• orjinal adı "travesuras de la nina mala" mario vargas llosa romanı. türkçe'de ilk basımı temmuz 2015'te can yayınları tarafından basılmış, llosa'nın " aşk üzerine ilk romanım" dediği romandır. okuduk çok beğendik, miraflores'e kesin gidicez. başınızdan obsesif bir aşk macerası geçtiyse kendinizden çok şey bulabilirsiniz. ayrıca 60'lardan taa 90lara peru ve dünyadaki politik dönüşümler, hınzır kızla uslu çocuğun fırtınalı aşkının arka planında akıp gidiyor. apra, mir, devrimci bilmem ne hareketin tupac amaru kolu, perudaki sol örgütler, londraki hippiler, çiçek çocukları, paris, tokyo, madrid bir dünya turu yapıyoruz. müthiş roman vesselam.
  • kisa ve net sekilde özetlersem begenmedim. kitap'da para ve güce tapan bir kadin ile saf bir erkegin ask hikayesi isleniyor. kadin fakirlikten muzdarip cocuklugundan dolayi hayat'da en yüsek noktaya erismek ugruna hersey mübahtir anlayisinda bir varlik. erkek ise bu kadina taa ilk tanistiklari miraflores'de ki cocukluk zamanindan beri asik. bu ikisi büyüyor ve bunlarin yollari paris'de, tokyo'da ve sonunda madrid'de kesiyor. bu ilginc ask hikayesi hippie tarzinin ilk cikis yillari, sol hareketlerin güney amerika kitasinda örgütlenmesi dönemi cercevesinde cereyan ediyor. kadin gercek adi ile otilita, ricardo'yu seviyor aslinda ancak onu sikici buluyor ve hep zengin erkekler ile aldatiyor kendisini ama bir türlü de tamamen kopamiyor ondan. otilita kanser teshisi konduktan sonra ricardo'yu ariyor ve madrid'de bulup fakirlestirdigi kendisine elinde ki ev ve hisse senetlerini devrediyor ve son günlerini onunla mutlu sekilde fransa'nin sète kentinde bulunan evinde geciriyor. otilita'nin bütün kötü davranislarina ragmen nedense okuyucu da ricardo gibi kendisinden nefret edemiyor, cünkü hoyratca ve duygusuzca söylemlerine ragmen kendisini hayatinda yasadigi o peru'da ki acimasiz yoksulugun böyle yaptigi fikri insana kendisini affetirmezse de nefret de ettiremiyor. otilita'nin vakar sekilde son günlerini gecirmesini ve bu sirada ricardo'ya sarf ettigi sözler, yaptiklarindan yasadigindan hayattan pisman olmadigini gösterir nitelikte.

    jacaranda agaclari ile süslenmis miraflores'de baslayan avrupa , asya'ya kadar uzanan ve sonunda fransa'da sonlanan deli bir askin hikayesidir hinzir kiz. evet okunulasidir tabi ki, ama ben cok begendigimi söyleyemem.
  • (bkz: mario vargas llosa) nın okuduğum ilk romanı. ah bir kadın ki farkında olmadan aşık ettiği adamı parmağında oynatarak hayatını yaşadığı, zengin erkeklerin peşinden koştuğu ama her defasında aşığına yenildiği tarih ve mekan örgüleri içinde ülkeden ülkeye geçişlerle anlatılan harika bir roman.
  • hiç şüphesiz türkiye'de daha çok okunması gerektiğini düşündüğüm olağanüstü yazarlardan biri olan mario vargas llosa'nın biricik romanı. biçemiyle, konusuyla, okuyucuya sorgulattığı kavramlarla, temasıyla adeta tek başına bir külliyata bedel şahane bir kitaptır.

    kitabın merkezinde bir kadın ve erkeğin ilişkisi vardır. bu ilişki ise zamana, mekana, olaylara bağlı olarak sürekli değişir ancak bu hiçbir zaman kopmaz. bahsettiğimiz bu ilişki her ne kadar derin ve değişken olsa da, ikisinin de seçimleri tamamen çocuklukları ve hayat tecrübeleriyle ilgilidir. nihayetinde her şey öyledir ve iddiası bunu göstermek olan hemen her yazar bunu başarmak ve güçlü karakterler yaratmak ister.

    ancak hepsi bunu başarabilir mi ya da bu düzeyde başarabilir mi? işte asıl sormamız gereken soru budur. o yüzdendir ki freudyen okumalar yapmayı sevenler için tatmin edici bir metindir.

    bu kitabı okurken gustave flaubert'in başyapıtı madam bovary ile olan benzerlikleri kafamı kurcalayınca, küçük bir araştırma yaptım ve mario vargas'ın sevdiği yazarlar hakkındaki söylemlerine ulaştım. boş yere böyle bir benzerlik kurmamışım, gerçekten de kendisi bir flaubert hayranıymış ve 19. yüzyıl yazarlarına benzetilmekten de haz alıyormuş. bildiğiniz üzere mario vargas, oldukça popüler bir insandı ve siyasette bile varlık göstermişti. kendisi aynı zamanda iyi bir okur ve eleştirmendir. genç bir romancıya mektuplar isimli çalışmasında iyi eserlerden ve yazarlardan nasıl beslenmek gerektiğini bizlere anlatmıştı. benim düşünceme göre mario vargas, hınzır kız ile madam bovary'ye bir kız kardeş yaratmıştır.

    ancak bu dediklerimi, "yazar kopya çekmiş" olarak algılamak sakıncalıdır. bu eser tamamen özgün bir eserdir ve onun ortaya koyduğu kötü kadın ile flaubert'in ortaya koyduğu kötü kadın farklıdır. ikisinin de ortak noktaları vardır elbette. hızlıca sıralamak gerekirse emma da otilia da zenginlik arzulayan, ikiyüzlü ve sosyal normları küçümseyen kadınlardır. ikisi de kadere boyun eğmek istemez ve bunun için çabalar. ikisi de bunun için çabalarken hem kendilerine hem de çevrelerine yıkım getirir.

    otilia ve emma'nın en büyük farkı ise ilişki tercihlerinde ortaya çıkar. emma, okuduğu kitaplardaki destansı aşkı ararken aşkı cinsellikle karıştırır ve hazzın aradığı aşk olduğunu zanneder. elbette emma da parayı ve gücü önemser ancak onun bu tutkusu otilia'nın tutkusu kadar fazla değildir. nihayetinde emma, beş parasız bir şekilde aşığıyla kaçmayı bile göze alabilecek türden bir kadındır. onun aşkı konumlandırış biçimi, otilia'nın konumlandırış biçiminden daha zararsızdır. otilia ise ona kıyasla daha çıkarcı ve makul bir kadındır, gücü ve parayı arzular. bunun uğruna aşık da olur düşman da...

    otilia da emma da mütevazı ve istikrarlı bir ilişkiyi küçümser. ikisi de yoksulluğa tahammül edemez ve bundan kaçınır. otilia yengilyi kabul etmek istemeyen bir kadındır ve kazanmak için her şeyi yapar. emma, kitaplardan okuyarak kendi aşk idealini kurgular ve günahlarla geçirdiği bir ömrün neticesinde çıkmaza soktuğu evliliğiyle birlikte yok olup gider. otilia ise başka bir insan olmak, geçmişiyle bağını koparmak, sınıf atlamak için her türlü yola başvurur ve nihayetinde sağlığını bozacak olan süreci başlatır.

    bu kıyaslamaları derinleştirmek mümkündür lakin lafı fazla uzatmaya gerek yok. roman okumayı seven herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap