• ne anlatılması ne de anlaşılması mümkün olmayan bir bağımlılıktır alkolizm.

    sabah 5 ya da 6 korkunç bir ağrı ve baş dönmesiyle uyanıyorum. gözlerimi açmaya korkuyorum, ne olur bugün dönmesin başım diyorum. öyle dönüyor ki, bilgisayar ekranındaki yazıları okuyamıyorum.

    çok susamışım deliler gibi. kana kana su içiyorum, yaklaşık 1 dakika sonra içtiğim tüm suyu kusuyorum. sürekli kustuğum için zaten çöp sepeti gibi bir şey var odamda.

    tuvalete gidiyorum, ellerim öylesine titriyor ki, ayaklarım da öyle, yürürken yaşlılar gibi titriyorum. tuvalette sürekli öğürüyorum ama içimde bir şey olmadığı için kusamıyorum.

    çok sıcak, dışarıda kar yağıyor ve cam açık, ama atletle duruyorum. üşümüyorum terliyorum ama soğuk soğuk terliyorum. dışarıdaki -5 derece baş dönmemi biraz olsun azaltabilen tek şey.

    bir sigara yakıyorum ve öğürmeye devam. bu arada tüm bunlar uyandığımdan itibaren bir kaç dakika içerisinde oluyor.

    yatağımın altından votka şişesini çıkartıyorum, gece ne kadar içtiğimi bilmediğim için yarısına yakını dolu olduğu için çok ama çok seviniyorum. sabahın 6'sında kafama dikiyorum. 2-3 kadehe tekabül eden mikarı fondip içiyorum.

    vücudun dayanılmaz ağrılar çekiyor, içtiğim içki bulantımı ve ellerimin titremesini biraz kesiyor. hiç olmazsa zoraki de olsa ailemle kahvaltı edebileceğim.

    gazete almaya çıkıyorum, herkes uyanmış işe gidiyor ben sarhoşum sallanarak yürüyorum. aklımda olan tek şey 1 saat içerisinde bitecek olan içkiyi nasıl temin edebileceğim.

    kalan votkayı da içip deliler gibi ağlıyorum, zaten aylardır ağlıyorum. yüzüm kıpkırmızı, karaciğerim iflas ettiği için kıpkırmızı bir suratım var.

    içtiğim için sızıyorum, öğlene doğru tekrar uyanıyorum. yine içki arıyorum. eğer şansım varsa biraz iş yapabilmişimdir.

    parkinsonlular gibi sürekli titriyorum, iki önceki gece içki bulamadığım için parfüm içmiştim, ağzım hala zehir gibi ve yara bu yüzden.

    kendimden nefret ediyorum, ölmek istiyorum, ağlıyorum. allahım kurtar beni diye yalvarıyorum.
    hangi normal insan davidoff parfümü suyla karıştırıp içer ki? ama vücuduma alkol girmediği zaman anlatamayacağım bir his oluyor. parfüm de olsa, kolonya da olsa alkol alıyorum.

    banka hesabıma 200 tl yatmış. bu harika haber. hemen gidip bakkala olan 90 lira borcumu veriyorum, kalan parayı da veriyorum abi sen yaz ben içki aldıkça burdan düşersin diyorum. zaten kredi kartım da bakkalda şifresini biliyor, para yattıkça telefon açıyorum borcumu çekiyor.
    abi bak para kazanıyorum ama nolur içme diyor. sen hayatımda gördüğüm en kibar en efendi adamsın, kızım da eşim de aynısını söylüyorlar. sen çok iyi birisin ama çok içiyorsun.

    ailemden gizli 3 şişe votkayla eve dönüyorum. benim için bu bir bayram.

    sefil bir alkolik için 3 70'lik ne demek? hiç olmazsa 2 gün belki 3 gün içki sıkıntısı çekmeyeceksin demek.

    ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum. sağlıklı günlerimi düşünüp ağlıyorum. ama mutluyum 3 şişe içkim var.

    söz bırakıcam diyorum, kaç kere dedim ki bunu? içtiğim için vücut fonksiyonlarım biraz normal, korkunç acılar, ağrılar azalmış. hiç olmazsa çorba içebiliyorum.

    yine uyumuşum, sızmışım. sabaha karşı 4 birden uyanmışım. ilk işim koca bir yudum. oh beee diyorum sonra. sevgilimi arıyorum, o saatte uyandırıyorum dertleşiyoruz.

    sonra bitmeyen göz yaşları, sancılar, titremeler, su gibi içtiğim votkalar, gençliğim, güzel günlerim, ben nasıl bu hale düştüm düşünceleri....

    3 seneye yakındır buna benzer durumdayım, 2 kere hastaneye yatmışım. en uzun süre 3 hafta içmemişim.

    annemin ısrarıyla adsız alkolikler toplantısına gidiyorum. gitmeden biraz içtim. planım çıkışta da bir ufak almaktı. ay başıydı zira param vardı biraz. annemle beraber toplantıya gidiyoruz.

    sonra eve dönüyorum. bir kaç saat geçiyor saat gece 22 falan. deli gibi içki istiyorum bir saniye düşünüyorum sonra. dışarı çıkmak yerine içeri gidip benim canım içki istiyor dayanamıyorum, bir şeyler yapalım diyorum. itirafım sevindiriyor. günlerden cuma. uyku ilacı içip uyuyorum. cumartesi de öyle. 3. gün bulantılar azalmış durumda. kriz gelmiyor. çünkü o saniye kafamda bitirmişim.

    sonra ilk hafta, ardından ilk ay. evet canım içki istemiyor.

    kısa süre sonra bir yıl olacak. yaklaşık bir yıldır ağzıma damla alkol sürmedim.

    ilk aydan sonra titremeler geçti, iştahım yerine geldi. 3. aydan sonra hafızam normale dönmeye başladı.
    6. aydan sonra ise artık tanınmaz bir hale gelmiştim. resmen sağlık fışkırıyordu her yerimden, gayet başarılı iş yapıyor para kazanıyordum. eskisinden bile daha iyi hale gelmiştim. alkolik olduğum söylediğim kişiler inanmıyordu bana.

    artık sabah kalktığımda başım dönmüyor, ellerim titremiyor. iştahla kahvaltıyı silip süpürüyorum kusmuyorum. 6 aydır hiç bir şeye ağlamıyorum, tonla ilaç alıyordum hepsini bıraktım.

    borç yazdırdığım o tekel bayii sahibiyle minibüste karşılaştık tanıyamadı beni.
    ama hala korkuyorum, o kabus günlere dönmem için tek bir yudum yeterli.
    sınavın önemli kısmı şimdi başlıyor. "bir yıldır içmiyorum demek ki bırakabiliyorum, artık iyileştim, sosyal içici olmayı bir deneyeyim" yanılgısına düşmemek büyük bir sınav.

    uzun zaman sonra editi: hikaye burdan devam ediyor.

    uzun yıllar sonra editi. on yıla yakın süredir içmedim. hala ayık durumdayım. bunun zevkini ve mutluluğunu anlatmak zor
  • çok sinsi ve yıllar geçse de pusuda bekleyen bir hastalıktır. bu entry'mde biraz anlatmıştım. öncelikle hastalık olarak kabul edilmiyor safsatasını bırakalım. tıbben alkolizm bir beyin hastalığı olarak kabul ediliyor.

    ben de bir alkoliğim, ayık bir alkolik. her alkolik benim gibi dibe vurmamış olabilir ama eninde sonunda vuracaktır. şanslı olanlar erkenden kurtulabilenlerdir. ben de süre olarak erken kurtuldum diyebilirim, fakat yaşananlar olarak berbat bir haldeydim.

