• avaz gibi bir albüme kötü demem salaklığın daniskası olurdu herhalde. ama bu işler hep aynı zaten; çok şey başarmış, iyi yerlere gelmiş grupları her yeni albümünde beğenmeyen birileri çıkar ve muhafazakarlıkla, önyargılı olmakla suçlanırlar. oysa kimi zaman durum böyle değildir, ortada gerçekten garip bir durum vardır. fakat üzülerek söyleyebilirim ki, avaz’da da böyle bu.
    zen ve nekropsi ile beraber türkiye’nin gelmiş geçmiş en sağlam, en taşşaklı birkaç grubundan birinden bahsediyoruz. öyle ki replikas’ın, yurtdışı piyasasının yeniyetme, iki akor basmayı öğrenip çılgın ingiliz dergilerince rock’ın kurtarıcısı ilan edilen pek çok grubu bir kenara itecek potansiyeli hep var. eh enstrüman hakimiyeti de mükemmel, seyirci desen dört gözle bekliyor, konserlerin desen zaten ayrı bir olay bir de wharton tiers’ı almışın yanına her şeyin zaten kusursuz olması gerekmez mi yani? olmayabiliyormuş demek ki.. mesela bazı parçalarda basların neden bu kadar geride olduğunu çözemedim. yani arpejlerin veya öten gitarların arkasında müziği, altyapıyı doldurmak adına treble’ları kısmak veya basları boğmak niye? kör taşın kıyısında, bir bağlam roka veya hacıyatmaz gibi şarkılar geliyor aklıma, basların netliği, tüm havayı nasıl değiştirdiği. sonuçta kulak bir şekilde tamamlıyor eksik yerleri; ama selçuk artut gibi bir adamın peslerini duymak için -azıcık bile olsa- kasmak zorunda olmamalıyım
    gökçe’nin vokalleri; ses tonu gerçekten çok güzel, söyleme tarzı etkileyici. ama bahar’daki anadolu ezgilerinin üstünde ucundan blues’a çalıp dinleyici peşine takarken ya da ömür sayacı’nda süperken dayan’da fazla özenli söyledikçe debriyajı tutturamıyor (bu da ne demekse). bu arada barkın’ın vokalleri cuk oturmuş 0-1’e. ve gitarlar, davullar, düzenlemeleri, şarkıların düzenlenişi oldukça iyi aslında. ama aklım hala dadaruhi’de, köledoyuran’da.

    her şeye rağmen şarkılar çok güzel. sadece gece kadar rahatsız etmiyor, 70 apartman dairesi veya bahar için bile alınıp yüzlerce defa dinlenebilir bir albüm avaz. ve kesinlikle kötü bir albüm değil. ama sanki replikas da eski replikas değil. alıp götürmüyor, müziğin içinde kaybetmiyor dinleyeni. her şarkısına ayrı ayrı hayran bırakmıyor. artık müziğe hakimler, yolu tamamen onlar çiziyor ve biraz da üzülerek söylüyorum müzikleri profesyonelleşiyor. sonuçta değişim iyidir hoştur, ama arada da keşke biraz daha geriye dönselermiş, peyote’de noise’a bulaştıkları zamanlara, nasıl olsa geçmişe saplanıp kalacak adamlar değiller bir şekilde harmanı tuttururlardı..
  • sesin eş anlamlısı olduğu düşünülür ama değildir.
    ingilizceyi dolanarak açıklamak gerekirse:
    sound = ses iken
    voice = avazdır.

    türkçede sadece avaz avaz bağırmak şeklinde kullanıldığı için bağırmak, bir şeyi abartılı yapmak anlamındaymış gibi gelir.
    hatta digitürk'ün şahane(!) çevirilerinden birinde "avaz avaz çalışıyorum" gibi bir ifade görmek de nasip oldu bendenize.

    oysa bakınız azeriler bu kelimeyi ne güzel kullanıyor:

    ".....menim nazlı yarim
    hoş avazlı yarim
    şirin sözlü yarim....."
    (bkz: azeri türküleri)

    ayrıca farsça avaz kelimesi ile ingilizce voice kelimesi arasındaki ses benzerliğinin altını çizmek hint-avrupa dil ailesine saygı duyan herkesinin boynunun borcudur.
  • içimdeki şu korku:
    eskilerin coşkusu;
    bembeyaz boğum boğum,
    minik bir fok yavrusuydu.

    kerametinden menkul
    olanca kıymetinden
    gönülden ırak düşüp
    kürküne göz konunca,
    çiğ süt emip kanınca
    gözü dönmüş madonna;
    havliyle kaygılandı
    canını dişine takıp
    sıfıra yuvarlandı
    ne sakindi ne tekin
    o da sopa salladı
    gücü yetsin yetmesin
    acıyanlar şaşırdı
    her darbede hapşırdı
    (kan beynine sıçrarsa
    çok yaşar bu hayvanlar.)
    âdet yerini buldu:
    "seleksiyon mağduru"
    avcının gıkı
    fokun soluğu
    benim de avazım
    vura kıra yok oldu.
  • usturalı kaos
  • guzel album. bi de su 'loop' olayindan vazgecseler, biraz daha degisken yapsalar sarkilari. cunku baktiginda sarkilar sadece verse + cesitli enstrumental kisimlardan olusuyorlar. cogu kisim da 3-4 kez ayni sekilde tekrarlaniyor. bridge'dir, nakarat'tir falan yok denecek kadar az. altyapi degisken ama melodi degsikenligi yok. mesela bence en iyi sarkilardan biri olan bahar'in tumu aslinda tek bir melodik yapi uzerine kurulu. bu haliyle de cok guzel. ama mesela ayni sarki, artik grubun kendisinin her ne hikmetse hor gordugu seyyah'ta oldugu gibi daha degisken bir yapiya sahip olsaydi, cok daha iyi bir sarki olabilirdi. omur sayaci'nda da tekrarlar uzerine kurulu ayni 'loop' yapisi mevcut. ama bahar'dan farkli olarak bence omur sayaci'na cok yakisiyor bu yapi. tekrarlar melodiyi besliyor, olaganustu bir mood elde ediliyor. ama ne yazik ki her sarki bu dongusel mantigi kaldiracak gucte degil. bazilari sonlarina dogru 'yine ayni melodi mi? farkli bir riff koysaymissiniz...' dusuncelerini akla getiriyor ister istemez (mesela aslinda olaganustu bir cikis noktasina sahip olan 0-1). ama yine de grubun zaten uzun zamandir benimsedigi bu yapisal anlayis, replikas'i replikas yapan seylerden biri. buna ragmen 'keske biraz daha degisken olsaymis, bir nakarat iyi gidermis, tam iste burda vurucu bir nakarat girmeli' falan demekten alamiyorum kendimi. cunku mainstream 'verse-chorus-verse' mantigindan uzaklasmaya calisirken kendinizi 'verse-riff-verse-riff-verse...' mantiginda hapsolmus bulabilirsiniz. o yuzden bence bu album cok iyi bir album, ama grup daha farkli sarki yapilarina da acik olmali, mainstream'e muhalif olayim derken kendini tekrar etme yanilgisina dusmemeli diyorum, ve bir kez daha grubu boyle bir albume imza attiklari icin tebrik ediyorum...
  • replikasin avazinin ondan sonra cikmasi ile basligin altinin bu kadar dolmasina icerlemis kivircik salata soslu sozluk kisisi, ekip arkadasi, esli espri kumkumasi
  • yukses ses degil sadece ses anlamina gelmektedir.. zira avazi ciktigi kadar deyimi de; sesinin cikabildigi kadar anlamindadir..
  • anlık bir heves olup olmadığını anlamak için 5 yıl beklemem gerekti. uzun araba yolculuklarında, serviste eve giderken, yürürken, bilgisayar başında aralıklı zamanlarda dinledim bu albümü. artık kesinlikle eminim. benim için türkçe yapılmış en iyi rock albümü bu*.
  • insan ister istemez aynı dönemde yayınlandığı diğer türkçe rock albümlerle karşılaştırıyor bu albümü (aylin aslım, kurban, redd, vs...) ve -bu gençlere de laf yok elbette ama- aradaki dağlı taşlı farka şaşırıp kalıyor. yani avaz'ın tek artısı yurt dışındaki benzerlerine kalitece yakın olması değil; garip bir ruh hali var bu albümün, biraz renkleri gibi sanki hatta; hem gri hem turuncu...tabi bir de ömür sayacı gibi bir faktörü var ki bu şarkı bir kılıç olsa kesip atmayacağı kalp, yıkıp geçmeyeceği ülke yok gibi...mutlak alınmalı, bol bol dinlenmeli.
  • cikis tarihi itibariyle baba zula'nin duble oryantal'iyle ayni zamanlara denk gelen album. eski peyote doneminin replikas vs zen cekismesinde boynuzun kulagi gecis ani.
hesabın var mı? giriş yap