• onda zamandir kimse yazmamis, hayret ettim, ben yaziyorum: ashkenaz yiddish dilindedir. almanyanin bir bolgesinin adi olan bu isim zamanla hem almanya'yi hem de orta ve dogu avrupa'dan gelen yahudileri tanimlayan bir kelimeye donusmustur, nasil ki seferad ibranicede ispanyol demektir, ashkenaz icin de aynisi gecerlidir.

    bunun haricinde tevrat'da ashkenaz gomer'in uc oglundan biridir (tekvin 10:3), yafed milletini olusturan kabilelerden birinin de kurucusu kabul edilir. boyledir.
  • tarihte ki en buyuk soykirimlardan birini yasadiklari halde gunumuzde yasayan yaklasik 14-15 milyon yahudinin yuzde 60-65ini olusturmasi hem tarihciler hemde bilim adamlari acisindan buyuk soru isaretidir. sorulacak soru basit ya ahmedinejat gibi holokost hayal urunu diyip kapatacaksin olayi, ya da cok daha onemlisi bu askenazilerin kokeninin nereyeye dayandigini bulacaksin ki bu nerdeyse imkansizdir. askenazi dogu avrupa yahudiligidir. yahudi damgasi yiyen einstein, freud, marxtan tutta rotschildlara kadar en meshur yahudileri olustururlar. bilindigi gibi 9 milyonluk askenazilerin yaklasik 6 milyonundan sabun yapilmis geriye 3 milyondan az yahudi kalmasina ragmen aradan gecen 66 sene icerisinde nasil sayilari nerdeyse yuzde 300-350 artmayi basarmis, iste bu arastirmacilarin merak konusudur. askenaziler disinda diger buyuk gruplar turkiyede de bulunan sefaradlar ve arap yarimadasindan israile kacirilan mizrahilerdir. kenan ulkesi, vaadedilmis topraklardan cikan bu dini inancin o topraklarinda yasayan gruplarinin soykirim gormedigi halde gunumuzde halen askenazilerin gerisinde olusu da sorulan sorulardan biridir cevrelerce. basit bi hesaplamayla askenaziler seferad ve mizrahilerin toplaminin iki kati diyebiliriz. askenazilerin kokenleri hakkinda ilginc iddialar vardir. suphesiz bunlarin en ilgi cekici ayni zamanda bizleri de ilgilendiren askenazilerin soyunun hazar turklerinden geldigidir. yani bu teoriye gore dunyada en buyuk yahudi grubunu olusturan aslinda yahudi dogmayip sonrada yahudilege gecenlerdir ve de ayni zamanda kokenlerinin turk oldugunudur. bilindigi gibi hazarlar 6 ila 11 yuzyil arasi adini verdigi hazar denizi etrafinda yasamis bir turk kavmi. islamin ortaya cikmasiyla bazi turk kavimlerinin onu secmesi hazar hakanlarini da samanizmi birakip bir tercih etmek zorunda birakmisti. burda anlatilan bi sehir efsanesine gore, hazar hakani 8. asir zamani uc dinin adamlarini cagirir ve onlara kendisinin nicin o dini secmesi gerektigini sorar. imam ve papaz iste bu yuzden su yuzden beni sec derken onlar orda birbirine girer. bunun ustune rabbi iste hakanim musevilik en bariscildir bu yuzden bizim yolumuz en dogrusudur diyerek hakani ikna eder der efsane. 11. asir farsi dokumanlarina gore hazarlarin hepsi yahudilege gecmistir. sonrasi malum orta asyada umdugunu bulamayan turki kavimler hizla batiya goc etmeye baslar. bunlarin bir kismi selcuklular gibi anadoluya diger kisimlari hazarlar, tatarlar gibi dogu avrupaya yerlesir. tam da burada teori devreye giriyor. zaten coktan yahudiligi benimsemis hazarlarin hepsi askenazi olarak ortaya cikiyor dogu avrupada. kanitlanmasi imkansiz bu teori ustune hebrew universitesi olsun baska akademik cevreler olsun yogun arastirma ve kitaplar yaziliyor. yani dunya turk olsun mantigi yok ortada, ciddi ciddi bu konu arastiriliyor. farzedelim askenaziler hazarlardan geliyor, ne degisir. elbette hicbirsey degismez, ama einsteindan tutta freuda, marx'dan lenine hepsi turk olur ki lenin zaten kismen kazakti. orf adet geleneklere bakildiginda ortak yonlerde goze carpar. islam oncesi turklerde kadinlar hakanlarla esit hatta daha el ustunde tutulurdu. kadina saygi ve hurmet saman turk toplumunun en onemli degerlerinden biriydi, sonra islam kisvesi altinda araplasinca turklerde karilarina dansoz cengi kiyafetleri giydirip orda burda herkesin mali edip bu degeri yok ettiler tabii. fakat askenazilerde kadin halen en onemli bireydir, onun icindir ki yahudilik anadan gecer babadan degil. dunyada hicbir toplum askenazi kadar kadinlari korumaya yonelik orf ve adetler tasimamaktadir artik. dedigim gibi bir zamanlar biz de boyleydik bozdular hepimizi. bu bilgiler isiginda acikcasi boyle bir teorinin gercek olmasi beni oldukca sevindirirdi diyebilirim. 300 milyon bi boka yaramayan din kardesi kisvesi altinda kuyumuzu kazan araplardan cok ben askenazi olsun seferad olsun yada mizrahi olsun her cesit toplamda 15 milyonu gecmeyen yahudilerle gercek dost olmayi yeglerdim. trakyada ki nazi gazli bazi provakatif tatsizliklar disinda hicbir zaman bizim tarihimizde antisemitizm olmamistir, fakat ne yazikki yine filistin ve diger arap boku yuzunden bu illet bizede bulasti, elbette israilin politikalarinin da etkisi vardir bunda kimse bunu inkar edemez.
  • holocaust oncesi dunya yahudi nufusunun beste dordunu olusturmaktayken, gunumuzde yaklasik yarisina dusmuslerdir. buna ragmen israilin sosyopolitik yapisinda en belirleyici unsur olmaya devam etmektedirler. bugune kadar ulkeyi yoneten devlet adamlarinin hemen hemen tumu askenazidir mesela. ayrica tarihte en unlu yahudiler de bu gruptan cikmadir; karl marxdan, albert einstein, steven spielbergden sigmund freuda, george sorostan woody allena kadar. abdyi yoneten siyaset ve is dunyasi liderleri de bu gruba mensuptur. unlu macaryahudisi marksist dusunur arthur koestler de, onucuncu kabile kitabinda, hazarlarin askenazilerin atasi oldugu savini ortaya atarak, nazizmin teorik temellerini curutmeye calismistir. askenazilerin kafatasi yapilarina kadar detayli kanitlar ortaya koysa da, bu iddia henuz dogrulanamamistir. ancak karaimler veya karay turkleri olarak adlandirilan halkin, askenazilerle dogrudan baglari supheli olsa da, hazarlarin torunlari olduklari hemen hemen kesin gibidir.
  • aramızda bugün yaşamakta olan 20 bini aşkın türk yahudisi'nin büyük çoğunluğu, 1492 yılında ispanya'dan osmanlı topraklarına göç etmiş ve burada yeni bir vatan bulmuş "sefarad"ların torunlarıdır. ne var ki, bazı kaynaklara göre 250 binleri bulmuş olan bu mültecilerden daha önce de doğu avrupa'dan o zamanların bizans imparatorluğu'na gelmiş ve osmanlıların trakya ile orta anadolu'yu fethinden sonra daha rahat bir yaşama kavuşmuş olan aşkenaz yahudileri, bu toprakların daha eskileri sayılır. ibrani dilinde sefarad sözcüğü ispanya ile, aşkenaz ise almanya ile eşanlamlıdır ve bu iki halk topluluğuna, dünyanın tüm yahudi çevrelerinde rastlanılır. beri yandan, sadece türkiye'ye has olan rum kökenli romanoidler ile kırım yarımadası'ndan istanbul'a gelmiş karaitler de, ülkemizin yahudi toplumu içerisinde bugün pek az sayıda olmalarıyla birlikte, ilginç geçmişleri ile "türkiye kültürler mozaiği" içerisinde birer değişik "alt grup" oluştururlar.

    sefarad, romanoid ve karait'lere önümüzdeki günlerde ayrıca değinilecektir. bugün kısaca tanıtmak istediğimiz türk aşkenazları, özellikle 13. ve 14. yüzyıllar boyunca, almanya, fransa ve macaristan'daki çeşitli sürgünler sonucu gittikçe artan sayılarda osmanlı topraklarına göç etmişlerdi. buradaki yönetim ile uyum içinde yaşayan bu halk topluluğuna herhangi bir meslek kısıtlaması getirilmemiş olmakla birlikte, çoğunlukla ticaret ve küçük zanaatları seçmişlerdi, ancak aralarından, örneğin sarayda da görev almış birçok saygın hekim gibi bilim adamları da yetişmişti. aşkenazların en yoğun bulundukları kent olarak edirne bilinir. işte burada 15.yüzyılın başlarında, ilginç bir mektup kaleme alınır: frankfurt asıllı haham isaak zarfati, avrupa'daki yahudi cemaatlerine yönelen ve "burada herkes, kendi incir ağacının ve asmasının altında huzur içinde yaşayabilir…" tanımlamasını da içeren bu tarihi mektubunda, avrupa yahudilerini osmanlı topraklarına yerleşmeye çağırır. ilginçtir ki, daha çok alman ve fransız cemaatlerine gönderilmiş olan bu çağrı, s.shaw gibi tarihçilerce, özellikle ispanya yahudilerinin çok geçmeden ülkeye akın etmesine en büyük etken olarak görülmektedir.

    aynı dönemlerde osmanlı padişahlarının ve bu arada kanuni sultan süleyman'ın "almanlar fermanı" diye bilinen çağrısı ile ülkeye daha çok yahudi gelmesini sağlamak arzuları, çeşitli orta avrupa ülkelerinden artan sayıda aşkenazların da gelmelerine önayak olmuştu. beri yandan 17. yüzyıl boyunca, esir tüccarlarının eline düşmüş yüzlerce aşkenaz genç erkek ve kadın, özellikle istanbul yahudileri tarafından satın alınarak bu kente yerleştirilirler. daha sonraki yıllarda ise gerek macaristan, polonya, moldavya ve ukranya bölgelerindeki sefil yaşamlarını terketmek isteyen, gerekse 1880'li yıllarda rusya'da başgösteren pogromlardan (yahudilere karşı güdülen saldırılar) kaçan binlerce aşkenaz başta istanbul'a akın ederler. bu arada, almanya ve avusturya'da yahudi düşmanlığının gittikçe artması sonucu, bu ülkelerin çeşitli kentlerinden bazı aileler de, daha huzurlu bir ortam bulacaklarını inandıkları istanbul'a yerleşirler.

    bunca değişik ülkelerden gelen ve birbirlerinden oldukça farklı ortamlar ile kültürel altyapılara sahip olan tüm bu aşkenaz göçmenleri, tabiidir ki bir arada yaşadıkları istanbul kentinde ayrı bir kümeleşmeye gideceklerdi. işte, daha çok kırsal bölgelerden gelen moldavya ve ukranyalılar yanısıra, küçük zanaat sahipleri olan rus ve polonyalılar, beri yandan orta avrupa kentlerinden gelen ve çoğu okumuş alman ve avusturya aşkenazları, ayrı cemaatlerde ve sinagoglar etrafında toplanmışlardı. meslekleri de değişikti - meyhaneci, celep veya terziden, ithalat mümessili, şirket veya banka müdürü, hatta sultan ii.abdülhamit'in dişçisine kadar…

    gerek mutlak sayılarla sadece birkaç bini, gerekse türkiye'deki yahudi nüfusunun yüzde 3'ünü aşmayan aşkenazlar, dini ve kültürel gereksinmelerini oldukça özerk biçimde yerine getirmekteydiler. büyük çoğunluğu istanbul'da - ve yüzyıl devriminde özellikle galata ve çevresinde - yaşamakta olan bu topluluk, kendilerine has makamlarda dua edilen üç ayrı sinagoga giderlerdi (ki bunlardan biri, yukarıda değinmiş olduğumuz ayrı kümeleşme sonucu schneiderschul = terziler sinagogu olarak anılmaktaydı). özerk bir yönetimi olan kendi cemaatleri bulunuyordu. din adamlarını, yani dini konuları danışacakları rebbe ve sinagogda duaları okuyan kantorları, genellikle dış ülkelerden anlaşmalı olarak gelirdi. bunlar arasında, 1900 yılında almanya'dan davet edilen dr. markus, önceleri cemaatin goldschmidschule, ardından ise bene-berit okullarında öğretmenlik ve müdürlük yapmış, engin dini ve felsefe bilgisi ile, sadece istanbul aşkenazlarının değil, türk yahudiliğinin gelmiş geçmiş en aydın şahsiyetleri arasında anılmaktadır.

    yüzyılımızın ilk yarısında örf ve adetlerinde türk sefarad toplumu ile oldukça büyük bir farklılık göstermiş olan aşkenazların evlerinde konuştukları yidiş dili, ağırlıklı olarak ortaçağ almancası, ibranice ve çeşitli slav ile romen dillerinin bir karışımı olup ibranice harflerle yazılır. yüzyılımızın başında aşkenazların kullandıkları almanca, rusça, lehçe, macarca ve romence yanısıra, tüm evlerde konuşulan yidiş, aşkenaz ortak kültürünün ana ortamıydı. ne var ki, bu topluluğun özellikle batıya yönelen göçleri sonucu, mevcudu bugün birkaç yüz kişiye inmiş olan türk aşkenazları, ülkedeki sefaradlar ile ortak evlilikler sonucu kendilerine has etnik özelliklerini büyük çapta yitirmiş olup genel olarak "türk yahudi toplumu"na entegre olmuş durumdadırlar. yüzyılın başlarında aşkenaz cemaat yetkililerince kurulmuş bulunan ihtiyarlar yurdu ve okul gibi kurumlar, bugün artık tüm yahudi toplumuna hizmet vermektedir. yılın her günü faaliyette bulunan sadece bir sinagogları kalmıştır. ne var ki, son yıllarda genç bir ekip tarafından kurulmuş bulunan galata aşkenaz kültür derneği, tarihe karışmaya yüz tutan bu toplumun kültürel mirasını yaşatmak üzere çeşitli etkinliklerde bulunmaya başlamıştır ki, bunlar arasında terziler sinagogu'nun bir sanat galerisine dönüştürülmesi ile yüksekkaldırım aşkenaz sinagogu'nun bu yıl kutlanacak olan "100. kuruluş yılı günleri" yer almaktadır.

    kaynakça
    türkiye aşkenazları hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinmek isteyen okurlarımıza, (daha önce değinmiş olduğumuz kitaplar dışında) özellikle aşağıdaki yayınlar önerilir:
    1- e.groepler : islam ve osmanlı dünyasında yahudiler - belge yayınları, 1999
    2- m.grosman : dr.markus - kendi yayını, 1992
    3- e. frayman : aşkenazlar - "tiryaki" dergisi, istanbul, sayı 34 - 36, 2000
    4- s.shaw : the jews of the ottoman empire and turkey - new york, 1991

    http://www.minidev.com/…kulturler_yahudi_tarih3.asp adresinden alınan bu yazı robert schild'e aittir.
  • seferad lardan daha zeki ve uyanık oldukları yolunda ustu kapalı sakaları da yapılır
  • bugünkü israil'i kuranlar eşkenazlar yani avrupalı yahudilerdir. israil'de doğu yahudileri 'ikinci sınıf' muamelesi görür.
  • avrupa'da orta cag'da yasadiklari asiri secilim baskisi yuzunden ortalama iq'ları 115'e yukselmistir. gunumuzde dunyada en yuksek ortalama iq'ya dolayisiyla da en yuksek basariya sahip olan halktir.
    http://web.mit.edu/…pers/ashkenaziiq.jbiosocsci.pdf
  • bildiğim kadarıyla yahudilerin kendi aralarındaki hiyerarşilerinde ilk sırayı alan grup. bunun nedenleri de israil bölgesine ilk yerleşemeleri, israil devletinin kurulmasına öncülük etmeleri, iyi eğitim görmüş varlıklı kesim olmalarıdır. ayrıca orada üniversiteye gidenlerin çoğu da eşkenaz kökenli*.
  • bu aşkenazi kelimesi israil'e avrupa'dan gocen yahudi'lere verilen isim. eşkinazi ya da eşkenazi olarak da kullaniliyormus, karisik isler bunlar tabii. (bkz: vladimir askenazy), (bkz: ashkenazik vs sefardic), (bkz: sefarad)
  • almanya'nın ortaçağdaki ibranice ismidir.

    aşkenaz yahudilerinin, ren bölgesi'ndeki ortaçağ yahudi cemaatlerinden gelen yahudilerin torunları olduğu düşünülmektedir. konuşma dililleri, ibranice ve slavca kelimelerle kaynaşmış bir almanca lehçesi olan yidişdir. konuşma dili olarak yudeo-espanyol kullanan sefardi yahudileri ile temasları 1000 ile 1500 yıllarına kadar çok enderdi. jeopolitik ve ekonomik olarak farklı yaşamlarda bulunduklarından bir araya geldiklerinde sefared ve aşkenazlar arasında sürtüşmeler meydana gelmiştir. 1708 tarihli “isa’dan günümüze yahudi tarihi” adlı kitabında, jacques basnage de beauval bu durumu şöyle ifade etmiş:

    “hollanda’da iki tür yahudi var, bazıları alman, bazıları da ispanya ve portekiz’den gelme. her iki toplumun gelenekleri değişik ve en önemlisi birbirlerinden nefret ediyorlar.”

    osmanlı döneminde de iki grup arasında sürtüşmeler olmuştur. osmanlı hahambaşılığı 1890 yılında cemaatler arasında uyum sağlanması, yoluna gitmiştir. istanbul hahambaşılığı ile aşkenaz yahudi cemaati temsilcileri leon rosenthal, r. friedman ve hefter aralarında milliyet farkı gözetmeksizin anlaşma sağlamışlar ve bundan sonra da 26 ocak 1912’de aşkenaz cemaat temsilcileri ile hahambaşılık arasında yeni bir uzlaşma metni hazırlanmıştır.

    filistin topraklarında ise 1800’lü yıllarda hemen hemen yalnız sefaradlar yaşamaktaydı. göçler sonrası ise aşkenazlar çoğunluk durumuna geçti. ilk özerkliklerini 1858 yıllarında kazandılar. rişon le zion olarak adlandırılan ilk sefarad hahambaşılık kurumu 1842 yılında onaylandı. 1921 yılında ise, ingiliz yönetimi aşkenazlar için ikinci bir hahambaşılık kurumu kurma izni verdi. bu iki kurum halen görev yapmaktadır. israil devleti’nin kurulmasından sonra sefaradlar azınlık durumuna düştüler ve bu durum yeni bir sürtüşme kaynağı oldu. çok uzun süre, devlet kademelerinde yalnız aşkenazlar görev aldı. günümüzde bu sorunun artık sonlandığı görülmektedir.
hesabın var mı? giriş yap