• istanbul'da başıma gelmiş bir olaydır. biraz iri yarı bir adam olmamdan biraz da uzun sakallarım yüzünden olduğunu düşünüyorum. şehirdeki ilk gezintilerim sırasında kaybolunca birini durdurup sorayım şu durağın nerede olduğunu diye düşünmüştüm. yoldan geçen benimle yaşıt sayılacak genç kıza doğru yönelip pardon şu şu durağa şuradan mı gidiliyor hedey hödöy demeye kalmadan genç kızımız "ay git be üff." tarzında bir laf sarf edip adımlarını hızlandırdı. o an üzülsem mi oradan koşarak uzaklaşsam mı bilememiştim.

    bende bir tane kestaneci buldum. biraz kestane aldım biraz da yol sordum. durakta otobüsü beklerken de kestaneleri yedim. özetle yol soracaksanız yoldan geçenleri durdurmayın arkadaş. saçma sapan tepkiler alabiliyorsunuz. gidin kestaneci bulun.
  • kezban diye kestirip atmadan evvel, o kızların/kadınların neden kaçtığının irdelenmesi gereken sorunsal.

    (bkz: türk kızı/@maria elena diye bilirler).

    başka bir bağlantıya gitmeye üşenenler için özet şu ki, bir kış akşamı, bir adam, gayet kibarca adres sormak için bana doğru geldi; ben adres tarif etmek üzereyken de çıkarıp penisini gösterdi yolun ortasında, yaşadığım şaşkınlık üzerine gayet tatmin olmuş vaziyette kaçarak uzaklaştı.

    o güzergahta daha önce böyle bir şeyin yaşanıp yaşanmadığını sormak ve durum hakkında bilgi vermek üzere gittiğim karakolda polis memuru, "sizin üstünüzde ne vardı peki" diye sordu, sorabildi.

    bunu anlattığımda, arkadaşlarımdan benzer hikayeler dinledim. insanlarla dolu bir yolda, yoğun yağmur altında ağzı yüzü kapalı bir vaziyette yürürken, sırf insan dişisi olduğu için sözlü ve fiziksel tacize uğrayan mı dersin; tam yaşadığı apartmana girdiği esnada, apartman kapısını penisi dışarıda bir vaziyette zorlayan adam tarafından kovalanan mı dersin.. ben çocukken, bizim "çarşı" dediğimiz yerde yaşadığı fiziksel tacize sessiz kalmadığı için, tacizcisinden sokak ortasında dayak yiyen bir kadın gördüm yahu, sinir krizine girdi kadıncağız, onun histeri düzeyindeki bağırması ve ağlaması da tüm çevreyi rahatsız (!) etti, yaşlı bir teyze "tüh senin gibi kadına" dedi!

    bu anlattıklarıma konu olmuş bir iki az gelişmiş yüzünden, tüm erkeklerden kaçıyor muyum, hayır. ama kaçana da yine bu nedenlerle kızmam. kızamam.

    işin özü şu ki*; türk kızları olarak ne kadar evrensel düşünürsek düşünelim, üzerimizdeki kültürel yük nedeniyle genellikle aşmış, uçmuş değiliz, ama türk erkekleri de ne kadar evrensel düşünürlerse düşünsünler, genellikle kadının "tacizi tecavüzü hak eden, erkeği hoşnut etmek üzere var olmuş" bir mal olmadığını anlayamayacak kadar mal. boşuna aşağılamaya çalışma yani türk kızı diye diye.

    kaçan kız seni suçlamıyor, kendini koruyor aklınca, başka ne yapabilir ki? çünkü taciz ve tecavüze uğramamamız gerek bizim, eğer böyle bir şey olursa, bu bizim hatamızdır; düşünsene, ben kış günü kalın paltomu giymeseydim teşhircinin tacizini hak etmezdim!.. kişiselleştirip, üstüne alınma, kapiş?

    anlayacağın tencere kapak ilişkisi bu; birlikte evrileceğiz ya yardımlaşarak daha ileriye, ya da yererek, alay ederek daha geriye*.
  • burası avrupa'nın aydınlandığı yer o yüzden adres sorulan kızlar bir kafeye oturup detaylı tarif versinler. ulan kız gülümseyince onunla evleneceğini düşünen ayılarla aynı havayı soluyoruz. şu hemcinslerimin kezban kafasına hastayım ne içtilerse bende istiyorum.
  • eğer lafa "pardon bir şey sorabilir miyim?" diye başlanıyorsa, çok doğru bir iş yapan kızdır. çünkü istatistiki olarak bu laftan sonra gelen cümle, %57 oranında dilenme, %42 oranında ise bağış almaya zorlama ile bitiyor. geri kalan %1'lere tek önerim var, direkt konuya girin. o zaman da durmuyorsa, kezban diye etiketlemekte serbestsiniz.
  • "how can i go to sultanahmet" diye sorsanız kaçmazlardı belki. ama "pardon bakar mısınız" "pardon, bişey sorabilir miyim" diye başlarsınız, kaçarlar. çünkü bu cümlelerin %99u sonucunda ya size terlik çorap satarlar, ya anket doldurmanızı isterler, ya askıntı olurlar. bazen teyzeler durduruyor yolda "kızım bakar mısın" diye, bakıyorum. "bi ekmek parası" diye hemen gerisi geliyor.

    ayrıca, adresi niye kıza soruyosunuz olm? bu ülkede sokaktan çevirip yol sorduğun on kişiden dokuzu sorduğunuz adresi bilmez, onuncusu da zaten yanlış yere yollar. adres dediğin esnafa sorulur. simitçiye sorulur. bakkala manava sorulur. benim işi abartıp itfaiyeciye, postacıya, kargo kuryelerine sormuşluğum da vardır. (gerçi bunlarla tesadüf eseri karşılaştım ama, olsun) itfaiyeciler bilmese bile adresi, navigasyonları var ordan bakıp tarif ediyorlar. aslanlarım be heheyt asfghfasfghfs

    bugün otobüs şoförleri bile, durakta biri gelip "falanca yere kaç numara geçiyor" diye soranlara "simitçiye sor" diyorsa, çok yanlış iş yapıyorsunuz kardeşlerim.

    neyse, kızların kaçmasının sebebi belli. soran kişinin tipi, yaşı, karşısındaki kızın tipi ve yaşı önemsiz. satıcıyla, anketörle, dilenciyle karşılaştığında ne tepki veriyorsa o tepkiyi veriyor. kimisi de askıntı olurlar diye konuşmuyor. ve emin olun, oluyorlar arkadaş. benim gibi şişkonun bile peşine biyerde görsen ver elini öpeyim diyeceğin tipte amcalar, kardeşim yaşında veletler filan takıldı. hiç ummayacağın insanlar yani. o yüzden, haklı arkadaş kızlar. kezbanlıkla ilgisi yok bu işin. pippa bacca'yı hatırlayın. hatta hiç unutmayın. kezban diye aşağıladığınız kızlar, kendilerine bişey soran erkeklerden neden kaçıyor belki anlarsınız.
  • türkiyede yaşayan kızdır, normaldir.

    sadece adres sorduğu için "çok güzelsiniz, telefon numaranızı alabilir miyim?" gibi sorulara maruz kalmış olabilir daha önceden, ya da sadece yanlışlıkla göz göze geldiği için kendisini takip edebilen abazan erkeklerin olduğu bir dünyada yaşıyordur.

    tabii ki adres soran erkekler abazandır aslında niyetleri başkadır demek istemiyorum, yardımcı olduğum erkekler de oldu fakat sokakta durdurulduğum zaman hepsi sadece adres sormuyor, bazıları sırf durdurmak için yalan söyleyip anket yapmaya çalışıyor, para istiyor ki bu da çok enteresan.

    işte bu tarz sebeplerle sokakta tanımadığım erkeklere karşı acayip önyargılıyım. ama bu sadece benim kezbanlığımdan ileri gelen bir durum değil.

    bence erkekler hemcinslerini daha iyi tanıdıklarından bu tavrı anlayışla karşılayacaklar ve kendilerine özel bir tavır gibi algılamayacaklardır. öyle umuyorum.
  • hayır o değil sabah alese giderken saatin kaç olduğunu bile söylemeyen kızlardır. zaten çantasız çıkmışım, kendimi çıplak gibi hissediyorum. telefon, saat, cüzdan vb. yok yanımda. saati soruyorum, bir cevap yok... nasıl insanlarsınız anlamadım.

    not: erkek de değilim.
  • bazı kadınlarca medeniyetsizlik olarak görülüp verilmeyen, bazıları tarafındansa doğal bulunup verilen tepkidir. ille açıklamak gerekirse, bu "bazı"lığın en büyük kriteri yüzdeki ifadedir.

    - gülümsemeye alışmamış bir yüzü varsa kaçar. tersleyebilir, seni kişisel tehdit olarak görebilir, sapık diye bağırabilir...
    - paranoyak bakıyorsa zaten daha seni görünce kaçmıştır. hatta ertesi gün hapı bile çakmıştır bir adet.
    - seslendiğin halde dertli bakışını yerden kaldırmamışsa hiç kasma, hayat ona zor. zaten kendi sokağının dışını da bilmez.
    - ağzını büzüp "hımmf" pozu atacak bir röfleliyse zaten cevap vermez. adresi nerede sorarsan sor, onun ruhu varoştur.
    - görmüş geçirmiş bir gülümseme giyiyorsa, fileli çoraplı ve mini etekliyse, sakız çiğniyorsa ve köşede dikiliyorsa kaçmaz ama doğru adresi de vermez. odasına atar, aklını alır.

    bu modeller mahallelere, giyim kuşama vb. göre net olarak ayrılmazlar. muhafazakar bir mahallede adres sorduğun fesat taşımayan, pozitif bir sıkmabaşlı kızla neşeli bir konuşma da yaşayabilirsin, modern bilinen bir semtte terslenebilirsin de. manyak çok.

    ***

    ille de sokakta kaçacak tipte bir kıza/kadına adres sormam gerekirse, henüz ona doğru yürürken sırıtıp bağırmaya başlıyorum:

    "hanımefendi iyi günler, şu şu sokağa nasıl gidebilirim?" (asla "ablacım" falan demeyiniz, "siz" diye hitap ediniz. resmi olunuz ki hem zararsız durunuz hem de biraz baskın. "ablacım" lafı umutsuzluk çığlığı lan...)

    arada 2 metre kadar mesafe bırakarak duruyorum. sonra tedirginlikle koca koca açılmış gözleriyle (asla bana değil ama) bir sağa bir sola bakış atarak hızlı hızlı fısıldadığı tarifi çözmeye çalışıyorum. zaten kısa kesme, tarifi bitirir bitirmez selamsızca dönüp gitme yanlısı. ama yoook. anlatamadı çünkü. aramızdaki mesafe 2.20 m, 2.40 m diye açılmaya başlarken, yerimden kımıldamadan,

    "yani bakkaldan sola, sonra da ikinci dörtyol ağzı mı?"

    diye sesleniyorum. uzaklaşırken bana yarım dönerek "evet evet" diyor, elini belirsiz yönlere doğru sallıyor.

    o ufukta hızla kaybolurken arkasından "teşekkürler," diye haykırıyorum... (bkz: tişikkirlir hinimifindi)
  • (bkz: oha sikseydin)
  • bunu ilk duyduğumdan beri "neden kaçasın ya?" diye düşünüyordum ki bugün nasıl da bilinçaltına yerleşmiş bir takım şeylerin sonucu olduğunu fark ettim.

    okul dönüşünde, nispeten tenha bir sokaktayım, yanda bir araba duruyor, penceresi aşağıya iniyor.

    zamanı durdur. o birkaç saniyede aklımdan ne geçiyor? ilk geçen şey daha önce bu sokakta bir genç kızın ölüsünün bulunmuş olduğu. ikinci, daha bu sabah arabasıyla takip eden, ben yürüdükçe on metre ileriye park eden adam. üçüncü, eter koklatılıp bayıltan, "kardeşim bayıldı, hastaneye götürüyorum" diye arabaya tıkıp götüren adamlar.

    bu sırada bunların hepsi yüzüme yansıyor. sırtım dikleşmiş, ellerim yumruk arifesinde.

    adam aynı saniyeler içinde benimle aynı prosesi yaşayıp kekelemeye başlıyor, sadece adres soracak olduğunu söylüyor. adrese bakıyorum, elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum.
hesabın var mı? giriş yap