• latince "yeni kitap".
  • (bkz: the red book)
  • carl gustav jung'un kaknüs yayınları tarafından kırmızı kitap adıyla basılmış kişisel notlarıdır. yayınevinin kitap tanıtımında şöyle diyor :

    "bu derûnî hayalleri izlediğim yıllar, hayatımın en önemli dönemleriydi. diğer her şey buradan yola çıktı. (…) tüm hayatım, bilinçdışından patlak veren gizemli bir çağlayan gibi, bazen beni yıkabilecek kadar güçlü olan bu akıntıyı anlamaya çalışmakla geçti. (…) sonrası sadece sınıflandırma, bilimsel değerlendirme ve hayata tatbik etme. (…) -c.g. jung c.g. jung’un 1957 yılında, ölümünden beş sene önce dile getirdiği yukarıdaki satırlar, 1914 ile 1930 yılları arasında kırmızı kitap üzerinde çalıştığı yılları anlatır. ismi, jung’un takipçileri tarafından seksen yılı aşkın bir süredir bilinse de eser, 2009 yılında yayımlanana kadar okuyucunun istifadesine sunulamadı.kitabın yayımlanması, psikoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. arketip, kolektif bilinçdışı, persona, anima, animus gibi kavramlardan oluşan temel kuramının nasıl ortaya çıktığını jung’un kendi kaleminden okuma fırsatı doğdu. jung’un bu deneyimi psikoterapiyi, hastalıkların tedavisinden ibaret olmaktan çıkarıp kişiliğin yüksek düzeyde gelişmesinin bir vasıtasına dönüştüren “bireyselleşme sürecini” bizzat nasıl yaşadığını anlatıyor. modern tarihin hakiki vizyonerlerinden birini yaratan kırmızı kitap, ancak “katagoriler ötesi” diye nitelendirilebilir. insan olmanın ne anlama geldiğini araştıran bu kitap, psikanaliz tarihinin ötesine geçerek c.g. jung’u karl marx, georg orwell ve tabii ki sigmund freud gibi devrim yaratan düşünürlerin arasına yerleştiriyor. -sara corbett, new york times dante’nin ilahî komedya’sı, joyce’un ulysses’si, goethe’nin faust’unda dile getirilenlerle örtüşen kırmızı kitap, nietsche’nin böyle buyurdu zerdüşt’üne bir cevap niteliğindedir. nietsche’nin ileri sürdüğünün aksine “tanrı ölmemiştir. o, insanın dışındaki dinî, millî ve siyasi yapılarda aranmak yerine tek tek bireylerin yaşamlarının içerisinde keşfedilmeli ve ‘mücadele edilmeli’dir.” -b. hill, amazon.com okuyucu yorumu"

    kitap hakkında daha çok bilgi almak isteyenler için buraya yayınevinin linkini bırakıyorum tıklayın.

    egoist okur güzel bir yazı ile kırmızı kitaba yer vermiş zamanında ilgi çekici güzel bir yazı olmuş tıklayın.
  • "jung bu imgeyi resmederken göl kıyısında ölü bir yalıçapkını bulacaktı ve bu kuş zürih çevresinde nadir görülürdü. (...) filemon'un daha önceki fantezilerinde ortaya çıkan ilyas figüründen geliştiğini anımsayacaktı." sonu shamdasani (liber novus sunuşunda)

    "taslak "dostlarım," hitabıyla başlıyor ve bu ifade sıklıkla yineleniyor. kara kitaplar ile liber novus arasındaki temel fark, ilkinin jung'un kişisel kullanımına yönelik yazılmış olması ve bir deneyin kayıtları gibi görülebilmesi. liber novus'un hedefi ise kamuoyuydu ve başkalarının da okuyabileceği bir biçimde yazılmıştı." sonu shamdasani (liber novus sunuşunda)

    "öte yandan zerdüşt* tanrının öldüğünü duyuruken liber novus tanrı'nın ruhta yeniden doğuşunu betimliyordu." sonu shamdasani (liber novus sunuşunda)

    "bu kitap üzerinde 16 yıl çalıştım. 1930 yılında simya ile tanışmam beni ondan uzaklaştırdı. wilhelm'in* bana bir simya metni olan "altın çiçek"i göndermesi sonun başlangıcı oldu. orada bu kitabın içindekiler aslını buluyordu ve artık kitap* üzerinde çalışmam olanaksızdı. yüzeysel bakanlar kitabı delilik olarak görecektir." carl gustav jung - liber novus

    "özleminizi kendiniz için ne istediğinizi kendinize itiraf edin. böylece aynı zamanda hem hazzınızı doyurur hem de öndüşünmenizi* beslersiniz. (...) özleminizi kabul etmezseniz kendinizi izleyemez, başkalarının size gösterdiği yabancı yollara girersiniz. o zaman da kendi hayatınızı değil, yabancı bir hayatı yaşarsınız. oysa sizin hayatınızı sizden başka kim yaşayabilir?" carl gustav jung - kırmızı kitap

    "ideal aynı zamanda insanın herhangi bir zaman bir köşeye kaldırabileceği bir şey, karanlık yollarda bir meşaledir. oysa gündüz gözüyle ortalıkta meşale taşıyan aptaldır." agy

    [aziz kristof*, dev, yükünü güçlükle taşımıştı, oysa yükü yalnızca çocuk isa'ydı. oysa ben bir çocuk kadar küçüktüm ve bir devi taşıyordum ama yüküm beni kaldırıyordu. çocuk isa dev kristof için kolay bir yüke dönüştü çünkü isa şöyle demişti: "benim boyunduruğum tatlı, yüküm hafiftir." isa'yı yüklenemeyiz çünkü o yüklenilemez ama biz isa olmalıyız çünkü o zaman boyunduruğumuz tatlı, yükümüz kolay olur. (...) dışımızdaki tanrı ağır olan her şeyi ağırlaştırır, oysa içimizdeki tanrı ağır olan her şeyi hafifleştirir.] agy

    "aceleyle ve artan istek ve eylemle boşluktan ve aynı zamanda kötülükten kaçmak istiyoruz. oysa doğru yol boşluğu kabul etmemiz, içimizdeki biçim imgesini yok etmemiz, tanrı'yı değillememiz ve maddenin korkunçluğuna ve dibine inmemizdir." agy

    "düşünme düşünülemez olana çıktığında basit yaşama dönme zamanı gelmiştir. düşünmenin çözemediğini yaşam çözer ve eylemin asla karar vermediği şey düşünmeye ayrılmıştır. (...) ötekinin kabul edilmesi ciddiden gülünce, acıdan neşeliye, güzelden çirkine, saftan saf olmayana inmek demektir."

    "insanların gereksinimi gösterişsizdir ama kendilerinden kaçabilmek için sevgi isterler hep. bunun son bulması gerek. neden budalalar gidip siyahlara incil'i vaaz ediyor da sonra da kendi ülkelerinde alaya alıyorlar onu?"

    (bkz: carl gustav jung/@ibisile)
    (bkz: philemon)
    (bkz: filitus)
    (bkz: el yazması/@ibisile)
    (bkz: görüm/@ibisile)
    (bkz: etkin imgelem)
    (bkz: septem sermones ad mortuos/@ibisile)
    (bkz: basilides/@ibisile)
    (bkz: aniela jaffe)
    (bkz: altın çiçeğin sırrı)
    (bkz: postpartum depresyon/@ibisile)
  • "yeni bir kurtuluş her zaman geçmişte yitirilmiş olanın yeniden kurulmasıdır."
    (carl gustav jung)

    çok fazla özel ve kişisel bir kitap. hakikate ulaşma amacıyla arayış ve onu kendi içinde buluş yolculuğu. jung'un rüyalar, meditasyonlar ve aktif imgeleme diye tabir ettiği uyanıkken imgelem üretme gibi yollarla kendi bilinçaltına -biz ona ruhunun derinlikleri diyelim- inişinin ve oradaki soyut deneyimleri dramatize ederek anlatışının mahrem öyküsü.
    açıkçası zor bir kitap. sadece jung terminolojisine hakim olmanız yetmiyor; mitolojiyi, simyayı ve birçok mistik öğretiyi ve figürü de bilmeniz gerekiyor odaklanabilmek için. tüm insanlarda kişisel bilinçaltının yanında ortak bir bilinçaltının da olduğunu savunan jung, bu kuramına dayanarak mitolojik arketiplerin sadece kendi zihninde değil, tüm insanların zihninde ortaya çıkabileceğini belirtiyor. bu eseri öyle durakta otobüs beklerken ya da yatağa girerken uykunuzu getirsin diye okumaya kalkmayın sakın. aksine zaman darlığınızın olmadığı ve kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği anlarda ve ortamlarda okuyup kendinizi toprağa gömer gibi eserin içine gömmeniz gerekiyor. tabi bu da eseri hakkıyla anlayabileceğiniz anlamına gelmiyor maalesef, ki yaşadığı deneyimin olağanüstülüğünü bilen jung da bunun farkında olarak tüm bu psişik tecrübeyi anlatmanın ve aktarmanın imkansızlığına, başkalarını inandırma sorununa değiniyor eserin birçok yerinde. hakikatten de ne söylenebilir ki bu kitap için? bilimsel anlamda tartışma konusu bile olamaz. ama konu insan ruhu olunca her türlü bilimsel kuramın açıklamakta yetersiz kaldığı bir kavramdan bahsetmiyor muyuz zaten? kaldı ki "ruh" dediğimiz kavramın gerçekten başlı başına bir töz mü olduğu yoksa beynimizde salgılanan birtakım kimyasalların etkileşimlerini bu şekilde yanılsamamız mı olduğu konusunda çok ciddi görüş ayrılıkları var. freudçu bir bakış açısına sahip kişilere bu eser hiçbir şey ifade etmeyecektir; muhtemelen jung'un fantezileri, evhamları ve belki çıldırmışlığı olarak değerlendirilecektir. nitekim öyle de değerlendirilmiştir.
    jung'u bu deneyimleri yaşamaya iten süreç birinci dünya savaşı öncesinde birkaç defa gördüğü avrupa'yı sel bastığı şeklindeki rüyalardır ve bu rüyalardaki kehanetin savaşla doğrulanması, jung'u bilinçaltı denilen o anlaşılması güç dünyayı keşfetme yolunda daha da isteklendirmiştir. insan zihninin bilinç ve bilinçaltı olarak parçalanmasının ardından evrimsel süreçte bilincin ön plana çıkarak bilinçaltının geriye itilmesinin sonuçları insanın yaşadığı nevrozlar ve psikozlar olarak ortaya çıkar. bir düşünceyi ya da isteği reddetmemiz, ondan kurtulduğumuz anlamına gelmez, sadece bilinçaltına iteriz ve burada daha fazla güçlenerek bilinci rahatsız etmeye başlar. bilinçaltına dolaysız ulaşmak mümkün değildir, bu nedenle ancak bilincin devreden çıktığı rüyalar yoluyla karşımıza çıkar. bu rüyalarda sembolik dil ve zengin imgelem gücü jung'u hayret ettirmekle kalmaz, onun bizim ayrı bir cevherimiz olduğu yönündeki kanaatini de sağlamlaştırır. böylece metafizik anlamda bir ruhumuz olduğunu, bu ruhu bilinç dediğimiz "ben" ile birleştirebildiğimiz takdirde "benlik"imizi oluşturabileceğimizi savunur. zaten insanın amacı da bilinç ile bilinçaltını tekrar bütünleştirerek bireyselleşme sürecini tamamlamak olmalıdır.
    ruh, insanın tanrısal olanla ilişkisini kurar. aktif imgeleme süreci sonunda ruh tanrı'yı kendi içinde yeniden doğurur ve bulur. peki neden "doğurmak" imgesini sıkça kullanıyor? çünkü kendisinin de oldukça etkilendiği "böyle buyurdu zerdüşt"ün yazarı tanrı'nın öldüğünü söyleyerek modern bireyin din ile pratikte olan ilişkisinin kesildiğini anlatıyordu. oysa tanrı vardı jung'a göre, biz onu bilincimizden çıkarsak da bilinçaltı ruhumuza döndüğümüzde o yeniden doğacaktı. bunu ruhsal süreçte deneyimlemişti jung. bu yüzden bbc'de 1956 yılında yaptığı röportajda john freeman'ın "tanrıya inanıyor musunuz?" sorusuna, "benim inanmaya ihtiyacım yok, ben biliyorum" diye yanıt vermiştir. bu süreç çok sancılı geçiyor elbette, çünkü asırların biriktirdiğini ve uzaklaştırdığını tekrardan ortaya çıkarmak tıpkı bir kadının doğum sancısı gibi ruhsal sancılara neden oluyor.
    jung'u okuyunca mistik öğretilerin, tasavvufun ve benzeri akımların nereden beslendiğini ve bu ekollere mensup olanların yaşadıkları süreci daha iyi anlıyorsunuz, en azından ben anladığımı zannediyorum. tekrar söyleyeyim, bilimsel olarak hiçbir şey ifade etmez bunlar, zaten jung da yaşadığı süre içerisinde bilim adamı kimliğine gölge düşürmemek adına bu notlarını yayımlatmamıştır. insanın bilimsel inceleme alanının ötesinde bir yönü olduğuna inanan ya da deneyimleyen kişilerin ilgi alanına girer bu eser.
    jung'un dediği gibi: dinler, mitolojiler ve metafizik kavramlar gökten düşmedi insanın kafasına. eğer bunlar insan zihninde saklı, dahası insan zihninin ve ruhunun ürettiği şeylerse bunların bir dayanağı ve kaynağı olmalı mutlaka. yönlendirilmiş düşünce sözel ve mantıksal; düşsel düşünce ise edilgin, çağrışımsal ve imgecidir. bilim birinci, mitoloji ise ikinci düşünme tipinin örnekleridir. jung’a göre antik çağlarda yaşayanlarda modern çağlarda edinilen yönlendirilmiş düşünce kapasitesi yoktu. yönlendirilmiş düşünce kalkınca da yerini düşsel düşünce alıyordu.

    “…çoklu anlamı ancak kendi içinde bulabilirsin, şeylerde değil. anlam çokluğu aynı anda verilen bir şey değil, anlamlar dizisidir. birbirini izleyen anlamlar şeylerde değil, sendedir. sen ki yaşamın parçası olduğun sürece birçok değişimin öznesisin. değişirsen dünyanın yüzü değişir. şeylerin çoklu anlamı senin çoklu anlamındır. onu şeylerde arama boşuna."*

    son olarak: kaknüs yayınları tarafından basılan kitap, biçimsel olarak şimdiye kadar gördüğüm en kaliteli işlerden biri ama çeviri konusunda aynı yorumu yapamayacağım.
  • kitabin icerigini gosteren video.
    ayni zamanda 1 asmr videousu.etkileyici.

    bkz : the red book
  • "maymun gibi olmayı neden bırakamıyorsunuz, biliyor musunuz? yalnızlık ve yenilgi korkusu yüzünden. insanın kendini yaşaması şu anlama gelir; insanın kendi ödevi olması. insanın kendini yaşamasının hoş olduğunu asla söylemeyin. bu uzun bir acı çekme olacak, hoşnutluk değil çünkü kendi yaratıcınız olmanız gerekecek. kendinizi yaratmak istediğinizde en iyi ve en yüksekle değil, en kötü ve en derinle başlarsınız."
    (bkz: kırmızı kitap)
  • "yalnızca bir yol var ve bu senin yolun; yalnızca tek bir kurtuluş var ve bu senin kurtuluşun. neden bakınıyorsun yardım arayan gözlerle? yardımın dışarıdan geleceğini mi zannediyorsun? gelecek olan senin içinde ve senin içinden yaratılacak. öyleyse kendine bak. karşılaştırma, ölçme. senin yoluna benzer başka bir yol yok. diğer tüm yollar seni aldatır ve yoldan çıkarır. sen içindeki yolu tamamlamalısın."
  • "en tehlikeli silahı kendine doğrultmayan kendi üzerine yükselemez. kendi üzerine yükselmek isteyen aşağı inmeli, kendini kendi üzerine çekmeli ve adak yerine sürüklemeli. insan dıştaki görünür başarının, kavrayabildiğinin onu yoldan çıkardığını görene dek başına neler gelecek. insan hemcinsleri üzerinde güç sahibi olma isteğini doyurmaktan ve başkalarının sonsuza dek aynı olmasını istemekten vazgeçene dek nice acılar çekilmeli. insan gözlerini açıp kendi yoluna giden izi ve kendini düşman olarak görene ve gerçek başarısının ayrımına varana dek daha nice kan akmalı.
    kendinle yaşayabilmen gerekiyor ama komşun pahasına değil. sürü hayvanı kardeşinin asalağı ve belası değildir. insanoğlu, senin de bir hayvan olduğunu bile unuttun. aslında hala hayatın başka bir yerde daha iyi olduğuna inanıyorsun. eğer komşun da böyle düşünüyorsa eyvahlar olsun sana.
    emin ol, öyle düşünüyor.
    birilerinin artık çocukluk yapmaktan vazgeçmesi gerekiyor. "
    xx / s.340
hesabın var mı? giriş yap