• ferit edgü'nün 2002 ortalarında yayınlanmış, ölüm ve yaşam öykülerinden oluşan kitabı.
  • ferit edgü'nün kısa öykülerinden oluşan ve yky tarafından yayımlanmış olan kitabı. kitaptaki kısacık ve etkileyici öyküler; ölüm öyküleri, yaşam öyküleri, saçma öyküler ve geçişler adıyla dört başlığa ayrılmış.
  • (bkz: do)
  • "-ne diyorduk?
    -hiçbirşey.
    -ah!.demek başladığımız yere döndük.
    -hiçbir şeyden mi başlamıştık?
    -evet sanırım
    -öyleyse yeniden başlayabiliriz,
    -niçin olmasın?önce sen başla.
    -ne diyorduk?
    -hiç birşey."
  • arka kapak

    --- spoiler ---

    öykü, eğer yaşamın içinden çıkıyorsa, uzun ya da kısa olmasının hiçbir önemi yok. çünkü yaşam, kimi zaman bir do sesi kadar kısa, birkaç cümle kadar da uzun olabilir.

    do sesi’nde ferit edgü, az sözle çok şey anlatmanın, anlatıda tutumluluğun, etkinin yoğunlaştırılarak aktarımının en güzel örneklerinden birini daha sergiliyor.

    azla yetinmeyi bilen okur için bir okuma eylemi...
    --- spoiler ---
  • artı eksi

    bana mutluluğu aradığını, mutluluğun peşinde
    olduğunu, mutluluktan başka bir şey düşünmediğini
    söylemiş olsaydı, ben de yalan söyleyip
    umut vermezdim ona.

    böylece o, düş kırıklığına uğramaz; ben de,
    yıllar sonra, pek fazla pişmanlık duymuyor olsam da,
    bu satırları yazıyor olmazdım.

    do sesi, ferit edgü
  • do sesi

    klor kokulu hastane odası.
    beyaz çarşaflar içinde yaşlı adam. bembeyaz saçlar. ışığını yitirmemiş mavi gözler. soluk bir yüz.
    yaşlı kadın ayaklarının ucuna basarak yaklaşıyor karyolaya. hastanın tam alnının ortasına bir öpücük konduruyor.
    yaşlı adam ve kadın aynı anda, kadının dudakları alna değer değmez gülümsüyorlar.
    demek geldin, diyor yaşlı adam.
    nasıl gelmezdim, diyor yaşlı kadın.
    beyaz çarşafın dışına, ince kemikli, uzun parmaklı ellerini çıkarıyor yaşlı adam. kadının sağ elini, iki eli arasına alıyor.
    göz gözeler.
    hadi, bana bir do sesi ver, diyor yaşlı adam.
    kadın, buyruğu yerine getiren bir emireri gibi, son derece ciddi, odanın ortasına doğru ilerliyor. ilerlerken kapıya, sonra, boş, beyaz duvarlara bakıyor. sonra, avluya bakan pencerenin önüne gidiyor.
    güz ışığı. pencereye sırtını dönüyor. şimdi yaşlı adamın yatağına bir buçuk adımlık uzaklıkta. arkasından aldığı güz ışığında görkemli bir yontu gibi kadın. kımıldamadan duruyor. gözlerini açıp kapıyor. dudaklarını oynatıyor. uzun bir süre geçiyor. sinek uçsa kanat çırpışı duyulacak.
    yaşlı adam, yatağında hafifçe kaykılmış, gözlerinin parlaklığı artmış, bekliyor; bekliyor.
    yaşlı kadın, artık yaşlı değil, derin bir soluk alıyor. do sesini verecek. daha önce, sahnede birçok kez verdiği gibi.

    gözlerini yumuyor. yemyeşil bir çayırda şimdi. ardından koşan o ... o ... , adını unuttuğu ilk sevgi lisi, bir dut ağacının gölgesinde erişiyor ona, göğsü kalkıp iniyor, kendine çekiyor sevgilisi onu, dut ağacından güç almak ister gibi sırtını ağacın gövdesine veriyor, ama yakışıklı delikanlının elleri büyük bir ustalıkla bedenine dolanıyor, derin bir iç çekişi.
    gözlerini açıyor. karşısında o yaşlı adam. son soluğunu vermekte.
    solgun gözleriyle ona bakıyor.
    durdu, yutkundu ve bir do sesi verdi, uzun, çok uzun bir do sesi; uzadıkça wagner'i, beethoven 'i, mozart'ı, bizet'yi, hatta goethe ve nietzsche'yi düşlediği, bu nedenle daha da uzayan bir do sesi.
    odaya bir an girip, sonra şeytan gömıiiş gibi çarpılan, o maskeli haydut, iblisin ta kendisi, kapıyı ardından açık bırakıp kaçıyor.
    ilkin odayı, sonra koridorları dolduran do sesi, iblisin peşinden avluya varıyor, avludan sokağa çıkıyor, iblis ortadan yitene değin ardından gidiyor.
    sağol, diyor yaşlı adam mavi gözlerini kaparken. eski günlerdeki gibisin. sesin hiç değişmemiş.
    susuyorlar.
    kadın, yavaşça yatağa yaklaşıyor. dudakları yaşlı adamın dudaklarına değdiğinde, yeniden gözlerini açıyor yaşlı adam.
    dudaklarından birkaç sözcük, birkaç hece dökülüyor. ama kadın sanki duymuyor onları.
    yaşlı adam, şimdi, eliyle gitmesini işaretliyor kadına. sonra, ince dudaklarında, ölümcül bir gülümseme, yeniden yumuyor gözlerini.
    kadın, geldiği gibi, ayaklarının ucuna basa basa dönüp ardına bakmadan çıkıyor odadan.
    gülümsüyor. ölümü gördüm işte, diyor. sonra bir kahkaha atıyor koridoru çınlatan: ama nasıl da kaçtı do sesinden. bir daha semtime uğrayamaz artık.
    avluyu geçip sokağa çıkıyor.
    hiç kimseler yok sokakta. yalnızca küçük bir kız çocuğu, elinde bir demet gelincik, gözlerinin içi gülerek, koşar adım yaklaşıyor ona.

    ****
    1975 yılında eşi ercüment siyavuşoğlu’nu kaybettikten sonra 10 yıl inzivaya çekilen ve bir gün aynanın karşısıda do sesi verip ölümü yenen semiha berksoy'a ithaf etmiş, ferit edgü, do sesi adlı bu kısa öyküsünü. (bkz: do sesini verdim, ölümü yendim)
hesabın var mı? giriş yap