    şu anda halen ayığım, ve bazı şeyler yazmak istiyorum.

    -26 kilo verdim. sıkı ötesi bir diyete benzer durumla tam 26 kilo verdim yaklaşık 3 ayda. alkolü bıraktıktan sonra biraz ilaçlar daha çok abartı yemek ve tatlı yeme sebebiyle ilk 1 senede çok kilo almıştım. günde 1 kavanoz nutella yerdim örneğin. fakat öncelikli amaç ayık kalmak olduğu için kiloyu da abur cuburu da ne ben ne de ailem vs siklemedi. zaten ilk 1 sene böyle şeyler önerilmez.

    fakat 3 ay önce bu durumda dur dedim ve 26 kilo verdim halen de devam ediyorum. (1 yıl sonra editi. toplam verdiğim kilo 65 oldu)

    -çalıştığım şirket bana ulaşamadığı için (sızardım örneğin) kaç kere tartışma yaşamıştık ve uyarı almıştım. şimdi 2 aydır ayın personeli seçilip ödül alıyorum.

    -ağır bir depresyondaydım, her şeye ağlardım örneğin. ölmek isterdim. şimdi dünya skime minare götüme modunda takılıyorum. gayet mutluyum.

    -fiziksel görünüşüm oldukça değişti. şişen kırmızı pörtlek gözler, karaciğerden dolayı kırmızı surat, hastalıklı gibi abuk subuk bir görünüş yok. bayağı sağlam görünüyorum. aynaya baktığımda olm amma yakışıklıymışım la diyorum. bunu sevgilimde diyor (bunda 26 kilonun da etkisi var elbet)

    -beynin mahfolması nedeniyle doğru karar alamaz, hiç bir şey yapamaz, sadece alkol edinme üzerine düşünen bir haldeydim. şimdi bilişsel işlevlerimi geri kazandım. 4 saat nöroloji ve genetik üzerine bilimsel ingilizce makaleleri okuyup üzerine yatağa uzanıp felsefe okuyarak uykuya dalıyorum.

    -gerçek yüzünü sonradan gördüğüm pisliğin biriyle 2 seneye yakın ilişki yaşamıştım. dünyanın en tatlı, en uyumlu, kültürlü aşkıyla mutluluğu yudum yudum yaşıyorum.

    -çalıştığım kişilerden ve iş yerinden sürekli, muhteşemsin, inanılmaz bir adamsın, helal olsun gibi sözler duyup estağfurullah abartmayın diyorum (harbiden de abartıyorlar bence)

    -cinsel hayatım eskisinden de iyi oldu. penis yalnızca işemeye yarayan bir organken 4 saat içerisinde 3 kere ilişki ve orgazm yaşayabiliyorum.

    alkolik olanlara ya da alkolik yakınlarına bir umut var demek istiyorum. bakın ağzı tahrişten yara olduğu halde kolonya içen birisini düşünün, bildiğiniz parfümü suyla karıştırıp içecek kadar sefil birisini düşünün. deodorantların içerisindeki alkolü dahi deodorantı bir bardak suda ters çevirik sıkarak ayrıştırmaya çalışan birisini düşünün. bunların hepsi alkol bulamadığı zaman oluyor, alkol için dışarı çıkmasına izin verilmediği için ya da parası olmadığı için. uyanır uyanmaz içkiye sarılan birisi.

    benim gibi sıradan birisi şu anda ayıksa ve bu anlattıklarımı yaşıyorsa herkes yapabilir. her zaman bir umut vardır, umutsuzluk insanı alkole bağlar umutsuz olmayın.

    yeni ve güzel bir hayat her zaman mümkündür.
  • kıyısından döndüğüm bir hastalıktır. hiç de öyle alkolik hareket engellenemez hede hödö diyen ergenlerin dediği gibi bir şey değildir.
    geçirdiğim bir psikolojik travma sonunda sorunlu içicilikten alkolik olmaya doğru gittim.
    ilk başlarda akşamları evde tek başıma içip sızıyor sabah da işe koyuluyordum, ama ben sizlere son zamanları anlatayım. 6 ay aralıksız içtim. ortalarına doğru durum şu hale geldi.

    sabah uyanıyor, su içiyor ve kusuyordum, içki içmezsem kusmalarım durmuyordu ve terlemelerim, üşümelerim. hemen 1-2 kadeh votka fondipleyip biraz kendime geliyordum.
    daha sonra miktar arttı. sabah öğlen akşam uyku hariç sürekli içmeye başladım. içmeme engel olmak için ya da başka sebeplerle ailem geldiği zaman çöp atma, sigara alma, su alma vs bahanelerle karşıdaki marketten votka alıyor fondip yapıp eve dönüyordum.

    babam bir bira içtiğimi zannederdi çünkü yarı dolu bardak hep masamda, ama o arkasını dönünce, odadan çıkınca biraya votka eklerdim.

    sabah asla kahvaltı etmez bir 35 lik votka içerdim, öğren bir 35 lik daha akşam ise 70 lik. eve gelen her misafirden gelirken içecek almasını söyler bira alırlarsa bozulurdum.
    deliler gibi içiyordum içmezsem kusuyor terliyor, çarpıntı oluyor, ellerim titriyor aşırı huzursuz oluyordum. eğer cebimde 20 lira varsa tamam bir büyük parası çıktı diye seviniyordum.

    kazandığım paranın tamamını içkiye verdiğim için bakkala borç yazdırma (farklı 3-5 bakkala) bahanelerle aileden para isteme vs gibi şeylerle içki parası buluyor bulunca da hazine bulmuş gibi seviniyordum.

    öte yandan sürekli ağlıyor kurtulmak istiyordum. kız arkadaşımın bende kaldığı bir gece sarhoşken ona beni kurtar demişim. ağlamışım. ama sabah uyandığımda akşamdan kalan büyük rakıyı lavaboya dökerken (onun deyimiyle) elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi engel olmaya çalışmışım (olamadım döktü)

    alkolikler çok yalan söyler. bir bira alıp eve geldiğimde yolda zaten 1 votkayı fondiplemiş oluyordum. sabaha karşı herkes uyurken kapıyı yavaşça açıp marketten votka alıp fondipleyip geri geldiğim çok oldu. evde her yer boş içki şişeleriyle doluydu.

    hatta gece 2-3 gibi evin karşısındaki duvara votka saklar, hava alacağım diye çıkar cüzdanı evde bırakır(içki almayacağım sözü ile) gidip saklı votkayı içerdim.

    sorun alkolden çok yoksunluktu, çünkü içmediğimde vücudum anormal tepkiler veriyordu. sürekli kusuyor terliyor üşüyordum.

    bu arada tüm işlerimi kaybetmiş sıfırı tüketmiştim. kız arkadaşım anneme söylemiş annem geldi, 2 gün kaldı bende evdeki diğer bir kişiye gizlice para verip abi sigara alma bahanesiyle çık bana gizlice votka al diyerek o varken de içtim.

    ertesi gün içmediğim için aralıksız kustum, hayaller görmeye başladım. sabaha karşı yine gizlice gidip içtim. uyandığımda berbattım. anne beni xxx. in çalıştığı hastaneye götür dedim. hemen gittik. 3 senedir beni takip eden klinik şefi yokmuş ama asistanı onu aramış, hemen yatması lazım yoksa delirium tremens olabilir dediler. bu arada ambulansta sürekli her şeyimi kaybettim diye ağlıyordum.

    hemen psikiyatri kliniğine yatırdılar ilk önce serum ve sakinleştirici ilaçla yoksunluğu engellediler. sonrasında bir şey yapılmadı. otel gibi kaldım klinikte. yalnız karaciğerim mahfolmuş.

    klinikten çıkınca ailem evimi boşaltıp eşyaları sağa sola dağıtıp beni yaşadıkları şehire getirdiler.

    şu anda içmiyorum, hiç de canım istemiyor. günde 2 litre süt içiyorum ama, bol bol da meyve suyu vs.

    bakın iyi okuyun. kıyısından döndüm belki de dönmedim bilmiyorum. ama bu bok insanı bu hale getirir. sosyal içicilere hiç sözüm yok ama bu hale düşerseniz sonunuz kötü olur. benim kadar şanslı olamayabilirsiniz.

    -gündüz içmeyin
    -yalnız içmeyin
    -fazla içmeyin
    -ara vermeden içmeyin (haftada 2 gün mesela)
    -uyumak için asla içmeyin

    inanın bir süre sonra kendinizi sokaklarda para dilenen şarapçılardan biri olarak görmeniz işten bile değil. 4.000 tl aylık geliri olan ben, 20 lira içki parası için borç alır hale gelmiştim.
  • gün itibariyle ayık olarak bir yılı daha devirdiğim hastalıktır.

    evet bugün benim a.a yaş günüm. ayık bir yılı daha tamamlamanın mutluluğunu ve gururunu taşıyorum desem sanırım abartmış olmam. aktif alkolik olduğum dönemlerde ne acılar çektim bir o kadar da çektirdim bunu anlatmak da anlamak da zor.

    aslında daha dün gibi, hiç de kısa sayılmayacak bir süre alkolden uzak durmuş ama sonra bir hiç uğruna bir kadehle yine başlamıştım. henüz kadeh bitmeden tekel bayiine koşup yedek şişe almıştım. sonra deliler gibi içmelerim, dayanılmaz sancılarım, utançtan kimseye söyleyememem ve bu utançla daha fazla içkiye sarılmam...

    apartman boşluğuna sakladığım pet şişeler vardı votka doldururdum ve gizlice alır içerdim. sabah uyandığım zaman tekel bayii açık değilse sinirden delirirdim. defalarca kere telefon açardım ve açılır açılmaz titreye titreye koşardım.

    başım, midem nasıl ağrıyordu nasıl bulanıyordu. ne içersem içeyim alkol yoksa içinde hemen kusuyordum. günün ilk alkolü de farksız. henüz mide uyuşmadığı için uyanır uyanmaz çektiğim votkayı kusmamak için hemen limon yalardım. kusarsam eğer çok ama çok sinirlenip üzülürdüm boşa gitti diye. kendi avucuma kustuğum içkiyi bile geri içtiğim olmuştu.

    kıpkırmızı gözler, bulutlu bir kafa işe yaramaz bir vücut. kendimden iğreniyor iğrendikçe de içiyordum. ama durduramıyordum, akıl mantık düşünce kısmı çalışmıyordu beynimin.

    peki ya hastane günlerim? kolonya içmemem için hastane bahçesinde nereye gidersem gideyim annemin peşimden koşması ve benim sinirlenmem. hastane bahçesine gömdüğüm 50 tl (kolonya alabilmek için) yara olan ağzım.. başkalarını benden kurtarmak için ölmeyi bile denemiştim.

    dün gibi aklımda, adsız alkoliklerdeki insanların olur böyle kazalar diye bana sarılmaları. ve beynimden alkolün a sını silişim.

    siz hiç sabah başı dönmediği, midesi bulanmadığı ve ayık olarak uyandığı için sevinen birisini gördünüz mü? ayık geçirdiğim her gün her dakika benim için ayrı bir mutluluk ve huzur. her nefeste zevk alıyorum çünkü sarhoş değilim.

    gözlerim kırmızı değil, beynim cin gibi, 60 kilo kadar verip gören kimsenin tanıyamadığı birisiyim. o kötü günleri ben hariç herkes unuttu o derece. eskiden içki aldığım hatta sürekli veresiye yazdırdığım telek bayiine gittim bir kaç ay önce. adam beni tanımadı ama konuşunca sesimden tanıdı. onun gözlerindeki mutluluğu dahi görmek bir çok şeye bedel.

    hani hastanede bile sigara içerken bile takip ediliyordum ya, şimdi peki? bana o kadar güveniyorlar ki şu an dolapta bira, yan odada babamın rakı ve viski stokları mevcut. çünkü kafama silah dayasalar, ölümü yeğlerim içmektense.

    akşam üzeri a.a da pasta kesip bu süreçte bana destek olan herkese teşekkür edeceğim. ama bundan önce bana ara ara mesajlarıyla tebrikleriyle destek olan suserlara da teşekkür ederim.

    böylesi kişisel bir entry'yi neden giriyorum? çünkü hala acı çeken alkolikler var bunu okuyan. ve okuyanlara diyorum ki, ben sizlerden daha beter bir haldeydim. içki içmeden değil bir gün bir saat dahi duramaz haldeydim. ama umut var. umutsuzluk insanı daha da batağa saplar. istedikten sonra ama yandım allah diye yürekten istedikten sonra aslında hiç de zor olmayan biçimde ayık ve mutlu bir yaşama kavuşmak mümkün. hele ki anlayışlı bir aile ve muhteşem bir sevgiliyle bu daha da kolay. ve bunu devam ettirmek de tek bir kurala bakıyor ilk kadehe dokunmamak. gerisi sağlıklı ve huzurlu bir yaşam.

    adım sendrom ben bir alkoliğim
  • pençesinde kıvrandığım, kurtulmayı ümit ettiğim, uzun zamandır var olan, son 4-5 aydır iyiden iyiye kronikleşen, bazı şeylerin önünü alamadığım/aldırmayan hastalıktır.

    kurtulmak için sanırım yapılması gereken ilk şey, bu durumu kabullenip, önce kendine, sonra insanlara itiraf etmektir.

    son bir aydır, doktor kontrolünde haftada bir iki kadehe düşürmenin ardından, içkiyi tamamen bırakma kararı aldırandır. ki ben, bundan 4 sene öncesine kadar içki ve türevlerinin kokusuna bile katlanamayan, alkolün beni hiç cezbetmediği bir insan olarak aniden başladım içmeye. başkalarında nasıl olur veya başlar bilmiyorum ama, bende travmatik bir durumun tetiklemesiyle, daha doğrusu yaşadığım bir travmanın ardından alkolün ardına sığınarak, gerçek hayatı ötelemek isteyerek başladı. sonra bişey daha, ardına bişey daha derken, iyiden iyiye şişeye sarılmak olarak vuku buldu durum.

