• bundan tam 29 sene evvelinde, şimdilerde lüks evlerin yükseldiği, mısır tarlalarına bitişik bir semtin, teneke sobayla ısıtılmaya çalışılan gecekondu bir evde belediye ebesinin ve halamın yardımlarıyla dünyaya geldim. o anı hatırlamıyorum ama insan sıcaklığının ortalama 37 santigrat derece olduğunu ve teneke bir sobanın; kapıları, pencereleri yanaşmayan bir evi o kadar ısıtamayacağını düşünürsek üşümüş olmam çok normal. hiç kızmadım bu yüzden anneme, soğumadım da. beraberken daha güzel ve rahattı belki benim için ama ayrılık vakti geldiğinde elden bir şey gelmez derler.

    bundan tam 5 sene evvelinde, halen geceleri ayaz ve soğuk, gündüzleri alabildiğine sıcak, kışın her şeyin bembeyaz, yazın her şeyin sapsarı olduğu, monte kristo kontu'nun denize atıldığı bir uçurum olsa, yüksekliği 1800 metreye denk gelecek bir yerde, her gece 2 saat, omuzumda 4 kilo 250 gram buz kesmiş demir çubukla dikiliyorum. paralel zamanda, bulunduğum yerden bacağına pusula bağlayacağım posta güvercinin 1600 metre ilerde soluklanacağı, samanlıktan bozma bir köy evinde bir adamın vücudu buz kesiyor. bu adam benim babam! vedalaşmadan gidiyor, soğuk vücudunu tekrar ısıtacak toprağın altına. ona da hiç kızmadım, sadece gücendim ama asla soğumadım.

    şimdilerde galatasaray'dan soğumak hasıl oldu, donduranlar var, düşünenler var, gözden geçirenler var, neden galatasaraylıyım bilmiyorum, hatırladığım, üzüldüğüm, sevindiğim, ağladığım zamanlar var. 5 yaşında bir pazar sabahı trt'de galatasaray voleybol maçının tekrarını izlerken uykusundan uyandırmadığım dayım sitem etmişti. o günden beri daha da galatasaraylıyım, eski açık tribünün en sol kapısından içeriği girip yeşilliğini göremiyorum artık, güney tribünün sağ kapısından girip nefes alıyorum, belki üzgün ayrılıyorum aynı kapıdan çıkarken ama başım her zaman dik, aklımda tek kelime var, o da galatasaray.

    galatasaray'dan soğumak mı? laf-ü güzaf...
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap