*

  • (bkz: ılgaz zorlu)
  • yüzüncü adda bol bol bahsedilen kimseler. esas oğlanın pek yakin bir arkadaşının babası bunlardandı.
  • (bkz: sabetay sevi)
  • asıl amaçları yahudiliği yaymak olan fakat müslüman olduklarını söyleyip müslüman gibi ibadet eden gizli yahudilere verilen ad. hakkında yapılan tartışmalar fazlasıyla abartılmıstır ve gunumuzde de sabetaycılar pek kalmamıştır.
  • saskinlik belirtileri:
    sabetaycilik bir mezhepdir. hayir.
    sabetaycilik bir gruptur. hayir.
    sabetaycilik gizli yahudiliktir. hayir.

    cozum:
    sabetaycilik hizla tam olarak ne oldugu halka arz edilmelidir. hah tamam. evet. bildiniz. bildim.
  • necdet sen'in bunlar hakkinda yazdigi yazi unutulamayacak cinsten bir yazi. cercevelenebilirde.

    beyaz adam
    necdet sen 7 subat 2002

    pasa dedeler, konaklar, hizmetçiler, halayiklar, dadilar, hususî fransizca
    ve keman dersleri, yalova'da yazliklar, balolar, madalyalar, asalet
    ünvanlari, antika mobilyalar...

    osmanli hâk ile yeksan olup da türkiye cumhuriyeti kurulurken, o günün
    aristokrat sinifi "vapor"lara doldurulup vahidüddin han ile birlikte
    evropa'ya sürgüne mi gönderildi saniyorsunuz?

    no monser. onlar ekseriyetle burada kaldilar.

    kimileri uzak görüslüydü, iktidarin el degistirmekte oldugunu sezmistiler,
    kimileri ise sirf helecandan, romantizmden, üçer beser milli mücadele
    saflarina katildilar.

    hatta cumhuriyet'i de onlar kurdular. her ne kadar ders kitaplari baska
    türlü söylese de, osmanli'nin projesidir cumhuriyet ve batililasma.

    türk memed ve kürt memo çanakkale'de siram siram biçildi emperyalizmin
    mitralyözleriyle; ama pasa hazretlerinin raki sofrasinda onlar degil,
    osmanli sosyetesinden yunus nadi bey'ler, kiliç ali bey'ler, celal ve ismet
    bey'ler yer aldi. kim sallandirilacak urganin ucunda, kimler banka ve
    fabrika kuracak, kimler ermeni matbaacidan gaspedilen (pardon, müsadere
    edilen) beles matbaa ile "davayi" destekleyen ceride çikaracak, bütün
    bunlara haymana ovasinda degil, ankara'da, istanbul'da, belki termal'de
    karar verildi.

    aslina bakilirsa, bizatihî vahidüddin han efendi hazretlerinin kendileri
    koyu bir mustafa kemal hayrani ve millî mücadele muhibbi idi, ama mevkî
    itibariyle kuvvaci olma sansi yoktu; resmî tarih ona hain rolü biçmisti bir
    kere, anca giderdi, biz de ense tirasini görürdük.

    cumhuriyet rejiminin degerlerini cönk bayirinda sehit olan yoksul memed
    degil, omuzunda mermi tasiyan anadolu kadini da degil, amele hamal çakal
    kunduraci tulumbaci hiç degil, osmanli'dan artakalan evropa asigi "seçkin"
    azinlik belirledi.

    onlar evropa'ya "medeniyyet" ögrensin diye yollanmis bir irkin ahvadiydilar.
    paris kafelerinde, viyana üniversitelerinde, berlin kislalarinda yontulup
    vatana geri döndüler. ve buyurdular ki:

    batililasmaliyiz!

    niye?

    çünkü bati demek, "medeniyet" demektir.

    kim ögretti?

    bati.

