• dunya uzerinde ya$ayan hayvanlarin beslenmelerine dair bir yari$ma duzenlenseydi birinciligi kimselere birakmayacak yegane hayvandir.

    ekosistemin icerisinde bulunan bircok canli icerisinde "icinde et ve turevleri olsun da ne olursa olsun" $eklinde takilabilen yegane canlidir. her buldugu canli cansiz ete hucum eder. her ne kadar curumu$ veya koku$mu$ olursa olsun buldugu et onun icin e$siz, emsalsiz bir nimettir. doyuncaya, hatta kusuncaya kadar yer. insanlarin 100 metre yakinina bile yakla$amadigi bilimum koku$mu$ le$lerin kokusunu 1 km oteden alabilen bu guzide hayvan hemen akabinde le$in ba$ina arkada$lari ile beraber u$u$uverir.

    her ne kadar le$ler uzerinde bircok mikroorganizma barindirsa da bu akbabalar icin pek bir $ey ifade etmez. zira kendilerinde titanyum gibi bir mide vardir. ne tur mikroorganizma icerirse icersin et onun icin her $ekliyle yenilebilir. zira yer de kendisi hic ayirtetmeden. dogu$tan ona bah$edilen her turlu virus ve bakteriyi sallamama opsiyonunu sonuna kadar kullanir. ba$ka hayvanlarin yedikten sonra en fazla 1-2 gun ya$ayabilecegi le$leri o hayati boyunca yemeye devam eder.

    enteresan olan diger bir ozelligi de, le$ veya buldugu et turevinden her ne kadar cok yemi$ olursa olsun akbabalarin sadece tek bir durumda kusmalaridir. o durumda kendilerini havaya kaldiramayacak kadar cok yemi$ olmalaridir. eger akbaba ucmasini engelleyecek kadar cok yemi$se yediklerinin bir kismini kusarak tekrar havalanabilecek bir agirliga getirir bedenini.

    bu guzide hayvanlar her ne kadar insanlar tarafindan genelde hep kotu $eyleri anlatmak ve ifade etmek icin kullanilmi$ olsalar da onlar belkide curukcul bakterilerden sonra ekosistemin en vazgecilmez uyeleridirler kimsenin yakla$maya bile cesaret edemedigi le$ ve artiklari ortadan kaldirarak.
  • hiç kanat çırpmayıp sadece süzülerek 75 km gidebilen bir kuş türüdür**.
  • bir gecekondu kırgınıydı o bir zamanlar. uzun örgüleri omuzlarından aşağı sallanan bir de kız çocuğu vardı. üzeri çiçekli porselen parçacıklı, renkli camlar toplarlardı beraberce, işleri buydu. ve iki dosttu onlar. sessizce sevişen iki sadık dost... sonra gitti gündüz yüzlü kız. ismet'i insanlara, telsiz gürültülerine, cesetlere, üzerinde sınırsız kağıtlar yığılı masalara bıraktı, gitti.

    yıllar var, o eski sokaktan geçmedi.
  • leş yedikleri için pek sevilmemesine hatta tiksinilmesine rağmen ölü hayvanların geri dönüşümü ve bakterilerin ortadan kaldırılması için çok faydalı bir hayvandır. sanılanın aksine oldukça temiz bir hayvandır. serinlemek ve ayağındaki bakterileri öldürmek için ayağına işer. ölü hayvanlardaki bakterilerden midesindeki çok güçlü asitler sayesinde hastalanmaz. dışkısı asit yağmuru etkisi yaratır. saldırıya uğradığında kusar, bu çoğu hayvanı uzaklaştırsa da bir kartal türü bu kusmuğu yer.

    çok aç kalmadığı sürece canlılara saldırmaz. bu durumda hasta ve güçsüz hayvanlara saldırır. eğer ölen hayvanın derisi çok kalınsa önce başka bir hayvanın parçalamasını bekler.

    eski dünya ve yeni dünya olmak üzere iki ana türü vardır. yeni dünya kuzey ve güney amerika'dakilere denilir, eski dünya avustralya ve antarktika dışında kalan yerler. bu iki kıtada yaşamazlar.

    hindistan ve nepal'de bir dönem sayıları azalmıştır, sebebi de veterinerlerin ağıl hayvanlarına verdiği bir ilaçtır. insanın doğaya verdiği zarardan akbabalar da kurtulamamıştır. doğada onca bakteriyle mücadeleden başarıyla ayrılan hayvan, insanın yarattığı ilaçla başa çıkamamıştır. akbabaların azalması sonucu köpekler ölü hayvanlardan kuduz kapmaya ve insanlara bulaştırmaya başlamış, hintliler uzun süre sebebini bulamamış, daha sonra da bu ilacı yasaklamıştır. etine meraklı bazı tipler vardır, bu sebepten orta afrika'da da avlanmışlar ve sayıları azalmıştır.
  • uçmak için sadece kanatlarını ve vücutlarının aerodinamik yapısını kullanmayıp zekalarını da kullanan mahlukattır. öyle ki, göğüs kasları zayıf olduğu için uçarken çok yorulmamak adına kendilerini yerden yükselen termal havanın kucağına birakıp süzülme tekniği ile, neredeyse sıfır enerji kullanarak uçarlar. ilgili hava soğduktan sonra baska bir termal hava dalgasına bırakırlar kendilerini, öylesi zekidirler. hani "gökyüzünün çakalı kimdir" diye soracak olursanız eğer "akbabalardır" derim naçizane.
  • borges'in babil seçkisini bu kitapla yazmaya başlıyorum.

