124 entry daha
  • bu konuda incelediğim ve şu anda aklımda kalan bazı kitaplar/kaynaklar/bilgiler şöyledir:

    => benim incelediğim kitaplar;
    vahakn n. dadrian - ermeni soykırımında kurumsal roller (belge yayınları 2004)
    taner akçam - türk ulusal kimligi ve ermeni sorunu (iletişim yayınları 1992)
    taner akçam - insan haklari ve ermeni sorunu: ittihat ve terakki'den kurtuluş savaşı'na (imge yayınları 1999)

    => bu konudaki alman belgeleri için: http://www.armenocide.net/

    => hans-lukas kieser'den öğrendiğimiz kadarıyla bu katliamı soykırım bağlamında değerlendirenler için:

    "robert melson, revolution and genocide. on the origins of the armenian genocide and the holocaust, the university of chicago press, 1992;
    richard g. hovannisian (haz.), remembrance and denial. the case of the armenian genocide, wayne state university press, detroit, 1998;
    l'extermination des déportés arméniens ottomans dans les camps de concentration de syrie-mésopotamie (1915-1916), numéro spécial de la revue d'histoire arménienne contemporaine 2 (1998);
    taner akçam, insan hakları ve ermeni sorunu. ittihad ve terakki'den kurtuluş savaşı'na, , imge, ankara , 1999;
    fikret adanır, "die armenische frage und der völkermord an den armeniern im osmanischen reich. betroffenheit im reflex nationalistischer geschichtsschreibung", h. loewy ve b. moltmann (haz.), erlebnis - gedächtnis - sinn. authentische und konstruierte erinnerung, campus, frankfurt, 1996, s. 237-263.

    bazı önemli kaynak yayımlarını da belirtelim:

    james l. barton (der.), statements of american missionaries on the destruction of christian communities in ottoman turkey, 1915-1917, gomidas, ann arbor, 1998;
    hermann goltz, ve alex meissner (haz.), deutschland, armenien und die türkei 1895-1925, dokumente und zeitschriften aus dem dr. johannes-lepsius-archiv an der martin-luther-universität halle-wittenberg, katalog, mikrofiş ve ansiklopedi, saur, münih, 1999;
    wolfgang gust (haz.), sammlung deutscher diplomatischer aktenstücke 1914-18, y.y., 1999 (bugün hepsi şurada bulunuyor: www.armenocide.de);
    henry h. riggs, days of tragedy in armenia. personal experiences in harpoot, 1915-1917, gomidas, ann arbor, 1997."

    => ahmet refik altınay'ın iki komite iki kıtal isimli kitabında da bu konuya değinilir. burada teşkilat-ı mahsusanın katliamdaki rolü için bilgiler vardır.

    => express dergisi, mart/nisan 2005 sayısında da bu konu için "büyük felaket" isimli bir ek vermiştir. burada da özellikle ermenilerin tanıklıkları, mustafa kemal atatürk ve "milli mücadele"yi başlatanların görüşü, ittihatçıların yargılanması gibi belgeler var.

    1) burada ermeni tanıklıklar içinde ittihat ve terakki'ye bağlı kürt hamidiye alaylarının özellikle muş'ta nasıl bir sistematik katliam yaptığı ile ilgili anlatılar,

    2) talat paşa'nın yakın dostu halil menteşe'nin anıları,

    3) misak-i milli uygulamalarında yer alan ama sonra unutulan tecziye ahidnamesi ile mustafa kemal ve çevresindekiler de dahil olmak üzere "milli mücadele"cilerin, katliamda suçu bulunanları cezalandırılması gerektiği üzerine söz vermeleri,

    4) ittihatçıların yargılanmasından ortaya çıkan sonuçlar (bu yargı belgeleri sonra bulgaristan'a kaçırılıp türkiye sınırları içinde "yok" edilmiş. ancak osman selim kocahanoğlu bu belgeleri bulmuş ve bir kitapta toplamış: osman selim kocahanoğlu "ittihat-terakki'nin sorgulanması ve yargılanması" temel yayınları 1998),

    gibi bilgiler içeriyor.

    => birikim dergisi de mayıs-haziran 2005 sayısını bu konuya ayırmıştır. özellikle timuçin binder, "türkiye soykırıma uğradı mı?" başlıklı yazı ile katliam cetvelinde, bilgilerin tutarsızlıklarını ve uydurulma ihtimallerini sergilemiştir.

    1) ayrıca, ali bayramoğlu devletin hazırlattığı erken arşivlere ve o zamanlar görev yapan generallerin hatıratlarına dayanarak kısa bir belge dökümanı sunuyor. (bayramoğlu'nun yazısından şöyle bir alıntı yapmıştım, (bkz: derin devlet/@asc))

    2) eğer ermenilerin 1915 yılından önce de göce tabi tutulduğu savı ortaya atılıyorsa -ki atılmalıdır- işbu göçlerle gerçekten de 1915 ermeni katliamı öncesinde bile çeşitli bölgelerde ermeni diasporası oluşmuştur. bunun için ayşe hür, birikim'in mayıs-haziran 2005 sayısında bir makale kaleme almıştır.

    => bir de burada türk tarih kurumu'na (ve dolayısı ile "resmi tez"cilere) değinmekte fayda var. bu kurum bünyesindeki tarihçilerin, bilgi ve belgeleri çarpıttığına ilişkin eleştiriler var. bir de, bu eleştirilerin kimi satır aralarında ve dipnotlarında benim ulaşamadığım ve/veya haberim olmayan kaynaklara da bakılabilir:

    1) türk tarih kurumu tarihçilerinin (h. özdemir - k. çiçek - ö. turan - r. çalik - y. halaçoğlu) yayınladığı "ermeniler: sürgün ve göç" kitabında belgelerin nasıl çarpıtıldığına ilişkin taner akçam'ın, birikim'deki yazısı: http://www.birikimdergisi.com/…1&dsid=261&dyid=4080

    2) yusuf halaçoğlu'nun "ermeni tehciri ve gerçekler (1914–1918)" kitapçığı hakkında hans-lukas kieser'ın tarih ve toplum yeni yaklaşımlar'da kaleme aldığı sağlam bir eleştirisi için: http://www.hist.net/kieser/pu/halac2001.html

    [not: bu adresteki yazının altında bir fotoğraf ve hemen aşağısında şu bilgiler mevcut:

    "demiryolu, batı anadolu söz konusu olduğunda, ermenilerin suriye çölü'ne kolay ve ucuz şekilde sevkıyatına izin veriyordu. anadolu demiryolu şirketinin yönetim kurulu başkan yardımcısı franz günther, bu resmi (bağdat demiryolun finanse eden) deutsche bank'a 1915 ekim ortalarında gönderdiği raporuna şu yorumla birlikte eklemişti: "… anadolu demiryolunu türkiye'deki kültürün taşıyıcısı olarak gösteren bir resim. içinde 880 insanın 10 vagon içerisinde taşındığı ve koyun vagonu adıyla anılan vagonlarımızdır." 17 ağustos 1915'te günther şunu yazmıştı: "günümüz türkiye'sinde ermenilerin soyunun yok edilmesi kadar canavarca bir gaddarlığa benzer bir şey bulabilmek için, insanlığın tarihinde epey geriye gitmek gerekiyor." günther "ermenilerin sapıyla da samanıyla da kökünün kurutulduğundan," söz ediyordu ve doğu vilayetleri’nin "ermenilerden arınmış olduğunu," belirtiyordu (ki bu, nasyonal sosyalist "yahudilerden arınmış" terimini epeyce hatırlatıyor). resim: the armenian genocide and the shoah, zürih, 2002, kapak fotoğrafı; orijinali deutsche bank ag arşivindedir. günther'in yorumu için bkz. pohl, manfred, von stambul nach bagdad: die geschichte einer berühmten eisenbahn, (istanbul'dan bağdat'a: ünlü bir demiryolunun hikâyesi) münih, 1999, s. 93–94."]

    3) pek alakalı olmasa da, şükrü elekdağ ve justin mccarthy'nin "blue book" (mavi kitap) ısrarının rezilliği için taner akçam'ın yazısı: http://www.birikimdergisi.com/…1&dsid=274&dyid=4214

    4) [edit] türkkaya ataöv'ün kimi tezlerinin eleştirisi için: (bkz: türkkaya ataöv/@asc) ataövün "ortaya çıkardığı" 200 bin ermeninin rusya vatandaşı olduğu ve savaşta çok değişik cephelerde savaştığı umarım fikir verir. bunun için 1. maddede yer alan taner akçam'ın yazısının satır aralarına bakılabilir.

    5) [edit] ben de bir tahrifat buldum: deniliyorki, bir kaynakta 1917 yılındaki, yani tehcirden sonraki ermeni nüfusu "1.056.000" olarak veriliyor. halbuki verilen adresteki kaynakları incelersek, örneğin "resmi tarih" tezini savunan http://www.tallarmeniantale.com/pics/census.jpg adresindeki tablodaki gibi bu sayı 1912 yılındaki ermeni nüfusu tahminine dayanıyor. o zamanlar bırakın ermeni tehcirini, birinci dünya savaşı bile başlamamış. 1917 yılındaki kaynak ise, "britannica almanac / yearbook, 1917" isimli bir çalışmadan alınmış ve burda da tehcirden önceki tahmini ermeni nüfusu belirtiyor. zaten verilen adreste bile tehcirden sonra da "1.056.000" ermeninin yaşadığına dair bir işaret yok ve "1.056.000" sayısı da -dediğim gibi- tehcirden önceki nüfus tahminleri arasında yer almış (diğer bir "resmi tez"ci olan gündüz aktan bile "ermeni sorunu ve uluslarası hukuk" başlıklı yazısında aynı nüfus tahminini tehcir-öncesi olarak kullanır). ha, bu nüfus kayıtlarının ve hatta aktaranların da doğruluğu veya yanlışlığı araştırılabilir. bir de ingilizler 1915 sonunda, 800 bin ermeninin öldürüldüğünü rapor etmiş. her ne ise, açıkça "tahrifat" yapılmıştır ve düzeltilmesi gerekir.

    [aklıma gelenleri ve/veya bulduğum kayıtları, vakit buldukça yazacağım]

    ermeni katiliamını, "soykırım" olarak değerlendirmek güç ve birçok bakımdan hatalı; fakat bilgi/belge/kaynakları değerlendirince 24 nisan 1915'te başlayan tehcirin ermenilerin imhası ile sonuçlandığı bir "gerçek". misal, osmanlı arşiv kayıtlarına göre 800.000 ermeni ölmüş (yusuf hikmet bayur "türk inkilâbı tarihi" sayfa 787).

    tabii ki bu konudan konuşurken ermeni çetelerinin yaptığı katliamlardan da bahsedilmesi "mutlaka" gerekir, ancak ermeni kıyımı son derece geniş çaplı bir katliam. ayrıca bu olay, türk milletinin gerçekleştirdiği bir katliam değil, osmanlı siyasal elitinin bir faaliyetidir.

    bu yüzden taa arnold toynbee'den bu yana sayısız tarihçi bu konuyla ilgilenmiştir; hatta kieser'ın verdiği lemkin örneğini de göz önünde bulundurursak, "soykırım" tanımı için gerekli zemini oluşturmuştur. dolayısı ile, "katliam olmadı, yalanmış" diyenler çok zor bir iş çıkarıyorlar (belgeleri çarpıtan "tarihçi"leri de buraya ekleyebiliriz), yani kendilerini bir "yalan"la uyutuyorlar. maalesef bu davranışları ile bilim camiasında ciddiye alınmıyorlar ve bilimsellikten uzak konuşuyorlar.

    edit [2013]: görüleceği üzere, ermeni katliamları hakkında ilk okumalarımı yaptıktan sonra hazırlanmış bi entari idi. dolayısıyla, sistematikten yoksun olmayı bırak son derece acemi yazılmış. gene de, konu ile ilgili arkadaşlar için esaslı bi başlangıç noktası olacaktır. birtakım editleri ve sonradan girdiğim "ağır" yazıları ise muhataplarım sözlüğü çoooktaaan terk-i diyar ettikleri için sildim. gördüğüm kadarıyla, yazılar son derece kişisel olduğundan burada durması çok anlamsız. ben de unutmuşum öyle, biraz düzeltip kişisellikten çıkarayım dedim -olmadı. bu vesileyle, görüşleri ne olursa olsun, o zamanlar bana bol bol tartışma imkanı sağlayan ve bilgi/fikirlerimi açıklamama büyük bi olgunlukla yaklaşan muhataplarımı çok özlediğimi belirtmek isterim.
  • bu konuda, politik angajmanların umrumda olmadığını söylemek isterim. yani, kişi veya kurum milliyetçi ise tutumu tahmin edilebilirdir. ya "nesnel" kıyafet giyerek "olmadı" diyecek ya da "ihanet vardı" gibi son derece öznel gözlüklerini takacak. pek de yadırganacak bişi yok. ben iflah olmaz bi anti-milliyetçi olarak, boğucu devlet arşivleri, mavi kitaplar, elçilik raporları ve parti bildirgelerinden ziyade sözlü tarih anlatımlarına daha yakınım. insanların acılarını hissedebilmek ve bunun yanında ölümcül şartlar altında bile umudun kaybolmamasını görmek hayretler verici. ermenileri ve diğer hıristiyanları her türlü baskıya rağmen koruyan/saklayan müslümanların varlığı "bizim" ortak tarihimiz için gurur verici. yaygın görüşün aksine, sivil anılar-hatıratlar en saf ve temiz bilgiyi veriyor.

    buradan yola çıkarsam, birtakım tarafların -yer yer ırkçılığa varan- milliyetçi tutumlarının suçlanmaması gerektiğini düşünüyorum. ancak benim için tahrifatlar kabul edilemez.

    örneğin, kaçaznuni'nin söylevinin 1955 tarihli ingilizce basımında geçen "the deportations and mass exiles and massacres which took place during the summer and autumn of 1915 were mortal blows to the armenian cause." cümlesini "1915 yaz ve sonbahar döneminde türkiye ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. bütün bunlar ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu." diye çeviren aydınlık çevresine mi güveneceğim? gözüme ilk bu çarptı, biraz daha detaylı araştırsam kim bilir başka ne bulurum? raporun new york, tiflis ve bakü basımlarını koymuştum ve çerçevenin kısaca özetini çıkarmıştım ben (bkz: ovannes kaçaznuni/@asc).

    örneğin, ermeniler sürgün ve göç gibi almanya trabzon konsolosu bergfeld'in, erzurum konsolosu richter'in, halep konsolosu rössler'in, abd mersin konsolosu nathan'ın, şam konsolosluk görevlisi young'ın, trabzon konsolosu heizer'in raporlarını kasıtlı bi biçimde tahrifa uğratan "çalışmada" imzası bulunan yusuf halaçoğlu'na mı inanacağım?

    ufak hatalar, yayınevlerinin özensizliği, çeviri ve transkripsiyonlardaki gözden kaçan anlam değişimleri falan dikkate alınmayabilir ya da hoş görülebilir. insanlık hali. bu ve benzeri iddialar ekşi sözlük'te dillendirilebilir de. gene de, herhangi bi "ciddi" platformda söylemeyin bunları. bunları herhangi bi şekilde ciddiye alan yok. mazallah tefe koyarlar sizi. kaldı ki, "büyük felaket" bir uydurmacaysa, neden sistematik tahrifatlara ihtiyaç duyuluyor peki? bu da ayrı bi trajikomedi.

    yarın veya öbür gün "iflah" olabilirim ama tarih içün bu adamlara zerre prim vermem.

    edit: kaçaznuni çevirisini örnek verirken, 1955 new york baskısını kullanmamın nedeni kiril alfabesinin sözlükte kabul edilmemesi ve rusça'ya nazaran az buçuk ingilizce'nin bilindiği varsayımımdı. zaten aydınlık çevresi -gördüğüm kadarıyla- karşılaştırarak çevirmiş bunu. gene de açıkladım aşşada.
  • evet, asc'yi nesnel referans olarak kabul etmeyebilirsiniz. zaten böyle bişi iddia etmedim. ben suya yazıyorum:

    kaçaznuni'nin raporu 1923'te bükreş'te sunulmuştur. benim bildiğim baskıları: viyana (1923), tiflis (1927), new york (1955), bakü (1990) ve erivan (1994). başka da varsa, beni uyarabilirler. tiflis baskısının bende mevcut olduğunu belirtmiştim ve burada da paylaşmıştım. sanırım arif acaloğlu ve mehmet perinçek de tiflis baskısını "çevirirken" new york baskısıyla karşılaştırmışlar. ol sebeple m. a. callender çevirisini referans verdim. eleştirimin yöneldiği kısımda bakalım ne yazılmış?

    (bkz: sayfa 12) [kiril alfabesinin karakterleri sözlükte tanınmadığından ve fonetik yazım ile uğraşmak istemediğimden ekran görüntüsünü veriyorum -asc]

    yani,

    "... 1915 yaz ve sonbaharına doğru türkiye'deki ermeniler yer değiştirmeye zorlandı, kitlesel sürgünler ve pogromlar oldu. bütün bunlar, ermeni sorunu'na ölümcül darbe vurulmasına neden oldu."

    şimdi "pogrom" kelimesini "baskın" diye çevirmek için hakikaten özel maharet gerekiyor. öncelikle, kelimenin kökünde "ezme, yok etme" anlamı var ve daha önemlisi dönemin yazıtlarında kıyım ya da kıyım saikiyle şiddeti anlatıyordu -çoğunlukla yahudilerin katledilmesi.. "baskın" hiçbir şekilde anlamı karşılamadığı ve fena halde muğlak olduğu gibi, türkçe'ye de "pogrom" yerleştiğinden aynısını ya da benzerini kullanmak zorunluluk. yoksa okuyucuyu yanıltırsınız. nitekim, turkishpac'deki dosyada ve kaynak yayınları'ndan lale akalın'ın ingilizce tercüme ettiği baskısında da katliam (massacre) denmiş. belirttiğim gibi, mevzubahis çeviride başka tahrifatlar olduğu da söyleniyor (link) ama lisan probleminden dolayı izleyemediğim için yorum yapamayacağım. da, rapor okunduğunda bile "katliamı yalanlıyor" gibi bi hisse dahi kapılmak mümkün değil. bunu sadece ben söylemiyorum, (bkz: ermeni soykırımı/@immanuel tolstoyevski).

    tabii, aydınlık çevresi sonuçta özerk olduğundan bu "hatalara" bişi denmeyebilir. ya da tam tersi. nitekim, bizzat devlete bağlı kuruluş olan türk tarih kurumu'nun yayınlarında kör gözüm parmağına tahrifat yapılmıştır. madem "tüm sahtekarlıklar ermenilere ait", yusuf halaçoğlu'na da "türk değilsin" deniliyor galiba. hmm, bunu kendisine de söyleyin, bakalım ne cevap veriyor? söylediğim gibi, herhangi bi art niyet içermeyen hatalara bişi demem ama "milliyetçi" dahi olsam bu sistematik belge cinayetlerini sindirmem beklenmesin. kendimden intihal yapayım: "... 'türklüğüm' için yalan mı söyleyeyim? ben bunu türklüğüme yakıştıramam"*

    ermeni katliamı üzerine yorum, metodoloji, kaynakların kullanımı vs. farklılıklar olacaktır elbette. birinden birini mutlak doğru ya da mutlak yanlış olarak görmüyorum. örneğin, aram andonyan'ın belgelerinin sahteliği üzerine duran şinasi orel & süreyya yüce'nin kitabı[1] gayet titiz bi çalışmadır. öte yandan, belgelerin gerçekliği üzerine vahakn dadrian'ın makalesi[2] de dikkate değer ve yabana atılmazdır. ancak, kaçaznuni'nin söylevini "soykırım yalanına kanıt" diye sunmak veyahut teteka'nın kerameti kendinden menkul yayınıyla şövalye kesilmek ancak don kişot değerindedir. hiçbir akademi ciddiye almaz ve almıyor zaten. ya ne olacağıdı?

    bu arada, türkiye-ermenistan arşivlerinin açık/kapalı olup olmaması da karşılıklı suçlamalarla dile getirilen mesele. örneğin, ermenistan yetkilileri arşivlerin açık olduğunu defalarca dile getirirken[3], birtakım akademisyenler de türkiye arşivlerinin kapalı olduğundan yakınıyorlar.[4] ortada bilgi kirliliği var. ancak açık olan şu ki, araştırmacıların özgürlükleri ve bağımsızlıkları her iki ülkede ciddi kısıtlamalar ile karşılaşıyor. yektan türkyılmaz bunun bir örneği. sanırım çalışmaları resmi inkâr tezinden hayli uzak ve soykırım terimini kullanmasından olacak, türkiye dışişleri, kendi yurttaşının serbest bırakılması yönünde pek de ciddi girişimde bulunmamıştı. iki kurumun "kapalılığı" üzerine bence mükemmel örnek.

    [1] şinasi orel & süreyya yuca: the talât pasha telegrams: historical fact or armenian fiction?, k. rüstem & brother, 1983
    [2] vahakn n. dadrian, "the naim-andonian documents on the world war i destruction of ottoman armenians: the anatomy of a genocide", international journal of middle east studies, vol 18, no: 3, august 1986, pp. 311-360
    http://www.jstor.org/…id=2&uid=4&sid=21102201872617
    [3] "türkiye arşivleri açma yalanini kullaniyor", azg daily, 20 haziran 2002
    http://www.azg.am/tr/print/2002062002
    "armenian archives available for all scientists including turkish", panermanian.net, 7 şubat 2005
    http://www.panarmenian.net/eng/news/12024/
    "hayk demoyan: türk tarafının demeci farisîlik ve manüpilasyon", news.am, 9 ocak 2012
    http://news.am/tur/news/88445.html
    [4] "u hosts conference on turk, armenian violence", minnesota daily, 31 mart 2003
    http://www.mndaily.com/…rk-armenian-violence?page=2
  • "burada ermeni tezlerini savunan yazarlarının niyetinin gerçeği aramak, doğruya erişmek olmadığını görebiliyorum."

    laf söyledi balkabağı. sanırım bunlar daha verdiği kaynaklarını dahi okumuyorlar. valla anacım; yaşananları mukatele, katliam, büyük felaket, boğazlaşma ve soykırım olarak görmekte bi mahsur yok. ama çarpıtmalar affedilemez. mesela, "büyük ermenistan hayallerine" kapıldıklarını söylemiş kaçaznuni. ney?? oysa ki, metinde "büyük ermenistan" sözünün geçtiği tek bir (1) yer var; orda da ne taşnaksütyun ne de ermenistan hükümeti'nin böyle bi talebi olduğunu, ortaya atanın asıl paris ermenileri olduğunu belirtiyor (istanbul: s. 67-68, tiflis: s. 43-44). elbette "birleşik ermenistan" ile karıştırılmamalı, zaten kaçaznuni de bu farkı özellikle belirtiyor. eğer ki "gerçeği aramak, doğruya ulaşmak" isteniyorsa ve en önemlisi metne sadık kalınmak isteniyorsa, paris barış konferansı'nda gündeme gelen "büyük" (denizden denize) ile taşnaksütyun'un "birleşik" (güney kafkasya ermenistanı ile türkiye'de ermeni illeri) konseptini özellikle ayırt etmeniz gerekiyor. bu minvalde, "katliam kelimesinin baskın olarak çevrilmesi çok fazla bir şeyi değiştirmiyor" gibi abuk savunmaları eğer "bişi farketmiyüür" diye kurgularsanız ii. abdulhamid ile ittihatçı triumvira arasındaki nüansı da yok etmeniz gerekiyor. rus çarlık rejimi ve bolşevikler de aynıdır bu mantığa göre..

    "ermeni tezleri" (!) kelamı var ki, ne diyeceğimi bilemiyorum. kaçaznuni'nin söylevini "çürütme" maksadıyla herhangi bi araştırmacıya gösterirseniz "***so what?***" özlü sözünün ermenicesini söyleyecektir. taşnaksütyun'un isyanı, bağımsızlık istemi, "hay kamavorner", çatışmalar, güney kafkasya'da rus çarlık ordularının zayıflamasından doğan politik ve askeri mücadeleler* ve sovyetizasyon "ermeni tezi" için keşfedilmemiş alan hiiiiç değil. dahası, bu sancılar sadece ermenistan'da değil kafkasya'da halen devam ediyor. peki kaçaznuni söylevi neden önemli? efenim, sovyetizasyona -hem de bağımsız cumhuriyetin birinci başbakanı olarak- gönülsüzce teslim olarak parti içi tartışmaları su yüzüne çıkarmıştır. öyle ki, dördüncü ve son başbakan simon vratsian cevap olarak uzun bi broşür dahi yazmıştır. ermenistan sovyet sosyalist cumhuriyeti'ni kabul edenler olduğu gibi, sovyetler'e karşı nazilerle işbirliği yapıp ermeni lejyonu'nun kurulmasına ön ayak olan parti mensupları da vardır.. bu da ikinci büyük ayrışmadır. neyse, kaçaznuni'nin raporunu ingilizce'ye ilk kez yayınlayan da, bugün "soykırım" üzerine etkinlikler düzenleyen armenian general benevolent union'a (agbu) bağlı çalışan taşnak-karşıtı avedis boghos derounian'dır. halen daha ermeni akademisyenler ve araştırmacılar metni, süreç tartışmalarına konu ediyor, referans gösteriyor. ararat hagopyan'ın "90. bağımsızlık yıldönümü" için kaleme aldığı makale bunun sadece bi örneği.

    kısaca, öyle sır falan olmamakla beraber "ermeni tezlerini" (artık ne demekse?) yalanlayan ve çökerten bişi değil. gülerler adama -sooracıma uyarmadı demeyin. ya da kendiniz çalar kendiniz oynarsınız, milliyetçinin karakteristik özelliği olan kaynakları hallaç pamuğu gibi atar, yusuflamalara doyamazsınız..

    * kaçaznuni, bikaç yerde güney kafkasya'daki müslümanlara katliam yapıldığından bahsetmesine rağmen, 1914 öncesi osmanlı tebaasındaki müslümanların katli hiç geçmiyor.
  • dunning-kruger etkisi'nin baş döndürücü dalgasına kapılmış muhatabımız artık iyice şaşırmış ve tahminime göre çooook sinirlenmiş. anlayabiliyorum, insanın sorgulamadan, araştırmadan ve incelemeden hazıra konduğu "zihniyet yapısı" birer birer çökünce saldırganlaşmak normal.

    birleşik-büyük ermenistan meselesinde, zaten "birleşik" için "güney kafkasya ermenistanı ile türkiye'de ermeni iller" demiştim??? aslında "tarihsel ermenistan" da denildiği vaki olur: batı (osmanlı) ermenistan ve doğu (rusya) ermenistan bölgelerinden taşnaksütyun konseptinde "birleşik ermenistan" ortaya çıkmıştı. kaçaznuni beş (5) kere "birleşik" demiş.. peki "büyük ermenistan" nedir? ben sayfa numaralarını da vermiştim! aynı istanbul baskısından:

    "bağımsızlık döneminde dış dünyada (polonya'da, avrupa ve amerika'da) diplomatik çalışmalarımızın mahiyeti neydi ve hangi sonuçları verdi?
    1919 ilkbaharında cumhuriyet delegasyonu ile milli delegasyon, barış konferansına yönelttiğimiz talepleri içeren memorandumu müttefik devletlere birlikte sundular. bu memoranduma göre, aşağıda adı geçen toprakların ermenistan devletinin sınırları içine girmesi gerekiyordu:
    sınırları genişletilmiş güney kafkasya cumhuriyeti (erivan eyaletinin tamamı, ardahan'ın kuzey kısmı hariç kars ili, tiflis eyaletinin güney kısmı, yelizavetpol(6) eyaletinin güneybatı kısmı);
    türkiye'nin yedi ili (van, bageş, diyarbakır, harberd, sivas, karin, trabzon; diyarbakır'ın güney bölgesiyle sivas'ın batı kısmı hariç);
    kilikya'da dört sancak (maraş, sis, celal-bereket ve aleksandretta ile adana).
    karadeniz'den akdeniz'e, karabağ dağlarından arap çöllerine uzanan büyük ermenistan tasarlanmakta ve talep edilmekteydi.
    bu emperyalist talep nasıl gerçekleştirilebilirdi? ne ermeni hükümeti'nin ne de yönetimdeki taşnaksutyun partisi'nin böylesine absürd bir projesi vardı. tersine bizim delegasyon, bir direktif olarak erivan'dan bizim mütevazı gücümüzle orantılı olan gayet mütevazı talepler getirmişti.
    nasıl oldu da delegasyon 'denizden denize' talebini ortaya attı? bu garip ve inanılmaz bir durumdur, ama bu talebi paris ermenileri öne sürdü ve bizim delegasyon da kolonilerde hâkim olan eğilime uydu. bu eğilim hepimizce bilinmekledir."

    gerçekten de, paris barış konferansı'ndaki bu talepler, tarihsel ermenistan'ı dahi kat be kat aşıyordu (bkz: harita). zaten proce ölü doğdu ve tasarımdan öteye gidemedi. aslında, bu talepleri delegasyonun da sonunda kabul etmesinden yola çıkılarak "birleşik" ve "büyük" arasında fark olmadığı ya da en nihayetinde -sınırlar ne olursa olsun- birleşme ve bağımsızlık talepleri olduğundan siyaseten nüansların önemsenmeyeceği söylenebilir. ancak, bizzat kaçaznuni farkın altını çizdiğinden metne ve çerçeveye sadık kalma adına belirtilmesi zorunluluktur.

    geçelim diğer konuya.. hay kamavorner'i gene bizzat ben yazmıştım??? türkçesi, "ermeni gönüllüleri". işbu tugay, rus ordusu komutası altında çoğunluğu rusya vatandaşı ermenilerinden meydana geliyordu. zaten metinde açık açık birliklerin güney kafkasya'dan oluşturulduğu belirtiyor.. kaçaznuni de rusya (şimdiki gürcistan) doğumludur. evet, hay kamavorner'in komutası altında olduğu rus ordusu osmanlı ile savaşmış ama aynı metinde 1914 ya da tehcir öncesinde osmanlı tebaasındaki müslümanlara katliam uygulandığı yazmıyor. hükümetin güney kafkasya'daki müslümanlara yönelik katliamları açıkça yazıyor ama:

    "azerbaycan ile az çok kabul edilebilir bir modus vivendi bulamadık, müslüman bölgelerde idari yöntemlerle düzen sağlayamadık; silah kullanmak, ordu sevk etmek, yıkmak ve katliam yapmak zorunda kaldık, hatta bu konularda da başarısız olduk, ki bu da hiç kuşkusuz iktidarın prestijini sarstı. vedibasar, şerur-nahçıvan gibi önemli mıntıkalarda kendi iktidarımızı silah gücüyle bile kuramadık, yenildik ve geri çekildik."

    şunu da ekleyeyim:

    "bu zamana kadar gence'de bulunan azerbaycan hükümeti, türk ordu birlikleri ve silahlı halkla beraber bakû'ye girdi. ermeni halk acımasızca katledilmeye başlandı; aynen mart ayında bolşevik-musavat çatışması sırasında müslüman halkın (daha küçük çapta) katledildiği gibi."

    şöyle itiraz edilebilir: osmanlı ordusuna saldırı esnasında, gönüllülerin osmanlı tebaasındaki müslümanlara katliam uygulandığı örtük olarak kabul edilmiş denilebilir. ancak buna işaret eden herhangi bişi yok. eğer ki, bunu kabul edeceksek olursak osmanlı ordusunun her ilerleyişini de toptan yerel halka katliam olarak değerlendirmek gerekir ki hiçbir ciddi araştırma bunu söyle(ye)mez. ha bu arada, kaçaznuni'nin belirttikleri azerbaycanlılar ve diğer müslümanların öldürüldüğü mart günleri ("mart soyqırımı") ve ermenilerin öldürüldüğü eylül günleri'dir.

    bunun yanında, mevzubahis rapordan (sıkıldınız biliyorum) osmanlı tebaasına mensup ermenilerin isyan çıkardıkları okunmuyor, hatta erzurum kongresi'nde olumsuz karar alındığı da yazılmasının yanı sıra ana "inisiyatifin" rusya tebaasına mensup taşnaksütyun'un güney kafkasya birimleri olduğu da açıkça belirtilmiş. "nedense", herhangi bi işaret konulmadan atılmış bu cümle:

    "eddp'nin güney kafkasya birimleri ve partinin bazı önde gelenleri, gayet ciddi sonuçları da beraberinde getirecek olan böylesine zor ve sorumluluk gerektiren bir konuda partinin üst karar organı olan kongrenin iradesine karşı geldiler."

    böyle yani... hepisini de aydınlık çevresinin yayınladığı ve muhatabı da göstere göstere bitap düşüren baskıdan aldığımı tekrar belirteyim. aslında, ermenilerin tehciri ve katledilmeleri hakkında pek bişi söylemeyen, asıl konusu güney kafkasya mücadeleleri, sovyetizasyon ve parti ayrışmaları olan bu raporun bu kadar ilgi çekmesi "mal bulmuş mağribi" deyimiyle açıklanabilir gibi gelse de doğru deyim: baltayı taşa vurmak. raporun içeriği, sanki çoook büyük sır gibiymişcesine ve "ermeni tezlerini" (!) çökertiyormuş gibi sunulması da örnek bi dezenformasyon. eh, doğru dürüst okunmayışını bırak, sanki referansları ve sayfa numaralarını dahi bizzat ben vermemişim gibi böyle gülünç numaralara kadar düşmek hakikaten içler acısı. bunun nedeni belli: konunun araştırılmasının ve soruşturulmasının önüne geçmek. boşuna: ne ermeniler, ne de türkler artık eskisi gibi kapalı fanuslarda yaşamıyorlar. ol sebeple, kitaptan "ermeni köylülerine taşnak işkencesi"nin yazılması beni neden rahatsız etsin yahu? çok şükür, dar zihhniyet yapısına sahip değilim. buyrun, yazın. yeter ki tahrifat olmasın. "pogromlar-katliamlar" "baskın" diye çevrilmesin. kazı çevirmeyin, yanmasına gerek kalmasın.
  • evet, sayın tribünler. ben resmi inkârcıların bu konuda birçok "***tahrifat***" yaptığını söylemiş idim. bunun haricinde, dunning-kruger etkisi'nden muzdarip okuyucumuz da tek bi sorgulama ve araştırma zahmetine girmeden mislini yaptığını görünce yalancı çıkmamış oldum -sağolsun varolsun. "mal bulmuş mağribi" deyiminden aslında ne kadar faşist olduğumu, diğer yazılarımı da kurcalayarak kanıtlama yoluna gitmiş. ne diyelim, doğrudur: kullanmamak gerekir böyle deyimleri. bu haltı ilk defa yemiyorum, dur kendimi ihbar edeyim (bkz: sinop'taki köpek katliamı/@asc). hatta kimi zaman cinsiyetçi kalıpların da ağzımdan çıktığı oluyor. ses ve görüntü kaydını da bilahere koyarım. ya da uğraşmam, muhatap çeker. ancak ben gene de, herhangi bi kişinin ayrımcı olarak değerlendirilmesi için bi sistematiklik aranması gerektiğine inananlardanım (bkz: liboş/@asc).

    gene de üzülerek söylüyorum ki, benim ağzı bozuk, terbiyesiz ve boş beleş sirserinin teki olmam yazdıklarımın yanlışlığını maalesef kanıtlamıyor. ad hominem diye nitelendirilen yöntem, genellikle hoş karşılanmasa da bence problem yok. hasımlara karşı ağzınızı yaya yaya kullanın efenim. gene de, kaynak gösterdiği metin yetmezmiş gibi, bizzat kendi iktibaslı yazıları bile büyük bi pişkinlikle tahrif eden ben değilim.

    tiflis baskısı:

    "1914 sonbaharında, türkiye henüz savaşan ülkelere katılmadığı ve buna hazırlanmadığı dönemde, güney kafkasya'da büyük gürültü ve büyük enerji ile ermeni gönüllü milisleri oluşturulmaya başlandı.
    ermeni devrimci federasyon partisi fraksiyonu, henüz birkaç hafta önce erzurum'daki kongrede gönüllü birlikler hakkında alınan olumsuz karara rağmen, grupların oluşturulmasında ve türkiye'ye karşı askeri operasyonlarda aktif biçinde katıldı. çok ciddi sorumluluk getiren bu çok ciddi ve önemli konuda, edfp'nin kafkasya birimleri ve bireysel aktivistler partinin üst organı olan kongrenin iradesine karşı geldiler.
    neden?
    çünkü, kendileri de kitle duyarlılığından etkilenmiş olup akıntıya kapılmışlardı." (sayfa 10)

    istanbul baskısı:

    "1914 sonbaharında, türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı ve buna hazırlanmadığı dönemde, güney kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. sadece birkaç hafta önce erzurum'da yapılan kongrede gönüllü birlikler konusunda alınan olumsuz karara rağmen, ermeni devrimci taşnaksutyun partisi (eddp) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem de bunların türkiye'ye karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı. eddp'nin güney kafkasya birimleri ve partinin bazı önde gelenleri, gayet ciddi sonuçları da beraberinde getirecek olan böylesine zor ve sorumluluk gerektiren bir konuda partinin üst karar organı olan kongrenin iradesine karşı geldiler.
    neden?
    çünkü kendileri de kitle sendromuna yakalanmış olup akıntıya kapılmışlardı." (sayfa 30)

    birinci iktibas şöyle olmuş:

    "1914 sonbaharında, türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmamış, fakat savaş hazırlıkları içindeyken, güney kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. sadece birkaç hafta önce erzurum'da yapılan kongrede gönüllü birlikler konusunda alınan olumsuz karara rağmen, ermeni devrimci taşnaksutyun partisi (eddp) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem de bunların türkiye'ye karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı. neden? çünkü kendileri de kitle sendromuna yakalanmış olup akıntıya kapılmışlardı..." *

    ikinci iktibas ise:

    "...1914 sonbaharında, türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmamış, fakat savaş hazırlıkları içindeyken, türkiye'ye karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı..." *

    hangi birinden başlayalım? "buna hazırlanmadığı dönemde" ifadesinin "fakat savaş hazırlıkları içindeyken" diye aktarılmasına mı, birinci iktibasta "eddp'nin güney kafkasya birimleri...." diye devam eden cümlenin herhangi bi işaret koyulmadan atılmasına mı, ikinci iktibasta paragrafın iyice kuşa çevrilmesi mi, ermeni gönüllülerinin güney kafkasya'da oluşturulduğu tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasına ve türkiye kelimesinden hükümetin kastedildiği de gayet belirgin bi şekilde açık seçik olmasına rağmen "türkiye'nin neresi olduğu açık. belirtilen coğrafyanın güney kafkasya içinde olmadığını bir kez daha söylememe gerek yok sanırım" söylenmesi mi? bunları "masumane" bulmak için yaşım artık fazla genç değil. sori.

    dahası da var. muhatap neredeyse tüm yazdıklarında bangır bangır kaçaznuni'yi refere ediyor. "ermeniler, müslüman nüfusu katletmişlerdi, bu nedenle türklerin aldığı tehcir kararı doğrudur ve uygundur"* bu kitaptan ilk iktibası mesela. raporda böyle bi cümle olmamasının yanı sıra, osmanlı tebaasındaki müslümanlara uygulanan katliam açık ve net şekilde yazmıyor. hay kamavorner'in oluşum sürecinde osmanlı tebaasındaki ermenilerin isyan çıkardığı yönünde de bilgi yok. daha kaynak okunmamış -ne diyeyim ben daha??

    "türklerin millî mücadelesi haklıydı" cümlesi de yok. kaynağını araştırınca dünya gündemi'nde yayınlandığını ve teteka'nın alıntıladığını gördüm. yusuf halaçoğlu'na göre konuşmasında, "itilaf devletleri bizi hep anadolu'da bir ermenistan hayaliyle kandırdı. bu boş hayale kapılarak taşnak çeteleri kurup, 7 cephede savaşan osmanlı ordularına silah ve mühimmat götüren birliklere saldırdık. sonuçta itilaf devletleri verdiği sözü tutmadı. biz de osmanlı'ya ihanetimizin bedelini tehcir ile ödedik. böyle yapmasay dık belki de bu tehcir olayı başımıza gelmezdi" demiş kaçaznuni. bunların da metinde yer almadığını söylememe gerek var mı? (ermenistan'dan ilginç itiraf)

    bu arada, istanbul baskısı'nda kalın fontlarla yazılmış "günümüzde kimin suçlu olduğunu sormak da anlamsızdır." (sayfa 31) çevirisi de yanlış. "otvetstvenen" suçlu değil, "sorumlu" anlamındadır ve bağlamına göre bu kelime kullanılmalıdır. geçerken belirteyim.

    neyse. artık metinden biraz uzaklaşalım. elbette ki, kitaptaki bazı bilgilerin olmaması gerçekten hiç olmadığı göstermez. hay kamavorner'den yani ermeni gönüllü birliklerinden bahsedelim biraz. güney kafkasya'da çoğunlukla rusya ermenilerinden oluştuğunu söylemiştik. ancak, az sayıda da olsa osmanlı ermenilerinin bi kısmı işbu birliklere katılmış. hatta, bu mevzuuda yazılmış -bildiğim- en erken tarihli kaynak, osmanlı bankası baskını'nı düzenleyen, 1908 devrimi'nden sonra erzurum mebusluğu ve sonradan rusya'ya geçerek tabur kumandanlığını da yapmış armen garo'nun "why armenia should be free" (1918) broşürü. ayrıca, sadece türkiye'den değil, amerika ve batı avrupa'dan da katılanlar olmuş. daha çok batı cephesi'ne gönderilen rus çarlık ordusunda görev yapan düzenli 150.000-200.000 ermeni askerin haricinde, 15.000 gönüllü birlikleri var -tabii daha sonra da katılanlar olmuş.[1]

    peki, çarlık ordusunun ve gönüllü birliklerin osmanlı tebaasındaki müslümanlara yapılan katliam meselesi? devlet arşivleri'nin hazırladığı "ermeniler tarafından yapılan katliam belgeleri"nin[2] birinci cildine göre osmanlı sınırları içerisinde katliamların büyük çoğunluğu 1915 sonlarından başlıyor, 1914 sonlarında kars ve ardahan'da mezalimler var ancak bu yöreler rus tebaasındaydı. 18 mayıs 1915'de çarlık ordusu van'a giriş yaptığında ise, katliamlar çok daha geniş çaplı yaşanmış -yani 24 nisan'da başlayan ve 27 mayıs'da resmiyet kazanan tehcir yaşanırken.. daha başka belgeleri de içeren birçok kaynak bulunabilir.

    hüzünlü bi ayrıntı: armen garo, yani karekin pastırmacıyan'ın kardeşi vahan pastırmacıyan, tüm bu vakalar yaşanırken sarıkamış'ta rusya'ya karşı osmanlı ordusunda sarıkamış'ta çarpışıyordu.[3] ermeni askerler, enver paşa'nın övgüsüne dahi mazhar olmuş.

    biraz da "ağustos 1914 taşnaksütyun erzurum kongresi"nden bahsedelim. efenim, kongre'nin ermeni gönüllüler hakkında olumsuz karar aldıklarını tekrarlamıştık. kongreye katıldı mı bilemiyorum, daha sonra da bağımsız ermenistan hükümeti'nde bakan olacak sahak torosyan da gönüllülere karşı çıkmış. tabii sadece bu kararlar alınamamış kongre'de, dahası bahaettin şakir ve ömer naci gibi ittihat ve terakki cemiyeti'nin önde gelenleri de teşrif etmiş. itc, osmanlı hakimiyetine bağlı özerk birleşik ermenistan kurulacağı teklifi götürmüş. buna şart olarak, ruslar'a karşı hem osmanlı hem de rusya tebaasına bağlı tüm ermenilerin isyan etmesi ve savaşmaları istenmiş. taşnaksütyun yetkilileri, isyan şartına karşı çıkmış ve savaşta osmanlı hükümeti'nin tarafsız olması gerektiğini belirtmiş. gene de, savaşa girilse de kendi devletlerine sadık olunacağı belirtilmiş. isyan teklifinin reddedilmesi itc'yi öfkelendirdiği gibi, hem savaşta tarafsızlık kararı hem de gönüllü birliklere karşı alınan olumsuz karar, partinin itilaf'a yakın mensuplarının rusya yetkilileri ile işbirliği sonucunu çıkaracaktı.

    tabii daha pek çok arkaplan yazılabilir, ermeni katliamı hakkındaki çalışmaların birçoğunda geçer.. vakalar, daha da eklenebilir ve uzatılabilir. sözün özü, kaçaznuni'den hareketle ama ondan uzaklaşarak çerçeveyi açıklamaya çalıştım ben.

    ancak söylevinde geçmeyen vakaların, birtakım "çağdaş" kur'an müfessirleri gibi evirip çevirmek etik bi davranış biçimi değildir. sadece yanlış ve bağlamdan kopararak okumaktan bahsetmiyorum, dahası tahrif edip üstüne yalancı ithamı yapıştırmak da cabası. "türk tarafı"nın temsilcisi iddiası da üstüne tüy dikmiş. oysa ki, bu konuda aslında "türk tarafı" ve "ermeni tarafı" falan yok. kör gözüm parmağına tahrifatın alasını yapıp "bu konuda ortaya çıkmış/çıkarılmış tüm sahtekarlıkların ise ermenilere ait olduğunu dünya alem biliyor" diyen birinin hrant dink'in adını ağzına dahi almaması gerekiyor. çünkü hrant dink, "gerçek tarafı"nın peşindeydi. bu yüzden, soykırımda herkesin sorumlu olduğunu belirtmesinin ve tek bir kesimin sorumluluğna yıkmaktan kaçınmasının* yanı sıra, dünya silahsız kuvvetleri'nin ön saflarında kuzey ıraklı kürtleri uyarıyordu. biz de hrant ile bitirelim:

    "güya amerika ezilen halklara özgürlük getirecek.
    yüzyıl önce ermeniler bekliyordu ingiliz-fransız ittifakını...
    şimdi kürtler bekliyor amerikan-ingiliz ittifakını...
    osmanlı topraklarında yüzyıl önce oynanan oyun bu kez irak topraklarında sahneleniyor.
    ***
    heyhat dostlar...
    yazık ki unutulan bir husus var.
    hiçbir emperyalist ülke, bir milletin kara kaşı kara gözü için onu kurtarmaya gitmez. o önce kendi çıkarını düşünür. işine geldiğinde de anında satar, arkasına bile bakmadan çeker gider.
    nitekim, yüz yıl önceki o beklentiler, o umutlar ermeniler açısından tam bir hüsranla sonuçlandı işte. beklentinin gerçekleşmemesi bir yana, varlığını o zamana dek belli bir millet sistematiği içerisinde sürdürebilen ermeni halkının büyük bölümü yok edildi, bir milletin kökünün kazınmasına vesile olundu. koca halkın anadolu üzerindeki tüm izlerinin silinmesine kapı aralandı.
    iyisi mi sen gel ey kürt kardeşim... sen gel şu işi bir bilene sor. şu ermeni kardeşinin bilirkişiliğine güven.
    böylesi savaş ortamlarına güvenme... bil ki bu savaş ortamları zalimlerin nezdinde bitirilmemiş hesapların da kökten çözüme kavuşturulduğu tuzak fırsatlardır."[4]

    [1] richard g. hovannisian, armenia on the road to independence, university of california press, 1967
    guenter lewy, the armenian massacres in ottoman turkey: a disputed genocide. university of utah press, 2005
    [2] ermeniler tarafından yapılan katliam belgeleri, başbakanlık devlet arşivleri genel müdürlüğü osmanlı arşivi daire başkanlığı, 2001 (cilt 1 ve cilt 2)
    [3] emre ertani, "çanakkale’nin unutturulan gayrimüslim şehitleri", agos, 18 mart 2013
    http://www.agos.com.tr/…slim-sehitleri&haberid=4692
    [4] hrant dink, "andıran günler", birgün, 1 haziran 2004
    http://www.birgun.net/…month=06&day=01#.uxygl8oqli4

    edit: devlet arsivleri'nin linklerindeki abukluklara el atıldı ve alıntılar gözden geçirildi. arz ederim.
  • "ermeni katliamları" tartışması olmasa bile, parantez kapanıyor. dunning-kruger etkisi'nin savurduğu muhatap da artık "neredeyse tüm bildiklerini açıkladığından" sakinleşmiş artık.

    öncelikle, hal-i pürmelalimizi özetleyelim: bilgisiz ya da bilgisi sınırlı olan okuyucuları yadırgamak/suçlamak pek doğru değil. bu kadar ilgi çeken bi konuda, okuyucuların, zibilyon tane belge, tanıklık, kaynakları tek tek okuyamayacağı gibi "boğucu" çalışmaların hepisini hatmetmesi mümkün değil -hele hele araştırmacı değilse ve konuyla özel bi alakası yoksa.. asıl suçlanması gereken entelijansiya'dır. "suçlama ve savunma" ikileminde sorunu tartıştıklarından maalesef geçmişimizi elimizden aldıkları gibi, geleceğimizi de mahvettiler. okuyucular da, sorundan doğan bilgi yoksunluğunu gidermek için çabaya gerek duymayan kolay ve zahmetsiz yollara saptılar: deus ex machina metinleri aradılar. aslında buraya kadar herşey "normal". ne var ki, şekil a'da görüldüğü üzere bu metinler dahi okunmamış. bahsedilmeyen vakaların atfedilmesi, çeviri ve aktarımlardaki fahiş tahrifatlar, metinlerin sır gibi saklandığı gibi "tanıtımlar" acizliğin göstergesi olduğu gibi bilgisizliktir. zaten buradaki muhatabımız da itiraf etmiş sanırım. hiç şaşırmadım. eh, doğal olarak abuk ithamlar sökün ediyor, kendi çalıyor ve kendi oynuyor. ancak şahit olduğumuz üzere en ufak ciddi ortamda ise belagat paramparça oldu.

    ben, mevzubahis metinden hareketle ve biraz uzaklaşarak bi arkaplan çıkarmıştım -ki hiç de eksiksiz değil. genel tabloya, itc-taşnaksütyun ittifakı, teşkilat-ı mahsusa, fedayiler, alman nüfusu, intikam eylemleri vs. vs. vakalar eklenebilir. zaten bizzat benim verdiğim kaynaklarda da, ayrıntılandırılmış şekilde geçiyor bütün bunlar. dileyen okur. bu minvalde, stefanos yerasimos'un tabloyu seren "birinci dünya savaşı ve ermeni sorunu" konuşmasının verilmesi çooook memnuniyet verici. "bundan sonra neler yapılmalı?" bölümü de entelijansiya sorumluluğunun tahlili.. zaten resmi tahrifatçımız halaçoğlu rahatsız olmuş ve malum ithamlarını sürdürmüştü. bu anlayışın kırılması olumlu.

    öte yandan, iflahsız anti-milliyetçi olarak sözlü tarih anlatımlarına daha yakın olduğumu belirtmiştim. pastırmacıyan kardeşlerin hikayesi beni çok çarpmıştı mesela. yerasimos'un da belirttiği, "suçlama ve savunma" tipinden uzaklaşmak gerekiyor. bu sıralar dikkatimi çeken yüzbaşı sarkis torosyan vesilesiyle kapatayım:

    "habermas, toplumların sosyal dokuları ve kurumları içine yerleşik, gizli bir şiddet olgusunun var olduğuna dikkat çeker ve bu şiddet sayesinde, toplumun tümü tarafından benimsenen bir iletişim tarzı yaratıldığını savunur. bu 'kolektif iletişim tarzı' sayesinde, hem bazı olguların toplumun dikkatinden kaçırılması başarılır, hem de toplumda gözle görülmez bazı sınırlamalar kurumsallaşır; bu tarzı esas alan bir zihniyet dünyası örülür ve bazı konuların konuşulmaması konusunda sessiz bir antlaşma sağlanır."[1]

    [1] taner akçam, "yüzbaşı torosyan tartışmaları: ya da suskunluğun sessiz anlaşması", t24, 22 şubat 2013
    http://t24.com.tr/…sessiz-anlasmasi/224224#_ftnref8
  • bu konu açıldığında, "almanlar soykırım suçlarına ortak arıyorlar" derlerdi bi vakitler. hâlâ deniliyordur belki.. ancak kazın ayağı pek de öyle değil. katliamlarda, devlet-i aliyye'nin müttefiği, ülkede geniş nüfusu olan ve hatta orduyu yöneten alman imparatorluğu'nun (deutsches kaiserreich) azınsanmayacak sorumluluğu olduğu yazılıyor, çiziliyor, konuşuluyor.

    üstelik, tehcir kararında alman genelkurmayının tavsiyesinin yattığı da söyleniyor. sorumluluk alman basınında da yer alıyor.[1] armenocide.de adresinde de yayınlanan alman belgelerine göz atılabilir. dikkat edilebileceği gibi, savaş sırası ve sonrasında savaş zorunluluğu adı altında "meşrulaştırma" çabaları da görülmüyor değil. üç isim öne çıkıyor. "fiili genelkurmay başkanı" fritz bronsart von schellendorf, talat paşa'yı öldüren sogomon teyleryan davası için kaleme aldığı yazıda müttefiğini savunuyordu.[2] aynı dava sürecinde, 1. ordu kurmay başkanı otto von feldmann da tehcir uygulamalarında bizzat bulunduğunu açıklıyordu.[3] yarbay felix guse'nin -anonim yazı haricinde- bi askeri dergide yayınlanan makalesi[4] de buna paralel. hatta johannes lepsius'un bile almanya'yı "temize çıkarma" gayesi varmış.

    aslında almanya'nın savaşta başka "meşrulaştırdığı" katliamlar da var. ağustos 1914'te dinant, tamines ve louvain gibi belçika tebaasına karşı işlenen katliamlar da ya inkar edilmiş ya da haklılaştırılmış.[5] tek benzeyen yön elbette bu değil: britanya propagandası. lord bryce'ın hazırladığı raporların[6] yanı sıra, gene arnold toynbee'nin yazdığı "the german terror in belgium" (1917) isimli kitap da var. blue book, yani "the treatment of armenians in the ottoman empire"[7] isimli çalışmayı duymuşsunuzdur -ki burada da alman sorumluluğuna yönelik bilgiler yer alıyor. almanya, bryce raporu'na karşı "weissbuch" (beyaz kitap) olarak da bilinen "die völkerrechtswidrige führung des belgischen volkskrieges" (1915) karşı-propaganda kitabı hazırlamıştır. başlığından da anlaşılacağı üzere, belçika'da çok geniş çaplı halk ayaklanması olduğu belirtiliyor. peter schöller, "der fall löwen und das weissbuch" (1958) eserinde beyaz kitabın geçersizliğini ortaya koymuş.[8]

    "tuhaf" olan, ekim 1914'te doksan üç alman "entelektüelin" yayınladıkları manifestoda[9] belçika katliamı iddialarının tamamen yalan olduklarını duyurması. otoriteye teslimin kayıtsız şartsız teslimin fena halde rezilce bi örneği. justin mccarthy de, bunun "çağdaş" bi göstergesi. * *

    tabii, belçika katliamı ve almanya'nın "resmi" tutumunu, ermeni katliamları ile karşılaştırarak kesinliğe varmak çoook yanlış olur. ancak, özellikle tehcirde aktif olarak görev yapmış alman subaylarının yazdıklarını "inkar" değil "ikrar" olarak görmeye eğilimliyim şahsen. elbette, alman rolüne işaret eden ve benim de yazarken yararlandığım pek çok çalışma[10] var olmasına var da; tehcirde alman subayların görev yapmasına rağmen katliamlarda payı olmadığını söyleyenleri[11] de yok saymayalım sakın. özellikle dadrian'ın, bu rolü ortaya çıkarmakta itkisi şoah ile çart arasında benzerlik ve koşutluk bulmak. ancak yahudi katliamı'nın benzerliklerden çok daha fazla özgüllükleri ve farklılıkları vardı..

    gerçi "yer değiştirme" sorumluluğu da yer yer almanlar tarafından reddedilmiş. ilber ortaylı, bunun ikna edici olmadığını belirtiyor ve almanya dışişleri bakanlığı'ndaki mevzubahis belgelerin eksik olduğunu yazıyordu.[12] ermeni katliamları ilen alakası var mı bilemiyorum, osmanlı erkan-ı harbiye-i umumiye riyaseti'ne (yani genelkurmay başkanlığı) ait "çok önemli belgeler" schellendorf'un halefi hans von seeckt tarafından ülkesine götürülmüş.[13]

    birleşik krallık'ın tutumu ise, "ele verir talkımı kendi yutar salkımı" deyimi ile açıklanabilir. yirminci yüzyılın ilk "soykırımı", ne ermeni katliamı ne de herero soykırımı'dır. yanlıştır bu. boer savaşı'nda katledilenlerdir.

