• clockwork saatçilikte mekanik işleyişi ifade eder. orange ise ingilizcedeki portakaldan değil endonez dilindeki (bkz: orangutan) orang kelimesinden gelmektedir. orang, adam demektir. mesela, adam gibi adam mı diyeceksiniz, malezyada orang gibi orang diyoruz. yazarın malezyada geçirdiği dönemden kalma bir deyimden türetilerek isimlendirilmiştir kısacası.

    buna göre kitabın ve filmin türkçesinin otomatik portakal değil, mekanik adam olması gerekmektedir; ancak kaderin bir cilvesi, internetsizliğin getirisi olarak hoşgörmek lazım, zira artık yerleşmiş adı değiştirmek imkansız. yine de, isimdeki belirsizliği, anlamsızlığı, içerikle olan bağlantısızlığı çözmek adına bu bilgi de ahan burda duruversin.
  • sistemin kontrol ve ıslahat araçlarını eleştiren başarılı film (sadece film üzerine konuşabilirim):

    sorun, aile toplumun en küçük bireyidir diyen parsonscu yaklaşımla, suç ve şiddet dürtüsü sahibi alex'imizin birbirine anne-baba diye hitap eden ebeveynlerinden başlar. sadece ismen anne-baba mıdır bunlar diye kendimize sorarız. asıl istedikleri tepeden inme bir oğuldur herhalde; öz oğullarının tedavisinin bittiğini neşeli müzikler eşliğinde birlikte okudukları, oğullarının odasını kiraya verdikleri tip gibi. zira, onun omzunda ağlanıyordur da ve ana babalık kontrat gibidir. modern batı toplumu hikayesinin taşlarından biri.

    kendi dillerini yaratmış, bembeyaz kıyafetleriyle alex ve kardeşlerinin* ödünç alınmış masumiyetleriyle şiddet dolu gecelere süt içerek ve arınarak başlamaları da ilginçtir. günümüz clubberlığını çağrıştıran bir enerji sözkonusudur sanki. bu beyaz kıyafetler, onca şiddetin, tacizin ve ölümün üstüne inadına beyaz kalır.

    alex'in tutuklanması sonrası ise hayli trajiktir. hapishane şefinin alex'i teslim alışı ve edişi, adamın göründüğü sahneler boyunca ağzından kusarcasına çıkan "sir" vurgusu ve bürokrasi.

    burdan sonra, "biri şu adamı durdursun" dediğimiz alex'e acımaya başlarız ve kendileri neredeyse bizi de iyi olmak istediğine inandırır. fakat bilirzi ki hapishanede geçen o iki yıl pek bir şey değiştirmemiştir. kontrol üzerine tepki geliştirmiştir sadece, sessiz.

    tedavi süreci baştan sona, sistemin iyileştirme aygıtını ti'ye alan başarılı bir kurgudur. şartlı öğrenme yoluyla pavlov'un köpeğine evrilen alex'in tedavi sonrası sahnede duruşu, sınanışı, yüzüne vuran ışık, izleyiciler (devlet, polis, sağlık örgütü, din) görülüp de görünememesi, tam da panoptikan oluşumudur. hapishaneden hastaneye geçişi katı ortaçağ disiplininden modern disipline geçiş olarak da adlandırabilir miyiz? evet. ah, foucault.

    filmin çarpıcı hikayelerinden biri de, alex'in brotherlarından ikisinin polis olarak karşımıza çıkmasıdır: "işe girme yaşımız geldi ve işimiz oldu, polis olduk" derler. burdaki vurgu, yine ve elbette şiddet üstünedir: suç işlerken de suçu cezalandırırken de.

    alex cezalandırılmaya karşı savunmasızdır, çünkü şiddeti hadım edilmiştir.

    derken, politika kendini açık eder. alex'in beyninin yıkanmadığının kanıtlanması için şiddete geri dönmesi gerekmektedir. bu dürtüsünün geri geldiğini gören mavi saçlı psikiyatr nasıl da sevinir. içişleri bakanını elinden iştahla yemeğini yiyen alex eski tiksindirici halini almıştır. bundan sonra işleyeceği suçlar kutsanacaktır. kötülük denen ikilik birimi kazanmıştır, kötülükle elele, kolkola.

    damla damla yağan kontrol yağmurları altında şarkılar söylüyoruz hepimiz tabi, mekanik otomatik; singing in the rain.
  • üç anlamı vardır alex adının, a-lex bölümlemesinden türeyen, lex kanun demektir.
    1. a-lex : a eki 1 anlamına gelir; yani bir/tek kanunu olan, kendi kanunu olan.
    2. a-lex : a eki yok anlamına gelir, türkçedeki na- olumsuz ön eki gibi; yani kanunsuz olan demektir.
    2. a-lex : a eki ingilizcedeki to be anlamına gelir; yani sadece kendine ait olan.
    anthony burgess kahramanına bu adı verirken, çok araştırmış, sonunda bu anlamlarından dolayı bu adı vermiştir.
  • apply polly loggies => apologies
    bitva => fight
    chai => tea
    chelloveck => man
    devotchka => girl
    doobiedoop => okay
    droog => friend
    eggyweggs => egg
    glazzies => eyes
    gloppy => stupid
    grazhny => dirty
    gulliver => head
    guttiwuts => guts
    horrorshow => splendid
    in-out-in-out => sexual intercourse
    lonticks => slices
    malchick => boy
    malenky => little
    milicent => policeman
    pee & em => mother & father
    prestoopniks => criminal
    pretty polly = money
    ptitsa => bird
    rasoodock => mind
    sinny => movies
    tashtook => handkerchief
    viddy => look
    vonny => smelly
    yahoodies => jew
    yarbles => testicles
  • salak bi bakirkoy sinemasinda seyrettigim olaganustu film. kubrick'in (bkz: kubrick) olaganustu sinemasal zekasinin burgess'in (bkz: burgess) muthis edebi zekasiyla bulusmasi.
    9. senfoninin, singin' in the rain'in cok farkli kullanildigi film.
    daha 5. dakikasinda sinemaya gelmis tum jiks, tiki, teenagerlari kaciran film.
    film oglu film.
    sikiyorsa alexin gozlerinin zorla acik tutularak nazi iskencelerinin izlettirildigi sahnelerde sogukkanlı bir sekilde koltugunuzda oturun.
    bu film soundtrack'i de asmis. tema muzigi zaten klasik oldu.
  • alex ve arkadaslarinin bastigi yazarin evinin kapi ziliyle kubrick'in "beethoven senfoni no 5"e gonderme yaptigi film. filmdeki bu evin zili, besinci senfoninin 4 notalik temasindan olusur ki bu da "kaderin kapiyi calmasi"dir... yani; alex'in!..
  • oliver stone, natural born killers'tan bahsederken şöyle der:

    “alternatif ya da yıkıcı düşünceler oldum olası dönemin göstergeleri ile çatışırlar. stanley kubrick, a clockwork orange’da şiddetin olası sınırlarına saldırmadı mı? ondan yıllar önce salvador dali ve luis bunuel, (bir endülüs köpeği’nde) insan gözünü jiletle keserken seyirciyi şok edip ona saldırmadılar mı? aynı şeyi sergei eisenstein, (potemkin zırhlısı’nda) merdivenlerden inen çocuk arabasıyla ve parçalanmış gözlük camıyla yapmadı mı? hepsi sanırım bir üslup sorunu… sanatsal yönden, herhalde içerikler arasında ayrım yapmaya hakkımız olmamalı. temaları siyasal tutarlılık temelinde tabulaştırmaya bir kez başladık mı, temel özgürlüklerin de altını oyma süreci başlatılmış demektir.”

    kubrick'in filmiyle birlikte stone'un saydığı filmler ile natural born killers şiddetin araştırılmasını da içeren yapıtlardır. stone, postmodern bir kolaj çalışması yaparak şiddetin tüm göstergelerini birebir yansıtma derdindedir. kubrick ise şiddetin politik amaçlı kullanımı ile birlikte kişilerarası uyum problemleri yaşayan genç bir adamdan hareketle yıkıcı sonuçlarını gösterir. eisenstein ise kitle katliamı ile ilgilenir. bütün bu filmler bir anlamda seyirciye de saldıran yapıtlardır. özetle oliver stone'un tespiti yerindedir.

    edit: imla
  • kubrick’in evreninden benim yakaladığım filmin akışına paralel satır başlıkları;

