, bilmedik. kur'an getirdiler, biz kazan’a asi olduk,
sen de bize itaat et dediler, and içtiler. beyrek ekmeğini çiğnemedi, onlara
itaat etmedi, dayın namert aruz öfkelendi. beyreği oturduğu yerde kılıçladı, bir
oyluğunu düşürdü, sen sağ ol hanım, beyrek hakka vasıl oldu, benim kanımı aruz'a
koymasın dedi. dediler. kazan bu haberi işitti, mendilini eline alıp hüngür
hüngür ağladı, divanda feryat figan kıldı. hep orada olan beyler ağlaştılar.
kazan vardı odasına girdi, yedi gün divana çıkmadı, ağladı oturdu.
beyler toplandı divana geldi. kazan’ın kardeşi kara göne der: kılbaş var söyle
ağam kazan gelsin çıksın, bir yiğit senin yüzünden aramızdan eksildi, hem
vasiyet eylemiş, benim kanımı koymayasın, alasın demiş, varalım düşmanı
haklayalım de, dedi kılbaş der: sen kardeşisin, sen var dedi. velhasıl ikisi
beraber vardılar. kazan'ın odasına girdiler. selam verdiler, sen sağ ol hanım
dediler. bir yiğit aramızdan eksildi, senin yolunda baş verdi, hayatının kanını
alalım size ısmarlamış, benim kanımı alsın demiş ağlamakla bir şey mi olur,
kalkıp gel yukarı dediler. kazan der: uygundur, acele cephaneyi yükletsinler
beyler hep binsinler dedi.
bütün beyler bindi. kozan'ın yağız al atını çektiler, bindi. boru çalındı, davul
vuruldu. gece gündüz demediler, koşturma oldu. aruz'a ve bütün dış oğuz
beylerine haber oldu, işte kazan geldi dediler. onlar da asker toplayıp boru
çaldırıp kazan'a karşı geldiler. üç ok, boz ok karşılaştılar.
aruz der; benim iç oğuz'dan hasmım kazan olsun emen der: benim hasmım ters
uzamış olsun. alp rüstem der: benim hasmım ense koca oğlu okçu olsun dedi. her
biri bir hasım gözetti.
alaylar bağlandı, ordular dizildi, borular çalındı, davullar dövüldü. aruz koca
meydana at tepti. kazan’a seslenip bre kavat sen benim hasmımsın, sen gel beri
dedi. kazan kalkan tuttu, mızrağını eline aldı, başının üzerinde çevirdi. der:
bre kavat namertlikle er öldürmek nasıl olur. ben sana göstereyim dedi. aruz
kazan'ın üzerine at sürdü. kazan'ı kılıcladı, zerre kadar kestirmedi öteye
geçti. sıra kazan'a geldi. altmış tutam alaca mızrağını koltuğa kıstı. aruz'a
bir mızrak vurdu. göğsünden şimşek gibi öteye geçti. at üzerinden yere yıktı.
kardeşi kara göne'ye işaret etti. başını kes dedi. kara göne attan indi, aruz'un
başını kesti. dış oğuz beyleri bunu görüp hep attan indiler, kazan'ın ayağına
kapandılar,
suçlarının affını dilediler, elini öptüler. kazan suçlarını bağışladı.
seyreğin kanını dayısından aldı. aruz'un evini talan ettirdi, elini gününü
yağmalattı. yiğit beyler ganimet aldı. kazan yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır
diktirdi, otağını kurdu. dedem korkut gelip neşeli havalar çaldı. gazi erenlerin
başına ne geldiğini söyleyi verdi.
hani dediğim bey erenler
dünya benim diyenler
ecel aldı yer gizledi
fani dünya kime kaldı
gelimli gidimli dünya
son ucu ölümlü dünya
akibet, uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık.
dua edeyim hanım : ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. ak sakallı
babanın yeri cennet olsun. ak bürcekli ananın yeri cennet olsun. kadir mevla
seni namerde muhtaç etmesin. ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. amin
amin diyenler tanrı'nın yüzünü görsün. derlesin toplasın günahınızı muhammed
mustafa "ya bağışlasın hanım hey!...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
kangli koca oğlu kan turali destanini beyan eder hanim hey
oğuz zamanında kanglı koca derlerdi bir gürbüz er var idi.
yetişmiş bir yiğit oğlu var idi, adına kan turalı derlerdi.
kanglı koca der: dostlar, babam öldü ben kaldım, yerim yurdunu tuttum,
yarınki gün ben öleceğim oğlum kalacak, bundan daha iyisi yoktur ki gözüm
görürken oğul gel seni evlendireyim dedi. oğlan der: baba mademki beni
evlendireyim diyorsun, bana layık kız nasıl olur? kan turalı der: baba ben
yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş
olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı dedi.
kanglı koca der: oğul sen kız istemezmişsin, bir yiğit bahadır istermişsin, onun
arkasında yiyesin içesin hoş geçesin42. der: evet canım baba öyle isterim, ya
varasın bir cici bici türkmen kızını
alasın, birdenbire kayayım üzerine düşeyim, karnı yırtılsın dedi. kanglı koca
der: oğul kız görmek senden, mal rızk vermek benden dedi.
böyle diyince yiğitler ejderhası kan turalı yerinden
kalktı. kırk yiğidini yanına aldı. iç oğuz'u gördü, kız bulamadı. çekildi geri
döndü, evlerine geldi. babası der: oğul kız buldun mu? kan turalı der: yıkılsın
oğuz elleri, bana yarar kız bulamadım baba dedi. babası der: hey oğul kız
dileyip varan böyle varmaz. kan turalı der: ya nasıl varır baba dedi. kanglı
koca der: oğul sabah varıp öğlen gelmek olmaz, öğlen varıp akşam gelmek olmaz,
oğul sen mala dört elle sarıl, yığ, ben sana kız aramağa gideyim dedi.
kanglı koca sevine kıvana kalktı. ak sakallı çok yaşlı ihtiyarları yanına aldı.
iç oğuz'a girdi, kız bulamadı. dolandı dış oğuz'a girdi, bulamadı. dolandı
tırabuzan'a geldi.
meğer tırabuzan tekürünün44 bir fevkalade güzel dilber kızı var idi. sağına
soluna iki çift yay çekerdi. attığı ok yere düşmezdi. o kızın üç canavar
kalınlığı kaftanlığı var idi. kim o üç canavarı bastırsa yense öldürse kızımı
ona veririm diye vad eylemişti. bastıramasa başını keserdi. böylelikle otuz iki
kafir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı. o üç canavarın biri
kükremiş aslan idi, biri kara boğa idi, biri de kara erkek deve idi. bunların
her birisi bir ejderha idi. bu otuz iki baş ki burçta asılmıştı, kükremiş aslan
ile kara erkek devenin yüzünü görmemişlerdi, ancak boğa boynuzunda helak
olmuşlardı.
kanglı koca bu başları ve bu canavarları gördü, başında olan bit ayağına
toplandı46.der. varayım oğluma doğru haber vereyim, hüneri var isa gelsin alsın,
yoksa evdeki kıza razı olsun dedi.
at ayağı çabuk ozan dili çevik olur. kanglı koca giderek geldi oğuz'a çıktı. kan
turalı'ya haber oldu, baban geldi dediler. kırk yiğit ile babasına karşı vardı.
