• self teriminin türkçe karşılığıdır.
  • kendi usulüyle, varoluş amacı salt kendi üzerinden hareketle biçimlenmiş bir kendi kendini gerçekleştirme haline verilen ad.

    kolektif oluşlara ters düşen bir ilkedir- zira kendi kişisi, oluşunu kolektif gayeler ile değil, bireysel gayeleri ile tamamlar.

    kendi için varolur, kendi için yapar.

    başkaları için "yapmaz". çünkü başkaları için/adına/hatırına/istedi diye/ doğru olduğuna inandığı için/beğensin diye/kendi hakkında kötü düşünmesin diye/onaylasın diye/ yararlansın diye/mutlu olsun diye yapılan hiç bir şey neticesinde "varoluş" gerçekleşemez.

    bu yüzden, fikri yaratıcılığın kişiliksizleşmesine sebep olacak "consensus toplantıları"na girmez.

    kendi fikrini beyan eder, başkalarınınkini merak ederse kendi sorar, kendisininki sorulduğunda da söyler. ama bunları tartışmaya ve karşıt görüşler ile bir "uzlaşmaya" varma, “ortak bir yol belirleme” doğası gereği "fikrin kişiliğini yitimesi"dir.

    bu yüzden, “tamamlanamayan” bireylerin bir araya gelerek ulvi bir amaca hizmet ediyormuşçasına toplu mastürbasyon yaptıkları ve tüm bireysellikleri “öldürerek” kendi çaplarında “ortak bir yol” beliredikleri toplantılardan da uzak durur “kendi” kişisi.

    kolektivist manipülasyondur bu çünkü, “iyi niyet”le adam düzleştirmenin terimcesidir; yüzyıllar boyunca yapılagelmiş geleneksel bir “yönetim” biçimidir.

    bunu, “toplum hayrına” yaptıklarına önce kendilerini, sonra etrafındakileri inandırırlar. hepsi kötücül ve “yönetme” hırsıyla yanıp tutuşan insancıklardan müteşekkil değildir elbet; bazıları sadece salaktır. ve salak oldukları gerçeklerle yüzlerine vurulduğunda, küstah ve bencil bireylerin zulmüne uğrayan, “oysa tüm niyetleri topluma faydalı olmak” olan mağdurlardır.

    salaklarla zekileri ve yaratıcılarla asalakları “eşitlik” ve “adalet” adı altında aynı kefeye koyan bir “tekbiçimciliğin” ve “faşizm”in tezahürü olarak da, salaklara salak olduğunu gösteren ve onlarla birlikte hareket etmeyen küstah ve bencil bireyleri lanetlerler ve “onlara rağmen” “davalarını” sürdüreceklerine ant içerler.

    (ara not: birilerinin onayına ihtiyaç duymayan, kendine mutlak değer biçmiş ve vakit ve enerji kaybı olan salaklara saygı göstermeyen herkes küstahtır bunlara göre. asıl narsiszm budur oysa: "sen nasıl bizim onayımıza ihtiyaç duymazsın" düsturudur zira.)

    kendiliğini gerçekleştiren insanın, kimsenin onayına zımni veya açık ihtiyacı yoktur. bu onay, yukarıda atfolunan “tamamlanamamış kişi” için çeşitli biçimlerde görünür: ne kadar çok kitap okuduğunu, ne kadar sevgi dolu olduğunu, ne kadar “adil” olduğunu, ne kadar “bilim insanı” olduğunu, ne kadar “insan” olduğunu herkese duyurma ihtiyacı duyar. herkesin “ablası/abisi”dir. bu onayı almazsa, bir “hiçtir” çünkü- ve hiç olmak hiç de kolay bir iş değildir. bu “herkesin sevdiği kişi” olmak için verilen onursuz emek de, bir tür yönetim biçimidir. merkezine “ulvi kolektivist amaçları koyuyormuş” gibi yapıp, aslında kendi özsaygı kırıklığını koyduğu bir komunite yaratarak, kişileri kontrol etme kapasitesi sağlamak için mide bulandırıcı bir çabadır.bu yol, kendilikten uzak bir, “başkaları üzerinden varolma” biçimidir. asalaklıktır.

    (ara not: “başkaları üzerinden varolma”, onaylayıcı bir tonda gerçekleşmek zorunda değildir. kabaca söyleyecek olursak, “reklamın iyisi kötüsü yoktur” gibi, olmusuzlayarak da bu iş yapılır. birinin fikri üretimine karşı sav geliştiremeyecek “tamamlanamamışlar”, o kişinin kaşına gözüne, sevgilisine, eski kocasına, atkısına, beresine, niye evlenmediğine veya niye evlendiğine de saldırırarak varolurlar. asalaklığın bir başka korkunç türü.)

    kendilik yoksunluğu, koskoca bir hayatın boşunalığıdır. bu yüzden, “başkalarına faydalı olmak”, “tasavvufi bir bir’liğin önemsiz bir parçası olmak” bu boşunalığın yanaklarına allık sürer, sebebi olur.

    atfolunan tamamlanamamışlar ayrıca, özendiği oluş biçimlerine benzetmeye çalışır kendini çaktırmadan; bunun adı da elden düşmeciliktir. gerek üzerinde çalıştığı konular, gerek konuşma/yazma üslubu, gerek duruşu itibariyle izini sürdüğü “üst” düzeyde duran rol modelleri vardır. bazen bunları kendine bile itiraf etmez- ama içindeki aşağılık kompleksini ve sınıf atlama dürtüsünü bir parça olsun rahatlatabildiği tek yol budur. oysa çare, aşağılık kompleksine neden olan “eksikliği” tamamlamaktadır. salt kendi olarak/olabilerek.

    fikir üretmek, konuşmak değildir (ara not: konuşmak vakit kaybıdır esasen ve ekseriyetle). aynı şeyin yüzlerce söylenme biçimi vardır çünkü. daha önce üretilmiş bir fikri, kendi ilk defa keşfediyor diye “yeni” olarak pazarlamak, seslenileni aptal yerine koymaktır.

    taklit etmede bir tür cahil cesareti yatar bunun için. farkedilmedi sanmak. (ara not: kolektivizmin bu konudaki kazığı da, “taklitçiliği”, tekbiçimciliği teşvik etmesinden ötürü doğrudan onaylıyor ve geçerli kılıyor olmasıdır.)

    (özel not: “kendilik”, “ben olma”, “varolma” gibi kavramları, yazılarında/entrylerinde, daha önce yanından geçmeyip, sonra özenip, başkalarının kullandığı gibi kullanmaya çalışma çabası da görünür bir taklitçilik, “fikri şahsiyetsizlik”tir. bir insanın yaşayabileceği daha büyük bir utanç kaynağı yoktur. “yenilik” ve “fikir üretimi”nden yoksundur. benzer bir örnek de, hakkında zerre bilgi sahibi olmadan, x bir üslup ile kendi arasında parallelik yakalama çabası içinde “feminizm/feminist/feminik/cinsiyetçilik” terimlerinin kullanılmasıdır. üretim? ne gerek var.)
    -
    bir arkadaşım evvel zaman içinde kalbur saman içinde masaya alıntı yapıyorum,öyleyse düşünemiyorum diye bir cümle koymuştu. kime ait bilmiyorum. açıkçası çok da ilgilendirmiyor beni. düşünen güzel düşünmüş, güzel ifade etmiş.

    alıntı yapıyorum, öyleyse düşünemiyorum, referans vermeme veya yapmama iddiasını savunan bir söz değildir. zira fikri üretim içinde yola çıkılan tez’i sunmamak, eksik künye sağlamak hırsızlıktır. (ara not: işte bu hırsızlığın, hırsızlık kadar bile bir “amaçlılık” taşıyamayan ve kabul gören hali de “taklitçiliktir”.)

    kitaplardan sayfalarca alıntı yapmak ve tezsiz gelmek (bir nevi tezsiz cümleler bütünü), “ben bunları okudum, bunlar üzerinde çalışıyorum ve entelektüelim ben, bilin, tamam mı?” demekten başka bir şey değildir. kişi, başkalarının okumasını istediği şeyin sadece adını verse yeterdir çünkü.
    alıntı yapıyordur sadece çünkü düşünemiyordur. üretememek böyle bir şeydir işte. o raddeden sonra, fikir toplantıları düzenlenir, fikri olmayanlar olanların beynini sömürür, varoluş mastürbasyonu yapar, fikri olanın da bireyselliği törpülenerek “ortak yol” diye bir şey icat edilir. mesela.

    şimdi ben burada “kendi” olabildiğine inanmaya çalışan, ama önünde sonunda iç’teki hiçliğin su yüzüne çıkıp boğacağı kişilerden bahsediyorum. en mutlu günlerinde bile içlerinde derin bir huzursuzluk taşımları, hep mutsuz hep mutsuz olmaları da bundandır özünde. depresyona meyillidirler, bu da bu işlemin doğal bir sonucudur. çünkü sıfır ile çarpılan her şey sıfırdır.

    sayfalarca alıntı yapıp bir şey söylemeyen, “kendilik” terimini sevip, ne olduğunu bilmeden kendine yontan, bunu da “o” yaptığı için yapan (taklitçilik), x’in izini sürüp x’leşmeye meyleden, “hep beraber bir ortak sonuca varıp ilerleyelim” cilik yapan tüm “tamamlanamamış” insancıklar için “kendilik”, kullanmak için yanıp tutuşulan ama kullanmakla olunamayan bir terimdir.

    ayrıca, ingilizce'de self olarak değil, selfness olarak karşılık bulur. işinize yararsa.
  • (bkz: kendiliginden)
  • özellikle kohut ve masterson'ın psikoterapi alanında sınırda kişilik ve narsisizm gibi bozuklukları tedavide de kullandıkları bir kavram. ingilizcedeki "self" ile karşılanır ama türkçede benlik, ben, kendi gibi kelimelerle değil de fark ortaya çıksın diye kendilik diye çevrilir.
  • alman romantiklerinin fichte'den devşirerek romantikleştirdikleri kavramları ve öznel idealizme eleştirilerini incelediğim bir yazımın tashihini yapıyordum az önce. bu arada tashih 'edit'leme yerine kullanıldığında ne kadar güzel duruyor değil mi? romantikler fichte'nin kendilik-bilinci kavramında benliğe yerleştirilmiş asla aşılamayacak, kurucu bir olumsuzlama, parçalanma bulurlar. bu, kendinin bilincinde olan bilincin hem özne hem nesne, hem kendi hem kendi-olmayan olmak zorunda olmasından kaynaklanan bilincimizin içine yerleşmiş kökensel bir yokluktur. bilincin karşısına nesne olarak konulan bilinç bir bilinç-olmayandır, kendi değildir, ancak kendidir de çünkü kendilik bilincidir. kısaca kendimizin bilincinde olmamız romantikler için kendimiz olmadığımızın bilincidir. benlikteki bu parçalanmanın, ve kendilik-bilinci olarak kurduğumuz varlığımıza içkin yokluğumuz temasının elbette fenomenoljiye, post-moderne, psikolojiye uzanan bir sürü çeşitlemesiyle karşılaşıyoruz. hepsinin felsefi kökü almanlarda, özellikle fichte ve romantiklerde, hadi sizi mi kıracağım, kant'tadır.

    epey zorlu konulardır ama mücadele etmekten de epey haz aldığım konular. işte tüm ciddiyetimle yazıyı gözden geçirirken, otomatik değiştir, hepsini değiştir, ya da hepsini yok say gibi seçenekler arasında gidip geliyorum sürekli. çünkü biliyorsunuz bazı şeylerin hepsini yok saymanız, ya da bazı şeylerin hepsini başka bir şeyle değiştirmeniz gerekiyor ve tüm hayat bu ikisi arasında bir salınım. işte ben de salınıyordum, bir şeyler yaptım ve sonra okuduğum ilk cümle şu oldu: "kedilik bilinci, sonsuzca ertelenmiş, bitimsiz bir kedi olma çabası olarak kurulur." kedi mi?! bildiğin kedi. kedi kedi olmaya çalışıyor. şu anda elimde içindeki tüm "kendi" sözcüklerinin "kedi" olarak değiştiği fichte ve romantikler üzerine bir metin var. hayal edebiliyor musunuz? "kedi, bilincinde, bölünebilir kedi-olmayanı bölünebilir kedi-olma karşısına yerleştirir." kedinin varlığındaki bölünebilir kedi-olmayan. bu kesin benim. eminim.
  • her şey ve herkes gittiğinde geriye kalan, kişi izin vermedikçe yok olmayan.

    bu yüzden, bunu okuyan her kimsen:

    kimsenin seni senden çalmasına izin verme.

    bu, en büyük hırsızlıktır.
  • kendilik, kişinin doğuştan gelen fizyolojik özelliklerinin dışında, toplumsal süreç içerisinde bireyler ile ilişkiler sonucunda elde ettiği özelliklerdir. kendilik kendine nesne olma özelliğine sahiptir. herbert mead'e göre kendine nesne olma özelliği insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. kendine nesne olma, insanın kendi beğenisine ve yapıp ettiklerine sanki dış dünyadaki nesneyi değerlendiriyormuş gibi yaklaşabilme yetisidir. zamanla toplumsallıkla elde edilen bu kapasite insanın kendini defalarca oluşturabilmesi ve yeniden doğurabilmesinin kaynağıdır.
  • karşılıklılık hali için yazılmış şiir için:

    kendi olarak, sana gelen-
    sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
    sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
    kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
    o, işte...

    kendi olarak sana gelen*
  • “kendilik psikolojisi” kohut'un öncülüğünde gelişen çağdaş psikanalitik kuramlardan biridir. kohut, kuramı ilk ortaya koyduğunda kendiliği, benlik içinde yer alan bir kendilik tasarımı -kişinin kendini algılayış biçimi ve kendisiyle ilgili imgeler bütünü- şeklinde düşünmüştür.
  • ötekiden yaratılmıştır. ama öteki, hiçbir zaman kendiliğindeki beni tanımaz, kendi bildiğini okur.

    birlik, sevgi, aşk, teklik ne denirse; kendi, bildiğini okumadığı kadar vardır.

    ben ise, unutmak için yaratılmıştır.

    haydi kendi bildiğimizi okumaya devam edelim.
hesabın var mı? giriş yap