    1. stilize bir gelecek tablosu içinde bireyin temel iki dürtüsü olan şiddet ve cinsel arzunun “sözde estetik” patlamalarla ortaya çıkışı. yani hayvansal ihtiyaç ve tepkilerin modernize edilişi (filmin hemen başında alex ve çetesinin sükûnet ve gururla gerçekleştirdiği şiddet gösterileri).
    2. bu modernizasyon ile birlikte eskiye, sözde ilkelliğe karşı duyulan tiksinti (alex ve çetesinin köprü altında ihtiyara saldırması).
    3. birlik olmanın, toplumun beklentilerine göre yaşamamanın, kendine ait bir sürüyle olmanın verdiği güç ve özgüven (alex ve çetesinin araba sürerken ki coşkusu).
    4. diğer sürülerle girişilen toprak mücadelesi (billy boy ve ekibine karşı alex ve çetesini girdiği kavga).
    5. zaferin barış değil, yeni zaferlere duyulan bir açlık ve doyumsuzluk getirmesi(billy boy ve ekibine karşı kazanılan zafer sonrası yazarın evine yapılan şiddet dolu baskın).
    6. erkek cinsel organının toplum için tehdit olduğu vurgusu (sporcu kadının alex tarafından penis şeklindeki heykel ile infazı).
    7. sürü içi iktidar savaşı. liderin becerililerin sorgulanması (georgie’nin lider olma çabaları).
    8. alex’in sürü içi liderliğini korumak için şiddete başvurması (çetesini denize dökmesi).
    9. toplumsal otoritenin yanında sürü içi otoritenin de en büyük silahının birey üzerinde oluşturduğu korku olması (çetenin alex’e karşı duyduğu büyük korku).
    10. liderin önce arkasından, sonra yüzüne karşı gösterilen isyan (alex’in suratında patlayan süt şişesi).
    11. sürünün lidere ihaneti sonucu, liderinin sürgünü. (alex'e kurulan komplo).
    12. daha büyük bir otoritenin, “totaliter rejimin” devreye girmesi (alex'in hapishaneye girişi).
    13. rejimin devrik lideri tutsak etmesi (alex’in hapishaneye girişi). rejimin bireye verdiği; “ruhunun ve bedeninin her zerresi benim” mesajı (gardiyanın alex’e yaptığı anal muayene).
    14. bireyin temel dürtülerini bastıramaması, sadece gizlemesi (alex’in süregelen şiddet odaklı fantezilerine karşın uysallaşmış bir rol içine girmesi).
    15. totaliter rejimin birey ve toplumu uyuşturma çabaları.
    16. dinin bu dizginleme faaliyetlerindeki en temel araç olması. buna rağmen ironik bir şekilde kutsal kitapların içerdiği yoğun cinsellik ve şiddetin alex’in fantezileri ile birleşmesi. (alex'in incil okurken düşünceleri).
    17. rejimin iyileşme dediği şeyin aslında sadece uyum sağlama olması. özgür iradeyi devre dışı bırakıp bireyi mutlak bir uyuşmuşluğa terk etmesi (alex, uygulan tedavi sonunda artık istese bile şiddet uygulayamaz olmuştu).
    18. toplumu oluşturan bütün parçaların da bu uyuşmuşluğa göz yumması (alex’in ailesinin oğullarına karşı duyduğu korku ve tepkisizlik).
    19. bireyin rejim karşısında acizleşmesi ve düşüşü (alex’in sahnedeki adamın ayakkabılarını yalaması).
    20. ölümün bir çıkış olmaması (alex’in başarısız intiharı).
    21. bu acizleşmenin bireyi kıpırdayamaz hale getirmesi (alex’in bir bebek gibi başkaları tarafından yatalak olduğu yatakta beslenmesi).
    22. rejimin istediğinde gösterdiği sıcak yüz (başkan’ın alex’i beslerken takındığı babacan tavır). elbette bu besleme sürecinde rejimin bireye verdiği; “karnını ben doyuruyorum” mesajı.
    23. bireyin güç karşısında direnmekten vazgeçmesi (temelde toplumların ani direniş patlamaları kazanılmayan bir zaferin ardından bireylerin teslimiyeti ile biter. yani birey kazanamayacağı zaferin peşinde koşmaktan vazgeçer ve mevcut durumu kabul edip bu duruma adapte olmaya çalışır. aslında hayatta kalma dürtüsünün temel uzantılarından biridir bu. savaşarak yok olmaktansa uyum göstererek yaşamayı tercih eder toplumun çok büyük kısmı).
    24. rejimin kazanması (alex’in başkan’ın elini sıkması).
    25. mutlak teslimiyet (alex'in kameralara gülümseyerek verdiği poz).
  • --- spoiler ---
    154 dakika boyunca izleyiciyi geren, tipki alex'e zorla izletilen sahneler gibi kendisini zorla izleten, gozlerimizi kapatmamiza izin vermeyen sarsici bir fiilm. filmde; tum siddet yonleri koreltilmis bir insanin, toplum icerisinde dusecegi durum kullanilarak, sert elestiriler yapilmis, hatta kim oldugunu bilmezken alex'in hukumet tarafindan haksizliga ugramis bir kurban oldugunu dusunen "yazarin" bile, kendi intikam duygusuyla basbasa kaldiginda ne derece siddet egilmlisi olabildigi, bunu acikca ortaya koymus, ayrica tum bunlardan ayri olarak, bu basyapiti ilk izleyisinizi akliniza getirin ve kac tane sahnede kac kisiye karsi nefret ve siddet duygulari beslediginizi dusunun... ilk sahnelerde psikopat 4'lumuze, daha sonra gardiyanlara, sonra alex'in ailesine, evlerine kiraci olarak yerlesmis gicik cocuga, alex'i sikistiran dilencilere, ormana goturup saldiran "brother"lara, alex'e iskence yapan yazara... bu sahneleri izlerken hepsinin bogazina yapisip, iskence cektirmek istemedik mi?
    --- spoiler ---
  • bu filmin/kitabın konusuna sıradan diyebilmek için baya gerizekalı olmak lazım.
hesabın var mı? giriş yap