elini öptü. der: canım baba bana yarar kız buldun mu? der: buldum oğul hünerin
var ise dedi. kan turalı der: altın akçe mi ister, katır deve mi ister? babası
der: oğul
hüner gerek hüner dedi. kan turalı der: baba yelesi kara cins atıma eyer
vurayım, kanlı kafir eline akın edeyim, baş keseyim, kan dökeyim, kafire kan
kusturayım, kul hizmetçi getireyim, hüner göstereyim. kanlı koca der: hay
canım oğul hüner dediğim o değil. o kız için üç canavar beslemişler. kim ki o üç
canavarı bastırır, o kızı ona verirler. bastırıp öldürmese onun başını keserler
burca asarlar. kan turalı der: baba bu sözü sen bana dememeliydin, mademki
dedin, elbette varmalıyım, başıma kakınç, yüzüme dokunç48 olmasın, kadın ana bey
baba esen kalın dedi. kanglı koca der: gördün mü ben bana nettim, oğlana korkunç
haberler vereyim, belki gitmez döner dedi. kanglı koca burada söylemiş, görelim
hanım ne söylemiş :
der:
oğul senin varacağın yerin
dolamaç dolamaç yolları olur
atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
alaca yılan sökemez onun ormanı olur
gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
göz kakarak gönül alan onun güzeli olur
hay demeden baş getiren celladı olur
sırtında kalkan oynar yayası olur
yaman yerlere yeltendin geri dön
ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma
dedi. kan turalı kızdı, der:
ne söylüyorsun ne diyorsun canım baba
bu kadar işten korkan yiğit mi olur
alp ere korku vermek ayıp olur
dolamaç dolamaç yollarını
kadir kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
alaca yılan sökemez ormanını
çakmak çakıp ateşe vereyim
gök ile boy ölçüşen kalelerini
kadir kor ise yapayım yıkayım
göz kakarak gönül alan güzelinin boynunu öpeyim
sırtında kalkan oynar yayasının
kadir kor ise başını keseyim
ya varayım ya varmayayım
ya geleyim ya gelmeyeyim
ya kara erkek devenin göğsü altında kalayım
ya boğanın boynuzuna ilişeyim
ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
ya varayım ya varmayayım
ya geleyim ya gelmeyeyim
yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın
dedi. gördüler ki namus için durmuyor, dediler: oğul uğurun açık olsun, sağ esen
varıp gelesin dediler. babasının anasının ellerini öptü.
kırk yiğidini yanına aldı. yedi gün yedi gece at koşturdular. kafirin hudut
boyuna eriştiler, çadır diktiler. koşucu atını koşturup kan turalı gürzünü göğe
atıyor, inip yere düşmeden kavrıyor, tutuyor,
hey kırk eşim kırk arkadaşım
yüğrük olsa yarışsam
hak taala inayet eylese
üç canavarı öldürsem
güzeller sultanı sarı elbiseli selcen hatunu alsam
babamın anamın evine dönsem
hey kırk eşim kırk arkadaşım
kırkınıza kurban olsun benim başım
diye söylüyordu.
bunlar bu sözde iken meğer hanım teküre haber vardı. oğuz'dan kan turalı derler
bir yiğit var imiş, kızını istemeğe geliyor dediler. kafirler yedi ağaç yer
karşı geldiler, neye geldiniz yiğit beyler dediler. karşılıklı vermeğe almağa
geldik dediler. izzet hürmet eylediler. ak çadır diktiler, alaca halı düşediler,
ak koyun kestiler, yedi yıllık al şarap içirdiler. alıp bunları teküre
getirdiler.
tekür taht üzerinde oturmuştu. yüz kafir gizlice giyimini giyinmişti. yedi kat
meydanı dolandı geldi. meğer kız meydanda bir köşk yaptırmıştı. bütün yanında
olan kızlar al giymişlerde kendisi sarı giymişti, yukarıdan temaşa ediyordu. kan
turalı geldi, kara şaykalı teküre selam verdi. tekür selam aldı. alaca halı
döşediler. oturdu. tekür der: yiğit nereden geliyorsun? kan turalı yerinden
kalkı verdi, sallana sallana yürüdü, ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı, dedi
ki:
karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
tanrı buyruğu ile peygamber kavli ile
kızını almağa gelmişim
dedi. tekür der: bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde hüneri var ise. tekür der:
bu yiğidi anadan doğma soyundurun.
soyundurdular. kan turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. kan turalı'yı
alıp meydana getirdiler. kan turalı cemal ve kemal sahibi idi. oğuzda dört yiğit
yüz örtüsü ile gezerdi. biri kan turalı, biri kara çöğür ve oğlu kırk kınak ve
boz aygırlı beyrek. kan turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. kız köşkten bakıyordu,
eli ayağı
gevşedi, kedisi miyavladı, avsıl53 olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. yanındaki
kızlara der: hak taala babamın gönlüne merhamet lütfetse de başlık kesip beni o
yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde helak olsun dedi.
bu sırada demir zincirle boğayı getirdiler. boğa dizini çöktü, boynuzu ile
mermer taşı yuğurdu peynir gibi ditti. kafirler der: şimdi yiğidi atar, yıkar,
yere serer, delik deşik eder. yıkılsın oğuz etleri, kırk yiğit bir bey oğlu ile
bir kızdan ötürü ölmek ne oluyor dediler. bunu işitince kırk yiğit ağlaştılar.
kan turalı sağına baktı
kırk yiğidini ağlar gördü, soluna baktı öyle gördü/der: hey kırk eşim kırk
arkadaşım, niye ağlıyorsunuz, kolca kopuzumu getirin övün beni dedi. burada kırk
yiğit kan turalı'yı övmüşler, görelim hanımnasıl övmüşler:
der:
sultanım kan turalı
kalkarak yerinden doğrulmadın mi
yelesi kara cins atına binmedin mi
arku beli ala dağı
anlayarak kuşlayarak aşmadın mı
babanın ak otağının eşiğinde
hizmetçiler inek sağar görmedin mi
boğa boğa dedikleri
kara inek buzağısı değil midir
alp yiğitler hasmından kaygılanır mı olur
san elbiseli selcen hatun köşkten bakar
kime baksa aşk ile ateşe yakar
kan turalı sarı elbiseli kız aşkına bir hu1
dedi.
bre boğanızı koyu verin gelsin dedi. boğanın zincirini aldılar, salı verdiler.
boynuzu elmas mızrak gibi. kan turalı'nın üzerine hücum etti. kan turalı adı
güzel muhammed'e salavat getirdi, boğanın olnına öyle bir yumruk vurdu ki boğayı
kıçı üzerine çökertti. alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı.
