• "kendini konuşamayandan oyuncu olmaz" diyenlere kendine has güzel sesiyle "hadi ordan" diyen yine kendi deyimi ile "objektif oyuncusu". şunu hemen söylemeliyim ki çok iyi bir insan aytaç arman. kendisiyle hepsi hepsi iki saat vakit geçirdim ama samimiyetini hissetmem için fazlaydı bile.

    veysel ince, istanbulda öğrenciyken 1969 senesinde memleketi adana'ya ailesini, arkadaşlarını ziyarete gittiğinde arkadaşlarıyla çekildiği bir fotoğrafını gazetenin pazar ekindeki yarışmada görür. fotoğrafın altında ismi aytaç arman olarak yazılmıştır. arman matematik öğretmenin soyadı, aytaç da armana uygun olması ve sosyetik olması sebebiyle arkadaşları tarafından seçilmiştir. o yarışmada ikinci olur ve düzmece bir yarışma olması sebebiyle bir sonuç çıkmaz. bu sırada elektrik mühendisliğinde üçüncü sınıftayken ekonomik nedenlerle okulu bırakmak zorunda kalır. bu yarışmadan tanıdığı jüri üyeleri sinema yazarı erman şener, altan demirkol'a okulu bıraktığını adana'ya döneceğini söyleyip veda etmek için uğradığında bu isimler aytaç arman'a ses dergisinin yarışmasına katılması için baskı yaparlar ve bu yarışmadan sonra oyunculuğa* başlar. bu olay ile alakalı "ben çok güzel türkü söylüyordum. benden olsa olsa türkücü olurdu, ben öyle bakıyordum. sinemada oyuncu olmak gibi bir düşüncem hiç olmadı" der.

    1970'te sinemaya başlamasına rağmen, 1985 senesindeki adı vasfiye filmine kadar kadar atıf yılmazla çalışmamıştır. hali hazırda şerif gören adak, metin erksan, halit refiğ gibi türk sinemasına imzasını atmış yönetmenlerle 70'li yıllarda çalışamaz. bu dönemde, "ev kirası için, sabit giderler için 3 kuruşa 5 kuruşa birçok filmde oynadık. mahallenin namusu, garibin hakkı yılmaz güney'in ilk döneminde çektiği filmlerin kötü birer kopyası olan bir çok filmde de oynadım" der. kendisinin iki dönemi vardır. bunlardan ilki süreyya duru dönemidir, 70'li yıllarda süreyya duru ile birçok kez çalışmıştır. bedri ana filminin setinde ciddiyeti, samimiyeti hissedip oyunculuğun önemini kavradığını söyler. akabinde kara çarşaflı gelin,güneşli bataklık gibi birçok filmde oynamıştır. çalıştıkları arasında oyuncuyu en iyi yöneten yönetmenin zeki öktenolduğunu söyler. yine oyuncu yönetimi açısından tunç başaran'ı başarılı bulmaktadır.

    1979-1985 yılları arasında filmlerde oynamamıştır. kendisi bunun sebebi için " 12 eylül gibi sert, sivri bir toplumsal gerçekliği yaşamış olmamdır, kendimle hesaplaşmamdı" diyor. 1985 yılında adı vasfiye filmi ile sinema geri döner. film çekilir, bir mecliste atıf yılmaz'a "atıf abi, koca bir film çektik ben çırpındım orada ama bir gün olsun beni yönlendirmedin, hani oyuncu yönetimi açısından..." der. atıf yılmaz, "ben gerek görseydim seni yönlendirirdim, kimi oyuncuları da yönlendirdim. kaldı ki bir film sadece oyuncunun başarısından ibaret değildir, oyunu besleyen birçok unsur var. oyuncudan yüzde yüz sonuç almak gibi bir kaygım yok ki, filmin montajı var, müziği var" diye cevap verir.

    ikinci dönemi ömer kavur ile başlar. ömer kavur için, "o da sessiz, sakin, ne istediğini bilen bir yönetmendir. o da oyuncu ile uğraşır ama ne istediğini, dengeleri bilir buna göre istediğini alır çok uğraşmaz" der. ömer kavur ile ilk kez gece yolculuğu'nda çalışır. film beş ödül alır. aytaç arman da bu filmle "en iyi erkek oyuncu" ödülünü alır. aytaç arman ve ömer kavur bir film yönetmeni, film oyuncusu ilişkisinin ötesinde aytaç arman'ın deyimi ile "samimi ve mesafeli" bir dostluk kurarlar. arman, akrebin yolculuğu, melekler evi, karşılaşma gibi filmlerde üç sahne, beş sahne demeksizin ömer kavur'un kendisine ihtiyacı olduğunu söylediği her an yanında olmuştur.

    arman, mardin'de berivanisimli tv dizisinde oynarken ömer kavur, karşılaşma için kendisini arar. aytaç arman kabul eder bozcaada'ya gidince "ömer benimle biraz uğraşacaksın. ben artık bir dizi oyuncusu oldum" der. ömer kavur "ne alakası var dizi oyuncusu olunca ne oluyor" diye karşılık verir. aytaç arman dizi oyunculuğunun tempolu olduğunu, duygu aktarımının sinemadaki gibi olmadığından, her şeyi kısa zamanda hızlıca yapmak gerektiğinden aksi takdirde hemen montajda karşıdaki kişinin yüzüne kesildiğinden bahseder. "biz koşuyoruz senin beni tutman lazım" der. kavur "yok canım onca yıldır sen sinemada oynuyorsun olur mu öyle şey" der. arman mardin ve bozcaada arasında mekik dokur. üçüncü kez bozcaada'ya gidip çekimlere katılır. zor bir sahne çekilecektir. plan içerisinde açı değişecek, kamerayı sırtından görmesi gerekecektir milimetrik bir durum söz konusudur. bir kaç provanın ardından ömer kavur aytaç arman'a "aytaç farkında mısın ısınmaya başladın" der. film sonunda ömer kavur " ben sen anlattığında hiç anlamamıştım, senle hiç bu kadar uğraşmadım ben, gece yolculuğunda bile böyle değildi" diyerek şaşkınlığını arman'a itiraf eder..

    geçmişte bunlar yaşanmışken bugüne dönmemiz gerekirse aytaç arman türk sinemasında bugünün en büyük gelişmesini yetkin insanların sektörde yer alması olarak görüyor. "beni sokaktan geçerken yakışıklıdır diye alıp oyuncu yaptılar ben asılmaydım benden oyuncu olmazdı resim olurdu, yeşilçam'a bakın oyuncularla değil resimlerle doludur" diyor örneği cüneyt arkın "cüneyt arkın diyoruz, gelmiş geçmiş en büyük yıldızlardan biri... ama o kadar. kendisinin yarattığı herhangi bir karakter görmedik, kendisinden ibarettir. köylü oynar aynı saç, battal gazi oynar aynı saç, doktor oynar aynı... bir şey değişmiyor. he saçla başla bitmiyor ama görüntü sanatında görüntüyü inandırıcı kılmalıyız. görüyorum şimdi tv'de gençlik dizilerinde havuz başında..."

    son sorum bunca yıl içerisinde (ki devam etmektedir) sinemadan istediğini alıp alamadığıydı. yine çok en samimi haliyle, "sinema bana beni verdi" dedi. "insan olarak durduğum yer, hayata bakışım... bunlardan hoşnutum ve hoşnut olduğum beni, öğüten de objektif oyuncusu kimliğimdir. sanatçı olmadığımı söyleyecek kadar beni berraklaştırmıştır bu kimlik. ben oyuncuyum ayrıca oyuncuyum da diyemem ben objektif oyuncusuyum. bana bakan objektifin bana nerden baktığını bilip açısına ölçüsüne göre duygu ve düşüncelerimi yansıtırım"

    70'li 80'li yıllarda yaşadıklarından bahsediyor ama çok girmiyor detaylara "duyarlılıklarımız vardı sonra askeri mahkemelerde yargılandık, ev kiramızı ödeyemedğimiz zamanlar oldu" diyor. belli ki kırgınlıkları var. dil meselesinde eksik kaldığını söylüyor aytaç arman, dublaj öğrenmesi için kendisini yönelendirmeyenlere de kızdığını söylüyor ama "kendisini konuşmayan oyuncu değildir" diyen gençlere de karşı çıkıyor. "sette benim karşımda çok iyi oynayıp seslendirmeden sonra setteki performansını yarı yarıya düşüren oyuncular biliyorum. koca sahnede sesini sahneden en arkaya duyurmak için bangır bangır bağırıp sesini öne çıkarmış gibi . hayır hayatın içinde hiçbir insanın sesi o kadar önde değildir. televizyonda sunucuysanız, tiyatrocuysanız ayrı ama hayatın içinde akışkandır ses, kırılgandır, devinir gider o, akar gider, kendi mecrasına mahkum akan su gibidir, şu konuştuğum gibidir. düşünün, sesini öyle terbiye etmiş öyle terbiye etmiş ki terbiyesizleşmiş ses bir aktör için, objektif oyunculuğu için söylüyorum tiyatro için değil. görüntü sanatında sesin bu kadar öne çıkması doğru olabilir mi? benim kendimi konuşamadığımı kim söylüyor? koyun kamerayı ben oynayayım bakalım oynayabiliyor muyum oynayamıyor muyum? sesli film çekilmiyordu ki bu ülkede sesli çekilsin film ben de oynayayım hodri meydan!"

    hasılı fazlasıyla keyifliydi benim için aytaç armanla sohbet etmek. kendisinden bana kalan hatıra da şu oldu; çekime kasetin bitmesi sebebiyle ara verdik. aytaç arman bir sigara yaktı, biz kaseti değiştirdik. sonra "biz hazırız" dedim kendisine. ani bi hareketle sigarasını söndürdü, "efendim arzu ederseniz sigara içerken devam edelim, bizim için söndürüyorsanız, bir mahzuru yok" dedim "kimbilir biri sigara ile görür, etkileneceği tutar da sigara içer bundan sakındım. filmlerimde de sigara, eğer ki karakterin halinin önemli bir göstergesi değilse, özel bir anlam taşımıyorsa içmedim" dedi. sonra aklıma bugün magazin programlarında yerlerde gördüğümüz oyuncular geldi. kabul ediyorum bir insanın ünlü olması, büyük kitlelerin gözü önünde olması, kendi istediği gibi yaşamasının önünde engel teşkil etmemeli ama bu da kabul edilmelir ki popülerliğe sahip kişinin, popülerliğini borçlu olduğu insanlara karşı bu tür duyarlılıklarının olması da kendisine hayran olmak için ayrıca bir sebep teşkil eder.

    (bkz: nezaket)
  • hak ettiği değeri hiçbir zaman göremediğini düşündüğüm, ama hak ettiği değeri hiçbir zaman göremediğini düşünmediğini duyduğum günden beri, sadece oyunculuğunun değil, insanlığının da çok büyük olduğunu gördüğüm büyük oyuncu.
  • aytaç arman, asıl adı veysel ince olan, soy adı gibi her yönden incelik abidesi bir güzel insandır. nezaketi yanında düşünsel kıymeti de öyle, oyunculuğundaki "yaşayan" kısmının devamlılığında bir ömür sürmesi de...

    1971 yılında ses dergisinin açmış olduğu yarışmaya katılıp, tarık akan'ın ardından ikinci olmuştur. ilk sinema çalışması yılmaz güney'in baba filmidir.

    kameranın sadece önünde değil, kameranın olduğu her yerde, sinema meslek örgütlerinde de çalışmalarını sürdürmüştür. mesleksel çalışmaları nedeniyle 12 eylül 1980 darbesinden sonra sinema emekçileri deneği üyeliğinden 18 yılla yargılanmış ve sonunda beraat etmiştir..

    atıf yılmaz'ın yönettiği "kadının adı yok" filminde beraber çalışma keyfini yaşamıştım. çok gençtim o zamanlar. mesleğimin de en başında idim. aytaç arman ben daha sinemaya adım atmadığım dönemlerde bir sinema starı idi. bu ilk ve son çalışmamızda set disiplini ve çalışma arkadaşlarına yaklaşımı hep örnek aldığım oldu. gerçi o kuşağın tüm starları öyleydi. türkan şoray, müşfik kenter, yıldız kenter, eşref kolçak gibi çalışma keyfini yaşayabildiğim o dönem starları hep aynıydı.

    aytaç arman ile ne yazık ki bir başka çalışmam olmadı ama kendisini hep izledim. bir röportajında söylediği söz hafızamda çakılıdır; “ben hüzünlü bir coşku ya da coşkulu bir hüzünüm diye tanımlarım kendimi”...

    şimdi, "hüzünlü bir coşku ya da coşkulu bir hüzün" sonsuzlukta...
  • birer birer düşüyor ağacımızın yaprakları, ışıklar içinde uyu.
  • menderes samancılar halk tv'ye de açıklamada bulunmuş. mekanı cennet olsun..

    kaynak
  • çok iyi bir oyuncuydu ama ne yazık ki uzun zamandır sesini duymaz olmuştuk. mekânı cennet olsun.
  • yılmaz güney'in düşman filminde harikalar yaratmıştı. o filmdeki oyunculuğundan sonra kendisine büyük bir saygı ve sevgi duydum.

    ölümüne çok üzüldüm allah rahmet eylesin.
  • son zamanlarda yılmaz güney'in elinin değdiği filmleri izler olmuştum. senaryosunu yılmaz güney'in yazdığı düşman filmini izlemiştim yakın zamanda. başrolünde aytaç arman oynuyordu. çevirdiği filmlere bakarak son zamanlarda aytaç arman 2. bir tarık akan gibi gelmeye başlamıştı bana. bildiğim kadarıyla tarık akan'ın birinci olduğu yarışmada aytaç arman ikinci olmuştu zaten. üzüldüm mekanı cennet olsun.
  • çok iyi aktördü. genellikle sosyal içerikli ve sol tandanslı filmlerde oynadı ve ünlendi. erden kıral, atıf yılmaz, ömer kavur, tunç başaran gibi iyi yönetmenlerin favori oyuncusu oldu. ne acıdır ki ne idüğü belirsiz sanatçı geçinenlerin parmağı kesildiğinde bile burayı sayfalarca entriyle dolduranlar bu başlığa uğramamış. bugünün 23. entrisi olarak yazıyorum bunu.

    bizim kuşaktan bir sanatçıyı daha yitirdik. ışıklar içinde uyusun.
  • yetmişli yıllarda gerçekten asil bir yakışıklılığa sahip yetenekli güzel ses tonuna sahip oyuncu. "melek misin şeytan mı?" , "yalancı" adlı filmlerle dikkatimi çekmiştir. lakin bu kadar hoş bir adam nasıl olurda bir ediz hun, bir kartal tibet, bir tarık akan olamaz?? adam en güzel yıllarında herhangi bir dergiye verdiği doğru düzgün bir resmi bile yok. ne zaman seksenlerde saçları dökülmeye başlamış ünlü olmuş.
hesabın var mı? giriş yap