• homeros'un da bahsettiği phorkyas; ikinci dereceden deniz tanrısıdır. eski yunanlar onu yaşlı biri olarak tasvir etmiş ve libya'da bir gölde yaşadığına inanırlarmış.
  • keto ile birklikte medusa'nın anababası mı oluyorlar ne. phorkus, phorkys, forkis diye de yazılış seçenekleri var. gaia'nın pontos ile birleşmesinden doğmuştur. kardeşi keto ile evlemiştir. keto, graiaları ve gorgonları doğurmuştur. ilk deniz tanrılarındandır. denizin tehlikelerini kişileştirir. sanırım tüm gorgonlar bunların ikisinin çocuğu: euryale, stheno, medusa.

    dryas:
    phorkyadlar! korkmazsan git oraya,
    çekinmezsen konuş onlarla." goethe - faust (çev. ismet zeki eyuboğlu)

    phorkyas:
    "sen savaşta doğan, büyüyen genç kuşak,
    sen, erkek delisi, sapkın, herkesi de saptıran,
    halkın da, savaşçıların da gücünü tüketen.
    anımsarım sizi gördükçe çekirge sürülerini*
    yeşil tarlalara üşüşerek ekinleri yok eden.
    tüm mutluluğu kemiren, tırtıklayan yaratıklar,
    yakalanıp çarşıda satılan, elden ele dolaşan!" agy

    helena:
    "on yaşında bir karacaydım, kaçırdı beni,
    götürüp kapattı aphidnus'un attika'daki konağına."

    phorkyas:
    kurtardı seni kastor'la polluks* kısa sürede
    seçkin kahramanlar ardınca koşmaya başladılar.

    helena:
    "içtenlikle söylüyorum, hepsinden önce, gizli
    gösterdim patrokles'a*, pelide'ye* benziyordu açıkça.

    phorkyas:
    "babanın isteğiyle, sen evlendin menelaos'la
    denizlerde korkusuz dolaşan, evini iyi koruyanla." agy

    phorkyas:
    "bunlar tarihsel olaylar, can sıkma söz konusu değil,
    menelaos soygunculuğa çıkıp koydan koya gitmişti,
    adaları, kıyıları dolaşıp hepsini soydu,
    dönerken getirdi gemiye yığdığı çalıntıları.
    on yıl geçirdi ilion önlerinde;
    bilmiyorum yurduna döndüğü süreyi ben de.
    ne durumdadır, şimdi burada, tyndareo'nun*
    yüce sarayı? ülke ne durumdadır artık?" agy

    phorkyas:
    "yıllardır bırakılmış duruyor yüksek bir ova,
    ısparta'nın arkasında kuzeye doğru yükselen,
    taygetos* ötesinde, orada akar pırıl pırıl
    eurotas çayı, yuvarlanır aşağı doğru, sonra,
    geçer bizim oylumdan, genişler sazlıklar arasında," agy

    phorkyas:
    "bir de onun* kalesi! gözlerinizle görmeliydiniz!
    bambaşkadır bu üst üste yığılan kaba duvarlardan,
    sizin babalarınızın bana da, sana da kötü gelen,
    hani zyklopların yaptıkları biçimsiz taş yığınları,
    taş üstüne taş koyma* türünde değil bunlar.
    kalenin tüm duvarları dikey, yatay düzende, ölçülü,
    dıştan bakılınca göğe doğru yükseliyor,
    eklemeler düzgün, ayna gibi, bütün bir çelik
    buna tırmanmak düşünceye sığmaz, olanaksız.
    avluların içinde geniş alanlar çepeçevre,
    değişik amaca göre yapılmış konutlar, dizili.
    burada sütunlar, sütuncuklar, kemerler, kemercikler,
    dışarıya, içeriye bakan balkonlar, gedikler,
    sonra armalar." agy

    phorkyas:
    "unuttun mu yoksa senin deiphobos'unu,
    savaşırken ölen paris'in kardeşini, duyulmamış türde
    sakatladığını, senin gibi direngen bir dulu
    zorla kaçırıp odalık aldığını, tadına baktığını*?
    kulaklarını, burnunu kestiğini, korkunçtu bu."

    helena:
    "ona bunu yaptı, benim yüzümdendi bu yaptığı."

    phorkyas:
    "ona yaptığını sana da yapacak, onun yüzünden.
    güzellik bölünmez; kimde güzellik varsa
    kaçınır ortalıktan, ürküp uzaklaşır, tiksinir." agy

    phorkyas:
    "bu çıplak, kanatsız melek, hayvan değil, ancak yırtıcı*
    bir hayvan gibi sıçradı katı toprağın üstüne, toprak
    onu fırlattı yukarı, ikinci, üçüncü sıçramada
    yüksek kubbeye* değdi.
    kaygıyla bağırdı annesi: istediğin gibi sıçra,
    ancak uçmaya kalkışma, özgür uçuş* sana yasak.
    uyardı onu babası içtenlikle: yerde titreşim gücü var,
    budur seni yukarı fırlatan, basınca ayağını yere
    toprak ananın oğlu antaus gibi güçlenirsin, sen de.
    o da böyle kayaların üstünde bir kıyıdan
    öbürüne gider gelir, bir top gibi sıçramaya başladı.
    birden dik bir uçurumun yarığında görünmez oldu,
    yitirdiğimizi sandık onu. anne ağladı, baba avuttu,
    ben de omuz silkerek kaygıyla durdum, yine göründü!
    (...)
    elinde altın lir, küçük bir phoebus gibi,
    kıvançla kıyıya, çıkıntılı yere geldi, şaştık biz,
    annesi, babası sevinçlerinden birbirini kucakladı.
    neydi onun başında parlayan? göz kamaştıranı* açıklamak güçtür" goethe - faust (çev. ismet zeki eyuboğlu)
  • gaia ile pontos’un oğlu, deniz tanrısı. aynı zamanda keto’nun eşi ve yukarda saydığımız yaratıkların babasıdır.
hesabın var mı? giriş yap