çok uğraştılar. ne boğa yener, ne kan turzalı yener. küt küt boğa solumağa
başladı. ağzı köpüklendi. kan turalı der: bu dünyayı erenler akıl ile
bulmuşlardır, bunun önünden sıçrayayım, ne hünerim var ise ardından göstereyim
dedi. adı güzel muhammed'e salavat getirdi, boğanın önünden savuldu. boğa
boynuzu üzerine dikildi. kuyruğundan üç kere kajdırıp yere attı. kemikleri
hurdahaş oldu. bastı boğazladı. bıçak çıkatıp derişini' yüzdü. etini meydanda
bırakarak derisini tekür'ün önüne getirip der: yarın sabah kızını bana veresin
dedi. tekür der: bre kızı verin. şehirden sürün, çıksın gitsin dedi. tekür'ün
kardeşi oğlu var idi, der: canavarların sultanı aslandır, onunla da oyun
göstersin, kızı ondan sonra verelim dedi.
vardılar aslanı çıkardılar, meydana getirdiler. aslan haykırdı, meydanda ne
kadar at var ise kan kaşandı. yiğitleri der: boğadan kurtuldu, aslandan nasıl
kurtulsun dediler, ağlaştılar. kan turalı yiğitlerini ağlar gördü, der: bre alca
kopuzumu ele alın beni övün, sarı elbiseli kız aşkına bir aslandan döneyim mi
dedi. arkadaşları burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
sultanım kan turalı
akça sazlar içinde san deriler görüp taylar basan
avın damarını delerek kanım emen
kara çelik öz kılıçtan dönmeyen
ak kirişli katı yaydan korkmayan
ak tüylü delici oktan çekinmeyen
canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran54
alaca köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
dediler.
san elbiseli selcen hatun köşkten bakar
kime baksa aşk ile ateşe yakar
san elbiseli kız aşkınaa bir hu
dedi.
kan turolı, bre katır aslanını koyu ver gelsin dedi. kara çelik öz kılıcım yok
ki kapıştığı zaman iki biçeydim, sana sığındım cömertler cömerdi gani tanrı,
medet dedi. aslanı koyu verdiler, sürdü geldi. kan turalı bir çoban keçesini
eline doladı, aslanın pençesine sunu verdi. adı güzel muhammed’e salavat
getirdi, aslanın alnını gözetip öyle bir yumruk vurdu ki, yumruk çenesine
dokundu ufattı. ensesinden tuttu belini yüzdü, sonra kaldırıp yere vurdu,
hurdahaş oldu. tekür'ün önüne geldi, dedi: dost, kızını bana ver dedi. tekür
der: kızı getirin verin, bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi, ister dursun ister
gitsin dedi. yine kardeşi oğlu der: canavarların başı devedir, onunla da oyununu
oynasın dedi, ondan sonra kızı verelim dedi.
tanrıdan inayet olunca beyin paşanın himmeti kan turalı'nın oldu. tekür devenin
ağzını yedi yerden bağlayın dedi. hasut kafirler bağladılar, yularını sıyırıp
salı verdiler. kan turalı fırlar devenin koltuğundan girer, fırlar çıkar. sarhoş
yiğit hem iki canavarla savaşmıştı, kaydı düştü. altı cellat ensesine geldiler,
yalın kılıç tuttular. burada arkadaşlar söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
kalkarak kan turalı yerinden doğruluverdin
yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
ela gözlü yiğitlerini yanına aldın
arku beli ala dağı geceleyin aştın
akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
kanlı kafir eline geceleyin girdin
kara- boğa geldiğinde hurdahaş eyledin
kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
kara erkek deve geldiğinde niye geçtin^
kara kara dağlardan haber aşar
kanlı kanlı sulardan haber geçer
kudretli oğuz eline haber varır
kanglı koca oğlu .kan turalı netmiş derler
kara boğa geldiğinde kıpırdatmamış
kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
kara erkek deve geldiğinde niye geçmiş derler
büyük küçük kalmaz söz eder
yaşlı kadın erkek dedikodu eder
ak sakallı baban dertli olur
îhtiyarcık olmuş anan kan yaş döker
hanım kalkarak yerinden doğrulmazsan
altı cellat ensende yalın kılıç tutar
birdenbire güzel basını keser
aşağıdan yukarı bakmaz mısın
karşına alaca kaz geldi şahinini atmaz mısın
sarı elbiseli selcen hatun işaret eder görmez misin
seni deve burnundan perişan olur dediler bilmez misin
son elbiseli selcen hatun köşkten bakar
kime baksa aşk ile ateşe yakar
sarı elbiseli kız aşkına bir hu
dedi. kan turalı ayağa kalktı. der: bre ben bu devenin burnuna yapışınca o kız
sözü île yapıştı derler, yarın oğuz eline haber varır, deve elinde kalmıştı kız
kurtardı derler, bre kolca kopuzumu çalın övün beni, yaradan kadir tanrı'ya
sığındım, bir erkek deveden döneyim mi, inşallah bunun da başını keseyim, dedi.
yiğitleri kan turalı'yı övüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
kapkayalar basında yuva tutan
kadir ulu tannya yakın uçan
mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen
arı gölün ördeğini şakıyıp alan
koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
karıncığı aç olsa kalkıp uçan
cümle kuşlar sultanı kartal kuşu
kanadıyle saksağana kendisini bağırtır mı55
alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
dediler.
son elbiseli selcen hatun köşkten bakar
kime baksa aşk ile ateşe yakar
san elbiseli kız aşkına bir hu
dedi.
kan turalı adı güzel muhammed'e salavat getirdi, deveye bir tekme vurdu. deve
bağırdı. bir daha vurdu, deve ayağı üzerinde duramadı yıkıldı. basıp iki yerden
boğazladı. arkasından iki kayış çıkardı, tekürün önüne bıraktı, der: akıncıların
okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lazım olur dedi. tekür
der: vallah bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi dedi.
kırk yerde otağ diktirdi. kırk yerde kızıl alaca gelin odası diktirdi. kan
turalı ile kızı getirip gelin odasına koydular. ozan geldi coşturucu havalar
çaldı. oğuz yiğidinin yüreği kabardı. kılıcım çıkardı yere çaldı, kertti, dedi
ki: yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım, kılıcıma doğranayım, okuma
saplanayım, oğlum doğmasın, doğarsa on güne varmasın, bey babamın kadın anamın
yüzünü görmeden bu gelin odasına girersem dedi. evini çözdü, devesini bağırttı,
kara koç atını kişnetti, geceyi gündüze kattı, göçtü.
yedi gün yedi gece at koşturdu. oğuz'un hudut boyuna çıktı, çadır dikti. kan
turalı der:
hey kırk eşim kırk arkadaşım
kurban olsun size benim başım
hak taala yol verdi vardım, o üç canavarı öldürdüm, sarı elbiseli selcen hatun'u
aldım geldim, haber eyleyin babam bana karşı gelsin dedi. kan turalı baktı gördü
bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, sülünler, keklikler uçuyorlar. soğuk
soğuk sular, çayırlar, çimenler.. selcen hatun bu yeri güzel gördü, beğendi.
indiler, yeme içme ile meşgul oldular. yediler içtiler.
o zamanda oğuz yiğitlerine ne kaza gelse uykudan gelirdi. kan turalı'nın uykusu
geldi, uyudu. uyurken kız der: benim aşıklarım çoktur, ansızın dört nala
gelmesin, tutup yiğidimi öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup babamın
anamın evine iletmesinler dedi. kan turalı'nın atının giyimini sessizce tuttu
giydirdi. kendisi de giyimini sessizce tuttu giyindi. mızrağını eline aldı, bir
yüksek yere çıktı, bekledi.
meğer hanım tekür pişman oldu. üç canavar öldürdüğü için bir kızcağızımı aldı
gitti dedi. gizlice kara elbiseli, mavi demirli altı yüz kafir seçti. gece
gündüz at koşturdular. ansızın yetiştiler.
kız hazır idi. baktı gördü dört nala yetiştiler, atını oynattı, kan turalı'nın
üzerine geldi. söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
der:
gafil olma kara basını kaldır yiğit
ela süzme güzel gözünü aç yiğit
pazularından ak ellerin bağlanmadan
ak alnın kara yere tepilmeden
birdenbire güzel başın kesilmeden
alca kanın yer yüzüne dökülmeden
hasım yetişti düşman erişti
ne yatıyorsun kalk yiğit
kapkayalar oynamadan yer oyuldu
yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
kaynaşarak uğrayarak dağdan indi
tertiplenip üzerine düşman geldi
yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
noldu sana
diye seslendi. kan turalı sıçradı uyandı, ayağa kalktı. der: ne söylüyorsun
güzelim dedi. der. yiğidim, üzerine düşman geldi, uyandırmak benden, savaşıp
hüner göstermek senden dedi. kan turalı gözünü açtı, göz kapaklarını kaldırdı.
gördü gelen at üzerinde, giyimini giyinmiş, mızrağı elinde. yeri öptü, der:
amenna ve saddakna56, maksudumuz hak taala katında hasıl oldu diyip arı sudan
abdest aldı. ak atına bindi, adı güzel muhammed'e salavat getirdi, kara elbiseli
kafire at sürdü, karşı vardı. selcen hatun at oynattı kan turalı'nın önüne
geçti. kan turalı der: güzelim nereye gidiyorsun dedi. der: bey yiğit baş esen
olsa börk bulunmaz mı olur, bu gelen kafir çok kafirdir, savasalım, dövüşelim,
ölenimiz olsun, sağ kalanımız otağa gelsin dedi.
burada selcen hatun at sürdü. hasmım bastırdı. kaçanını kovalamadı, aman diyeni
öldürmedi, öyle sandı ki düşman bastırıldı. kılıcının kabzası kan içinde otağa
geldi. kan turalı'yı bulamadı. o sırada kan turalı'nın babası anası çıka geldi.
gördüler ki bu gelen kişinin kılıcının kabzası kanlı, oğlu görünmez. haber
sordular, görelim nasıl sordular:
anası der:
anam kişi kızım kişi
sabah erken yerinden kalkı verdin
oğulu tutturdun mu
birdenbire güzel başını kestirdin mi
kadın ana bey baba diye bağırttın mı
sen geliyorsun bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
ağız dilden bir kaç kelime haber bana
kara başım kurban olsun gelin sana
dedi. kız bildi ki kaynanası kayın babasıdır. kamçı île işaret kılıp: otağa
inin, nerede iner karışır toz var ise ve nerede karga kuzgun oynuyorsa orada
arayalım dedi. atına mahmuz vurdu, bir yüksek yere çıktı, gözetledi.
gördü ki bir derenin içinde toz kah toplanıyor kah dağılıyor. üzerine geldi.
gördü ki kan turalı'nın atını aklamışlar, gözünün kapağını aklamışlar, yüzüne
kan bürümüş, durmadan kanını siliyor, kafirler üşüşüyor, kılıcını yalın eyliyor
kafiri önüne katıp kovalıyor. selcen hatun bunu böyle gördü, içine ateş düştü.
bir bölük kaza şahin girmiş gibi kafire at sürdü. bir uçundan kırıp kafiri öbür
ucuna çıktı.
kan turalı baktı gördü ki bir kimse düşmanı önüne katmış kovalıyor. selcen
olduğunu bilmedi, kızdı. burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
yelesi kara cins atına binen yiğit ne yiğitsin
birdenbire başlar kesen
destursuzca57 benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
destursuzca düşmana girmek bizim elde ayıp olur
bre yürü
doğan kuş olarak ucayım mı
sakalınla boğazından futayım mı
ansızın senin başını ben keseyim mi
alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
kara başını terkiye58 asayım mı
bre belası gelmiş yiğit ne yiğitsin
çekilip dön
dedi selcen hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
hey yiğidim bey yiğidim
develer yavrusundan döner mi olur
kara koçta cins atlar
taycığını teper mi olur
ağıllarda akça koyun
kuzucağını süser mi olur
alp yiğitler bey yiğitler
sevgilisine kıyar mı olur
yiğidim bey yiğidim
bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana
dedi. kan turalı bildi ki bu düşmanı basıp dağıtan selcen hatundur. bir tarafına
da kendisi girdi. kılıç çekip yürüdü, kafir basını kesti. hasım bastırıldı,
düşman kırıldı. selcen hatun kan turalı'yı at arkasına aldı çıktı. giderken kan
turalı'nın fikrine bu geldi ki:
kalkıp ey selcen hatun doğrulduğunda
yelesi kara cins atına bindiğinde
babamın ak otağının eşiğine indiğinde
oğuzun ela gözlü kızı gelini destan anlattığında
herkes sözünü söylediğinde
sen orada durasın övünesin
kan turalı perişan oldu
at arkasına aldım çaktım diyesin
gözüm döndü gönlüm gitti
öldürürüm seni
dedi. selcen hatun durumun ne olduğunu bilip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş
:
der:
bey yiğit
övunürse erkek övüncün aslandır
övünmekle kadın erkek olmaz
alacak yorgan içinde seninle sarmaşmadım
tatlı damak tutarak emişmedim
al duvağımın altından söyleşmedim
tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat
kadir allah bilir ben sana
munisim yarim kıyma bana
dedi. kan turalı der: yok, elbette öldürmem gerektir dedi. kız hiddetlendi, der:
bre kavat oğlu kavata ben aşağı kulpa yapışıyorum, sen yukarı kulpa
yapışıyorsun, bre kavat oğlu, okunla mı, kılıcınla mı, gel beri konusalım dedi.
atını tepti, bir yüksek yere çıktı. okluğundan doksan okunu yere döktü. iki okun
temrenini çıkardı. birini yaya taktı, birini eline aldı. temrenli ok île atmağa
kıyamadı. der: yiğit at okunu. kan turalı der: kızların yolu evveldir, önce sen
at dedi. kız bir oku kan turalı'ya attı. şöyle ki başında olan bit ayağına indi.
ileri gelip selcen hatun'u kucaklayıp barışmışlar, emişmişler. kan turalı burada
söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
işıl ışıl ışıldayan ince elbiselim
yere basmayıp yürüyen servi boylum
kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
çift badem sığmayan dar ağızlım
ressamların59 çizdiği kara kaçtım
kurumsu60 kırk tutam kara saçlım
aslan soyu sultan kızı
öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
ben seni deniyordum
dedi. selcen hatun da burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
kalkarak yerimde n doğrulurdum
yelesi kara cins atıma binerdim
babamın ak otağından çıkardım
arku bedi ala dağı avlardım
alaca geyik yabani geyik kovalardım
çekince bir ok ile vururdum
temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım
dedi. irağından yakınından geliştiler. gizli yaka tutarak koklaştılar, tatlı
damak vererek emiştiler, ak boz atlara binerek koşuştular, bey babasının yanına
eriştiler.
babası oğlancığını gördü allah'a şükürler eyledi. oğlu ile, gelini ile kanglı
koca oğuz'a girdi. yeşil, alaca, güzel çimene çadır dikti. attan aygır, deveden
erkek deve, koyundan koç kestirdi. düğün etti. kudretli oğuz beylerini ağırladı.
altınlıca gölgeliğini dikip kan turalı gelin odasına girip muradına maksuduna
erişti.
dedem korkut gelip neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi, gazi
erenlerin başına ne geldiğini söyledi.
şimdi hani dediğim bey erenler
dünya benim diyenler
ecel aldı yer gizledi
fani dünya kime kaldı
gelimli gidimli dünya
son ucu ölümlü dünya
ecel geldiğinde on imandan ayırmasın. kadir seni namerde muhtaç etmesin.
allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul
olsun. amin diyenler tanrı'nın yüzünü görsün. derlesin toplasın günahınızı adı
güzel muhammed mustafa'ya bağışlasın hanım hey!.....
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
kazilik koca oğlu yigenek destanini beyan eder hanim hey
kam gön oğlu han bayındır yerinden kalkmıştı. kara yerin
üzerine ak otağını dikmişti. alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. bin yerde
ipek halıcığı döşenmişti. iç oğuz, dış oğuz beyleri sohbete toplanmıştı. yeme
içme idi.
kazılık koca derlerdi bir kişi var idi. bayındır han'ın veziri idi. şarabın
keskini başına çıktı. kaba dizi üzerine çöktü. bayındır han'dan akın diledi.
bayındır han izin verdi. nereye istersen git dedi.
kazılık koca iş görmüş, işe yarar odamdı. işe yarar yaşlılarını yanına topladı,
teçhizat ve levazımı île yola girdi. çok dağlar, dere tepe geçti. günlerden bir
gün düzmürd kalesi'ne geldi. karadeniz kenarında idi. ona erişip kondular.
o kalenin bir tekürü var idi. adına arşın oğlu direk tekür derlerdi. o kafirin
altmış arşın boyu var idi. altmış batman gürz vururdu, çok kuvvetli yay çekerdi.
kazılık koca kaleye yetişir yetişmez cenge başladı. sonra o tekür kaleden dışarı
çıktı, meydana girdi, er diledi. kazılık koca onu görür görmez yel gibi yetişti,
tutkal gibi yapıştı. kafirin ensesine bir kılıç vurdu, zerre kadar kestiremedi.
sıra kafire geldi. o altmış batman gürz ile kazılık koca'ya tepeden aşağı tutup
çaldı. yalan dünya başına dar oldu düdük gibi kan fışkırdı. kazılık koca'yı
yakolayıp tutup kaleye koydular. yiğitleri durmayıp kaçtılar. kazılık koca tam
on altı yıl kalede esir oldu. sonra emen derlerdi bir kişi altı kerre varıp
kaleyi alamadı.
meğer hanım, kazılık koca esir olduğu vakit bir oğlancığı var idi. bir yaşında
idi. on beş yaşına girdi, yiğit oldu. babasını öldü biliyordu. yasak
eylemişlerdi, esir olduğunu oğlandan saklıyorlardı. o oğlanın adına yigenek
derlerdi.
günlerden bir gün yigenek oturup beyler ile sohbet ederken, kara göne oğlu budak
ile uyuşamadı. birbirine söz atıştılar. budak der: burada boş laf edip ne
yapıyorsun, mademki er diliyorsun, varıp babanı kurtarsana, on altı yıldır
esirdir dedi. yigenek bu haberi işitince yüreği oynadı, kara bağrı sarsıldı.
kalktı. bayındır
han'ın huzuruna vardı, yere yüz koydu, der:
sabah erken sapa yerde dikilince ak otağa
atlas ile yapılınca mavi gölgelikli
tavla tavla çekilince yiğit atlı
çağınp yardım isteyince bol çavuşla
çalkandığında yağ dökülen bol nimetli
darda kalmış yiğidin arkası
zavallının biçarenin ümidi
türkistanın direği
yırtıcı kuşun yavrusu
amıt suyunun aslanı
karacuğun kaplanı
devletli han medet
bana asker ver, beni babamın esir olduğu kaleye gönder dedi.
bayındır han buyurdu, yirmi dört sancak beyi gelsin dedi. önce demirpakı
derbendinde bey olan, kargı mızrak ucunda er böğürten, hasıma yetiştiğinde
kimsin diye sormayan kıyan selçuk oğlu deli dündar seninle beraber varsın dedi.
aygır gözler suyu'ndan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan eylik koca
oğlu dülek evren beraber varsın dedi. çift burçtan kayın oku durmadan geçen
yağrıncı oğlu kalmış seninle beraber varsın. üç kerre düşman görmese kan ağlayan
toğsun oğlu rüstem beraber varsın dedi. ejderhalar ağzından adam alan deli evren
beraber varsın. yer yüzünün bir uçundan bir ucuna yetişeyim diyen soğan sarı
beraber varsın. sayılmakla oğuz erenleri tükense olmaz. bayındır han yirmi dört
kahraman sancak beyini yigeneğe arkadaşlığa verdi. beyler toplanıp
hazırlıklarını yaptılar.
meğer o gece yigenek rüya gördü. rüyasını arkadaşlarına söyledi, görelim hanım
ne söyledi:
der: beyler birdenbire kara başım, gözüm uykuda iken rüya gördü. ela gözümü açıp
dünya gördüm. ak boz atlar koşturan alplar gördüm. ak miğferli alpları yanıma
aldım. ak sakallı dede korkut'tan öğüt aldım. ataca yatan kara dağları aştım.
ileri yatan karadeniz'e girdim. gemi yapıp gömleğimi çıkardım yelken kurdum.
ileri yatan denizi deldim geçtim. öteki kara dağın bir yanında alnı başı
parlayan bir er gördüm. kalkıp yerimden doğruldum. kargı dilli öz mızrağımı
kaptım. karşılayıp o ere vardım. karşısından o eri mızraklayacağım zaman
denedim. göz ucu île o ere baktım. dayırn emen imiş onu bildim. döndüm o ere
selam verdim. oğuz ellerinden kimsin dedim. gözkapaklarını kaldırıp yüzüme
baktı. oğul yıgenek nereye gidiyorsun dedî, söyledi. ben dedim: düzmürd kalesine
gidiyorum, babam orada esir imiş dedim. burada dayım bana söyledi:
der:,
yetiştiğinde yel yetişmezdi yedi vurgunum
yedi bayırın kurduna benzerdi yiğitlerim
yedi kimiyle kurulurdu benim yayım
kayın dalı tüylerinden som altınlı benim okum
yel esti yağmur yağdı yükü koptu
yedi defa vardım o kaleyi alamadım geri döndüm
benden daha er çıkmayasın yigeneğim dön
dedi. yigenek rüyasında dayısına söylemiş:
der:
kalkıp yerinden doğrulduğunda
ela gözlü bey yiğitleri yanına almadın
adı belli beylerle sen at koşturmadın
beş akçeli süvarileri arkadaş ettin
onun için o kaleyi sen alamadın
demiş. yigenek yine der:
kese kese yemeğe yahni güzel
kesme gününde kumandan hızlı güzel
daim geldiğince dursa devlet güzel
bildiğini unutmasa akıl güzel
hasmından dönmese kaçmasa erlik güzel
dedi.
bu rüyayı yigenek arkadaşlarına hikaye eyledi. meğer dayısı emen orada yakın
idi. cümle beylerle arkadaş olup gittiler. düzmürd kalesine yetişince etrafını
çevirip gittiler kondular.
kafirler bunları görünce arşın oğlu direk tekür'e haber verdiler. o mel'un da
kaleden dışarı çıkıp bunların karşısına geçti, er diledi. kıyan selçuk oğlu deli
dündar yerinden kalkı verdi, altmış tutam sivri mızrağını koltuğa kısıp o kafiri
karşısından mızraklayayım dedi, mızraklayamadı. kafir tekür yakalayıp zorladı,
mızrağını çekti elinden aldı. o altmış batman gürz ile dündar'ı tepeden aşağı
tutup çaldı. geniş dünya başına dar oldu. cins atını çevirdi, çekilip döndü.
ondan sonra dönebilmez dülek evren altı kanatlı çomağı ile at tepip gelip
yukarıdan aşağı kafire şiddetle vurdu, yenemedi. tekür yakalayıp elinden
çomağını aldı, ona da gürz ile vurdu. o da cins atını çevirdi döndü. hanım,
yirmi dört sancak beyi tekür'ün elinde perişan oldu. sonra kazılık koca oğlu
yigenek, taze yiğitcik yaradan allah'a sığındı, ölümsüz mabudu övdü, der:
yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
aziz tanrı
sen anadan doğmadın
sen babadan olmadın
kimsenin rızkını yemedin
kimseye güç etmedin61
bütün yerlerde birsin
sen daim ve baki olan allahsın
ademe sen taç giydirdin
şeytana lanet kıldın
bir suçtan ötürü huzurundan sürdün
nemrud göğe ok attı
karnı yarık balığı karşı tuttun
ululuğuna haddin yok
senin boyun kaddin62 yok
veya cism ile ceddin yok
vurduğunu ulutmayan ulu tanrı
bastığını belirtmeyen belli tanrı
kaldırdığını göğe yetiştiren güzel tanrı
kızdığını kahreden kahhar tanrı
birliğine sığındım rabbim kadir tanrı
medet senden
kara elbiseli kafire at tepiyorum
işimi sen yoluna koy
dedi. hemen at sürdü. yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. kafirin omuzuna bir
kılıç vurdu. giyimini kuşamını doğradı, altı parmak derinliğinde yara açtı. kara
kanı fışkırdı, kara kalçası, çizmesi dolu kan oldu. kara başı bunaldı darda
kaldı. hemen döndü kaleye kaçtı. yigenek ardından yetişti. kale kapısına
girmişken kara çelik öz kılıcı ile ensesine öyle çaldı ki başı top gibi yere
düştü. ondan sonra yigenek atını döndürdü. askerin yanma geldi.
esir olan kazılık koca'yı bırakı vermişler, çıkıp geldi. hay bey yiğitler kafiri
kim öldürdü diyerek söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
develerin dişisini gebe koydum
erkek midir dişi midir onu bilsem
kara elimin koyununu gebe koydum
koç mudur koyun mudur onu bilsem
ela gözlü güzel helalimi hamile koydum
erkek midir kız mıdır onu bilsem
bre bey yiğitler haber bana yaradanın aşkına
dedi. yigenek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
der:
develerin dişisini gebe koydun erkek oldu
kara elde koyununu gebe koydun koç oldu
ela gözlü güzel helalin! hamile koydun aslan oldu
dedi. yigenek babası île görüştü. ondan sonra gerikalan beyler görüştü. sonra
hep birden beyler kaleye yürüyüş ettiler, yağmaladılar.
babası ile yigenek gizli yaka tutarak koklaştılar, iki hasret birbiriyle
buluştular, ıssız yerin kurdu gibi uluştular. tanrı'ya şükürler kıldılar.
kalenin kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar. aziz tanrı adına hutbe
okuttular. kuşun alaca kanım, kumaşın arısını, kızın güzelini, dokuz katlı
içlenmiş süslü elbise, cübbe bayındır han'a hisse çıkardılar. geri kalanını
gazilere bağışladılar. döndüler, evlerine geldiler.
dedem korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. bu oğuzname yigeneğin olsun dedi
dua edeyim hanım : yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli koca ağacın
kesilmesin. ak sakallı babanın yeri cennet olsun. ak bürçekli ananın yeri cennet
olsun. ahir sonu an imandan ayırmasın. ak olnında beş kelime dua kıldık kabul
olsun. günahınız adıı güzel muhammed mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın hanım
hey!...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
basatin tepegözü öldürdüğü destani beyan eder hanim hey
meğer hanım bir gün oğuz otururken üstüne düşman geldi.
gece içinde ürktü göçtü. kaçıp giderken aruz koca'nın oğlancığı düşmüş. bir
aslan bulup götürmüş, beslemiş.
oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. oğuz han’ın at çobanı gelip haber
getirdi, der: hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana
yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. aruz der: hanım, ürktüğümüz zaman
düşen benim oğlancığımdır belki dedi.
beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. aslanı kaldırıp oğlanı tuttular.
aruz oğlanı alıp evine getirdi. şenlik yaptılar, yeme içme oldu.
amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. tekrar
tutup getirdiler. dedem korkut geldi, der: oğlanım sen insansın, hayvanla
arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. büyük
kardeşinin adı kıyan selçuk'tur, senin adın başat olsun, adını ben verdim,
yaşını allah versin dedi.
oğuz bir gün yaylaya göçtü. aruz'un bir çobanı var idi. adına konur koca sarı
çoban derlerdî. oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. uzun pınar denmekle
meşhur bir pınar var idi. o pınara periler konmuştu. ansızın koyun ürktü. çoban
erkeçe kızdı, ileri vardı. gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar,
uçuyorlar. çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. tamah edip
derhal temasta bulundu. koyun ürkmeğe başladı. çoban koyunun önüne koştu. peri
kızı kanat vurup uçtu, der: çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al
dedi. amma oğuz'un başına felaket getirdin dedi. çobanın içine korku düştü.
amma, kızın derdinden, benzi sarardı.
zamanla oğuz yine yaylaya göçtü. çoban gene bu pınara geldi. gene koyun ürktü.
çoban ileri vardı. gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. peri kızı
geldi, der: çoban emanetini gel al, amma oğuz'un başına felaket getirdin dedi.
çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. geri döndü, sapan taşına tuttu. vurdukça
büyüdü. çoban kütleyi bıraktı kaçtı. koyun ardına düştü.
meğer o sırada bayındır han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. bu pınarın
üzerine geldiler. gördüler ki bir alamet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz.
etrafına toplandılar. indi bir yiğit bunu tepti. teptikçe büyüdü. bir kaç yiğit
daha indiler teptiler. teptiklerince büyüdü. aruz koca da inip tekmeledi.
mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. içinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam,
tepesinde bir gözü var. aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. der: hanım bunu bana
verin, oğlum başat ile besleyeyim dedi. bayındır han senin olsun dedi.
aruz tepegözü aldı evine getirdi. buyurdu, bir dadı geldi. memesini ağzına
verdi. bîr emdi, olanca sütünü aldı. iki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı.
bir kaç dadı getirdiler, helak etti. gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler.
günde bir kazan süt yetmiyordu. beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile
oynar oldu. oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe
başladı. hasılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar.
aruza şikayet edip ağlaştılar. aruz tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o
dinlemedi. nihayet evinden kovdu.
tepegözsün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok
batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. tepegöz oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ
vardı. yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. üzerine bir kaç adam
gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar
işlemedi. çoban çoluk kalmadı hep yedi. oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı.
oğuz toplanıp üzerine vardı. tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı,
atıp elli altmış adam helak eyledi. alplar başı kazan'a darbe vurdu. dünya basma
dar oldu. kazan'ın kardeşi karo göne tepegöz'ün elinde perişan oldu. düzen oğlu
alp rüstem şehit oldu. uşun koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. zayıf
canından iki kardeşi tepegöz'ün elinde helak oldu. demir giyimli mamak elinde
helak oldu. bıyığı kanlı bügdüz emen, elinde perişan oldu. ak sakallı aruz
koca'ya kan kusturdu. oğlu kıyan selçuk'un ödü patladı. oğuz tepegöz'e kar
etmedi, ürktü kaçtı. tepegöz çevirip önünü kesti. oğuz'u bırakmadı, geri yerine
kondurdu. velhasıl oğuz yedi kerre ürktü, tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine
getirdi. oğuz tepegöz'ün elinde tam perişan oldu.
vardılar dede korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim
dediler.
dedem korkut'u tepegöz'e gönderdiler. geldi selam verdi, der: oğul tepegöz, oğuz
elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç
verelim, derler dedi. tepegöz der: günde altmış adam verin yemeğe dedi. dede
korkut der: bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam
île beş yüz koyun verelim dedi. dede korkut böyle söyleyince tepegöz der: pekala
öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim
dedi.
dede korkut döndü, oğuz'a geldi. der: yünlü koca ile yapağılı koca'yı tepegöz'e
verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi
dedi. bunlar da razı oldu.
dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı üç olan birini verip
ikisi kaldı. kapak kan derler bir adam var idi. iki oğlu var idi. bir
oğlunu verip biri kalmıştı. tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti.
anası feryat edip ağladı, figan etti. meğer hanım, aruz oğlu basat
gazaya gitmişti, o sırada geldi. yaşlı kadıncağız der: basat şimdi
akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı
kurtarırım dedi.
basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun
kişi geliyor. geldi içeri basat'a girdi selam verdi, ağladı, der:
avucuna sığmayan karaçalı oğlu
iri teke boynuzundan katı yaylı
iç oğuzda dış oğuzda adı belli
aruz oğlu hanım başat bana medet
dedi. basat der: ne istiyorsun? yaşlı kadıncağız der: yalancı dünya yüzünde bir
er ortaya çıktı, otlağında oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar
kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar
kar etmedi, alplar başı kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi kara cöne elinde
perişan oldu, bıyığı kanlı bügdüz emen elinde perişan oldu, ak sakallı baban
aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin kıyan selçuk ödü patladı can
verdi, kudretli oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi,
yedi defa oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun
istedi. yünlü koca ile yapağılı koca'yı ona hizmetkar verdiler, dört oğlu olan
birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var
idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar,
hanım bana medet dedi. basanın karanlıklı gözleri yaşla doldu. kardeşi için
söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
der:
kenar yerde dikilmiş otağlarını
o zalim yıktırdı demek kardeş
koşucu olan atlarını tavlasından
o zalim seçtirdi demek kardeş
cins cins develerini katarından
o zalim ayırdı demek kardeş
şöleninde kestiğin koyununu
o zalim kesti demek kardeş
güvencimle getirdiğim gelinciğini
o zalim senden ayırdı demek kardeş
ak sakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş
akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş
karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş
akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş
güçlü belimin kuvveti kardeş
karanlıklı gözlerimin aydını kardeş
kardeşimden ayrıldım
diye çok ağladı, feryat figan kıldı.
o hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. hatun aldı, oğlunun
yerine verdi. hem oğlun geldi diye aruz'a müjdeledi. aruz sevindi, kudretli oğuz
beyleri ile basata karşı geldi. basat babasının elini öptü, ağlaştılar
bağrıştılar. anasının evine geldi. anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı.
basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. oğuz beyleri toplandı. yemeler
içmeler oldu.
basat der: beyler kardeş uğruna tepegöz île buluşacağım, ne buyurursunuz dedi.
kazan bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:
kara ejderha oldu tepegöz
gök yüzünde çevirdim yenemedim basat
kara kaplan oldu tepegöz
kara kara dağlarda çevirdim yenemedim basat
kükremiş aslan oldu tepegöz
kalın sazlarda çevirdim yenemedim basat
er olsan bey olsan da bre
ben kazan gibi olmayasın basat
dedi.
ak sakallı babam ağlatma
ak bürçekli ananı sızlatma
basat der: elbette varırım. kazan der: sen bilirsin. babası ağladı, der: oğul
ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi. baaat der: yok ak sakallı aziz
baba varırım dedi, dinlemedi. okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu,
kılıcını omzundan çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı,
babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi.
tepegözün bulunduğu salahana koyasına geldi. gördü tepegöz güneşe karşı yatıyor.
çekti belinden bir oç çıkardı. tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. ok geçmedi,
parçalandı. bir daha attı. o da parça parça oldu. tepegöz ihtiyarlara dedi: bu
yerin sineği bizi usandırdı dedi. basat bir daha attı. o da parçalandı. bir
parçası tepegöz'ün önüne düştü. tepegöz sıçradı baktı. basat'ı gördü, elini
yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. birinden dışarı çıktı. tepegöz künbede elini
soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. tepegöz der: oğlan kurtuldun mu? basat
der: tanrım kurtardı dedi. tepegöz der: sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü?
basat der: gördüm. der: orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız
keser benim basımı, var getir, benim basımı keş dedi.
basat mağara kapısına vardı. gördü bir kınsız kılıç durmaz iner çıkar.
basat der: ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım deyip kendi kılıcını çıkardı
tuttu, iki parçaya böldü. vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça
eyledi. sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. kılıç
yere düştü gömüldü. kendi kılıcını kınına soktu. sapından o kılıcı sımsıkı
tuttu. geldi, der: bre tepegöz nicesin dedi. tepegöz der: bre oğlan daha ölmedin
mi? basat der: tanrım kurtardı. tepegöz der: sana ölüm yokmuş dedi. çağırıp
tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
gözüm gözüm yalnız gözüm
sen yalnız göz ile
ben oğuzu kırıp geçirmiştim
ela gözden ayırdın yiğit beni
tatlı candan ayırsın kadir seni
öyle ki ben çekerim göz acısını
hiç bir yiğide vermesin kadir tanrı göz acısını
dedi. tepegöz gene der:
memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir
karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir
büyük sancak tutan hanınız kim
savaş günü önden at tepen alpınız kim
ak sakallı babanın adı nedir
alp erenin erden adını saklaması ayıp olur
adın nedir yiğit söyle bana
dedi. basat tepegözce söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
memleketten doğum yerinden yerim güney
karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim allah tek.
büyük sancak tutan hanımız bayındır han
savaş günü önden at tepen alpımız ulaş oğlu salur kazan
babamın adını sorar olsan koca ağaç
anamın adını dersen kükremiş aslan
benim adımı sorarsan aruz oğlu basattır
dedi. tepegöz der: şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi.
