• geçtiğimiz günlerde ismet birkan'ın çevirisiyle jaguar kitap tarafından ilk kez türkçesi yayımlanmış balzac romanı.
    balzac'ın kendi deyimiyle; bir ustalık eseri, ömürde ancak bir kez ortaya çıkacak bir yapıt.
    çevirmeni ismet birkan ise "benim bugüne dek çevirdiğim en sıra dışı ve ilginç metin..." demiş bu romanla ilgili.
    şuradan da okunabilecek arka kapak yazısından sonra bir an önce okumak için sabırsızlandım doğrusu.
  • --- spoiler ---

    ışık bana yalnız senin gözlerinden gelsin, düşüncemin de senin düşüncenden türediği gibi. o zaman senin ruhunun yansımalarını, senin kalbinin sözlerini, senin gününün ışığını böyle sana geri gönderirken seni incitmiş olmaktan korkmazdım, tıpkı tanrı'nın ruhlarımızı beslediği tefekkürleri ona geri gönderdiğimiz gibi.

    ***

    seraphita bütün uçurumların önünde, hiçbir şeyden
    etkilenmeksizin, kaşlarının yayı bile esnemeksizin, gözbebeklerindeki ışık bile
    titremeksizin öylece duruyordu. demek ki kendisininki
    umutsuz bir aşktı, umutsuz ama meraksız değil...

    --- spoiler ---
  • "en gerçek ihtişam öğeleri şeylerde değil, bizim içimizdedir."
  • balzac'ın "kutsal kitabı". bu kitaptan sonra neden peygamberliğini ilan etmediğine şaşarım.
  • honore de balzac'ın çok güzel bir kitabı. üstteki yazarın dediği gibi böyle bir kitap yazsam hemen ardından peygamberliğimi ilân ederdim.

    latincede seraph sözcüğünün "meleklerin en yüksekte olanı" gibi bir anlamı var. ondan gelen seraphim "melek korosu" demektir ve çoğul bir kelimedir. o da -icus eki alarak seraphicus haline gelir ve "meleksi, yüce, saf" anlamındadır. seraphita ya da seraphitus da bundan yola çıkılarak türetilmiş muhtemelen.
  • ismet birkan gerçekten çok iyi çevirmiş eseri.
    yukarıdaki iki arkadaşa katılıyor ve neden peygamberliğini ilan etmediğine şaşırıyorum.
    biraz
    --- spoiler ---

    seraphita hem erkek hem de kadın bir yaratık
    --- spoiler ---
    sanırım bu bile ilginizi çekebilir, tavsiyedir.
  • --- spoiler ---

    bu karmakarışık aydınlanma eleştirisi bir tür zaman dışılığa öykünüp bunu hem kuzeyin hem de yükseklerin soyutlanmışlığıyla başarayazsa da seraphita -ya da onun cinsinden sözde gizemli vaizlerin topu- el ve ayak bileklerinden dünyaya çoktan bağlanmıştır; bu yüzden bu erdişi meleğin çektiği kurmaca acıdan, sözün içinde hareket etmek zorunda kalan ama ilahi olduğu iddia eden her tür "anlam"ın yaşadıkları da okunuyor.

    düşününce incil'in yusuf'unun aslında monarşi yanlısı bir karaborsacı hâlinde gözükmesi ya da islam peygamberinin mübadele yasasından ayrı düşünülememesi gibi sonuçlar doğuran bu zorunlu dünyevilik, seraphita'da bir büyük meleğin münzeviliği ile aşılmaya çalışılmıştır, onu paris'te bildik balzac karakterleri içinde düşünemeyiz mesela. bu yüzden: sayfalarca süren vaazların laf kalabalığından sıyrılırsak seraphita'nın etrafında; kendi gibi şekil değiştiren (bir yaşlılıkta donuklaşan ama ihtiyaç hâlinde çözülüp gençleşebilen) bir hizmetçiden, aydınlanmacı bir papazdan, napolyoncu düşlerle dünyayı arzulayan bir sürgünden ve balzacça tipik bir kadından başka hiç kimse yoktur. (kitapta seraphita'nın geçmişinin açıklamaya yarayan, en çok da aydınlanmacı papaz tarafından kullanılan, modern roman öncesi türler yoluyla ele geçirilmiş hikayeler, tıpkı balzac'ın öykündükleri gibi ne kalabalıktırlar oysa. aynı dünyevilik orada da görünür: seraphita'nın babasının tilmizi olduğu swedenborg da "kanallar için kolay geçiş havuzları" yaparken, kimi "kolay maden çıkarma usülleri"ni bu dünyeviliğin, hatta daha açığı "dünyanın gizini kaybetmesi"ne sebep olan aydınlanma'nın ortasındadır.) bu tenhalık inandırıcılık için zorunludur bir anlamda, meleğin varlığı "sadece" fantastik değildir, bir okur olarak kurmaca eserle yaptığımız -bağlam içerisindeki- inandırıcılık sözleşmesinin haricinde meleğin taşıdığı anlamın, gelişmekte olan yeni bir dünyanın karşısında gerçek ve geçerli olduğuna inanmamız beklenir. fakat ipin ucu kaçmıştır, seraphita'nın acımasızca sınayıp eğittiği bu sağır üçlünün dünyeviliği -pek yakında fabrikaya sürüleceğinden habersiz, balzac'ın kafasındaki "doğallık"a hapsedilmiş "kadın"ın sıcak bir norveç akşamını nakış işleyerek geçirmesini ya da seraphitus'a karşı duyduğu ve muhakkak teslimkâr olması gereken (öf sıkıldık ya) sevgiyi bir kenara bırakırsak- aşikardır: biri inançsız bir papazdır, diğeriyse napolyoncu düşlerle yanıp kavrulan bir sürgündür, tüm avrupa'yı ele geçirmeyi düşünür, hindistan burnunda tüter. melek doğumuna artık engel olamadığı -bunun için gönüllü olduğu da tartışmalıdır- bir uygarlığın tiplemelerinin yanında boğuluyordur. zaten çoktan şeyleşmiştir, sömürgeciliğin taşıyıcılarından biri olmuştur, ihraç edilir hâle gelmiştir. dahası emperyalizmde aydınlanmanın ne kadar günahı varsa ona da ortaktır artık.

    başlangıçtaki zaman dışılığa dönerek biterse bu yazı, belki bi' b.k yemiş gibi görünebilir: balzac'ın kişisel bir soluklanması gibidir bu metin, onu hem dönem romanına hem de yazarı olduğunu bildiğimiz balzac'a yakıştırmak zordur. tükeniş hâlinde bir meleğin, hiç gerçekçi olmayan ama her ne hikmetse realizm çağında yazılmış tükenişi/zaferi. insanı değiştirebilmiş midir tükenirken? kurmacaya kalırsa evet, bir erkek ve bir kadın birbirine kavuşmuş, yeni bir bilinçle avrupa'ya bakmaktadırlar. ama tarihe bakarsak kimse kulak asmamıştır ona.

    --- spoiler ---
  • jaguar kitap'ın kitabın çevirmeni ismet birkan'a ithaf ettiği kitap.

    ithaf, kitabın başında

    --- spoiler ---

    jaguar kitap
    -eğer böyle bir hakkı varsa-
    bu kitabı değerli çevirmeni ismet birkan'a ithaf eder
    --- spoiler ---

    denilerek yapılır. ayrıca, ekim 2023 itibari ile jaguar kitap'ın kapağında çevirmenin adına yer verdiği tek kitaptır.

    görsel
hesabın var mı? giriş yap