    4-5 ay evveline kadar sürekli gitmem gereken bir işim, sorumluluklarım, sabah erken kalk durumu olduğu için, en azından sosyal hayatın içinde olmamdan mütevellit, geceleri, sabaha dek süren ve yalnız içtiğim için, yanımda çalışanlar dışında (sabah kazan gibi kafayla işe gittiğimden, hiç söylemedim ama eşşek değillerdi, biliyorlardı her halde) pek kimsenin bilmediği, kendi içimde yaşadığım veya yaşadığımı sandığım bir durumdu. bunu böyle sağlayabiliyordum çünkü dışarıda içmemi engellemek ve asla alkollü araç kullanmadığım için nereye olursa olsun arabayla gidip, içmeyip, dönüş yolunda alabildiğim kadar içki alıp, gelip evde alelacele içiyordum.

    ne zaman ki işe gitme zorunluluğu ortadan kalktı, evde durabilmeye, daha fazla yalnız kalabilmeye başladım. o zaman durum içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. çünkü yalnız kaldıkça içki içebilecek, içki içtikçe de yalnız kalabilecektim. ama keyif almak, mutlu olmak için içmek değil, daha kadeh yarılanmamışken, ''şunu da içeyim de yenisini koyayım'' durumunu geçeli çok olmuştu. içki bitmesin diye mümkün mertebe o gün hepsini içemeyeceğim kadar içki alıyordum. hatta bir gece, heryerin kapalı olduğu gecenin köründe, içkim bittiği ve karşı blokta oturan öğrenci çocukların balkonda bira içtiğini görüp, üşenmeyip gidip kapılarını çalıp, üç biraya 100 dolar vermişliğim de var.

    en kötü tarafı ise, dışarı çıkacağım zaman zaten hali hazırda alkollü olduğum ve araba kullanamayacağımı bildiğim için, taksiyle vs. gidip, dışarıda da içebiliyordum. zira insan alkollüyken pek tabii kendini normal sanıyor. konuştuğun arkadaşlarının çenenle ve davranışlarınla kafasını siktiğini hiçbir zaman farkedemiyorsun. insanlar seni ne kadar severlerse sevsinler, ne kadar değer verirlerse versinler, bir yerden sonra ya istemeyerek, onlara iyilik yaptığını zannederek direk zarar veriyor ya da doğal olarak artık kimsenin çekmek zorunda olmadığı bir adama dönüşüyorsun.

    daha kötüsü, zaten normalde nemrut suratlı ve sinirli olduğumdan, yalnızken normal bir şekilde içkimi içerken, belli bir noktadan sonra sanki bir switch varmış gibi aniden kendini kaybetme, hırçınlaşma ve saldırganlaşma yaratabiliyor olmasıydı. bu da o anda beni arayan bir tanıdığım, internette rastladığım vs. bir arkadaşım olursa eğer, farkında olmadan, ne dediğini bilmeden, hatırladığım ya da hatırlamadığım bir şekilde kalplerini kırmama, canlarını sıkmama ve üzmeme sebebiyet verdi hep. eğer bunlar da olmuyorsa, dışarı çıkıp bela aramaya başlıyorsun kavga etmek vs. için.

    ben ki, hayatında herkesle iyi anlaşan, iyi geçinen, herkesin sevip saydığı -en azından öyle düşündüğüm- insan, artık en sevdikleri ve en yakınları dahil, yaptıkları yüzünden kimsenin görüşmek istemediği, konuşmadığı bir adam haline geldim.

    içmek iyiydi, güzeldi. kafayı dağıtıyordu. beni uyuşturuyordu, kendimi kaybetmemi falan sağlıyordu belki ama, kendimle beraber çevremdekileri de kaybetmenin faturası ağır oldu.

    her ne kadar geçmişe hayıflanmanın bir alemi olmasa da, yanlışmış demek ki.

    hiç gereği yokmuş.
  • kimi zaman akşam olsa da içsek diye başlayan sinsi bir hastalıktır. özelden sorular geliyor deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.
    alkolik olmadığım dönemlerde (haftada 3-4 kere içerdim) arif verimli bana sendrom bu iradeyle ilgili bir şey değil bir zaman sonra her gün isteyecek vücudun, daha sonra da 3-4 saatte bir isteyecek demişti. bu benim için geçerliydi herkes için böyle değildir.
    en sonunda alkol alma isteğimin sık sık tekrarlanan depresyon atakları ve bilinç altındaki acıyla mücadele eşiğimin düşük olması ve değersizlik fikirleri olduğu ortaya çıkmıştı. bilişsel terapi ve ilaçlarla normal bir insan haline geldim.

    bu hastalığa yakalanan yakınlarınız varsa ya da siz bunlardan biriyseniz şunlara dikkat edin:
    1)bu bir hastalıktır ve grip gibi nezle gibi tedavi edilebilinir.
    2)altta yatan kimyasal ve psikolojik nedenlerin bulunması tedaviyi hızlandırır ve başarı oranını yükseltir.
    3)irade ile hiç bir ilgili yoktur. o duruma düşmüş bir alkoliğin vücudu alkole hava gibi su gibi ihtiyaç duyar. alkol almak için delice istek duyar insan. çılgınca aşırı bir istektir bu. dünya akole dönüşür.
    bu halde birisine 1 ay içmeyeceksin karşılığında 10 milyon dolay. ya da sana 5 ay yetecek içki deseniz ikincisini seçer. şöyle bir vaka anlatıldı bana: adam tekel bayiinin camına yumruk atıyor, eller kollar kan içinde ama tutkuyla içiyor vitrindeki içkileri.
    4)alkolikler (bağımlılar) çok yalan söyler. 2x2=4 dese de inanmayın. ilaçlarını içtim diyip içmeyebilir. içmiyorum der ama mutlaka içer. bir yolunu bulur ve içer. kendimden örnek vereyim:
    ağacın altına para gömerdim, gece o parayla içki alırdım. üstüm aranırsa param yok bakın derdim.
    kendi kendime cep bank ile para yollar bakın kartım yanımda değil sadece hava almaya çıkıyorum der. cep bank ile para çeker içki alırdım.
    akşam dolaşmaya çıkar eve gelince bak ağzım kokmuyor derdim ama aldığım içkileri bahçeye saklardım. herkes uyuyunca içmeye giderdim.
    su şişelerine votka koyup sokakta, otobüste vb içerdim.
    doktorum bu hafta sonu içmeme izin verdi der kandırır içerdim.
    hastanede krize girip kolonya içmiş ölümden dönmüştüm. akıllanmadım tekrar kolonya içtim (ama miktarı azalttım). dilim alkolden yara olmasına rağmen içerdim.
    yani her zaman bir bahane ve para bulunur içmek için. asla inanmayın bir alkoliğe.
    6)şunu bilin ve bildirin:sonu alkole bağlı ölüm ya da sokaklara düşmek olacak. istisnası yok. bir bağımlı sabancı kadar zengin olsa da sonu ya erken ölüm ya da yaşayacak kadar zaman varsa da sefil bir hayattır.
    7)iyileşebilir, hiç bir şey için geç değildir. hayata sıkıca sarılır ve mutlu ayık biçimde devam eder. kendisini işine, aşkına, müziğine ibabetine vs verip alkolden kurtulabilir.
    8)anti epileptikler, ethylex ve bilişsel terapi gerçekten de etkilidir.
    9)ben şu anda ayıksam herkes bırakabilir!
  • bana alkolik oldun diyenler bir bok bilmiyorlar, alkolik falan değilim bu kesin. eminim. içkinin bazen işime engel olduğunu düşünüyorum işimin içki içmeme engel olduğunu düşünmüyorum en azından.

    ama bir adam arabasını vurduğunda olur lan deyip geçerken, yüzlerce dolar verdiği elektronik bir eşyayı ilk ayında bozunca canım sağolsun derken yani paraya pula zerre değer vermezken bir yudumluk viskiyi yere dökünce kendine olmadık küfürler ediyorsa, dökülen viskiyi nasıl değerlendiririm diye düşünüyorsa alkolizmle dans ediyor demektir.

    bir adam cebinde, çantasında viski matarası olmadı mı kendini eksik hissediyorsa alkolik olma yolunda ilerliyor demektir.

    sabahları yatağından kalkarken bir parçasını o yatakta bırakıyorsa, her sabah dha da korkunç bir halde oluyorsa, bazı sabahlar işe başladığında hala sarhoş oluyorsa o adamın acilen bir şeyler yapması gerekir.

    hepsini geçtim...
    uzatmak istemiyorum asıl önemli nokta şu.
    her gece içelim, her gece toplanalım hep beraber içelim. gündüz kaybettiğimiz kafaları bulmak için, eğlenmek için, sarhoş olmak için içelim lan. bu alkolizm değil. ama geceleri tek kalınca ne içsem diyorsa bir adam. artık sarhoş olmak için değil bir şeyler düşünmek, yazmak, okumak, konuşmak için içkiye ihtiyaç duyuyorsa. köpek gibi uykusu varken sırf içmek için sabahlara kadar oturuyorsa. o adamın alkolizme yaklaştığı kesindir.

    bir adam bunları yazarken bile viski de azaldı neyse vodkayla devam ederim diyorsa o adamın allah belasını versin.

    sosyal içici dedikleri nane güzel. için, eğlenin, muhabbet edin.
    ama tek başınıza içmeyin. o iki bira sonra bir şişe şarap oluyor sonra iki şişe. iki şişe şarabı kabullendiğiniz sırada vodka geliyor sonra viski. hiçbiri yetmiyor...
    var olduğunuzu hissetmek için hepsi gerekiyor ama hiç biri yetmiyor. var olduğunuzu hissetmek için yaptıklarınız aslında sizi yavaş yavaş yok ediyor. fark ettiğiniz de varlıkla yokluk arasında bir sınırda oluyorsunuz ve kafanız çok güzel oluyr. yanlış kararlar vermeniz an meselesi...

    az için, tek içmeyin. içip de kendinizden yeni muhabbet arkadaşları türetmeyin...
  • http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=193690

    alkoliğin günlüğü

    eşimle dışarı eğlenmeye çıktığımızda bir-iki kadeh içmeden açılamıyordum. zamanla bu kadehlerin sayısı arttı. sonunda bütün gün, eve nasıl içki sokup nerede saklayacağını düşünen bir alkolik olmuştum

    candan osma (arşivi)

    başlarken
    en tehlikeli görülen iki hastalığa yakalandım, ikisini de yendim. biri alkolizm, diğeri kanserdi. bu iki hastalıktan en zor olanı alkolizm idi. ölüme doğru gittiğimden emin olduğum sırada, bir mucizeyle kurtulacağım, hiç aklıma gelmezdi. fakat oldu ve bütün hayatım inanılmaz güzellikte değişti. bunları sizlerle paylaşma sebebim; bu hastalığın sıkıntısını çekenlere vermek istediğim mesaj.
    1942'de istanbul'da doğmuşum. doktor babam, ben doğduktan 1.5 yıl sonra ölmüş. çocukluğun getirdiği bir saflıkla, okuldaki arkadaşlarıma babamın öldüğünü söyleyemiyordum. içine kapanık bir çocuktum. annemin sık sık "ne düşünüyorsun candanım bana da söyle" dediğini hatırlıyorum. o andaki düşüncemi de biliyorum: "eğer anlatırsam, anlamayacaklar. ayrıca bir sürü fikir yürütecekler ve ben de cevaplamak zorunda kalacağım, konuşmayayım daha iyi."
    ilkokuldan sonra arnavutköy kız koleji'ne gittim. hayatımın en güzel yıllarıydı. okuldan sonra âşık olup evlendim. eşim üst düzey yöneticiydi. iki çocuğum oldu. içki hayatıma o zaman girdi. sosyal içici sınırını geçip alkolik olduğum çizgiyi hiç anlayamadım. bu arada brüksel'e taşındık. 10 yıl brüksel'de oturduk ve işte mucize orada gerçekleşti; hayatıma 'alcoholics anonymous' grubu (adsız alkolikler) girdi. onlara sadece canımı değil, bugünkü mutlu yaşamımı borçluyum.o zamanlar, onlara "ben sizin için ne yapabilirim?" diye sorduğumda, "sen de başkalarına yardım et" diye cevap verdiler. türkiye'ye döndük ve çalışmalara başladım. önce 'adsız alkolikler' grubunu amerikan hastanesi'nde başlattım. sonra new jersey'deki rutgers üniversitesi'ne yedi yaz devam ederek, bağımlılık danışmanlığı okudum. alkolizmi daha da bilimsel olarak öğrendim. şimdi de daha büyük kitlelere ulaşabilmek için bu yazıyı kaleme alıyorum. içkiyi bırakmış biri olarak her zaman yardıma hazırım.

    ilk başlarda normal insanlar gibi içiyor veya öyle zannediyordum. hatta içkinin tadını hiç sevmiyordum. ama bıraktığı etki çok hoşuma gidiyordu. utangaç, içine kapanık bir insandım. bu huyumu hiç sevmiyordum. o zamanlar yeni evliydim ve eşimle birlikte her akşam, istanbul'un ilk diskoteği olan, arkadaşımız tefo'nun gece kulübüne gidiyorduk. bir, iki kadeh içmeden keyifli dans edemiyor, şakalaşamıyor, eğlenemiyordum. işte alkol bu sorunu hallediyordu. yani ben içkiyi, ilaç yerine kullanıyordum.
    seneler geçerken ben fark etmeden, bedenimin, alkole olan toleransı artıyor ve kadehlerin sayısı artıyordu. alkolizmle fazla kaçırma arasında büyük fark var. normal insanlar fazla kaçırdıkları günün ertesinde içki görmek istemez. ben ise ertesi gün, beni 'normale' döndürecek şeyin alkol olduğuna inanıyordum. bazıları her gece içseler yani akşamcı olsalar dahi, durmayı biliyor. kadehteki içkiyi yarım bıraktıkları dahi oluyor. işte ben bunu anlayamıyordum. sosyal içkicinin, sevdiği ve sevmediği içkiler var. eğer o anda sevdikleri içki yoksa, sevmediklerini içmiyorlar. alkolik, sık sık onu severim, bunu sevmem gibi laflar etmesine rağmen, bulduğu içkiye razı oluyor. ve sızıncaya kadar devam ediyor.

    anladığımda iş işten geçmişti
    bir problem olduğunu hissetmeye başladığım zaman iş işten geçmişti. çünkü içkisiz yaşanmayacağına inanmıştım. içebilmek için her türlü bahaneyi buluyor, fakat alkolik olduğumu kabul etmiyordum. içmekten memnun olduğumu zannetmeyin. müthiş bir vicdan azabım vardı. bu hislerle tekrar şişeye dönüyordum. alkoliğin iradesi çok kuvvetli fakat içkiye sökmüyor. çünkü alkolizm biyolojik, fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir hastalık. nasıl ki nezlenizi iradenizle kontrol edemiyorsanız, işte bedenin ve beynin alkol isteğini de iradenizle durdurmak mümkün olmuyor. bunu öğrendiğim zaman, alkolik olduğumu kabul ettim ve içki içmeyi durdurabildim.
    içkiyi pek çok kez günler ya da aylar boyunca bıraktığım olmuştu ama her seferinde başlamak için günleri sayıyordum. hatta bırakıyor, kendimi ispatlıyor, sonra da mücadeleyi kazanmanın verdiği zevkle kutlama yapmak için içiyordum. alkolik olduğumu kabul etmezdim. ancak sonra da alkol bağımlılığının inkâr hastalığı olduğunu öğrendim. karar verdiğimde, son sefer sadece "bugün içmeyeceğim" diyerek, yarınımı tanrı'ya devretmesini öğrendim. ben alkolü bırakmayı, onsuz yaşamayı öğrendim. ama alkol içerken başıma neler mi geldi? işte yaşadıklarım... yani 'film koptu' denilen zamanlar.
    istanbul'da yaşıyorduk ve beş yıllık evliydim. eşim bu sırada italyanlarla çalışıyordu. fabrikanın müdür muavinini eşiyle birlikte bir pazar öğle yemeğine çağırdık. evde olduğumuza göre içebilirdim (bütün içki içtiğim süre zarfında hep kendime böyle anlamı olmayan nedenler yaratırdım.) önce aperatif, yemekte bol şarap, yemekten sonra birkaç kadeh konyak derken ben yine sınırı aşmıştım. tam olarak hatırlamıyorum ama herhalde biraz da gizlice takviye etmişimdir. bir ara sallanmadan yürümeye çalışırken kendimi camın içindeki kaktüs saksısına iki elle sarılmış buldum. allah'ım o dikenler tek tek ayıklanırken ne kadar canım acıdı. ama bu da ders olmadı. güzel bir havada bir arkadaşın bahçesinde hem içip hem de güneşlenirken bu kez de bikiniyle bir kaktüsün üzerine oturdum. bu seferki, acıdan daha korkunç, küçük düşürücü bir şeydi. o gün kendimden nefret etmiştim.
    bir gün otomobilde annem ve çocuklarımla birlikteydim. gezmeye gidiyorduk. arabaya bindiğimde sarhoş olmadığıma eminim. çünkü böyle olsa annem asla araba kullanmama izin vermezdi. ancak arabaya bindikten sonra nerede ve nasıl içtiğimi anımsamıyorum. sadece şişli'de bir yerlerde ters yönde gittiğimi, kızgınlıkla çalınan kornaları, kızımın ağlayışını, annenim iki çocuğa sarılmış bir halde bana korkunç bir çaresizlikle baktığını ve hayatımda ilk kez oğlumdan feci bir azar işittiğimi hatırlıyorum. bu manzara, üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ gözümün önünde. içimden tek cümle geçmişti.
    "böyle bir annenin yaşayarak, çocuklarını, ailesini bu hale sokmaya hakkı yok. hepsi bensiz çok mutlu olacaklar. ölmeliyim."
    utanç, pişmanlık, kendinden nefret etme halim artık son aşamadaydı. kimseye içkisiz bir hayat düşünemediğimi söyleyemiyordum. her gün bırakmaya karar veriyordum. bana sorsanız istediğim zaman içmeyebilirdim.
    ama yine de kendimi içmekten alıkoyamıyordum. 1981 yılıydı. çok yorulmuştum. deve kuşu gibi kafamı yorganın altına saklıyor, gün boyu orada kalmak için savaş veriyordum. ayağa kalktığım anda bir desteğe ihtiyaç duyuyor, tabii ki kadehlere dönüyordum.
    bütün gün içkiyi nereden ve nasıl alacağım, eve nasıl sokacağım, nereye saklayacağım, boş şişeleri evden nasıl çıkaracağım diye düşünmekle geçiyordu. bu bütün enerjimi alıyordu. ama yine de alkolik olduğumu kabul etmedim. çünkü bana göre alkolikler, köprü altlarında yatan, ellerinde sürekli şarap şişesi bulunan, zavallı insanlardı. bir de erkek olmaları şarttı. ben onlardan biri değildim ki. ancak zaman geçince fark ettim.
    onlar gibi köprü altlarında yaşamasam da ben de onlardan biriydim. çünkü meslek sahibi, eğitim görmüş, iyi ailelerde yetişmiş yüzlerce insanla tanıştım. ve her gün olduğu gibi içkiyi bırakmaya karar verdim.

    sizde de alkol sorunu var mı?
    aşağıdaki sorulardan dört veya daha fazlasına 'evet' cevabı veriyorsanız, alkolle sorununuz var demektir. bu durumda yardım istemekte fayda var:
    1. içkiyi bir hafta veya daha fazla bırakmaya karar verip sadece birkaç gün dayanabildiğiniz oldu mu?
    2. başkalarının sizin içkinize karışmaktansa, kendi işine bakması gerektiğini düşündünüz mü?
    3. sizi sarhoş edenin içtiğiniz içkinin cinsi olduğuna karar verip, diğer çeşitleri denediğiniz oldu mu?
    4. son zamanlarda, içmeye sabahtan başladınız mı?
    5. sorun çıkarmadan içebilen insanlara özenir misiniz?
    6. son zamanlarda içkiden dolayı başınıza bir olay geldi mi?
    7. içmediğinizde evinizde sorun çıkarıyor musunuz?
    8. bir davette ikram edilen içkinin yetersiz olduğunu düşündünüz mü?
    9. hiç beklemediğiniz zamanlarda sarhoş olduğunuz halde kendi kendinize "ben ne zaman istersem içkiyi bırakabilirim" diye düşünüyor musunuz?
    10. içki yüzünden herhangi bir işinizin veya sözünüzün aksadığı oldu mu?
    11. içkiliyken yaptığınız şeylerin sadece bazılarını hatırladığınız oluyor mu?
    12. eğer içkiyi bırakabilseydiniz, yaşantınızın büyük bir olasılıkla daha mutlu geçeceğini düşündüğünüz oldu mu?

    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=193783

    'içki beni esir etti'

    bir daha içmemeye söz verip, ankara'ya gittim. bir hafta içmedim ama huyum değişmişti. eşim beni almaya geldi. istanbul'da yeni bir eve taşındık. ilk gün ne mi oldu, sızdım!

    nerede kalmıştık? evet evet ben bir alkolik değilim, o zamanlar öyle düşünürdüm. ben istediği zaman içkiyi bırakabilecek kadar büyük irade sahibiyim. bunu da herkese kanıtlayacağım, ben alkolik değilim...
    artık işler çığrından çıkmıştı. ne yaptığımı bilmiyordum. kararımı verdim, içkiyi bıraktım. ankara'ya gittim. orada çok az arkadaşım vardı. ama onlarla ne konuşacağımı bilmiyordum. otele yerleştiğim günü hatırlıyorum da ne kadar korkunç bir insan olmuştum. ankara'da kaldığım otelde bana verdikleri odayı beğenmemiştim.
    odamın arka tarafa bakmasını bahane edip otel çalışanlarına yapmadığımı bırakmamıştım. zaten artık bu tip huysuzlukları yapmam için alkole ihtiyacım yoktu. huysuz, şımarık biri olmuştum. karakterim, huylarım değişmişti. ben eski ben değildim ama kendimi denetim altına alamıyordum. ankara'da bir hafta kaldım. içmedim. sabahları yürüyüşe çıkıyor, tüm yemeklerimi otelde yiyor, arada bir de çok sevdiğim bir arkadaşımla buluşup dertleşiyordum. kendimi okumaya vermiştim. sürekli kitap okuyordum. uykularım çok düzensizdi. normalde ben uyumuyordum.
    içip sızmak gibi bir alışkanlık geliştirmiştim. şimdi içmediğim için uyuyamıyor sürekli okuyordum. gözümü kapattığım anda korkunç kâbuslar görüyordum.

    'çok iyi görünüyordum'
    fakat içmeden yaşayabileceğimi herkese kanıtlamalıydım. bu süre içinde eşime ve çocuklarıma olan özlemim artmıştı ama bunu ifade edemiyordum. ben yorgun, kötü, aciz bir insandım. benim gibi çevresine zarar veren bir insanın sevmeye sevilmeye hakkı yoktu. intiharı düşünüyordum ama bunu yapamayacak kadar da korkaktım.
    eşim beni almaya ankara'ya geldi. çok iyi görünüyordum. büyük umutlarım vardı bu yüzden kendimle bir anlaşma yaptım. içkiyi bırakmayacaktım ama katıldığımız davetlerde ölçülü olarak içecektim.
    eşimle her zaman çok güzel anlaşan bir çifttik. beraber zaman geçirmekten hoşlanırdık, çocuklarımızın yanında bir gün kavga etmedik. sorunlarımızı ben içmeden önce kendi kendimize hallederdik.
    ama ah alkol her şeyi, tüm mutluluğumu tehlikeye sokuyordu. eşimle yalnızken içmiyorduk. arkadaşlarla bir araya geldiğimizde ise ben birkaç kadehi geçmiyordum.
    bu dönemde yepyeni bir eve taşındık. yemyeşil bir bahçemiz, küçük bir yüzme havuzumuz vardı. bütün hayallerim gerçek olmuştu. bunları düşünürken ilk taşınan eşyanın içkiler olduğunu fark ettim. çok susamıştım, hemen kendime bir kadeh içki doldurdum. ilk bardaktan sonrasını hiç ama hiç hatırlamıyorum. kocam o korkunç halde bulduğumda yeni taşınan şiltelerin üzerinde bir güzel uyuyordum!
    hep söylüyordum "ben alkolik değilim. benim evim, güzel bir hayatım, çocuklarım var. mevki sahibi bir insanım. alkolik olamam ki..."
    eşim, kardeşim, onun eşi ve ben gemiyle bir amerikaseyahatine çıkmıştık. kendimi öyle frenliyordum ki içmemek için. zaten kendi kendime bu kaçıncı söz verişimdi hatırlamıyorum.

    gemide bir alkolik kadın!
    gerçekten dediğimi yaptım. çok ölçülü içiyor, içmediğim için de garip davranışlar sergilemiyordum. hatta geminin en düzgün insanı bendim. ama o gemide bir kadın vardı. eşiyle birlikte seyahat ediyordu. sürekli içiyor, ana yemeğin gelmesini bekleyemeden masa üzerinde sızıp kalıyordu. sabahları da hiçbir şey hatırlamıyor, çakmak çakmak bakan gözlerle gemide geziniyordu. diğer masalardakiler o kadına gülüyorlardı. bense kendi zaferimi kutluyordum. ben içmiyordum, az içmeyi başarabiliyordum. içkiyi bırakmama gerek yoktu. çünkü ben bir alkolik olsaydım o kadının durumuna düşerdim. kendimi ispatladığım için gemi seyahatinden döner dönmez kuruyan ciğerimi sevindirmeye karar verdim. öyle bir kutlama yaptım ki bir hafta yataktan kalkamadım.
    bırakmaya yanaşmıyordum ama az içecektim. çocuklarım küçüktü. içmediğim zamanlarda kendimi affettirmek istercesine çevremdekilere hediyeler alıyor, onları sevgiye boğmaya çalışıyordum. tüm çevrem içkiyi bırakmamı istiyordu ama ben yanaşmıyordum.
    onlara, az içmeye söz veriyor ama içme krizi geldiğinde her şeyi bir kenara bırakıp kadehlere sarılıyordum.
    sarhoşları sanırım tanrı koruyor ama siz bu lafa aldanıp sakın alkollü olarak direksiyon başına geçmeye kalkmayın. anlattığım hikâye ölümün kıyısından dönüşüme bir örnek ama bunu yaşarken ben hiçbir şeyin farkında değildim.
    burada en büyük korkuyu o an yanımda olan canım teyzeciğim yaşadı. teyzemi alıp kendi evime getirecektim. yola çıkarken içmek aklımdan bile geçmiyordu. yolun üzerinde bir bakkal dikkatimi çekti. trafik tıkalıydı, vitrindeki çeşit çeşit içkiler 'gel beni iç' dercesine yüzüme bakıyordu. arabayı kenara çektim, dükkâna girdim. şişeyle buluştuğumda nasıl bir heyecana kapıldığımı bugün bile hatırlıyorum. onu birazdan içecek olmak bana büyük bir haz vermişti. arabaya girdim, yere çömeldim ve çölde susuz kalmış bir yolcu gibi tüm şişeyi kafama diktim. çok ama çok mutluydum. işte yaşamak buydu.
    şimdi teyzemi almaya hazırdım. kimse içtiğimi anlayamazdı çünkü arabada, çantamda, evde nane şekerleri bulunduruyordum. bir tanesini ağzıma attım mı kokudan eser kalmıyordu. teyzemi aldım, yola çıktık. bana göre her şey çok normaldi ama teyzem "ne olur bu kadar hızlı araba kullanacaksan, kullanma. günün birinde kaza yapar ölürsün. yapma candan, ne olur" diye bana yalvardı.

    kriz gelince dayanamıyordum
    kriz geliyordu, ben içiyordum. dayanamıyordum ne yapayım. tabii arkasından sürekli düşüyor, kendime inanılmaz zararlar veriyordum. ya yüzümde kızarıklıklar, çarpma izleri, morluklar. sanki yaramaz bir çocuktum ve bütün gün sokakta oynuyordum. bütün bunları örtmek için de türlü türlü makyaj teknikleri geliştirmiştim.
    en iddialı renkleri seçiyordum. tam bir noel ağacı gibi sokağa çıkıyordum. amacım ilgiyi yaralı olmayan yere çekmekti. kırmızı ruj en iyi makyaj malzememdi. tarz yaratmıştım resmen. kırmızı rujumdan ve morluklarımı kapatmak için kullandığım siyah farımdan vazgeçmiyordum.

    içmek için o kadar çok bahanem vardı ki

    çok yoruldum, bir kadeh içip rahatlayayım.

    bu et, şarapsız, bu balık, rakısız, bu meze, rakısız, bu fındık-fıstık viskisiz hayatta gitmez.

    içki içmeden uçağa binemem, korkuyorum.

    doktor panik ataklarım ve sıkıntılarım için, içmemi söyledi, ben ne yapayım.

    içmezsem uyuyamıyorum, ilaç almaktansa içerim daha iyi.

    japonya'da deprem olmuş. (bunun için günlerce içtiğimi hatırlıyorum)

    kocam yüzüme çok sert baktı.

    kar yağıyor, bir konyak iyi gider.

    hava çok sıcak, buz gibi bira içmeli.

    ay ne kadar gri bir hava, içim kapandı.

    beni anlamıyorlar (anlatmaya da niyetim yok).

    bu kadar problem varken gel de içme.

    bana sert içki dokunuyor, sadece şarap ve şampanya içmeliyim (bahane uydurmakta üzerime yoktur).

    herkes içiyor, bir tek benim içkimi görüyorlar. (bakmasınlar efendim, neden bakıyorlar ki).

    bugün pazar, artık bir keyif yapılır.

    akşam çok kaçırmışım, bira içip kendime geleyim.

    güneşin batışına bir kadeh kaldırayım.

    şu müziğe bak, içmezsin de ne yaparsın
    (ne çaldığının önemi yoktur).

    hazımsızlığa grappa (bir italyan içkisi) iyi gelir.

    grip oluyorum, limon, şeker ve viski kaynatayım.

    sıcak şarabın da kokusuna bayılırım.

    karnımın ağrısına, bir tek konyak iyi geliyor.

    dişim ağrıyor, üstüne rakı koyayım, hatta biraz da içeyim.

    mehtaba bak, bu ne güzellik.

    güzellikleri içkiyle daha iyi görebiliyorum.
  • hiç bir zaman iyileşmeyen, ancak durdurulabilinen bir hastalıktır. bir alkolik asla iyileşmez, daha doğrusu normal bir içici falan olamaz.

    ben uzun zamandır içmiyorum ama halen alkoliğim. 15 yıl sonra da alkolik olarak kalacağım. bunu iyileştirmenin bir yolu yok. ancak içmeyerek bunu durdurabilirim ki yaptığım da budur.

    hem sözlükte hem de başka yerlerde defalarca yazdım, konuştum ettim. adamın hayatını siker bu hastalık. insanlıktan çıkmış bir sürüngene dönüştürür. tabii ki bu bir anda olmaz. günde 10 bira içtiğiniz dönemlerde henüz sefil hale gelmemişsinizdir. ama er ya da geç gelecektir bir alkolik sefil bir hale. keşke dibe vurmadan kurtulsa insanlar, ama genelde dibe vurduktan sonra kurtulma çabasına girişiler. ben de öyle olmuştum oradan biliyorum. onlarca da alkolik tanıyorum. hiç bir alkolik çok fazla yaşamaz.

    öte yandan alkolizmle ilgili henüz tıbbın çözemediği bazı şeyler vardır. her çok içen alkolik olmaz. örneğin 100 kişilik bir gruba 2 sene boyunca aynı miktarda aralıksız alkol verseniz, bunların sadece en fazla 8-10 tanesi alkolik olacaktır.

    babam gençliğinde denize karşı 48 saat aralıksız içebilen birisiydi. ama hiç bir zaman alkolik olmadı. asla gündüz içmedi, bir çok kereler bir kadehle durdu, bir çok kereler bir kaç ay ara verdi içmeye.

    ortağım haftanın 2 günü deliler gibi içer yaklaşık 15 yıldır falan. ancak diğer günler içmez.

    bir alkolik ise içmeden duramaz. bir kadehle asla yetinemez. ağzını değdirdiği zaman dibini bulur, sızana dek içer. sabah kahvaltısında içki içmezse o gün delirebilir. içkisiz bir gün tarifsiz acılar demektir onun için. hayattaki tek kriter alkol olup olmamasıdır. eğer alkol alacak kadar parası ya da kendisine yetecek kadar içkisi varsa ondan daha mutlu hiç kimse yoktur. yaşamasının, para kazanmasının tek amacı alkol alabilmektir. alkolsüz kalma korkusu çok büyüktür. örneğin ben cebimde cep votkası ile dolmuşa binerdim. dolmuş yarım saat sürerdi. yolda dayanamaz, çıldırır, yarı yolda iner, bir kaç yudum içer yeni bir dolmuşa binerdim. sonraları alkolü küçük su şişelerine koyarak bunu aşmaya çalıştım.

    büfeden alırdım eve tam iki dakika var. o iki dakika bile dayanamaz koşarak giderdim. sokak uygunsa 1-2 yudum içer (biz alkoliklerin 1-2 yudumu normal insanların bir dublesinden fazladır miktar olarak) eve öyle koşardım.

    öte yandan kurtulmak da mümkündür. iyileşmiş bir alkolik, konunun uzmanı olarak, acı çeken alkoliklerin ya da alkolik yakınlarının her türlü sorularını cevaplamayı borç bilirim.
  • her allahın günü işe geç kalırken, yarın yine geç kalacağını bildiğin halde, gecenin bu saatinde, tek başına hala votka şişesinin dibindeki son kırıntıları temizleme uğraşıdır. beyninizin ancak beş bira içtikten sonra "evet bu benim artık" diye sinyal göndermesidir. evin muhtelif yerlerine zor günler için alkol depolamaktır. ayıkken dünya ile başa çıkamayacağını düşünmeye başlamaktır. kazandığınız paranın yarısını içkiye yatırmaktır. işin acı tarafı bu gemi tek başına batmıyor, size tutunan herkesi yanınızda götürüyorsunuz arkadaşlar.
hesabın var mı? giriş yap