    * * *

    himmm...

    peki öyle mi sahiden?

    her köyde bir piyano mu "medeniyet" dedigimiz tek disi kalmis canavarin
    kistasi?

    bir beyfendi tahayyül et. 1960'li yillarda cebinde yesil dolarlar, takiliyor
    belgeselcilerin pesine, yoksulluktan geberen afganistan'a gidiyor ve orada
    simarik pasa torunu tavriyla "ho ho ho, koskoca ülkede bir sise kokakola
    yok, çocuklar daltasak dolaniyor" diye alay ediyor. akabinde isçi partisi
    milletvekili olarak meclise giriyor. masonluk da cabasi.

    oradan hapise. oradan turgut'un sofrasina. oradan plaza ermisligine. güney
    fransa'da tatile. ama asla halkin arasina degil.

    * * *

    bir baska efendi hazretleri daha tahayyül et. çöreklendigi gazete kösesinden
    seytana çarigini ters giydiriyor. örnegin, kuvvaci bir subayin sergüzestini
    yaziyor cilt cilt. merak ediyorsun "her sey var da neden ermeni tehciri
    yok?" diye. arastirinca görüyorsun ki, bizzat kendisi ermeni asilli ve bunu
    gizleme derdinde.

    neden?

    cumhur-basbakani olacak, hesabi o. aslini inkâr etmesi gerek bunun için.
    simon dayiyi, roz teyzeyi yok saymasi gerek.

    yillar sonra ögreniyorsun ki, "aslanim deniz! aslanim mahir!" diye yazilar
    döktürüp, bir kusagi nurhak daginda, kizildere'de, daragaçlarinda telef
    olmasina çanak tutan seceresi karanlik herif, gün geliyor, mhp genel
    baskanina "dincilere karsi ittifak içinde olalim" diye yalakalik ediyor.

    nereden nereye? trafik lâmbasi gibi renkten renge giriyor beyaz adam.
    degismeyen tek özelligi, fitne ve fesat.

    * * *

    osmanli'yi batiran ittihat ve terakki kafasi, kiliktan kiliga girerek, kâh
    solcu, kâh milliyetçi, kâh liberal, kâh kemalist, kâh yanardöner, oldum
    olasi bir sürü olarak gördügü kara kafali türk'e her dönem yenilenen dahili
    ve harici bedhahlar yaratiyor.

    bir avuç ittihatçi kalintisi ve onlarin birkaç on bin kisiyle sinirli bagnaz
    takipçisi, bir ülkenin gündemini ve istikbalini ablukaya aliyor.

    ayak'lar ve bas'lar

    bu ülkenin bir beyaz adam gerçegi vardir efendiler. beyaz adam bu ülkenin
    kamburu, bas belâsidir.

    onlar kendi halkini ve o halkin degerlerini sevmezler. çünkü onlar, tipki
    kendi kimliginden utanip, adini henry diye degistiren ve kafasinda rölöve
    sapka, sirtinda blazerle çarliston dansi yaparak kendini sahici batili
    zannetmeye çabalayan son çin imparatoru pu-yi'ye benzerler.

    anadolu halklari yakici günesin, kavurucu sogugun, açligin, hastaligin
    pençesinde kivranirken, payitahtta çöreklenmis olan ve kendilerine
    bahsedilmis imtiyazlar sanki damarlarindaki "asil" kanin tanri tarafindan
    gönderilmis ödülüymüs gibi, tüm anadolu'ya ve onun bin yillik degerlerine
    magrur nazarlar firlatarak, balolarda, plajlarda, kokteyllerde ve dahi
    sikiyönetim mahkemelerinde narsizmlerini kabarttilar onlar.

    papaganlar gibi besteci, yazar, film, rejisör, terminoloji ezberlediler ve
    sandilar ki, ne kadar malumat ezberlersen o kadar bilinçlisin.

    islâmiyet'i, hatta budizm'i, hinduizm'i, tasavvuf'u, asya'yi, afrika'yi, tüm
    mazlum ülkeleri ve onlarin halklarini ve de o halklarin degerlerini yok
    saydilar. emperyalistin degerlerine simsiki sarilarak anti-emperyalist
    takilmayi becerebilen görülmemis bir insan türü olusturdular bu iki
    yüzlülükleriyle.

    bu ülkenin en dogmatik, en ezberci, en dar kafali, en tahammülsüz kesimi
    olduklari halde kendilerinde nedense hep demokratlik ve bilimsellik
    vehmettiler.