basat der:
bre kavat ak sakallı babamı ağlatmışsın
ihtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın
kardeşim kıyanı öldürmüşsün
akça yüzlü yengemi dul eylemişsin
ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun
bırakır mıyım seni
kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
tepeli börklü başını kesmeyince
alca kanını yer yüzüne dökmeyince
kardeşim kayanın kanını almayınca
bırakmam
dedi. tepegöz de burada söylemiş, der:
kalkıp yerimden doğrulayım derdim
kudretli oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim
yeniden doğanını öldüreyim derdim
bir defa adam etine doyayım derdim
kudretli oğuz beyleri üzerime toplanıp gelsin derdim
kaçıp salahana kayasına gireyim derdim
ağır mancınığı taşla atayım derdim
inip taş başıma düşerek öleyim derdim
ela gözden ayırdın yiğit beni
tatlı candan ayırsın kadir seni
dedi. tepegöz bir daha söylemiş der:
ak sakallı yaşlıları çok ağlatmışım
ak sakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni
ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım
gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni
bıyıcığı kararmış yiğitcikleri çok yemişim
yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni
elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim
bedduaları tutmuş olacak gözüm seni
öyle ki çekerim ben göz acısını
hiç bir yiğide vermesin kadir tanrı göz acısını
gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm
dedi. basat kızıp yerinden kalkıverdi. erkek deve gibi tepegöz'ü dizi üzerine
çökertti. tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu. deldi, yay kirişini taktı.
sürüye sürüye mağara kapısına geldi. yünlü koca ile yapağılı koca'yı oğuz'a
müjdeci gönderdi.
ak boz atlara binerek koşturdular. kudretli oğuz ellerine haber geldi. at ağızlı
aruz koca evine dört nala geldi, anasına basat'ın sevinç haberini verdi,müjde,
oğlun tepegöz'ü tepeledi dedi.
kudretli oğuz beyleri yetiştiler. salahana kayasına geldiler. tepegöz'ün başını
ortaya getirdiler. dedem korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin
başına ne geldiğini söyleyi verdi hem basat'a dua verdi:
kara dağa seslendiğinde cevap versin
kanlı kanlı sulardan geçit versin
dedi. erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli oğuz beylerini yükten kurtardın,
kadir allah yüzünü ak etsin basat dedi.
ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. günahınızı adı güzel muhammed
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
http://www.dedekorkut.net/…ntent/category/20/32/89/
ayrıca http://aton.ttu.edu/turkishlist.asp#3 -
-
-
trt'nin yeni yayın döneminde dizi şeklinde yayınlayacağı hikayeler.
oyuncular:
· fuad poladov (dede korkut)
· burak sergen (deli dumrul - salur kazan)
· işıl sergen (aycan - ay kız)
· rüçhan çalışkur (hanım - dumrul anne)
· demir karahan (duha koca)
· halef tiken (uruz)
· tuçe ersoy (burla hatun)
· macit sonkan (bayındır han)
· ulgar malzakoğlu (toma)
· funda cen (arethas)
· güray kip (fiöklü melik)
yönetim kadrosu:
· attila candemir (yönetmen)
· abdullah yörük (yapımcı)
· atilla engin (senarist)
· gökhan kırdar (müzik)
· sinan güngör (görüntü yönetmeni)
· yaşar mehmet emin (dijital efektyönetmeni)
· selim keleşoğlu (sanat yönetmeni)
· vugar aliyev (danışman) -
12 hikayelik bir yazması dresden kütüphanesi - flasher külliyatı no:86'da, 6 hikayelik bir diğer yazması ise vatikan'da, türkçe yazma eserler no:102'de bulunan, içinde destan ve hikaye özelliklerini bir arada bulundurmasının yanı sıra, oğuz türklerinin kültüründeki orta asya - ortadoğu - anadolu sentezini çok iyi bir biçimde yansıtan hikayeler toplamı.
folklorün anlatılarla nasıl bir coğrafyadan diğerine taşındığının ve birden çok kültürün bu yolla nasıl iç içe geçtiğinin en güzel örneklerindendir. içindeki hikayelerden biri eski bir yunan mitinden (bkz: admetos) kaynağını alarak dede korkut hikayelerine uyarlanmıştır (bkz: duhakocaoğlu deli dumrul destanı). bir diğeri ise orta asya'daki türk boylarının anlatılarından doğmuş, daha sonra anadolu üzerinden yunanistan'a taşınarak kendisini homeros'un odessa'sında bir yan hikaye olarak (bkz: kyklops) göstermiştir (bkz: basatın depegözü öldürdüğü destanı). -
dede korkut hikâyelerinin bazı özellikleri şunlardır:
- bu hikâyelerde olay kahramanları deli dumrul, boğaç han, salur kağan, .. gibi her hikâyede değişmektedir. milli destanlarda bütün olaylar tek bir kahraman etrafında geçer. dede korkut hikâyelerinde de bu özellik olsaydı milli destan denebilirdi. çünkü hikâyelerde kahramanlık olayları anlatılmaktadır. bu eserlere tam olarak milli destan diyemiyoruz. eserlere hikâye denilmesinin sebebiyse günümüz hikâye tekniğine uygun olarak ( yer, zaman, kahramanlar ve olay ) oluşturulmalarıdır. (teknik olarak hikâye, konu olarak destan diyebiliriz.
- milli destanlar bir milletin kahramanlıklarını anlatan uzun manzum eserlerdir. dede korkut hikâyelerinde oğuz türklerinin kahramanlıkları anlatılmaktadır. ancak zamanında yazıya geçmedikleri için manzum olma özelliğini kısmen kaybetmiş, yarı manzum, yarı mensur hikâye haline gelmişlerdir.
- hikâyelerin dili destan kültürünün gerektirdiği gibi ait olduğu milletin kültür zenginliklerini ve yaşam biçimini en güzel şekilde yansıtan mükemmel bir dildir. türkçenin eşsiz şaheseri durumundaki bu dil, halk ağzında süzüle süzüle adeta birer atasözleri ve deyimler dizisi haline gelmiş, bol sıfatlar, benzetmeler ve ikilemelerle daha da zenginleşmiştir.
- hikâyelerin üslubu destan diline uygun, yalın, açık, keskin; fakat coşkulu, heyecanlı ve ihtişamlıdır
- destanlarda tabiat ve tabiat unsurları önemli bir yer tutar. dede korkut hikâyelerinin özellikle dua bölümlerinde su, ağaç, gibi tabiat unsurlarına çok önem verilmiştir.
- hikâyelerin anlatıcısı olan dede korkut "alp" insan tiğinin sembolüdür. önemli bir işe karar verileceği zaman akıl danışılan bilge kişi olarak karşımıza çıkar.
- bu hikâyelerde oğuz türklerinin günlük yaşamıyla ilgili olan her şey tüm canlılığıyla gözler önüne serilmiştir. türk aile yapısı aile bireylerinin birbirine bağlılığı, çocuk yetiştirme biçimleri, misafir ağırlama adetleri gibi pek çok gelenek ve görenek bu hikâyelerde yaşatılmış, bir kısmı günümüze dek ulaşmıştır.
- türk toplumunda kadına verilen değer ve kadının sorumlulukları bu hikâyelerde canlı örneklerle görülmektedir. kadınların yönetimde söz sahibi olduğunu, kendilerine ait mal varlığı bulunduğunun, en önemli görevlerinin iyi bir çocuk yetiştirmek olduğunu, ... bu hikâyelerde görüyoruz.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap