• siirin en guzel dizesi.
  • zeka sıçraması ile söylenmiş beyit.
  • fars dilinde “kabarmış” “sıçramış” anlamlarına gelmektedir. hatıra hemen geliveren dizeler için kullanılır. bir bazı mısra ve beyitler şu şekildedir:

    ikinci mahmud’un hekimbaşı abdulhak molla’nın ecza dolabı üstüne yazdığı şu mısra meşhurdur:
    “ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”

    şeyh galib:
    “su uyur düşmen uyur hasta-i hicran uyumaz( su uyur, düşman da uyur amma ayrılık hastası uyumaz arkadaş)

    kanuni :
    “olmaya devlet cihanda(amiiiiin)bir nefes sıhhat gibi( mahlası muhibbi olan ve ilk anarşiklerden olan bu mısra kanun ve kemençe ustası kanuni’ye aittir)

    bağdatlı ruhi: ( bana hep tuz ruhunu çağrıştırmıştır, nur ve imge içinde yatsın)
    sanman bizi şire-i engur ile mestiz
    biz ehl-i harabatdanız mest-i elestiz
    (ey romalılar! bizi köpek öldürenle esridi sanmayınız!
    biz ilk sarhoşların takıldığı ilahi o bardanız)

    yavuz sultan, selim:
    şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
    beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
    (aslanlar benim kahreden pençemden şafi köpeği gibi titrerken
    beni ahu gözlü bir tazeye kul köle eyledi felek!)

    bu beyit şu şekilde de ekşi okuyucusuna servis edilebilir:

    tıfıl nesil entari-i şahanemden hop oturur kalkarken
    beni bir çaylak moda esir etti moderatörler

    necati beg:
    ayağı yer mi basar zülfine berdar olanın?
    (senin saçların kıvrımlarına asılı olduğu için, aşık kişinin ayakları yere basmaz)

    şeyh galib:
    hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
    merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
    (hoşça bak kendine ki evrenin ziplenmiş halisin sen
    varoluşun gözbebeği olan elemansın sen)
  • namık kemal'den bir misal:
    "düşmek üzre yıldırım ekser muallâ tâk arar
    herkese gitmez belâ, erbab-ı istihkak arar"

    fuzuli'den bir misal:
    "gelin ey ehl-i hakikat çıkalım dünyadan
    gayr yerler gezelim, özge safalar görelim"

    sabit'ten bir misal:
    "şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
    mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat"

    keçecizade izzet molla'dan bir misal:
    "değil bülbül gibi fasl-ı bahara giryemiz mahsus
    senin aşıkların ey bî-vefa gül her zaman ağlar"
  • farsça "üzere" anlamındaki "ber" ile sıçramış, yükselmiş anlamındaki "ceste"nin birleşmesi ile oluşmuş; yukarı sıçramış, değeri yüksek, seçkin, güzel anlamındaki "berceste" sıfatını taşıyan mısralardır. bunlar tabiatiyle bir şiirin en güzel, en seçkin, en bilinen mısraları olur. belki şiir hatırlanmaz ama bu mısralar da unutulmaz, yaşarlar. onun için koca ragıp paşa;

    acep hayretteyim şol sedd-i iskender husûsunda
    eğer maksûd eserse mısrâ-i berceste kâfîdir

    demiştir. insanlar isimleri gelecekte, kendileri bu dünyayı terk ettikten sonra yaşamaya devam etsin, anılsın diye eserler inşa ettirirler. iskender de ismim yaşasın, dünyaya bir eser bırakayım kaygısıyla koca bir set yaptırmıştır. merhum paşa, iskender'in bu hareketini hayretle karşılar. çünkü eğer maksat bu dünyaya bir eser bırakmak ise, mısra-i berceste kâfîdir. bâkî de paşa ile aynı kanaatte olacak ki onu destekler mahiyette çok bilinen şu berceste mısrayı söylemiş:

    bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
  • "mende mecnundan fuzun âşıklık istidadı var
    aşıkı sadık menem, mecnun'un ancak adı var."

    fuzuli
  • "bende yok sabru sükûn, sende vefadan zerre,
    iki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre."

    nâbi
  • "hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"

    şeyh gâlib
hesabın var mı? giriş yap