*

  • ayni terimleri ve kavramlari kullanmadigi - ya da birbirine tekabul eden parcalara sahip olmadigi - icin iki seyin karsilastirilamayacagini anlatan ifade...

    kavramlarin icerikleri farkli olunca da benzer bir durum ortaya cikar. mesela, einstein'in sistemi ile newton'un sistemi esolculemezdir, cunku 'kütle' dendiginde ikisi farkli seyler anlatirlar.
  • erkeklerle kadinlarin ask derken birbirlerini anlayamamalarinin sebebi de tamamen budur. iki cins, cogu kez ayni sozcukleri kullanir, fakat farkli paradigmalara dahil olduklari icin ayri seyler kastederler.
  • asil ile zavallının karşılaştırılamamasının nedeni.
  • harun yahya kitaplarinda basariyla orneklendirilen kavram. bilimsel kavramlari bilimsel olan herhangi bir metodla değil de, inancla aksini kanitlayan ya da tam tersi, dinin "dogrulugunu" bilimsel gerceklerle aciklayan yaklasim.

    bu kavramlarin farklı olcutlerle, kendi kavramsal evrenlerinde degerlendirmesi gerektiginden, insanlar evrim teorisi yuzunden dinden cikmaz, doga karsisinda hayrete dusen bilim adami da imana gelmez.

    bonus:varilci darwin
  • sanırım "kuantum" denen kavram da bu mahiyette kıymetlendirilebilir ve eşölçülemezlik kelimesini açıklamak için güncel bir örnek olabilir.

    kuantum dendiğinde bir fizikçinin anladığı şey ile bu kelimeyi özgün bağlamından kopararak rehin almak suretiyle "kuantum tekniğiyle tikiş tokuş işleri" gibi kuntizliklerle cebini dolduranların anladığı ve dayattığı şey bambaşka.

    sıfat hali için (bkz: gayrikabil-i kıyas)

    .
  • her paradigmanın kendi iç bütünlüğü olduğunu ve dışarıya kapalı olduğunu iddia eden kuhn görüşü.

    ne demek bu eşölçümsüzlük, önce burdan başlayalım. mesela her bir dik kenarı bir birim olan bir dik üçgenin hipotenüsü aynı birimle ölçülemez. çünkü “karekök 2” irrasyonel bir sayıdır. yani dik kenarların ölçütü ile hipotenüsün ölçütü bir olamaz.

    işte kuhn da diyor ki: antik yunanda mesela renk değişimini hareket kategorisine sokuyorlar. bu ve bunun gibi örnekler de gösteriyor ki hiçbir paradigma dışarıya açılamaz, dolayısıyla paradigmalar arası bir geçiş imkansızdır.

    ve bunun zorunlu sonucu da şu: kültürler arası geçiş yoktur, dolayısıyla tarih süreklilik arz etmez, kesiklidir.

    bu, kuşkusuz bir saçmalık; diyelim renk konusunda yanılıyor antik yunanlılar, olabilir. peki bunun bir yanılgı olduğunu nerden bildin? nerden olacak, zihninde bir hareket/devim kavramı var da, ondan. sende şayet a priori bir devim kavramı olmasaydı, ne bu tesbiti yapabilirdin ne de “yanılmış yunanlılar” derdin. demek ki sende her kavramı tarihsel serüveninde bulaşmış çerçöplerinden ayıklayabilecek bir yeti var ki bu söylediklerini de söyleyebiliyorsun. peki her kavram kendi arılığında zihninde a priori mevcutsa sonuç ne olur? ne olacak, süreklilik mümkün olur. çünkü elinde her tarihsel kavramı vurabileceğin arı kavramın, yani bütünde işleyen bir ölçütün var.

    peki bu saçmalığı niye yapıyor kuhn efendi, böyle bişeyin motivasyonu nerden geliyor derseniz, hemen söyleyeyim, modern kültürle islam kültürü arasında varsayılabilecek herhangi bir geçişin önünü baştan kesmek için.

    bu son paragraf aziz yardımlı’dan, ki onun bu konularda hiçbir şekilde önyargılı davranmadığından emin olduğum için verdiği bu habere de inanıyorum şahsen. bunu ister çıkarsamış olsun, isterse de kuhn’un bizzat söylediklerinden aktarıyor olmuş olsun fark etmez, aziz beye bu konuda itimadım tam.

    peki bizim buralarda olaya nasıl bakılır, şöyle: thomas efendi söylemişse elbette bir bildiği vardır, öyleyse ne demişse doğrudur. yani kimse adamın bu söylediğinin ne anlama geldiğine, ve bunu neden söylediğine bakmaz — gerçi baksa da anlayamaz ya, neyse — , kayıtsız şartsız duyduk inandık derler. bizim buralardaki yaygın tutum budur, kimse de çıkıp ben böyle değilim demesin. ben hiçbir şeyi anlayıp etmeden kabul etmem diyecek olanlar varsa, onları gözlerinden öpüyorum, ki benim sözüm onlara da değil zaten, benim sözüm kendilerini bu iklimdeki genel havaya kaptırmış olanlara. ki böyle bir hava elbette var.
  • veya emsalsizlik.

    ortak bir ölçüye sahip olmamak anlamına gelen ve 20. yüzyılın üçüncü çeyreğindeki bilim felsefesi tartışmalarında da kullanılmaya başlayan, farklı kümelerin, aralarında ortak bir değerlendirmeyi mümkün kılacak ölçütler olmadığından, hiçbir bakımdan karşılaştırılamayacaklarını ifade eden kavram.

    iki teorinin karşılaştırılabilmesine imkan verecek teoriler arası geçerliliği olan ortak ölçütler bulunmadığından, bilimsel açıdan doğruluk veya yanlışlık gibi yargıların teoriler arası geçerlilik taşımadığını, ancak belirli bir teori çerçevesinde anlamlı olabileceğini ifade etmek üzere kullanılır.

    (bkz: frygt og baeven)
  • khun'un paradigmalar arasında kıyas yapılmasının anlamsız olduğunu açıklamak için ortaya attığı kavram olarak tanımlanabilir eşölçülemezlik.

    tarihe ve bilime, özellikle bilim tarihine ilerlemeci bakış açısının yanlış olduğunu anlatmak ister eşölçülemezlik. bu nedenle bu kavramı tam olarak anlayabilmek için öncelikle ilerlemeci bakış açısının ne olduğunu anlamak gerekiyor.

    ilerlemeci bakış açısı günümüz dünyasının dominant görüşüdür. herhangi bir şekilde post pozitivist görüşle tanışmamış olanlarımız, pozitivizmin dayatmış olduğu, eskiden kötüydü, bugün daha iyi ve gelecekte daha iyi olacak görüşüne sahip bir şekilde yaşıyoruz. muğlak bir şekilde belirttim çünkü bu düşünce bilim başta olmak üzere her alanda ortaya çıkmaktadır. pozitif bilimler açısından öne sürülen ilerleme ve her zaman gerçeğe bir adım daha yaklaşmış olduğumuz fikri, toplumun her alanına sirayet etmektedir.

    post pozitivistler ve bu gruba dahil olan kuhn ilerlemeci düşünceye kendi tarzlarında karşı çıkmaktadır. kuhn'un tarzının da ortaya çıktığı nokta bence eşölçülemezlik kavramında yatmaktadır. her ne kadar basit bir relativizme benzese de sanıyorum ki relativizmi antik çağdaki bana göre böyle söyleminden çıkarıp neden böyle olduğunu açıklamaya çalışmasıyla bir adım ileri taşımaktadır.

    eşölçülemezlik, paradigmalar arasında kıyas yapmanın anlamsız olduğunu ileri sürmektedir. yani bugünün paradigmasının dünün paradigmasına kıyasla gerçeği daha fazla yansıttığını söylemek anlamsızdır. peki neden? kuhn'a göre paradigmalar içinde bulunduğu toplumun değerlerini "gerçeklere" dönüştüren bir bilgi üretme makinesidir. aslında paradigmanın çerçevesini toplum oluşturmakta, bilim ise bu çerçeveyi doldurarak aslında "yapboz"u tamamlama işlevi görmektedir.

    fukonun belirttiği gibi 300 sene önce bizi hasta eden görünmez yaratıklar olduğunu söylemek deliliğinizi tescil eden cinsten bir şeydi. fakat bugün covid-19'un varlığını kabul etmemek acınası bir durum. bu noktada eşölçülemezlik, bugünün doğrusu ile 300 sene öncenin doğrusu arasında kalın bir set çiziyor. mikropların varlığının gerçek olması günümüzde doğru. mikropların varlığı, gerçekten var olmalarından bağımsız bir şekilde 300 sene önce doğru değildi.

    örneği tersten ele alırsak, günümüz baskın bilim anlayışına çok ters olabilecek, fakat gerçekliği de ancak bin yıl sonrasının teknolojisiyle kanıtlanabilecek olan bir atom altı parçacık hayal edelim. bugün bu parçacığın varlığını savunan kişi, bilim çevreleri başta olmak üzere hiç kimse tarafından ciddiye alınmayacaktır. fakat bu parçacığın gerçekliği, bizim onu reddetmemizle yok olmayacak.

    eşölçülemezlik bu şekilde gerçeklik/doğruluk ayrımını sert bir şekilde yapar. bunu yaparken de günümüzün gerçekliklerinin aslında toplumumuzun yarattığı doğrulardan oluştuğunu göz önüne serer.

    2022'de mikropların varlığı mı 1622'de var olmayışları mı doğru? her soruya kendi bağlamı içinde cevap verdiğimiz için birbirleri ile kıyaslamak yanlıştır. geçmişin, bugünün ve yarının gerçekliği kıyas kaldırmaz.
hesabın var mı? giriş yap