    [1] jürgen gottschlich, "97. jahrestag genozid an armeniern: der tod in deutschem interesse", die tageszeitung, 24. april 2012
    http://www.taz.de/!92025/
    [2] fritz bronsart von schellendorf, "ein zeugnis für talaat pascha", deutsche allgemeine zeitung, 24 juli. 1921
    [3] otto von feldmann, "zum talaatprozess", deutsche allgemeine zeitung, 30. juni 1921
    [4] felix guse, "der armenieraufstand 1915 und seine folgen", wissen und wehr 10, 1925
    [5] john n. horne & alan kramer, german atrocities, 1914: a history of denial, yale university press, 2001
    malte oberschelp, " gerüchte, denen taten folgen", frankfurter rundschau, 7. mai 2004
    http://www.fr-online.de/…olgen,1472266,3192222.html
    [6] viscount byce, "report of the committee on alleged german outrages" (1915)
    http://archive.org/details/reportofcommitte00grea
    viscount bryce, "evidence and documents laid before the committee on alleged german outrages" (1915)
    http://archive.org/details/evidencedocument00grea
    http://www.nationalarchives.gov.uk/…hts/alleged.htm
    [7] viscount bryce, "the treatment of armenians in the ottoman empire" (1916)
    http://archive.org/…tails/treatmentofarmen001963mbp
    http://www.nationalarchives.gov.uk/…ts/armenian.htm
    [8] "belgien/franctireur-krieg: der freispruch", der spiegel 25, 1958
    http://www.spiegel.de/…piegel/print/d-41761636.html
    [9] "an die kulturwelt!", 4 ekim 1914
    http://www.nernst.de/kulturwelt.htm
    [10] christoph dinkel, "german officers and the armenian genocide", the armenian review, vol 44, no 1, spring 1991
    vahakn n dadrian, german responsibility in the armenian genocide: a review of the historical evidence of german complicity, crane books, 1996
    http://www.armeniansgenocide.am/…nus/177/german.pdf
    [11] hilmar kaiser (ed), eberhard count wolffskeel von reichenberg, zeitoun, mousa dagh, ourfa: letters on the armenian genocide, gomidas institute, 2001
    http://gomidas.e-works.am/books/show/63
    [12] ilber ortaylı, "ikinci abdülhamit döneminde osmanlı imparatorluğunda alman nüfuzu", ankara üniversitesi yayınları, 1981
    http://psi301.cankaya.edu.tr/…nemi alman nufuzu.pdf
    [13] hayrullah gök & mesut uyar, "birinci dünya savaşındaki alman askeri yardım heyetinin bilinmeyen bir yönü: bir arşiv yağmasının hikâyesi", toplumsal tarih, sayı: 83, kasım 2000
    http://www.gallipoli-1915.org/arsiv.yagmasi.htm
  • arada kaynamasın, türkiye cumhuriyeti devleti diplomatik hesaplarla ermeni katliamı'nın üstünü tamamen kapatmaya çalşmasının yanı sıra katliam belgelerini de yok etmeye giriştiği iddiaları da yaygınlaşıyor. aslında bu çoktan söylenen bir şey. ancak görebildiğim kadarıyla akp dönemi'nde ağırlık kazandı.

    önce arkaplan. katliamda almanya'nın (deutsches reich) rolünü tartışırken kara harp okulu'ndan iki öğretim elemanının genelkurmay arşivinden bazı belgelerin alman askeri heyeti tarafınfan "yağmalandığının" saptandığı makalelerini referans vermiştim. burada katliam belgelerinin olup olmadığı hususunda doğrudan bi gönderme yok. yalnız, ermeni katliamı üzerine olan kaynaklarda buna işaret eden kimi bulgulardan bahsedildiğini hatırlıyorum. veyahut almanya arşivlerinde bağzı belgelerin eksik olduğunun da çeşitli araştırmacılar (örnek: ilber ortaylı) tarafından belirtildiğini yazmıştım.

    ve şubat'ta görücüye almanya'nın rolünü araştıran yeni bir kitap çıktı. die tageszeitung'un istanbul muhabiri jürgen gottschlich'in "beihilfe zum völkermord: deutschlands rolle bei der vernichtung der armenier".. gottschlich n-tv'deki söyleşisinde[1] türkiye arşivlerinde çalışmanın zorluklarını anlattı. agos'a verdiği söyleşide de tekrarladı bu "zorlukları" ancak şurası çok önemliydi: "i. dünya savaşı [almanya] arşivlerinin eksikliğiyle ilgili sorunlar yaşadım, çünkü ii. dünya savaşı sırasında bu arşivlerin çoğu yok olmuştu. orada bir şeyler buldum, fakat eksik belgeler olduğunun farkına vardım."[2] gottschlich, türkiye'de bulunan almanca belgelerine ise "okuyamıyoruz, o yüzden orada ne yazdığını bilmiyoruz. dolayısıyla sana gösteremeyiz" gerekçesiyle bakamadığını da belirtti.

    kitabı okumadım ancak söyleşiden anladığım kadarıyla benim vakt-i zamanında yazdıklarımla paralel.

    şimdi gelelim amerikan birleşik devletleri'ne. arkaplan değil de, türk-amerikan diplomasisi için şöyle abidik gubidik biçimde anlatayım. birçok ayak üzerinden yürüyor diplomatik müdahale. birinci ayağı, akademi: türkiye büyükelçiliği ve institute of turkish studies bağlamında. özellikle kurumun eski başkanı heath lowry ile ilişkiler çok tartışılmıştı.[3] büyükelçilerin, araştırmacılara karşı yoğun baskısından dolayı donald quataert yakınmış ve fatma müge göçek gibi akademisyenler istifa etmişti.[4] taner akçam da, yakın tarihli sayılabilecek bi konuşmasıyla "soykırım inkarı" için bazı araştırmacılara dışişleri tarafından para ödendiğini ima etmişti[5] de dava vuku bulmuştu. diğer ayağı ise, lobi. şu para mevzuuna benzer şekilde, abd temsilciler meclisi sözcüsü cumhuriyetçi dennis hastert'e rüşvet verildiği iddiaları[6] döner durur mesela hep. hastert, reddetse de kariyerinden sonra mühim bi lobi firmasıyla anlaştı.[7] rastlantı değil: temsilciler meclisi'nde ermeni yasa tasarılarına karşı çıkan[8] eski demokrat başka bi temsilci richard gephardt'ın firması gephardt group, türkiye washington büyükelçisi namık tan ile yapılan 1.400.000 dolarlık sözleşme uyarınca "ermeni meselesini" de içeren lobi faaliyetlerinde bulunuyor halen. bu yüzden ermeni diasporası'nın amariga'daki önemli örgütleri bu ay gephardt'a karşı protesto çağrısı yaptı[9] ve hâlen devam ediyor.

    diğer önemli gelişme ise mısır'dan. "türkiye'nin soykırım belgelerini yaktırması" iddiaları patlak verdi. ancak, bu konuya etraflıca girmeden önce, almanya'da olduğu gibi arkaplan çizelim.

    efenim, diğer ülkelere kıyasla mısır'ın konumu tarihsel ilişkiler babında epey farklı. 19. yüzyıl'da ermeni nüfus ağırlık kazandı ve hatta ülkedeki siyaseti de belirlediler diyebiliriz. bu çooook uzun konu. özetlersem bile işin içinden çıkamam. şunları bilin yeter: doğal olarak, 1906'da mısır'da "armenian general benevolent union" (agbu) olarak da bilinen "ermeni hayırseverler birliği" kuruldu kahire'de. zira özellikle 1894'ten sonra ermenilere yönelik baskılardan dolayı yardım kuruluşu kurmanın gerekliliği ortaya çıktı. 1915 katliamları sırasında ise, özellikle musa dağ isyanı'ndan sonra port said'de sığınmacı kampı kurulmuştur. tabii sözü geçmişken "die vierzig tage des musa dagh" (1933) kitabına ve türkiye-almanya arasında sansür temelli diplomatik ilişkilere değinmeden olmaz ama konu çok dağılacak.

    yani mısır arşivleri ve ermeni katliamı arasında dikkate alınması gereken korelasyon var. dahası bu konu üzerine araştırmalar, konferanslar vesaire ülkede son yıllarda yükselişe geçti. örneğin, kahire üniversitesi'nden muhammed refaat imam bu araştırmacıların başında geliyor. el ahram'a verdiği söyleşide (2 aralık 2013) özellikle mısır'da binlerce belge bulunduğunu, mısır basınında süreç içerisinde birçok yazı yazıldığını söylüyor. refaat'ın birçok çalışması haricinde doğrudan konuya eğilen "osmanlı imparatorluğu'nda ermeni sorunu 1878-1923" (2002) isimli kitabı da var. refaat, ülkenin muhalif gazetesi veto'ya yaptığı birazcık eski tarihli başka bi söyleşide (19 nisan 2013) de benzer şeyleri dile getirdi. önemli olan şu ki, iki söyleşi arasında gerçekleşen darbe ve türkiye-mısır ilişkilerinin gerginleşmesi ve "ermeni soykırımı'nın tanınması" üzerine konuşulanlar[10] damdan düşmedi. evveliyatı var. bu yüzdendir ki, haberlere rastlayabiliyoruz.

