129 entry daha
  • --- spoiler ---

    yazar stanislaw lem'in modern dünyaya dair anti-miti. lem her "teknolojik" gelişmenin insanın ruhani entropisi ile mücadele ettiğini ve ahlâki değerleri azalttığını; fakat insan ahlâki değerlerinden kurtulmaya çalışırken gelişmesiyle birlikte yeni bir tanesini de yarattığını kurgulamaya çalışmıştır, sanırım. bu noktada oluşan ikilem ise münferiden insanlığın daha üst bir ruhani ideali yakalamasıyla atlatılır. kişinin dış dünyaya karşı özgür olabilmesi ise ruhani açıdan dünyevi sorulara cevap harcayabileceği enerjiyle kendi vicdanının daha derinlerine inebilmesidir.

    lem'in solaris gezegenindeki okyanusu ya da organizması ding an sich'dir, fakat insan tarafından ne derece algılanabileceği bilinmemektedir*. kitapta da bahsedildiği üzere insanlık her ne kadar uzaya açılmış ve yeni şeyler keşfetmeye çalışıyor olsa da kendi sınırlarını bilmediği için yeryüzünün sınırlarını gökyüzüne taşırken başarısız olmaktadır. okyanus ile insan arasında oluşan ilişki zamanla tekbenci bir hâle gelerek insanın insan ile olan ilişkisini azaltıyor ve onu kendi algılarıyla başbaşa bırakıyor. okyanus ile insan arasında kurulan ilişki ile birlikte her birey kendine özgü bir evrede bulunmaktadır, bu evren bireyin kendi algısı ve gerçekliğidir. gezegen ile insan arasındaki ilişkiden sonra insan için gerçeklik --bir bakıma- kendi zihinlerindeki algılardan oluşmaktadır*.

    okyanus yollamış olduğu misafirler vasıtasıyla solaris'te araştırma yapmakta olan bilim adamları ile iletişim kurarken descartes'in şeytanı gibi oyun oynamaktadır, hatta abartıp bu oyuna okyanusun oynadığı bir çeşit simülasyon dahi de diyebiliriz. hegel'e göre kişinin bilincinin farkına varması descartes gibi koyu bir iç sorgulayıcılık ve sonrasında da "düşünüyorum, öyle ise varım." ifadesine ulaşmaya kıyasla kompleks ilişkiler ağı, bireyin isteyerek ya da istemeden gerçekleştirdiği eylemlerdir. bu noktada ise okyanus'un misafirlerinden dolayı bilim adamları sorun yaşamaktadırlar; çünkü onların misafirleri yine onların zihinlerinde yer etmiş imgelerden tezahürlerdir, yani onların hatırladıkları ve dolayısıyla algıladıkları ölçüde de gerçektirler. yine de misafirlerin var olması ancak simülasyon sonrası gerçekleştiği için gerçek bir var olma değildir; çünkü onların varlığı misafir geldikleri kişinin zihinlerindeki kadardır ve var oluşları kendileri için herhangi bir amaç ya da anlam ifade etmemektedir. sartorius'un belirtmiş olduğu gibi misafirler gerçek değildirler, sadece birer kopyadırlar; yine de rheya'nın dediği gibi -tam olarak hatırlamıyorum- misafirler öğreniyorlardır. dolayısıyla şunu da diyebiliriz ki misafirler, yani simülasyonlar, aynı zamanda gerçek ile halüsinasyon, madde ile insan arasındadır ve tam olarak bir kategoriye sokulamamaktadırlar. misafirler bilim adamlarının bilinçlerinin birer parçasıdırlar ve aslında okyanus bilim adamlarına geçmişteki hatalarını vs. düzeltmek için adeta bir fırsat da vermektedir. misafirlerin gelmesi ile birlikte onların varoluşu da ilginç bir şekilde olmaktadır, bu durumda ortaya başka bir soru çıkmaktadır. varoluş insanın özünden ötürü ortaya çıkan bir durum mudur, eğer öyle ise varlığın da eşsiz ve üretilemez olması gerekmez mi? her ne kadar misafir olan rheya hafıza ölçüsünde bir kopya olsa da uzay-zamanda bulunmaktadır ve "dasein, kendini her zaman kendi varoluşu, yani kendine ait bir kendi olma ya da kendi olmama imkanı, üzerinden anlar."*. yine de misafir var olduğunu ve gerçek olduğunu algılayabilmesi ve özüne kavuşabilmesi için gerekli olan temel şey ironik bir şekilde belki de ölümdür*. dolayısıyla gerekli olan şey zihinde bulunan imgenin ortadan kaldırılması, yani kişinin bilincinde bu algının var olmamasıdır, bir bakıma şunu da diyebiliriz ki unutmak insana ait yeteneklerden biridir. yine de ölüm öldükten sonra bilinebileceği için misafirin gerçek mi simülasyon mu olduğu konusunda paradoks şeklinde bir soru ortaya çıkmaktadır ve ölümün çağrışması ise bence -anlayabildiğim kadarıyla- biraz unheimlichdir*.

    solaris okyanusu'nun bilim adamlarından ne istediği tartışılırken eğer yanılmıyor isem "cevaplar yok, tercihler var." şeklinde bir açıklama gelmişti. başka bir şekilde ifade etmek gerekirse bireyin kişiliği, dolayısıyla varlığı, yeteneklerinden ya da hayat hakkında elde ettiği cevaplardan ziyade yaptığı tercihlerdedir; yani insanlar tercihleri ölçüsünde var olurlar. dolayısıyla insanın ihtiyacı olan yeni dünyalardan ziyade kendi içlerine dönüşlerini sağlayacak olan aynalardır. bu sebepten ötürü de bazen misafirler kendilerini öldürmek istemektedirler; çünkü onların davranışları onların davranmak istedikleri şekilden ziyade misafir geldikleri kişinin bilincindeki gibi şekillenmektedir, yani insanın varlığı derin bir şekilde iç sorgulayıcılıktan ziyade kompleks ilişkiler ağı ve isteyerek ya da istemeden yaptıkları eylemler kaynaklıdır. bir bakıma diyebiliriz ki solaris'in insanları gerçeğin birer simülasyonu olmaktan ziyade dünyayı tasavvur ettikleri şekilde yansıtılmasını istemektedirler. fakat insanın tercih yapma hakkı olması ve yaşamlarının önceden belirtilmiş bir şekilde yeniden yaşamamaları doğrultusunda kişilere gelen misafirler de orijinalin bir kopyası olmalarına rağmen kişinin algısından türediği için orijinali olmayan misafirler de var olma kapasitesi olan varlıklardır**. misafirlerin var olma durumubu daha iyi tanımlamak maksadıyla biraz abartıp insan olmak isteyen pinokyo'ya benzetirsek sanırım yanlış olmaz.

    --- spoiler ---
182 entry daha
hesabın var mı? giriş yap