• kendinizi bir serçenin yerine koyun. sonra da, bir serçenin allah’ı nasıl övdüğünü ve ona nasıl şükürler sunduğunu düşünmeye çalışın. düşündüklerinizi, serçenin dilinden anlatın. daha sonraki günlerde serçeleri daha yakından gözleyin ve onlar hakkında bilgi toplayın. sonra, yeni gözlem ve bilgilerinizin ışığında, bu alıştırmayı bir daha tekrarlayın.
    anladınız değil mi? hamdolsun!

    dalga geçiyorum sandınızsa bakınız.
    http://www.frmtr.com/…bilgi-yazi-icerik-hikaye.html
  • içinde hem "övmek" hem de "şükretmek" anlamlarını barındıran sözcük. yunus emre'nin:

    mevlam neyler
    neylerse güzel eyler

    sözleri hamd etmeye çok güzel bir örnektir.
  • (bkz: hamdolsun)
  • (bkz: kavvali)
  • sürekli "olan" bir şeydir..
  • hamd ile şükür arasında ciddi bir fark vardır.
    hamd süreklidir ve allah'ın bizleri ve evreni yaratmasından dolayı ona gösterdiğimiz şükranı ifade eder.
    şükür ise memnun kalınan bir olay üzerine yapılır.
  • övmek ve şükretmek olarak anlaşılması yanlıştır.
    böyle deyince sanki ötelerdeki bir tanrıdan bahsediliyormuş gibi oluyor, bu da şirke yol açıyor. memnun edilecek, gözüne girilecek bir öte tanrı düşüncesi açık şirktir (bkz: gizli şirk) ve affedilmeyen bir hatadır, en büyük günahtır.
    oysa allah ismiyle işaret edilen kavram, rasulullah ve kuran-ı kerimden anladığımız üzere; tüm boyutlarıyla varlığın, işleyiş mekanizmalarının kendisidir ve her şeyin anlamının zatıdır. kendini, kendinde, kendiyle seyreden, varlığı kendisinden var eden mutlak tekliktir.

    hamd "değerlendirme" demektir. fatihanın genelde "övgü allaha aittir" şeklinde çevirilen "elhamdulillahi rabbil alemiyn" ayeti aslında "mutlak değerlendirme alemlerin rabbi olan allah'a aittir, bizim durumlar hakkında şartlanmalar yoluyla verdiğimiz birimsel hükümlerimiz subjektif ve geçersizdir. dolayısıyla iyi aslında kötü, kötü de aslında iyi olabilir" şeklinde anlaşılmalıdır.

    din eğitimi şekilci, taklitçi ve yüzeysel olduğu için, kuran-ı kerim çevirileri de derin ve değerli anlamından mahrum kalıyor. ama çoğu çok eski olsa da harika çeviri ve tefsirler var tabi neyse ki.
  • bu kelimeden türeyen bazı isimler için;
    (bkz: hamdi)
    (bkz: hamid)
    (bkz: ahmed)
    (bkz: muhammed)
    (bkz: hamidiyye)
  • hamd yani tüm övgüler niçin allah'a mahsustur?

    bir ayna düşünün! mukabilindeki tüm varlıkların görüntüsü aynada teşekkül eder. ayna o varlıkların hiçbirinin asli sahibi değildir; suretlerine sahipmiş gibi görünür; ama o suretlerin dahi sahipliği ârızi ve geçicidir. dolayısıyla aslında o noktada bile sahiplik yoktur; emanetçilik vardır.

    "mümin, müminin aynasıdır"; bu bizde temel ölçülerden biridir.

    bu ifadedeki birinci "mümin" lafzı allah'ın isimlerinden biridir yani allah'a işaret eder. ikinci "mümin" lafzı ise iman etmiş insana gönderme yapar. bu durumda anlam, "iman etmiş insan, allah'ın aynasıdır" şeklinde olur. allah'ın insanı yeryüzündeki halifesi(temsilcisi) olarak yaratması da paralel bir manadır.

    allah'a ayna olmaktan kasıt, aynanın onun tüm isimlerini ve en son mertebede de zatını yansıtması itibariyledir. güneşe tutulmuş bir aynada, güneş ışıklarının yedi rengi tezahür eder; hatta ve hatta, güneşin bizzat kendisinin tam bir misali aynada tecessüm eder. kainat ise allah'ın zatını yansıtma kabiliyetini haiz değildir; sadece ilahi isimleri(renkleri) gösterebilir. bu durumda kainat niceliksel büyüklüğüne rağmen insana nispetle alt kademede kalır. küçük bir çocuğun kocaman bir öküzü iple çekip götürebilmesi gibi, kainat dahi niteliksel üstünlüğü sebebiyle insanın emrine âmâdedir. bu noktada pek çok kimse yanılgıya düşer. insanın cürmüne bakıp devasa evren içinde karınca kadar önemsiz ve görünmez bir varlığı olduğunu düşünür. aynalık özelliği devam ettiği müddetçe(iman) insan altın, elmas kadar kıymetlidir; aynalık özelliği yok olduğunda ise(imandan kopmak) taştan topraktan daha değersiz konuma düşer. zira bir lamba ışık verdiği müddetçe bir değer ifade eder. patladığında artık herhangi bir değeri kalmamıştır ve en kısa sürede çöpü boylayacaktır. aynalık özelliğini yitiren insan da aynı şekilde değerini kaybeder ve kainatın çöplüğüne(cehenneme) atılır.

    tüm bu izahlardan sonra sadede gelirsek, "hamd" manasının özü şudur: makrokosmos aynasında yani kainatta ve bilhassa da yeryüzünde gördüğümüz tüm güzellikler ilahi isimlerin maddede yansımasından ibarettir. mikrokosmos aynası olan insanda ise açığa çıkan tüm ilimler, güzel ahlak, şefkat, merhamet, cismani güzellikler, nimetlerin her çeşidi de yine ilahi isimlerin yansıyan ışıklarıdır. gayet net anlaşılacağı üzere hem insan hem de kainat tüm kemalatın yansıma yüzeyleridir ve o kemalatın asıl sahibi de alemlerin rabbıdır. dolayısıyla kim hangi noktada neyi takdir ederse, neyi güzel bulursa, neye hayran olursa aslında hepsi otomatikman allah'a yönlenir. o şahıs bundan gafil olsa bile yine de durum böyledir. özlü ifadesiyle "elhamdülillahi rabbil alemin-hamd(tüm övgüler) alemlerin rabbına mahsustur".
hesabın var mı? giriş yap