• carl sagan'in bir programinda "benim dogumum sirasinda odadaki doktorun kütle cekim kuvveti bile o an günes ve bir takim gezegenlerin gökyüzündeki belirli pozisyonda olmalarindan kaynaklanan cekim kuvvetinin milyonlarca kati büyüklügündedir"

    diyerek ayari verdigi gercekler.
  • - bitanem hiç havam yok, bu aksam dışarı çıkmasak?
    - olmaz. sen boga'sın, gezmen tozman lazım.
    - ama.. ben.. fiziksel gercek bile gösterebilirim... bak mr çektirdim damarlarımda daralma var..
    - sss..hadi kalk bakim.. yanlız ben gelemicem; balık oldugum için evde ağlamam gerek..
    (bkz: sevgilim inanınca ben de inanmış sayıldım)
  • bütün o fiziksel gerçekler sadece kütle çekim yasalarının sıralanmasından ibaret. bi kütlenin başka kütle üstüne etkidiği çekimin -söz konusu astroloji olunca- insan karakteri üstüne bi etkisi olduğuna varmak için yine hayali bi köprü kurmak gerekiyor.

    yani dev bi mıknatıs düşünün, bi arabayı kendisine doğru çekiyor olsun. arabanın içinde de bi şoför var diyelim. şimdi bu mıknatıs bu arabayı çekecek kadar araba üstüne bi güç uygulayabiliyorsa o zaman şoföre de mutlaka etkisi vardır demek bilimsel bi varsayım değildir. hele şoförün karakterine bi etkisi var demek ciddi ciddi fanteziye kaçar.

    o yüzden gök cisimlerinin arasındaki çekim kuvvetlerini, astroloji gibi dinden sonra ikinci büyük toplu kandırmaca şarlatanlığıyla alakalandırmayalım, burçlarla en fazla eğlencesine ilgilenelim, bilimsel bi temel aramayalım, kalp kırmayalım.. hadi güzel güzel oynayın şimdi.
  • -benim burcum bole ama ben hicbir ozelligini tasımıyorum neden bole???
    -senin yukselenin ne?asil onemli olan o.
    -ama ben dogum zamanimi bilmiorum
    -a sictin o zaman!!
  • gökcisimlerinin konumlarındaki değişikliklerin insan beyninin veya vücudunun üzerinde kayda değer hiçbir etkisi yoktur.

    örneğin ay'ı ele alalım:
    ay'ın çekim etkisinin insan üzerindeki etkisi bir bezelye tanesinden farksızdır. üzerinizden geçen bir uçak yahut bir kuş, sizin üzerinizde ayın uyguladığından daha fazla çekim etkisi uygular.

    gökcisimleri enerji kaynağı da değillerdir. jüpiter ve uranüs haricinde hiçbir gezegenin denklemlere katılmayı hakedecek derecede bir iç enerji kaynağı yoktur. bunlar, doğrudan güneşten aldıkları ışığı yansıtırlar.

    insan üzerinde açık, net ve belirgin etkisi olan tek gök cismi ise güneş'tir. sürekli güneşin elektromanyetik radyasyonunun etkisi altında yaşarız. elektromanyetik radyasyon deyince elbette daha havalı oluyor ama bunun ismi ışıktır arkadaşlar. ışık, dalgaboyuna bağlı olarak çeşit çeşittir. sonuçta bir foton'dur.

    ayrıca yeri gelmişken söyleyeyim, foton kuşağı diye bir şey yoktur. foton şartları aşırı zorlamadığınız sürece hareketsiz kalamaz. hareketsiz kaldığında ise hızla ilk yola çıktığı andaki enerjiyi etkileşim yoluyla kaybeder.

    güneşten yayılan nötrinoların milyonlarlarcası her saniye vücudumuzun içinden geçer. bu geceleri de böyledir. nötrinolar madde ile hemen hemen hiç ilişki içine girmedikleri için geceleri dünyanın diğer tarafından, yerküreye girer, 12 bin kilometrelik kaya ve demir katmanını geçerek vücudumuzdan çıkar. yani vücudumuzdan geçen güneş kaynaklı nötrino sayısı gece ve gündüz boyunca aynıdır.

    enerji ve enerji formu tanımlamaları her ne kadar mistik ve havalı dursa da, enerji dediğiniz şeyin e=mc2 ile açıklanabilen maddenin bir hali olduğu gerçeğini unutmamalısınız. enerji, olağanüstü garip, mistik bir şey değildir. maddenin küçüldükçe etkisini anlayabilmemize yarayan bir tanımlamadır. enerji bir araya geldikçe bildiğimiz maddeyi oluşturur ve aynen tahmin edeceğiniz gibi, bildiğimiz fizik kurallarına tabidir.

    bir gezegenden üzerinize gelen ve sizi etkileyeceğiniz düşündüğünüz partiküllerden çok daha fazlasını çevrenizdeki cisimlerden alırsınız. örneğin 10 metre ilerideki bir elektrik ampulünden gelen ışık, satürn veya jüpiter'den gelenden yüzlerce kat daha fazladır. bilgisayarınızın veya televizyonunun hoparlörlerinin manyetik alanı, size dünyanın manyetik alanından binlerce kat daha fazla etki eder.

    kaldı ki bir gezegenden veya yıldızdan gelebilecek "herhangi" bir fiziksel etkinin çok çok daha fazlasını çevrenizde bulunan cisimler size uygular. ve bildiğiniz gibi çevrenizdeki bu cisimler sürekli bir değişim halindedir. o halde kaderinizi veya ruhsal durumunuzu gökcisimleride değil, bu cisimlerde aramanız daha mantıklı olacak. zaten feng sui denen nane de bu işe yarar. artık ne işe yarıyorsa!
  • ay ya da gezegenlerin ekim-kasım ayı süresinceki dizilimleri dünya üstünde x miktar çekim etkisi yaratsın.

    kasım-aralık ayındaki dizilişleri y miktar çekim etkisi yaratsın.

    x insanlarda kıskançlık, karizmatik duruş, liderlik hissiyatı vs,
    y de (yay burcunun özelliklerini bilmiyorum, onları sıraladığımı farzedin) falan yaratsın.

    işte astrolojinin dediği şey bu. her ay gezegenler farklı farklı diziliyor ve bu dizilimler insan karakterlerini (değişmez şekilde bi de) oluşturuyor.

    gezegenlerin çekim kuvvetlerinin dünya ve insanlar üzerine etkisini araştırmak başka şeydir, bunları astroloji denen şarlatanlıkla alakalandırmak bambaşka şeydir.

    mesela aynı metodolojiyi kullanarak yerçekimiyle de insan karakteri arasında bağlantı kurarım ben o zaman. yerçekimi de bizim hayatımızda önemli bi rol oynuyor, ama kimse kutup burcu, ekvator burcu diye bi şeyden bahsetmiyor. çünkü bu burç nanesi çıktığında dünyanın yuvarlak olduğu, çekim kuvvetleri (ne yerçekimi ne kütle çekimi) bilinmiyor. adamlar göğe bakıyor, yıldız haritası çıkarıyor, bütün evrenin insan için yaratılmış olduğu narsizmine inandıkları için de bu yıldızlar aha bizi farklı farklı karakterlere bürüyor diye saçma sapan bi sonuca varıyor.

    ya da sıcaklık burcu diye bi şey de yok. neden kış burcu, yaz burcu yok. onlar da karakterlerimizi etkiliyor diye kıçımdan atıyorum mesela şimdi.. burçlar farklı mevsimlere denk geliyor tamam ama aynı mevsim içinde birbiriyle tamamen zıt karakterler sıralanıyor burçlara göre.

    herhangi bi doğa olayı insanları etkiler, orasına kimse hayır demedi. ama sırf bu ön kabulden yola çıkıp, demek ki karakterimizi de bu doğa olayı oluşturuyor (ki nedense sadece gezegen sıralanış şekli bu doğa olayı da) diyen astrolojiye saygı duymamız, hele bi de gerçeklik payı vermemiz beklenmesin.
  • 11 yıllık güneş lekeleri periyodunun astrolojinin neresinde geçtiği (ben göremedim, varsa anlatın), dolunayda artan suç oranlarının sebebinin etrafın daha aydınlık olması olup olamayacağı (ockham'lı william diye bir abimiz var, tanır mısınız?), gezegenlerin kütleçekimsel etkilerinin şiddeti elli metre ötede duran bir otobüsünkünden azken ayırt edilip karakter tahlilinde kullanılmasının ne kadar anlamlı olduğu (mesafenin karesiyle ters orantılı diyorum ne diyorum. arkadaşım sen gezegen misin?) sorularının karşılarında durduğu fiziksel gerçeklerdir.
  • gezegenlerin kütle çekimlerinin sabit olmadığını bilmek bu konuda iyi bir başlangıç yapabilmenize olanak sağlar. 10 m ötedeki otobüs ile benim aramdaki ilişki ile bir yıldız ve etrafında dolanan gezegen arasındaki ilişkiyle karşılaştıracaksanız o "minicik" dediğiniz gezegenin kütlesinin benim kütlemden kaç kat büyük olduğunu da hesaba katacaksınız. bir gezegenin yıldız ile arasındaki çekim kuvveti ile benimle olan çekim kuvveti haliyle bir değil. üst katımda oturan khuzdul mesafenin karesiyle ters orantılı dediği halde dinletemeyip "aç belgesel izle lan" höykürmesine maruz kaldıysa gerçi herhalde höykürenlerin bir bildiği vardır ama... hı?

    bu arada dolunay'ın insanlar üzerine ya da suç oranları üzerine yaptığı etkiler ne zaman bilimsel gerçeklik oldu da biz bunu kabul edip nedenlerini aramaya başladık onu da bilmiyorum. benim gördüklerim suç oranlarının istatistiksel olarak önemli derecede bir değişikliğin yaşanmadığı yönünde bazı bulgular. bazı suçların oranları az miktarda artıyor, bazıları da az miktarda azalıyor mesela. tıpkı yeniay ile ilk dördün arasında ya da herhangi iki kafadan sallama dönem arasında yaşanan ufak çaptaki değişimler gibi. bunları yazarken "kardeşim, değişiklik yok demek kesinlikle aynı olacak demek! mesela ilk dördünlerde hep 7564 suç işleniyorsa dolunay'da da hep 7564 suç işlenmeli!" şeklinde coşmayacak kadar sayılardan ve istatistik biliminden haberdar olduğunuzu varsayıyorum.

    edit: "dolunay zamanında artan suc oranlarına ne diyeceksin?" diye bir soru sorup cevaplandıktan sonra karşısındakine "ben güneş tutulması dedim, dolunay demedim salak!" demek herhalde ki bizim anlayamadığımız fiziksel gerçeklerden biri oluyor.
  • yıllar önce çıkarılan yıldız haritama göre bu yıllarda paranına mınak oymuş olmam gerekirken tam tersi olduğuna bakılırsa çüküme dayanan gerçekler.
hesabın var mı? giriş yap