• oruç bozan çocuğa meleğin "sen artık yüz karasısın" dediği bi çizgi film ama sözlükteki yorumlar cumhuriyet provokasyonu temelinde şekilleniyor ve bu çizgi film savunuluyor.. eleştirmek için ne yapılmalıydı acaba, melek çocuğa kırk kırbaç falan mı vurmalıydı. eminim o zaman bile savunan çıkardı.

    bi çocuğum olursa ilk beş sene tv seyrettirmeme kararımı perçinletmiştir ayrıca. hatta evde tv bile olmayacak, ben ona internetten çizgi film külliyatı indirir seyrettiririm. ama ilk beş sene sizin gibi insanlarla görüşmesini de engelleyemeyeceğim, o kötü işte..
  • ayı demekmiş. bundan sonra arkadaşlarıma ayı yerine, arthur derim. ecnebi yerine koydum sanıp anlamazlar havaya da girerler sdfghfgdfs
  • dünya sevimlisi bi filmdir. kimsenin içindeki çocuk ölmese keşke diye düşündürtüyor.
  • ayrıca sevgili oruçlu çizgi filmimizin a.b.d. - kanada ortak yapımı olan arthur olması da ayrı bir güzellik. sanırsın trt hazırlamış çizgi filmi, içine çaktırmadan bir tutam şeriat atmış da o yüzden fırtına kopuyor. arthur bu arkadaşım, bizim ayı yogi'nin filan modern versiyonu. standart çizgi film işte, mutlak kötüler ve iyiler var, tıpkı şirinler ve gargamel gibi. melek olduğu söylenen "mutlak kötü" gelmiş, oruç tutmazsan yüz karası olursun demiş. sonra "mutlak iyi" olduğu çok bariz olan taraf çocuk için mutlak doğru bilgiyi vermiş.

    bunda bir sorun bulanlara çocuklarına laff-a-lympics'ten ötesini izletmemelerini tavsiye ediyorum. hani gerçek kötüler var, onlar kötüler, yarışma sonunda kötülerin hile sekansı giriyor filan...
  • zenginlerde az rastlanan türde bi felsefeye ve marjinalliğe sahip bi adamı anlatır bu film. russell brand'in performansi görülmeye değer. ve tebessüm ederken bi anda gözleriniz dolabilir.
  • bu çizgi filmi kim yapmış, hangi ülke yapmış, şeriat propagandasıymış, yok yahudi bilmem nesiymiş, yok dublajda şu muymuş bu muymuş bir önemi yok. bunu normal bulan ve karşısında olanların kavgalarının önemi yok! bunlar alt başlık. ana başlık şudur ki;

    bir çocuğa küçücük yaşında, o gelişmekte olan ve öğretildikleriyle, gördüğü davranış şekilleriyle kendini oluşturan o minicik güzel ruha, böyle korku dolu mesajlar aktarmak. ''şunu yapmazsan, yüz karası olursun'' mesajı vermek.
    utanç duyulmalı. yapan da bunu yayınlayan da utanç duymalı! eğer orijinal metni bizim duyduğumuz gibi değilse, o zaman tabi ki bizim duyduğumuzun neden bizim duyduğumuz gibi olduğunu anlayabiliyoruz!
    çocuklara dini aşılayacağız diye bir gaye güdenler ve onlara dini bu tarz bir dille öğretmeleri gerektiğini düşünenler, allah'a en uzak insanlar olduklarından en ufacık bir şüphe dahi duymamalıdır.
    çocuk kaydeder. bizim yetişkinlikte yaşadığımız pek çok korkunun, güvensizliğin, saplantının, kişisel zayıflıkların hepsini çocuklukta kaydettiğimiz anlardan-hatırlanan ya da hatırlanmayan anlardan alırız. ve kafamıza işlenenlerden. insanların yetişkinliklerinde aşmaya çalıştıkları bir sürü kalıp, çocukluklarında öğrendikleri kalıplardır. ve hepsi korku kaynaklıdır.

    şimdi bir çocuğa bu çizgi filmin bu bölümünü izlettik. ona ne öğrettik? orucun ne olduğunu bile değil, kaldı ki, çocuğun bu yaşta orucun ne olduğunu öğrenmeye hiç ihtiyacı yok.

    -büyüyünce oruç tutmam lazım.
    -tutmazsan dışlanırım.
    -tutmazsam sevilmem.
    -tutmazsam yüz karası olurum.