    kafka'nın bütün yapıtlarını yıllar önce okumuş olsam da dönem dönem yeniden okuduğum oluyor. bunun sebebi günümüz amerikan sinemasında ve batı edebiyatında ondan esinlenerek kurgulanan yapıtların sayısının giderek çoğalması diyebilirim kısaca.

    mesela geçenlerde izlediğim the platform kafkaesk mizansenin damgasını vurduğu tek mekân distopik anlatılardan biriydi. ceza sömürgesi'ni hatırladım bir an. neyse. uzatmadan sadede geleyim.

    borges'in bu babil seçkisindeki hikâyelerin çoğunun merkezinde tıpkı saki'nin lady anne susuyor yapıtındaki gibi hayvanlar yer alıyor. akbaba hikâyesi çarpıcı bir giriş bu bakımdan. ademoğlunun cezası arkaik söylemlerle ilişkilidir.

    açlık cambazı hikâyesi kafesteki hayvansı varlığıyla grotesk bir adamı anlatır. elbette bu hikâyelerin her biri alegoriktir. nitekim prometheus'ta kartal devreye girer. ama kafka ortajen yunan mitosunu alaşağı eder.

    çakallar ve araplar avrupa sömürgeciliğine dönük ürpertici bir alegoridir. akademiye bir rapor ise yarı kibirli bir maymunun nasıl insan olduğunu bilim kuruluna hikâye etmesinden ibarettir. kafka'nın gücü sıradan bir anlatımla hadiseleri karmaşıklaştırmasından ileri gelir. bu nedenle öyküleri defalarca okunsa yeridir.

    borges onun asıl gücünü hikâyelerinin belirlediğini mimliyor. hak vermemek işten değil.

    babil seçkisine devam edeceğim.
  • istanbul ili beykoz ilçesine bağlı bulunan bir köydür. ak baba mehmed efendi tarafından kurulduğu rivayet edilmektedir. bu nedenden ötürü ki köyde akbaba sultan türbesi ve mescidi bulunmaktadır.

    istanbulda yaşayanların izinli günlerinde şehir ve iş stresinden uzaklaşmasına yardımcı olabilecek bir köydür. bu köyde türk sanat müziğinin çalındığı ve çayının güzel olduğu "barbi kafe" isimli bir çınaraltı kahvehanesi bulunur. köyde son yıllarda meydana gelen çarpık kentleşme köyün tarihi ve doğal yapısını bozmaya başlamıştır. istanbulun bilinmeyen köşelerinden biridir. haftasonu tatillerinde gidilmesini tavsiye ederim.
  • ikincisi anlamını yitirmiş, birincisi anlamını koruyan bileşik addır. "ak" denmesi kanat altlarındaki tüylerin ak olmasındandır. ancak neden "baba" demişler bilen varsa yazsın. tahminim; ne bulursam yerim, babalar gibi doyarım, diyerek bir köşeye tünemesindendir.
  • leonardo da vinci'nin (bkz: leonardo da vinci) kafayı taktığı hayvandır. leonardo, bilimsel notlarından birinin içine çocukluğu konusunda bir açıklama yerleştirir.
    ''sanırım akbabayla bu kadar enine boyuna uğracağım belirlenmiş önceden, çünkü bir anı olarak belleğimde canlandırdığıma göre, küçükken beşikte yatıyordum akbabanın biri yukarıdan inerek geldi, kuyruğuyla ağzımı açtı, kuyruğunu birkaç kez dudaklarıma değdirip çekti.''*
    freud'a göre (bkz: sigmund freud) bu durum bir anı değil, leonardo'nun sonradan kotarıp çocukluk düzlemine yerleştirdiği bir fantazyadır.* burada kuyruk (coda) erkeklik organı penis'in yerini tutan en yaygın sözcük ve simgelerden biridir. italyancada da durum böyledir. bir akbabanın çocuğun ağzını açması ve kuyruğunu ağzına sokup çıkarması cinsel obje olarak kullanılan kişinin ağzına penisin sokulmasına parallelik gösteren bir durumdur. bu da aslında süt çocuğu olan leonardo'nun annesinin memesinden süt emmesi ile bu durum arasındaki benzerliği gösterir. yani aslında anne, akbaba'dır.
    yani aynı zamanda leonardo'nun eşcinsel eğilim gösterebileceğini düşündüren bir hayvandır kendisi. (freud amcama göre tabii)
    * söz konusu alıntılar sigmund freud'un sanat ve sanatçılar üzerine isimli kitabından alınmadır.
  • istanbul ili, beykoz ilçesinin yemyeşil bir köyü. akbaba sultan mescidi ve türbesi bu köydedir. fatih sultan mehmet in ordusuyla istanbul'a giren gazilerdendir ve fetihten sonra bu köyü kurduğu rivayet edilir. bu köyün kestane ve ceviz ağaçları pek meşhurdur...
hesabın var mı? giriş yap