ferahfeza mevlevi ayini
-
beste: dede efendi
birinci selâm
(devri revân usulünde)
bişnev ez ney çün şikâyet mîküned
ez cüdâyîhâ hikâyet mîküned
k'ez neyistan tâ mera bubrîdeend
der netfîrem merd-ü zen nâlîdeend
sîne hâhem şerhe şerhe ez firâk
tâ begûyem şerh-i derd-i iştiyak
"dinle, duy, bu ney nasıl şikayet etmede,
ayrılıklardan nasıl bahsetmede, ayrılıkları nasıl anlatmada.
diyor ki: beni kamışlıktan kestikleri andan itibaren,
erkek de, kadın da sesime ses verip, benim feryadıma uyup ağlamakta, inlemekde.
ayrılıktan şahrem şahrem olmuş, paramparça kesilmiş bir gönül isterim ki
özlem derdini ona söyleyeyim, ona anlatayım."
( mesnevi'nin adeta manzum "sunuş" bölümü olan ilk on-sekiz beytin 1 -3 beyitleridir. ney kendileridir, kâmil insandır. birlik âleminden bu, zahiri çokluk alemine, vuslattan ayrılığa düştüğü için feryad etmektedir. fakat bu feryadı da izafidir. çünkü içi her şeyden arınmıştır, bomboştur. feryadı kendinden, kendiliğinden değil üfleyenin, gerçek var olanın feryadıdır. bu bakımdan bu feryad, bir uyarışdır. birlik âlemini anış, bir andırıştır. bu yüzden gerçeği anlayan herkes bu feryada uyup feryad etmededir. fakat bunu, ancak ayrılığı anlayanlar, anlayabilirler.)
imrûz cemâl-i tu ber dîde mübarek bâd
ber mâ heves-î taze pîçîde mübarek bâd
gülhâ çü miyân bended ber cümle cihan hended
ey ber gül-i sad çün gül handîde mübarek bâd
"bugün seni gören göze kutlu olsun. bu görüş bize yepyeni bir heves derleyip topladı.
yepyeni bir hevese düşdük, kutlu olsun.güller bellerini bağlayıp, yeni bir azme düşüp meydana çıktılar.
bütün dünyaya gülmeğe koyuldular mı a güzelliğiyle güle de, gül gibi yüzlercesine de gülen güzel, (hepsinden de güzel olan dilber, bu açılıp saçılış, bu gülüş) kutlu olsun."
(dîvân-ı kebîr'deki bir gazelin iki beytidir. bahar mevsimindeki güzelliğin, gerçek güzellikten bir görünüş olduğunu, güzellerin mutlak güzellikten bir tecelli bulunduğunu bildirmektedir.)
tâ men bidîdem rûy-i tu ey şem'i mâh-ı rûşenem
her câ neşînem hurremem her câ revem der gülşenem
her câ hayâl-i şeh büved bâğ-ı temâşâ-geh büved
der her makâmî ki revem ber işreti ber mîzenem
derhâ eğer beste şeved zin hân kâh-ı şeş-derî
an mâh-rû ez lâ-mekân ser der küned der revzenem
"a benim aydın ay yüzlü, her yanı ısıtan güzelim, senin yüzünü gördükten sonra,
nereye oturursam oturayım, sevinçliyim. nereye gidersem gideyim, gül bahçesindeyim.
padişahın hayali neredeyse, orası bağ-bahçe olur. seyir-seyran yeri kesilir.
bu halde hangi durağa gidersem gideyim, yeni bir yaşayışa kavuşurum, yeni bir zevke dalarım.
bu altı kapılı kervansarayın kapıları kapalı olsa da
o ay yüzlü mekansızlık yönünden gelir, gene penceremden baş gösterir."
(hitab allah'adır. her yerde yaradan'ın kudretini, sun'unu, ibdaını, hikmetini gören kişiye, her yerin bir tecelli durağı olacağını bildirmektedir. altı kapılı kervansaray " ön, arka, sağ, sol, üst, alt" kapıları olan bu mekan âlemidir. bu âlemin bütün kapıları kapansa bile mekanı, mekandakilerle meydana getiren kudret, gene de gönülde tecelli eder. bu tecelliye eren, ne kevn var olan şeyin kaydına düşer, ne var olanla meydana gelen mekan kaydına.)
men ez iklîm-i bâlâyem ser-î âlem nemîdârem
ne ez âbem ne ez hâkem ser-î âdem nemîdârem
der ân şerbet ki can sâzed dil-î müştak can bâzed
hired hâhed ki derbâzed mene'ş mahrem nemîdârem
"ben yüceler ülkesindenim, âlemin kaydında değilim,
ne sudanım ben, ne topraktan, insanlarla alış-verişim yok.
cana canlar katan, özleyenlerin uğrunda canlarıyla oynadıkları o şarabı
akıl da içmek istiyor ama ben onu mahrem saymıyorum."
(mevlânâ'nın dîvân-ı kebîr'indeki bir gazelin 1. ve 5. beyitleridir. maddenin izafiliğini, aklın, anlayış bakımından sınırlı olduğunu bildirmektedir.)
ikinci selâm
(evter usulünde)
ey mutrıbâ an perde zen k'an yâr-ı mâ mest âmedest
ey an hayât-ı bâ sefa vü bâ vefa mest âmedest
ey âşk-ı bî can bîn ki canrâ çün kadeh pür mîküned
ey rûy-ı sâkî bîn ki handan ez beka mest âmedest
"a çalgıcı, sevgilimiz sarhoş bir halde geldi ya, onu sarhoş eden perdeye vur, vur ey çalgıcı!
çünkü o tertemiz, o vefalı yaşayış, sarhoş bir halde geldi.
a candan olmuş aşk, bak da gör, canı da kadeh gibi dolduruyorlar.
sakinin yüzüne bak, güle-güle, ölümsüzlük aleminden nasıl da sarhoş bir halde gelmiş."
(bu iki beyit mevlânâ'nın değil. o'na atfedilen şiirlerdendir.)
üçüncü selâm
(devr-i kebir usulünde)
dûş mevlânâ be hâb ender mera
sûy-ı bezm-î hîş mîzed e's-selâ
perdehâ-yı can-fezâ berdâşte
der hicaz ü rast segah ü neva
"dün gece mevlânâ rüyada, kendi bulunduğu alemden
bana seslendi gel-gel, bu yana gel dedi.
hicaz, rast, segah ve neva makamlarından,
cana canlar katan perdeleri kaldırdı, nağmeler ördü."
(bu iki beyit sultan veled'indir. mevlânâ'nın vefatından sonra söylendiği anlaşılıyor.)
(yürük semaî usulünde)
ey ki hezâr-ı aferin bu nice sultân olur
kulu olan kişiler hüsrev-ü hakan olur
her ki bugün veled'e inanuben yüz süre
yoksul ise bay olur bay ise sultan olur
"ey binlerce varı, yaratan, bu nasıl bir sultandır ki,
onun kulu olan kişiler, padişahlar padişahı olmada, şahlara buyruk yürütmede.
bugün veled'e inanarak ona, onun kapısına yüz süren kişi,
yoksulsa zengin oluyor, zenginse sultan kesiliyor."
(bu iki beyit eflâkî ahmet dede'nindir. her âyinde üçüncü selâmın içinde geçer.)
yar mera ğâr mera âşk-ı ciger-hâr merâ
yar tuyî ğâr tuyî hâce nigeh dâr merâ
nûh tuyî rûh tuyî fâtih-i meftûh tuyî
sîne-i meşrûh tuyî ber der-i esrar merâ
nûr tuyî sûr tuyî devlet-i mansûr tuyî
mürg-i kûh-i tûr tuyî hâste be minkâr merâ
"benim sevgilim bana mağara kesilen, ciğerimi yiyen aşk olan, sevgili de sensin, mağara da sen.
a efendiler efendisi, beni gör-gözet.
nuh da sensin, ruh da sen. açılan da sensin, açan da sen.
bana sırlar kapısında yarılıp açılan gönül de sensin, sen.
nur da sensin, düğün-dernek de sen, yardım görüp üst olan devlet de sensin
gagasıyla beni yaralayan tur dağındaki kuş da sen."
(birinci beyitteki mağara, sığınak anlamına geldiği gibi, hz. peygamber'in (s.a.v.), hicret gecesi mağarada gizlenmelerini de hatırlatıyor. nuh (a.s.) imana gelmeyen kavmini, ilenerek tufanla yok eden, inananlarla beraber gemiye binip kurtulan, insanların atası olan peygamberdir. musa (a.s.) tur dağında allah'ın vahyine mazhar olmuştur. bütün bu olayları meydana getirenin allah olduğunu, her şeyde, her yerde o'nun kudretini, hikmetini görmekte bulunduğunu, sevgilisinin ancak o olduğunu bildirmektedir.)
rûyet çü gülzâr la'let güher-bâr
canı vü dil-dâr dilrâ nigehdâr
ey yâr-ı meh-rû bâ çeşm-i âhû
hûbiyy-vü hoş-hû dilrâ nigehdâr
"yüzün gül bahçesi, la'l dudakların mücevherler yağdırmada,
cansın, gönül alansın, gönlü gör-gözet.
ey ay yüzlü sevgili, ahû gözlerinle güzelsin,
güzel huylusun sen, gönlü gör-gözet."
(hitab allah'adır. o'nun lütfü övülmektedir. yüz; zatıdır, cemalidir, kudretidir. dudaklar, kelâmıdır. gözler, koruyuşudur. huy, ihsanı, keremidir.)
aşkest ber asman perîdin
sad perde be her nefes derîden
güftem ki dilâ mübâreket bâd
der halka-i âşıkân resîden
"aşk göklere uçmaktır.
her solukda yüzlerce perdeyi yırtmaktır.
gönül dedim, âşıklar halkasına ulaşman kutlu olsun.
(gerçek aşk, güzelliğe, kemale, gerçeğe, insanlığa, adle duyulan sevgidir.)
ey gülşen-i bâğ-i lâ yezâli
ber çerh-i sefa meh-i kemâli
in meclis-i in semâ-î pür-nûr
ez hazret-i tû mebâd hâlî
"a ölümsüz gül bahçesi, sen, temizlik, arlık göğüne ay'sın
bu meclis, bu nurla dopdolu semâ meclîsi, senden hali kalmasın."
(tebrizli şems'e, husâmeddin'e, salâhaddin'e hitab olabilir. tek sözle kâmil insana hitabdır.)
dördüncü selâm
(evfer usulünde)
sultân-ı menî sultân-ı menî
ender dil ü can îmân-ı menî
der men bidemi men zinde şevem
yek can çi şeved sad cân-ı menî
"sultanımsın, sultanımsın, gönlümde, canımda imanımsın.
bana üflersen dirilirim, bir can da ne oluyor ki? yüzlerce canımsın."
(dîvân-ı kebîr'deki bu iki beyit, her ayinde tekrarlanır.) -
(bkz: ferahfeza ayin)
-
günlerdir yana yakıla, döke saça, saçıp savrula dinlediğimdir. hz. pîr'den, sultan veled'den, eflakî dede'den razı olma sebeplerimdendir.
-
kafamın içinde mütemadiyen terennüm ediyor. hayat boşluk kabul etmez derler ya, en ufak bir boşluk ânında geçip zihnimin tahtına kuruluyor.
yine yeniden her zamanki gibi kendisi için bütün okuma/yazma/tez planımı iptal etmiş durumdayım.
başımı ilk onsekiz beyite koyup, sırtımı ferahfeza'ya rastladım. şimdi dönebilir dünya... -
-
''birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle
gönlüm dolu istanbul'un en özlü sesiyle'' yahyâ kemâl.
dinledikten sonra beni târifi imkânsız bir hissiyâta dûçâr etmiş, ne yapacağımı ne edeceğimi bilememenin zevki ve şaşkınlığıyla başbaşa bırakmış hüzün ve ihtişâmı bir arada buluşturan dede'nin muazzam eseri. -
shuffle oklarını ferahfeza sûretinde üstüme yağdırsa, ferahfeza âyin üçüncü selam ateş yağmuru olup beni yaksa kavursa, sabit kadem dururum bu coşkun taarruzun altında. öyle tesirli bir mûsiki...çünkü;
"aşkest ber asûman perîden
sad perde be her nefes derîden
güftem ki dilâ mübâreket bâd
der halka-i âşıkân resîden" -
dede efendi'nin osmanlı imparatorluğu gibi haşmetli eseri, dede efendi'nin özeti, özü üsaresi. ne ki yuutup'ta birkaç bin dinlenmiş bu uzun eser. ama mozart bach betoven'in eserleri milyonlarca dinlenmiş. niye ki ama? niye ki yani, dede efendi'ye mezarında ''yahu dede sen niye üzülürsün senin torunlarda iş yok yoksa biz zamanında senin cübbenin eteğinde birikmiş tozlara dilimizi sürememiş olmanın kederindeyiz, bizim torunlar iyi reklam ettiler sadece'' diyen bu adamlar daha mı fazlasını hak ediyor? ne acı.
-
özellikle son peşrevi mükemmeldir
-
tamamıyla müthiş bir ayin ancak; 4. selamı, son peşrevi ve yürük semaisi dillere destandır.
makamın mükemmeliyetinden mi, dede efendi'nin inceliğinden mi, çalanlardan mı, yoksa her birinden mi bilemiyorum ama, müthiştir. kelime ile ifade edilemeyecek kadar güzeldir.
müthiş
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap