• sonsuz hikmet sahibi yüce yaratıcı'nın ilk insana bu ismi vermesinde kendimce bir hikmet cımbızladım:

    dik başlı elif'in, tevâzu ile boyun büken mim'e dönüşmesi için aradan bir dal harfi, yani dünya, geçmesi gereklidir. insan bu bilinçle dünya'dan geçer, dünya insanı geçmezse maksat yerini bulmuş olur.

    işte âdem, yani insan, dünyaya tevazu ile ölmek için gelendir.

    (bkz: #14515861)
  • havva'ninki
  • kuran'da anlatılan kıssalar asla olup bitmiş tarihi hikayeler olarak değerlendirilmemelidir. zira orada bizlere sunulan som hakikattir. bu hakikatler zaman üstüdür ve geçerliliğini her daim korurlar. hz. adem kıssasını kendi kapasitem dahilinde böyle bir gözle okumaya çalışacağım.

    hz. adem başlangıçta cennette tek başına idi, havva henüz yaratılmamıştı. bunun anlamı adem'in şuuru henüz bölünmemiş ve tek bir yapı idi. dolayısıyla allah'ın tecellisi altında "birlik/vahdet" halindeydi. tam huzur makamı.

    daha sonra adem'den bir parça koptu ve ondan havva yaratıldı yani insan şuuru, bilinçli kısım ve bilinçaltı olmak üzere ikiye yarıldı. eril kısım uyanık bilinç yanını, dişil kısım ise bilinçaltını oluşturdu. ancak bu mutlak bir bölünüş değildir elbet çünkü erkekte dişil bir yön, kadın da ise eril bir parça bakiyesi bırakılmıştır. aksi durum felaket olurdu. düşünün! saf akıl ve mantık sahibi bir erkek ve saf duygusal bir kadın...

    şuur ve şuuraltının ayrılması ile artık cennetten düşüş için gereken sadece bir sürçme, bardağı taşıran son bir damla idi. çünkü "vahdet"in yitirilmesi neredeyse cennetten düşüş ile eşanlamlıdır. vahdet/birlik yoksa artık "huzurdan kovulma" an meselesidir. "ego/nefs" zuhur için fırsat kollar.

    nitekim, ego/nefs/yılan evvela havva'nın şuurunda zuhur etmiş ve onu kontrolü altına almıştır çünkü ego zaten uyumsuz şuuraltı süreçlerinin bir ürünüdür. şuuraltı harmonisini kaybedince ego denen zehirli meyveyi verir. daha sonra havva'nın üzerinden adem'i de kontrolü altına almıştır.

    ruhlarımızın belası ego/nefs'tir. şeytan ancak bize nefsimiz üzerinden ulaşabilir, başka türlü ulaşması mümkün değildir. islami kaynaklarda iblis'in yılanın ağzına saklanarak cennete girdiği ve havva'ya ulaştığı haber verilir.

    şuurun uyanık kısmı erildir ve uyanık olmayan dişi kısmını(şuuraltını) dölleme kabiliyetini haizdir. yani, bir hakikati öncelikle bilincimizle kavrarız sonra o hakikati sayısız defa tekrar ederek şuuraltı tarlamıza ekeriz. o hakikat tohumu zaman içinde neşvü nema bularak, filizlenerek hakikat ağacına dönüşür ve dalları cennetlere doğru uzanır. bir karateci de aynını yapmıyor mu? önce bir hareketi zor bela öğreniyor ve belki de o hareketi binlerce defa çalışıp bilinçaltına indiriyor ve neticede bir usta oluyor.

    eğer bilinçaltı tarlamıza peygamber ve onun varisi evliyanın bizlere sunduğu lisanslı ve tescilli hakikat tohumlarını değil, iblis'in korsan ve lisanssız tohumlarını ekersek ondan zakkum ağacı filizlenir ve kökleri cehenneme uzanır. böylece, iblis aynı hileyle bizleri de kandırıp cehenneme itmiş olur. evet, burada ne ekersen ahirette onu biçeceksin. burada kendi elinle inşa ettiğin şuur dünyan yarın ahirette realiten olacak. başına geleceklerden dolayı kimseyi suçlama!
  • yokluk, berişanlık, hiçlik hatta ölüm demek olabilir yerine göre. "ey nazlı dilber beni terk edip gideli adem olmuşum"... nedir; ölmüşüm, hiç olmuşum, çüküm tınmaz olmuş...
  • ayrica ibrani teolojisine gore uc karisi olmus olan ilk insan... rab adem ile lilith 'i yaratir. ama bu ikisi birbirine yapisik, hermafrodit bir varliktir. sonra rab ikisini ayirir, erkek olani 'adem', disi olani da lilith olur. ama ikisi de baslangictan beri ayni olduklarindan birbirlerine ustunlukleri yoktur, esit guctedirler. bir gun cinsel iliski esnasinda lilith uste cikmak ister. adam buna bozulur ama lilith diretir, ne de olsa ikiside esittir. rab da adem'in tarafini tutar ve lilith cennetten kovulur (o da gider iblisle beraber olur, bir suru seytan'in dogumuna sebep olur vs.) ama adem yalniz kalir tabi, tanri'dan baska bir es ister. rab'da adem'in gozu onunde, ikinci bir es yaratir. ilk once ic organlari, kemikleri, sonra kaslari, derisi, saci felan, boyle kanli canli bir sekilde bu ikinci es yaratilir. ama adem bu yaratilis isine en bastan sahit oldugundan, hatunun icini disini gordugunden bu kadindan tiksinir, dokunamaz bile. bunun uzerine tanri, adem bir gun uyurken, onun kaburga kemiginden havva 'yi yaratir. uyanan adem yani basinda havva'yi boyle bitmis bir sekilde, hazir gorunce tiksinmez ve beraber olurlar falan. sonrasi bildik hikaye. olan ikinci ese olmustur. ne oldugu bilinmez, tanri hemen onu yok mu etmistir, yoksa cennette kendi basina mi birakmistir, yoksa kovulmus mudur, belli degildir.
  • 52 yaşında bir çocuğumuz (annem) olmasına sebep olan hastalık.
    (bkz: akut dissemine ensefalomiyelit)
    hastalık beyin ile iletişim kuran sinirlerin etrafındaki miyelin kılıfın iltihaplanması sonucu ortaya çıkıyor. iltihaplanmaların oluştuğu bölgeye bağlı olarak vücudun bazı fonksiyonları kullanılamaz hale geliyor. sebebi kesin bilinmemekle birlikte uzun süren gribin beyne sıçraması bahsedilen olasılıklardan biri. konunun uzmanı olmadığımdan başımdan geçen tecrübeyi birilerine faydası olur düşüncesi ile annem üzerinden anlatacağım.
    hastalık annemin depresif moda girmesi ile başladı. "kurban bayramında mezarlıktan çıkıp beni korkuttular." gibi halüsinasyonlar, "benim hiç kimsem yok" tarzı yakınmalar konuşma bozukluğuna eşlik etti.
    nitekim ilk gittiğimiz acil doktorları, dahiliyeci ve psikiyatrist'in ilk teşhisi depresyona bağlı travma oldu. yanlış konan bu teşhis 2 haftamıza mal oldu.
    annem bir süre sonra sağ elini ve sağ ayağını hissetmez ve kullanamaz hale geldi. ağzını açıp yemek yiyemeyen, yutkunamayan annem bir süre sonra halsiz düşünce tekrar acil'e başvuruldu. nörolojiye sevk edilen anneme yaklaşık 2 hafta sonra adem teşhisi kondu.
    iğrenç bir hastalık. depresyon ile, ms ile hatta felç ile karıştırılabildiğinden çok sıkı tetkikler gerekiyor. ardı ardına çekilen mr'lar, belden alınan sıvılar, eeg'ler, ekg'ler bu hastalığı kolay kolay ele vermiyorlar.
    hastalık akut döneminde ölüme dahi yol açabiliyormuş.
    tedavisi uzun ve sancılı bir süreç olmakla birlikte mümkünmüş. steroid tedavisi ve bunun yan etkilerini gidermek için antibiyotik tedavisi uygulanıyor.
    çocuk sahibi olma kısmına gelince. uzun süren iyileşme sürecinde annemin hareketlerini sürekli gözleyerek. "elini oynattı.", "ayağını kaldırdı", "espri yapınca güldü.", "duygulandı ağlıyor." tepkileri verdik. hastane ortamında olmasak elime kamera alıp ilk ayağa kalkışını, yürüyüşünü, yemek yemesini, evet ve hayır anlamında kafasını sallamasını çekecektim. bir kısmını cep telefonu ile görüntüledim nitekim.
    ufak depresif yakınmalarla başlayan hastalık 2 haftada annemi yatalak hale getirdi. ayağa kalkma süreci yaklaşık 1 ay sürdü. tamamen normale dönmesi için 2 yıl süre verildi. hastalığı atlatanların daha sonra ms olma ihtimali %25'miş.
    en acı veren kısımlarından biri sürecin büyük bir bölümünde annemin bilincinin açık olması dolayısıyla durumunun farkında olması. sürekli geldiği konuma bakarak üzülmesi oldu. moral verebilmek, güldürebilmek için çok çaba sarfetmek gerekti.
    daha ayrıntılı bilgi:
    http://www.drmurat.com/kg/id2.htm
    http://www.emedicine.com/neuro/topic500.htm