    ancak bu ay gürültü koparan olay ise şu: muhalif demokratik cihat partisi lideri nabil naim veto'ya yaptığı 10 şubat 2015 tarihli açıklamaya göre, mısır'da bulunan ermeni katliamı'na ilişkin belgelerin yakılması ve imha edilmesi için, türkiye tarafından müslüman kardeşler'e bir milyon dolar verildiğini söyledi. gerçekten de, 1798-1801 arası napolyon bonapart'ın mısır'ı işgali sırasında kurulan institut d'égypte (mısır bilim enstitüsü), 16-18 aralık 2011 çatışmaları sırasında yandı.[11] enstitü, 200.000'den fazla tarihi belge ile ülkenin en zengin kütüphanesine sahipti ve belgelerin önemli bi kısmı kül oldu. naim bu olaya atıf yapıyor aslen. haliyle mısır, ermenistan ve diaspora'da birçok yayında haber[12] yapıldı. kütüphanenin restorasyonuna katkıda bulunan el şarika (bae) emiri muhammed el-kasımi'nden dolayı, haberi türkiye'de ilk defa gündeme taşıyan demokrathaber.net tarafından el-kasımi-tayyip ilişkisi gündeme getirildi.[13] agos'un soruşturmasına göre ise, naim, iddiayı "müslüman kardeşler içindeki tanıdıklarından duyduğunu" söylüyor. veto'nun haber müdürü amr mahmud da, failin müslüman kardeşler olduğunun tespit ediliğini aktarıyor. ancak ermeni ulusal meclisi başkanı berge terziyan ise temkinli yaklaşıyor ve ermeni toplumuna ait belgelerin hiç zarar görmediğinden eminmiş.[14]

    bence de temkinli olmakta fayda var. muhammed refaat'in de bu yönde herhangi bir açıklaması yok, ha keza agbu ve ülkedeki diğer ermeni kuruluşlarının da.. kaldı ki, geçen sene mısır güvenlik güçleri tarafından "şiddeti ve müslüman kardeşler'i öven" kitapların yakıldığı haberleri[15] gelmişti. bunlar arasında tayyip'i öven materyallar da varmış. yani, belki terziyan'ın da belirttiği gibi "türkiye karşıtlığından dolayı" bu tür imha suçlamaları yapılıyor olabilir -"yansıtma" niyetine.

    ne var ki, eğer tüm bu iddialar doğruysa ermeni katliamları ile yüzleşme babında bi arpa boyu yol gidememeyi bırakın daha da geri düşüyoruz. "yüzleşmenin" belki tazminat gibi maddi götürüleri olabilecektir ve bu da öyle ya da böyle külfet olarak görülüyordur. bunun için; lobi faaliyetleri, rüşvet, belge kaçırılması vs. daha az maliyetli gözükebilir devletlumuza. peki, şayet doğruysa ve ispatlanabilirse yeni ve çok daha ağır davalar gündeme gelmeyecek midir? bakın, daha perinçek davasından bile bahsetmedim, ki taner akçam yeteri kadar topa girdi[16] zaten. peki, muhtemel "dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" yerine, neden biz ses çıkarmıyoruz?

    "bu feryat yüz yıldır duyulmayı bekliyor"!

    [1] "osmanisches werk, deutscher beitrag: osmanisches werk, deutscher beitrag", n-tv, 19 februar 2015
    http://www.n-tv.de/…oelkermord-article14535926.html
    [2] "‘eğer almanya yardım etseydi, çok sayıda ermeni kurtulabilirdi’", agos, 28 şubat 2015
    http://www.agos.com.tr/…ayida-ermeni-kurtulabilirdi
    [3] roger w. smith, eric markusen and robert jay lifton, "professional ethics and the denial of armenian genocide", holocaust and genocide studies, vol 9 no 1, spring 1995, pp 1-22
    http://www.ardarutyun.org/…ssionalethics_lifton.pdf
    [4] "board members resign to protest chair's ousting", the washington post, 5 temmuz 2008
    http://www.washingtonpost.com/…ar2008070402408.html
    [5] "scholars to sue historian for singling out names", hürriyet daily news, 15 july, 2011
    http://www.hurriyetdailynews.com/…-names-2011-07-15
    [6] "did speaker hastert accept turkish bribes to deny armenian genocide and approve weapons sales?", democracy now!, 10 august 2005
    http://www.democracynow.org/…_accept_turkish_bribes
    "amerikan senato başkanına rüşvet verildi mi?", bianet, 27 ağustos 2005
    http://www.bianet.org/…-baskanina-rusvet-verildi-mi
    [7] "hastert contracted to lobby for turkey", the hill, 10 april 2009
    http://thehill.com/…-contracted-to-lobby-for-turkey
    [8] "an ex-leader in congress ıs now turkey’s man in the lobbies of capitol hill", the new york times, 17 october 2007
    http://www.nytimes.com/…/17/washington/17lobby.html
    [9] "armenian groups target genocide denial lobbyists ıncluding gephardt, hastert", asbarez, 6 february 2015
    http://asbarez.com/…sts-including-gephardt-hastert/
    [10] "mısır'dan 'ermeni soykırımı' hamlesi", radikal, 16 eylül 2013
    http://www.radikal.com.tr/…oykirimi_hamlesi-1151101
    [11] "amid army crackdown, egypt’s richest library set on fire", egypt independent, 17 december 2011
    http://www.egyptindependent.com/…t-library-set-fire
    "cairo institute burned during clashes", the guardian, 19 december 2011
    http://www.theguardian.com/…e-burned-during-clashes
    "témoignages du caire après l’incendie de l’ınstitut d’egypte", la tribune de l'art, 21 décembre 2011
    http://www.latribunedelart.com/…l-institut-d-egypte
    [12] "turkey paid muslim brotherhood $1 million dollars to eliminate armenian genocide documents", 23 february 2015
    http://armenpress.am/…enian-genocide-documents.html
    "turkey paid $1 million to have armenian genocide archives burnt in egypt", horizon weekly, 23 february 2015
    http://www.horizonweekly.ca/news/details/62143
    [13] "soykırım belgelerini imha için mısır’a milyon dolarlık teklif", demokrathaber, 21 şubat 2015
    soykırım belgelerini imha için mısır’a milyon dolarlık teklif
    http://www.demokrathaber.net/…ik-teklif-h45206.html
    [14] "'müslüman kardeşler 1915 belgelerini yaktı' iddiası", agos, 27 şubat 2015
    http://www.agos.com.tr/…5-belgelerini-yakti-iddiasi
    [15] "egypt burning books associated with muslim brotherhood", telesur, 9 august 2014
    http://www.telesurtv.net/…erhood-20140809-0052.html
    [16] taner akçam, "saray soytarısı", taraf, 6 şubat 2015
    http://www.taraf.com.tr/yazarlar/saray-soytarisi/
    taner akçam, "perinçek’i cami avlusundan almışlar!", taraf, 9 şubat 2015
    http://www.taraf.com.tr/…-cami-avlusundan-almislar/
    taner akçam, "bir trajedi olarak perinçek davası", taraf, 17 şubat 2015
    http://www.taraf.com.tr/…di-olarak-perincek-davasi/
    taner akçam, "perinçek nefret ve kin yaymaktan ceza aldı", taraf, 19 şubat 2015
    http://www.taraf.com.tr/…kin-yaymaktan-ceza-aldi-2/
  • "norveç'in ayarı" demişken, haber[1] aslında tabloid vg'ye ait. hani, şu gezi direnişinde vg tv'yi yayınlayan medya.. gene kaynak göstermeden aşırılmış ve ezber söylemler doldurulmuş.

    neyse efendim, birleşmiş milletler'in soykırım tanımı belirtilmiş. bu bağlamda, raphael lemkin'in bahsi hep geçer. bir daha hatırlatmakta fayda var: lemkin, çalışmalarına ermeni katliamı ile başlamıştır. facing history and ourselves'in yayınladığı "totally unofficial: raphael lemkin and the genocide convention" (2007) broşürü iyi bi başlangıç noktası. soykırım araştırmacıları ve akademisyenler de buradan yola çıkar -mühim kısmı da katliamları "soykırım" olarak değerlendirirler..

    türkiye'de ise, bırakın tarihçiliği "karşı-iddialar" babında bu konuda eli yüzü düzgün hukukçu çıkmamıştır. orly saldırısı davası'nda mümtaz soysal'ın konuşmaları epey güdük kalmıştı mesela. bi ara gündüz aktan niyetlenmişti ancak batırmıştı. hiç bulaşmasaydı daha iyiydi aslında, zira taner akçam'dan "ayar üstüne ayar"[2] yemişti. dikkat ederseniz, "gömülü" hukukçuluk. bağımsız ya da özerk "soykırım araştırmacısı" yetişmemiştir ülkede. hatta bunun imkânları da budandığından tek tük ses haricinde bişi çıkmamıştır. bu yüzden, maalesef türkiye cumhuriyeti hükümetleri öteden beri tarih ve hukukta hep zayıf kalmış; diplomasideki ağırlığını koymak istemiştir.

    bana göre de, ulusal meclisler düzeyinde ya da uluslar-üstü yapılanmalarda "soykırımı tanıma" kararları/çağrıları merhem olmaktan ziyade yarayı derinleştiriyor. ancak bunun da inkâr endüstrisinin getirisi olduğunu ve halihazırda 22 ülkede tanınmış kararlar göz önünde alınınca diplomasi ayağı da pek başarılı gözükmüyor.

    [1] "erna vil ikke delta i folkemordmarkering: - ynkelig og feigt", vg, 14.03.2015
    http://www.vg.no/…ring-ynkelig-og-feigt/a/23413946/
    [2] taner akçam, "soykırım suçunda kasıt unsuru konusunda bazı notlar", birikim, kasım 2005, sayı 199
    taner akçam, "gündüz aktan ve soykırımda saik meselesi", birikim, ocak 2006, sayı 201
    taner akçam, "gündüz aktan tartışması kapanmıştır", birikim, nisan 2006, sayı 204
4177 entry daha
hesabın var mı? giriş yap