    onlara göre biz sirf ahmakliktan tahilla beslenen ve kol kalinliginda bok
    siçan bir barbarlar sürüsüydük. sanki viyana senin, paris benim gezme tozma,
    fink atma sansimiz vardi da, ilkelligimizden diyarbakir'da, gümüshane'de
    yasamayi seçmistik.

    bize "sinif bilinci"ni ögretirken bile asagilayarak ve "alt tabaka"
    oldugumuzu her firsatta hatirlatarak yaptilar bunu.

    düzen degisecekti, ama onlarin ayricalikli konumu degismeyecekti. padisah
    sofrasindan kalkip mustafa kemal sofrasina, oradan kalkip cemal gürsel
    sofrasina, oradan kalkip turgut özal sofrasina, oradan kalkip...

    tek bir sartlari vardi, kim gelirse gelsin, onlar hep orada olacaklardi.

    kimileri çerkez bilmemne pasanin torunuydu, kimileri arnavutluk hanedaninin
    ipten kaziktan kurtulmus son ferdi, kimileri padisahin taharetçibasisinin
    evlâtligi. ortak yönleri, bu topraga ve bu halka yabanci oluslariydi.
    besleme bir azinliktilar. onlar hiç yoksullugu ve ezikligi tanimamislardi,
    ipleri kusaklarina denk yasamislardi hep ve daima öyle kalmaliydilar.

    gazeteler onlarin tekelindeydi, matbaalar, radyo istasyonlari, subay
    gazinolari, lojmanlar, bogaz kiyilari, moda burnu, prens adalari, nisantasi,
    beyoglu, suadiye ve tüm mutena semtleri ve meyhaneleri istanbul'un, onlarin
    dedelerine bahsedilmisti. biz (ve ceddimiz) ancak kapici, boyaci, müsdahdem
    olarak girebilirdik bu kösklerin, konaklarin, kültür saraylarinin
    kapilarindan.

    demokrasiyi bile onlar lutfetmisti bize, yüzümüz tutup isteyememistik.

    nasil demokrasi isteyecektik ki, kiçimizda don yokken?

    allah için, sövalye ruhluydu bazilari; lûtfettiler sosyalist oldular bizi
    "kurtarmak" için. hapislerde yattilar, iskence gördü çogu, çileler çektiler,
    yoksullastilar zamanla, çok bedel ödediler. ama yine de degismedi huylari,
    açliktan nefesleri kokarken bile bizim "avam" kendilerinin "asil"
    olduklarini unutmadilar.

    "aaah! ayaklar bas oldu, baslar ayak!" dediklerini duymaya basladik sik sik.
    "ayak kim, bas kim?" sormaya utandik, sanki ayak olmayi biz seçmisiz gibi.

    dostlarimiz, mozart, haydin, çaykovski

    türkü sevmezler onlar, opera ve bale severler.

    halki sevmezler onlar, "halki kurtarma" fikrini severler.

    kendileri opera ve bale sevmekle kalmaz, asagilaya asagilaya bize de
    ezberletmeye çalisirlar bu tercihlerini.

    biliyor muydunuz bir vakitler istanbul'da sehir hatlari vapurlarinin kadiköy
    ile köprü arasinda devasa hoparlörlerden ravel'in bolero'sunu çala çala
    gidip geldiklerini?

    bir zamanlar saz sairlerinin sazlarinin jandarma marifetiyle kirildigini
    biliyor muydunuz? türkülerin yasaklandigini? eski tas plaklarin radyoevinin
    iç avlusunda çagdaslik adina yakildigini.

    efendilerimiz, çekilesi kulagimizi "çagdas" müzige alistiracaklardi.

    fikrimizi soran kimdi ki? tanrilar bizi yontmaya karar vermislerdi bir kez.

    ve onlar inaniyorlardi ki, hepimiz çok sesli müzik dinler, vals yapar, bilek
    kalinliginda degil de serçe parmak kalinliginda siçarsak, "uygar" olacagiz.

    bu konuda bizim ne düsündügümüzün hiç önemi yoktur.

    tanrimizla alay ederler (çünkü onlar "çagdas"tir); ama biz kendimiz gibi bir
    fanî olan mustafa kemal'i degil elestirmek, onlarin emrettigi siddette
    benimsemez ve övmezsek, ensemizde boza pisirirler.

    dedim ya, onlar "çagdas"tir; biz kara kafali kalabalik.