    not: bu entry'yi annem iyileşme sürecindeyken yazmışım. sürecin devamından pek bahsetmemişim. soran bir arkadaşa yazdığım notu buraya da ekleyeyim:

    annem fiziksel olarak çok toparladı. dış görünüş, vücudunu kullanma olarak bir sorunu yok. kendi işlerini kendisi yapıyor. bir ev hanımı olarak evin işlerini de yapıyor. fiziksel olarak kendine çok yüklenirse sonrasında biraz hareketsizleşebiliyor. bunda artık 10 yıl kadar yaşlanmış olması da etkin olabilir.zihinsel olarak da hiç gerilememişti. bilinci ve zekası hep yerindeydi. öyle de kalmaya devam etti. bunlar bizim için büyük teselli oldu.
    hastalık sürecinden sonra düzelmeyen tek şey konuşması oldu. konuşma bozukluğu kaldı annemde. konuşmayı sonradan öğrenen dilsizler gibi konuşuyor. bazen derdini anlatmakta zorlanıyor. çoğunlukla anlayabiliyor ve iletişim kurabiliyoruz. bu da diğer tesellimiz.
    annemin sonradan kazanılmış bir özrü oldu ama biz ona özrü hiç yokmuş gibi davrandık. babam çok ilgilendi. bu ilgi ve bizim tavırlarımızla süreci iyi atlattı. içine kapanmadı. sosyal hayatına geri döndü.
    dolayısıyla annem için büyük oranda iyileşti diyebilirim.
  • derin bir tevafuk eseri olaraktan, hem insan hem hiçlik ve yokluk anlamındadır.
  • bu arkadaş ile ilgili anlaşılmayan noktalardan bir tanesi ise dünyadaki ilk insan olarak kime peygamberlik yaptığıdır.
  • suleyman ates'in "kur'an'da peygamberler tarihi" kitabindan..

    adem ilk insan degil, peygamberlik verilen ilk insandir.
    araf suresi/39 : "biz sizi yarattik, sonra bicim verdik, sonra meleklere -adem'e secde edin- dedik" .... insanin kokeninden meleklerin boyun egdigi adem haline gelinceye dek çok aşamalardan gecirilmistir

    seklinde bir yorum mevcut.. evrim ? ilk insan ? suleyman ates ?
  • cinsiyetsiz varlık.

    şimdi ben bu hikayeleri okurken ve değerlendirirken kuran' ı olduğu kadar eski ahit' i de okumak ve ciddiye almak taraftarıyım. neden dersen, kuran içerik olarak eski kitapların üzerine geldiği iddiasında. içerik olarak baktığımızda eski ahit ve kuran arasında bazı büyük farklılıklar var, zaten kuranda anlatılan peygamber hikayelerinin büyük bir bölümü eski ahit' teki yanlışların ve bozulmuş bilgilerin tekzip ve tashihinden ibaret. haliyle, mantıklı bir insan düzeltilmemiş, yalanlanmamış bilgileri doğru kabul etmeyi düşünür. bu durumda olayları öğrenebilmek adına karşılaştırmalı okumanın faydası vardır.

    öte yandan, kişi kurana inanmıyorsa da doğru bilgiyi edinmek için iki kaynağı da karşılaştırmalı olarak okumalıdır. bu anlatılar bir bakıma ibrahim dininin mitolojisi. nasıl ki sen yunan mitolojisini yüz farklı kaynaktan okuyorsun, bu da o hesap.

    her neyse, kitaplarda anlatılan ortak hikaye şu. tanrı evreni belirli bir sıraya göre yaratıyor. inanış tanrı' nın evreni altı günde yarattığı ve yedinci günde dinlendiği üzerine. bu günler içinde en önemlisi altıncı gün zira altıncı gün dünyaya yaşamın bahşedildiği, erkek ve kadının yaratıldığı ve erkeğe (insana) doğaya, hayvanata ve bitkilere hükmetme hakkının verildiği gün.

    tanrının yarattığı ilk insan için "adem" kelimesi kullanılıyor. nitekim iki kitaba da bakarsanız bütün insanlığın kastedildiği durumlarda insanoğlu kelimesi yerine ademoğulları kelimesinin kullanıldığını görürsün. sonraki hikaye bilindik işte eşi yokmuş da tanrı onu uyutmuş da, kaburgalarından birini almış da...

    bence bu kısım toptan yanlış. ortada bir çeviri hatası, hatta toptan bir yanlışlık olabilir. vallahi işin doğrusu ibranice bilmiyorum, o yüzden ingilizce kaynaklar kullandım.

    benim iddiam, daha doğrusu merakım şuydu? bu kaburgalarından birini almak ne anlama geliyor olabilirdi? orijinal ibranice metinde kaburga kelimesine karşılık olarak tzala, tzela kelimesi kullanılıyor. (ibranice bilmediğim için latin harfleriyle doğru yazılışı hangisidir bilemiyorum; ama youtube' daki videolardan çıkardığım kadarıyla sela gibi bir okunuşu var.)

    her neyse; bu kelimenin birinci anlamı kaburgaymış. ancak asıl enteresan olanı, daha az yaygın olmakla birlikte bu kelime bir bütünün birbirine eş olan iki yarısı anlamına da geliyormuş. insan vücudunu düşünürsek eğer, bir insanın "tzala"larından birini almak bir kaburgasını almak anlamına gelebileceği gibi, vücudunun bir yarısını almak anlamına da pekala gelebilir. ama bizim vücudumuzda tam bir tzala olan tek yarı sagital planda yapılacak bir kesiyle elde edilebilir. (yani sağ ve sol iki yarı)

    bu bizim ömer çelakıl gibilerinin kullandıkları programlar var. işte kuran' da hangi kelime kaç defa geçmiş onu bulmaya yarıyor. eski ahit için yapılmış bir benzerinde tzala' yı tarattığımda nuhla ilgili kısımlarda da geçtiğini gördüm. nuha yapması gereken gemi tarif edilirken geminin "iki yanını" anlatmak için bu kelime seçilmişti. yani bu kitabın yazarı tzalayı "yan" olarak kullanıyordu, bu da demektir ki adem' in bir yarısının alınmış olması ihtimali çok yüksekti.

    bir diğer mevzu, adem' in tzalasının alınmadan önce uyutulması. insanlar bunu genel anestezi olarak yorumluyor. ama mitoloji bilen biri bilir ki, eski metinlerde bir kişinin uyumasından söz ediliyorsa bunun ölüm olması olasılığı çok yüksektir. yani, ilk yaratılan insan öldürülmüş, bedeni iki yarıya ayrılmış ve bir yarısından erkek, bir yarısından kadın yaratılmış olabilir. bu durum da benim şu entry' de yazdığım durumla birebir örtüşür: (bkz: #27611723)

    bir kere eski ahitte kesin bir dil farklılığı var. ilk yaratılan insan için kullanılan tabir "adem" iken, bu tzala işleminden sonra "erkek" ve "kadın" olarak nitelendirilen iki varlık çıkıyor ortaya. sonradan bunlar cennet' ten kovulunca adem ve havva olarak anılıyorlar.

    yani benim iddiam şu. ilk yaratılan insan (adem) ile, cennetten kovulan adem aynı varlık değil. eğer ki tanrı insanı kendi suretinde yarattıysa, insanın da bir cinsiyetinin olmaması gerekir, zira tanrı cinsiyetsizdir. ama insan bu tanrısallığı istememiştir, kendini yalnız hissetmiş ve tanrıdan kendine bir eş yaratmasını istemiştir. bu eşin yaratılması sürecinde önce ilk insan öldürülmüş veya uyutulmuş, sonra bunun bir yarısı alınmış ve kadına çevrilmiş, kalan yarıdaki boşluklarsa etle kaplanarak erkeğe dönüştürülmüştür. bu bana gayet de olası gelmektedir, zira kadınla erkeğin en temel fiziksel farklılığı olan cinsel organlar da bu sağ ve sol yarının birleştiği yerdedirler. bu hikayeler oluşurken, antik insanlar buradan bir bağlantı kurmuş ve birinin diğerinin yarısından yaratıldığını düşünmüş olabilirler.
hesabın var mı? giriş yap