    bir çocuğa her ama heeeer şeyden önce, çok sevildiği, her koşul altında çok sevileceği öğretilmelidir. ona güven verilmelidir. iyi ve doğru olmak anlamında eğitim verilirken, bu eğitim içinde korku değil, sevgi olmalıdır. yani ''şunu yapmazsan seni öcülere veririm, seninle konuşmam, odaya kapatırım'' gibi cümleler kurulmamalıdır örneğin. önüne koşul konmamalıdır. onun sevgi dolu ve kendine güvenli bir insan olması isteniyorsa, ona güven ve sevgi vermek gerekir haliyle. aksi taktirde ilerde onay ve sevgi alabilmek için kendi gibi olmayı bırakıp, bugünkü genel insan profilinin yaptığı gibi, ''şöyle davranırsam beni sever, şunu yaparsam herkes beni onaylar, böyle yaparsam yargılanırım'' gibi düşünce ve silinmesi ciddi uğraş isteyen duygular içinde, kendi için değil, başkaları için ya da başkalarınca onaylanmak için yaşar. en azından hayatı yoğun olarak, onaylanma isteği, onaylanmama ve yargılanma korkusu, güvensizlik içinde geçer. güvensizlik. yabancı geliyor mu? hepimizde var. peki neden var? ebeveynlerimiz bize çocukken sevilmek için koşul sunduğu için. ve toplum tarafından kabul edilmek için de koşullar olduğunu öğrettiği için. koşulsuz sevgiyi öğrenen ve doğru eğitim verilen çocuk, güvensiz olmaz. en azından güvensizlik hissi zayıf olur diyelim. çünkü toplum algısı da aileden sonra çok önemli. o da korkuları tetikliyor çoğu toplum koşullarında. çocuğa elbet eğitim vereceğiz, doğruyu yanlışı göstereceğiz, iyi ve doğru insan olmak adına önce.
    ama ona neyi seçeceğini biz söyleyemeyiz. inanç sisteminin ne olacağını biz söyleyemeyiz. bu günahtır. oruç tutmamak günah diyorlar ya çocuğa. günahtan haberleri yok. kaldı ki, bunu yapmazsan ''yüz karasısın''diyeceksin bir de. koşulu, korkuyu, şartlı sevgiyi öğreteceksin! ve korku kaynaklı bir tohum büyüyecek, ilerde ''bunu yapmazsam onaylanmam, dışlanırım'' (altında da sevilmem korkusu var bunun) diyerek yapacağı şeyi yapacak, ve siz bu insana, ''bunu sen seçtin'' diyeceksiniz! o mu seçti? ya da seçtiyse doğru nedenlerle mi seçti? sevgiyle mi seçti? yoksa korkuyla mı seçti? ona bırakmadığınız ki seçimi. onun adına karar verdiniz. ve korku tohumları ektiniz. bilgilendirip doğrusunu kendisinin bulması size uygun değildi. siz de öyle öğrenmemiştiniz.

    bir aile içinde çocuk yetiştirmek, o ailenin bileceği iş.
    şimdi biz bu başlık altında, devletin kanalında yayınlanmış ve çocuklar için yayınlanan bir çizgi filmden bahsediyoruz. ne acı!

    bir çizgi filmde dinin, musevinin, müslümanın ''işi ne''yi geçtik, içinde bir çocuğa ''yüz karasısın'' denilen bir yayından bahsediyoruz.
    bu konunun vehametinin farkına yeterince varıldığını sanmıyorum. küçük beyinlerin bir bilgiyi nasıl aldığını ve her bilginin ciddi şekilde çocuğun geleceğini nasıl etkilediğinin farkında olunduğunu sanmıyorum. bunu normal ya da yanlış bulanların tartışmalarından çok daha derin ve vicdanidir konu.

    bu herhangi bir ayıp, hata, yanlış meselesi değil. bu hepimizin ciddi ciddi çocuklarımız adına, insanlık adına, ülkemiz adına üzerinde durmamız, dikkat etmemiz gereken bir konu. çocuğum olsaydı ve kazara bu diziyi izlemiş olsaydı, bunu yayınlayanlara dünyayı dar ederdim.
    hangi hakla senin-benim çocuğumun beynine bu bilgiyi, bu dayatmayı, bu korku dolu mesajı ekebilir birileri?
    ekiyorlar ama değil mi? bugün arthur'da, yarın bir yerde..

    korku ekiyorlar..
  • beklediğimden kesinlikle çok daha iyi çıkmış romantik komedi. keşke sonu daha farklı olsaydı diyor insan. russell brand, yakışıklı mı, çirkin mi arasında olduğu belli olmayan yüzü ve johny depp 'in rahatlığına sahip oyunculuğuyla kesinlikle çok başarılı olmuş.

    ayrıca çok iyi bilindiği gibi bu tarz filmlerde uşak ya da yardımcı rolündeki karakterler çok önemlidir. bu karakterler, sözkonusu başrolün etrafını çizerek o karakterin bizim gözümüzdeki imajını belirlerler. bu noktada hobson (dadı) rolündeki hellen mirren, müthiş bir iş çıkarmış, bunun da altını çizmek gerek.
  • asıl konu, nasıl bir melek çoçuğa sen yüz karasısın der? herşey tamam trt falan ama bu melek ne meleği arkadaş. herhalde aramıza yeni bir melek türü katılmış , hayırlara vesile olur inşallah.
  • söz konusu çizgi filmdeki hayvanlar şu şekildedir.

    arthur ve ailesi: aardvark
    buster: tavşan
    brain ve tibble ikizleri: ayı
    muffy ve francine: maymun
    binky: bulldog
    sue ellen: kedi
    prunella: fare
    fern: köpek
    george: geyik

    bunun dışında gayet eğlenceli ve rahatlatıcı bir çizgi filmdir. karakterlerin yaşadığı elwood şehri'nin görüntüsü bile insana huzur verir, o şehirde o hayvanlardan biri olma isteği uyandırır içinde.
hesabın var mı? giriş yap