    çocuklarinin adlari genellikle devrim, evrim, ülkü falandir onlarin.

    bazi kelimeler var ki onlarin dillerine persenk ettikleri ve kolumuzu büke
    büke ezberletmeye çalistiklari, iste o kelimeleri ne zaman isitsem kinova
    gibi kafa derim kasiniyor.

    laik, çagdas, cumhuriyet, irtica, aydinlanma, köy enstitüsü...

    bu kavramlarin kendisine degil, bunlarin üstünden yapilan demagojiye sinir
    oluyorum. ne zaman sohbeti dönüp dolastirip, kendi icadi olan "irtica"
    evhamina getirse beyaz adam ve tezini kabul ettirmek için abansa, kan
    beynime siçriyor, inan olsun ki pataklayasim geliyor.

    çünkü kendi halkini zenci gibi gören, onun, yeme içme aliskanligindan,
    aksanina, türkülerine, örfüne, töresine, hatta yoksullugundan mütevellit
    hirpaniligine "ilkellik" damgasini vuran, anadolu konusundaki ufku
    pendik'ten öteye gidemeyen, kapicisinin oy verdigi partinin birinci parti
    olusunu "irtica" diye adlandiran, kararname zoruyla mektepli kizlara sort
    giydirip, sonra da bati efendi hazretlerine dönüp, "bakiniz, çagdaslastik"
    diyebilen, hem emperyalistten aferin bekleyip hem de solcu-milliyetçi
    geçinen, inananlarin basörtüsünü bile "çagdaslik" adina yasaklama hakkini
    kendinde bulabilen, zorba, saygisiz, çig, tepeden inmeci ve sizofren bir
    insan türüdür beyaz türk.

    "harran'da oksford vardi da biz mi okumadik?" diye soran ibo'yu çok daha
    sahici, çok daha inandirici buluyorum.

    kendi yabancilasmasini topluma dipçik ya da demagoji zoruyla benimsetmeye
    çalisan ve bunu "gelisme" diye adlandiran bu yoz oligarsik katmana ve onun
    dayattigi kaliplara bas kaldiriyorum.

    gel ciguli, benim güzel kardesim, gel müslüm, gel kibariye, gel agziyla kus
    tutsa kendini beyaz türk'e begendiremeyen rahmetli ahmet kaya, gelin
    hepiniz, kara kafali sefil halkin bagrina bastigi ayak takimi taifesi...
    sizin kargacik burgacik türkülerinizde, egitimsiz, detone sesinizde, rasgele
    notalarinizda kendi yalin hakikatimi buluyorum.

    yoksulluktan okuyamamis türkücüye "mozart konser verse gider misin?" diye
    tuzakli sorular soran kara yürekli despotlara ezdirmem sizi.

    tamam, evimde hiç birinizin kaseti yok, ben jethro tull ve deep purple
    dinlemeyi yegliyorum; ama bu köklerimden kopmuslugumu sizin sahiciliginizden
    üstün saymiyorum hiç degilse. haddimi biliyorum.

    aslina bakarsaniz, ben de bir beyaz türk'üm. ve umarim dogru yolu bulurum.

    belki de bulamam. böyle parçalanmis kalirim. ama yine de o despotlara
    ezdirmem sizi.

    o despotlar ki, dedelerine bahsedilmis imtiyazlari kendi erdemleri sanirlar.

    ve o despotlar ki, her daim muktedir kalabilmek adina kardesi kardese
    kirdirirlar.

    bir avuç simarik, saygisiz, kendini begenmis zipirdan ibarettirler, kaç
    yasina gelirlerse gelsinler, hep öyle kalirlar, koskoca toplumu kendilerine
    benzetmeye çalisir, bunu da devrimcilik sanirlar.

    beyaz türk denir bunlara; hiç bir halta yaramazlar patirti çikarmaktan
    baska.
  • soner yalcin in son kitabi efendi de genis yer verdigi, sabetay sevi´nin kendini mesih ilan etmesi ile ortaya cikan bir inanctir.sabetay sevi, osmanli topraklari altinda yasamis bir yahudidir.
hesabın var mı? giriş yap