• ágota kristof'un trilogy'sinin ilk ayağı. kynodontas'a eklemlenmiş haneke stakhanovizm'ine ya da idi i smotri'ye ousmane sembene katıp üzerine niğde gazozu içebilme gafletine denk bir sinematografi içerdiğini gövdemle işittiğim sahici “büyük defter”. ömür varol'un seslendirmesiyle gettoda bbg tadı. odimetreler kırılırken yerlerine dolorimetrelerden bina edilmiş özgürlük heykeli bibloları konuyor. böyle kitaplar beni çok üzüyor.

    “bir kadın geçiyor. avuç açıyoruz, duruyor:

    – dilenmeye utanmıyor musunuz? evime gelin, size göre ufak tefek işler var. odun kesmek, toprağı küremek gibi. bu işleri yapabilecek kadar güçlüsünüz. eğer iyi çalışırsanız size çorba ve ekmek veririm.
    – sizin için çalışmak istemiyoruz, hanımefendi. ne çorbanızı içmek ne de ekmeğinizi yemek istiyoruz. aç değiliz.
    – öyleyse neden dileniyorsunuz? diye soruyor.
    – etkisini görmek için, bir de insanların tepkisini gözlemliyoruz.

    bağırarak uzaklaşıyor:
    – pis haydutlar! üstelik ukalalar da!

    eve dönerken, yolu saran çalılıklara bisküvileri, çukulatayı, elmaları ve parayı atıyoruz.

    saçlarımızdaki okşayışı atmak mümkün değil.”
  • 27 yıl sonra jános szász elini taşın altına koymuş, görüntü yönetmenliğini de haneke'nin ekürisi berger yapmış (ikisi de rüştünü ispatlamış sinemacılardır). kitabın vuruculuğunun yarısına yaklaşırsa yılın filmi olur.

    http://www.youtube.com/…ayer_embedded&v=yfoksmgtkro

    edit: film 48. karlovy vary film festivali'nden kristal küre ile döndü. başkanlığını agnieszka holland'ın yürüttüğü, claudia llosa'nın üyesi olduğu jüriden büyük ödülü almak büyük bir iştir abiler.
  • hangi satırından söz edeceğimi bilmediğim, kocaman üçlemenin ilk kitabıdır. sinemaya uyarlandığını şimdi öğrenip çok sevindim çünkü ben yıkım, gerçeklerden kaçış, sığınma ve çözüm arayışı hakkında bu üçlemeden daha iyisini henüz okumadım. değiştiremeyeceğin şeylerden utanmak gibi, nasıl olabilir diye delirip cevap bulamamak gibiydi hissettirdiği. beş sene evvel okuduğum halde hala tesirli, hala defalarca yutkunduğum halde gitmeyen bir düğüm. ikinci kitapta birincinin, üçüncü kitapta ikincinin üstüne basıp geçer ve elinizde yalnız anlamsızlık, çaresizlik kalır.

    aynı yazarın üç sene önce ilk baskısını yapan dün kitabı yavan, eksik kalır bunu okuduktan sonra okunursa.
  • türkçede büyük defter adıyla yayınlanan agota kristof kitabı. sade ifade içinden sertliğin kitabı olmasıyla jerzy kosinski'nin the painted bird/boyalı kuş'unu anımsatıyor.

    (bkz: jerzy kosinski/@ibisile)
  • yıllar önce agota kristof'un üçlemesini yapıkredi yayınlarından ayşe ince kurşunlu'nun çevirisi olan 2010 baskısını okumuştum.
    biraz önce çevirisi ile ilgili bir şey farkettim ve şoka girdim. kendimi kandırılmış, dollandırılmış hissetmeme sebep oldu.
    meğersem, türkçe çevirisi sansürlü imiş.
    ekleme: sansürden 2 örnek veriyorum:
    sansür 1: sayfa 36, bölüm tavşandudak
    "...köpeği yumuşak bir sesle cağırıyor.
    köpek yavaşça uzaklaşıyor."
    bu iki cümle arasında olması gereken 11 cümle kesilmiş.

    sansür 2: sayfa 66, bölüm banyo
    "...her yerlerini gıdıklardım.
    biz oradan ayrılırken..."
    bu iki cümle arasında da 9 cümle kesilmiş.
  • https://www.theguardian.com/…-notebook-slavoj-zizek

    “an ethical monster without empathy..”
  • "bütün insanlar dünyaya en azından bir kitap yazabilmek için gelmiştir, başka bir şey için değil. ister sıradan ister çok özel olsun, önemi yok. yazmayan kişi yitik insandır, iz bırakamadan gelip geçer."

    - en hüzünlü kitaplardan bile daha hüzünlü hayatlar vardır.
    + öyle. bir kitap ne kadar hüzünlü olursa olsun, bir hayat kadar hüzünlü olamaz.
  • "çocuklar korkunç allahım;
    elleri, yüzleri, saçları...
    uyurlar bütün gece
    yok sana ihtiyaçları.

    çocuklar korkunç allahım,
    bebek yaparlar haçları.
    aşina değiller hatıramıza,
    severken aynı ağaçları."
  • (bkz: #158810526)
hesabın var mı? giriş yap