• tarih insanı, en bomba quote'ların yaratıcısı, çok güldürgeçli sıçtırgaç.
  • tanıyom ben bu elemanı. topraam olur kendisi. nickten beliğ. babasının lakamı idi bı nick. iki kardeşten biri. lakin abisi mi kardeşi mi çıkaramadım. du bakiim belli olur bi kaç güne.

    edit düdüt:
    here olanmış bu..
  • nickimin altına ilk entryi giren yazar
    (bkz: nickinin altina girilen entryleri sukelalamak)
  • hartdanak karşıma çıkarak yalnız olmadığımı göstermiş, yiğidin harman olduğu yerden gelme zat-ı muhterem. hoşbulduk toprağımmmm.
  • güzel yorumlar yapan yazar. takip ediyoruz.
  • abisini tanıdığımdan yola çıkarsak, espri yeteneği ve sevimliliğin genetik olduğunu kanıytlamıştır kendisi. çılgınsııınnnn meeennnn.

    ayrıca sözlük yazarı olarak abisinin bir adım önüne geçmiştir. gerçi söylenene göre abisi yazar olamayınca inci sözlükte arkamızdan atıp tutmaya başlamış diyollarrr.
  • sözlük camiasından yardımlarını esirgemeyen efl instructor. teşekkürü bir borç bilirim.
  • bir cins "tanım:" yazarı.

    http://g1207.hizliresim.com/z/y/b8jnh.png
  • soyu hacı seyyit buğu efendi'nin(#49125358) öğrencisi olan şeyh mukni efendi’ye dayanan yazar. ecdadının buğu efendinin öğrencisi olma hikayesi şöyledir:

    seyyit buğu efendi, çok zorunlu haller dışında konuşmanın yasak olduğu ve bu yönüyle günümüzdeki modern tapınak keşişliğinin öncüsü olan tekkesine alacağı öğrencileri çok zor mülaakatlardan geçirip öyle alırmış. hatta daha sonları zen felsefenin temelini oluşturacak ve zamanında herkül’e tanrılar tarafından verilen 7 büyük görevden bile daha tehlikeli ve meşakatli 7 aşamalı sınavını geçenleri dahi almadığı oluyormuş. tekkesinde konuşmak neredeyse tamamen yasakmış. aralarındaki iletişim, öğrencilik aşamalarını geçip hissi kablel vukuları tavan yapmış kişilerin hisleri üzerinden gerçekleşirmiş. tekkenin kapısına vurmak yasakmış. oraya öğrenci olarak başvuranlar bir görevlinin kendisinin orada olduğunu hissedip gelene kadar kapının önünde öylece beklerlermiş. bazen bu bekleyiş tekkenin hemen karşısında evi olan mirak efendinin el bab ul tokmak adlı eserinde yazdığına göre saatlerce sürermiş. sonradan o kitaba reddiye yazan ve oğlu o tekkede yaşayan müştak efendi’nin rakkam-ı tesadüfiye adlı eserinde bu bekleyişin saatlerce değil günlerce sürebildiğini belirtmiş. bu birbirine zıt iki görüşü birden destekleyen dönemin tarihçilerinden kötürüm mustafa efendi’nin zahmet ul vefat’ta yazdığına göre bu bekleyiş saatler,günler ne kelime yıllar dahi sürermiş. bazı itikadı sağlam talebe namzetleri bari bu bekleyiş boşa gitmesin demiş ve beklerken kimi kendi gayretiyle okuma yazma öğrenmiş kimisi de ney üflemeyi öğrenmiş, kimisi ciltler dolusu kitaplar okuyup ben öğreneceğimi öğrendim deyip tekkeden vazgeçermiş..

    9 yaşındaki ziyaçın tekkede öğrenci olmak istemiş ve başvurmaya karar vermiş. şanslı çocuk olduğu için tekkenin kapısında beklemeye başlayalı henüz dört ay bile olmamışken hisleri en kuvvetli olan seyyit buğu efendi onun kapıda beklediğini hissetmiş ve kapıyı açmış. ziyaçın suratına baktıktan sonra talebe olmak istediğini anlamış ve bi' şey demeden gidip başına kadar su dolu bir kova getirip eline vermiş. ziyaçın ben sizden su istemedim ki demiş. bunun üzerine buğu efendi veledin yüzüne sağlam dört tokat atmış ve kapıyı kapatmış. dönemin şairlerinden madrabaz erkan şehr ül zifir adlı eserinde tokat sayısını beş olarak belirtmiş, halid efendi bunun okka ul hiyel kitabında beş tokat değil beş kötek olduğunu iddia etmiş ama çok sonraları dostlar meclisinde cumhurun alayı, tekke i devasaiye adlı kitabın doğuştan kör olan yazarı bedir efendi’nin “olayı görmedim duymadım ama beş kötek değil olsa olsa beş tekmedir” cümlesi üzerinde ittifak etmişlerdir. elinde bir kova su ve kırmızı suratla kalan ziyaçın olanları anlamak için düşünmeye başlamış.
    tanrı vergisi kıvrak zekası sayesinde elli iki ay gibi kısa bir zamanda buğu efendi’nin başına kadar su dolu kovayla ne demek istediğini anlamış ve tekrar tekkenin kapısına gidip beklemiş. artık sakalları bile vardı veledin. buğu efendi başına kadar su dolu kovayı vererek zaten yeterince talebeleri olduğunu, daha fazla talebe kabul edemeeyceklerini çünkü bunu karşılayacak yer ve paralarının olmadığını anlatmak istemişti. ziyaçın ise kovaya bir yaprak koyarak kendisinin bir yaprak gibi kimseye zararı olmadığını, tekkeye kabul edilmesi halinde maddi manevi taşma noktasına gelen tekkeye aynı suya bırakılan bir yaprağın suyu taşırmaması gibi kapasiteyi taşırmayacağını anlatmıştı. bir müddet sonra kapıyı açan buğu efendi’ye üzerinde kuru bir yaprak olan su dolu kovayı uzattı. bunu gören buğu efendi ikna oldu ve ziyaçın’a ikna eden manasına gelen mukni adını verdi ve onu postnişin ilan ettiği için iradesi elinden alınıp öbür dünyaya göç ettikten sonra yerine mukni efendi geçti.

    işte soyu böyle değerli bir zata dayanan bu yazara ikna kabiliyeti silsile yoluyla geçtiği için söylediklerine karşısındakiler hemen inanır kabul ederler. iki eli kanda olan ve futboldan nefret eden kızı iki kelimeyle ikna edip üzerinde taraftar formasıyla türk telekom arena’ya gelmeye ikna etmişliği vardır.
hesabın var mı? giriş yap