• bugünkü bilinen hristiyanlik kendisinin elinden cikmadir. allah razi olsundur, amindir.
  • "
    ...iki isa var. ilki her insan gibi anneden doğan, bizim gibi beslenen, giyinen, yaşayan, sonunda da ölen isa. ona tarihsel isa diyoruz. öteki ise kutsal bir görevle dünyaya gelen, görevini tamamladıktan sonra tanrı olan isa. neyse tarihsel isa bilindiği kadarıyla öyle kültürlü biri değildi. yahudi din adamlarının yanında bir din eğitimi almıştı, o kadar. zaten insanları da derin bilgisiyle değil, basit, naif davranışları, sevgi dolu yüreği ve gerçekleştirdiği mucizelerle etkilemişti. insanları sevigye çağırırken başvurduğu öğreti ise, yahudilik öğretisiydi. herkesten yasalara uymasını, kutsal on emir'in yerine getirilmesini istiyordu...

    ... burada da markos incili, isa'nın kudüs'teki yahudilerin büyük tapınağı'na girdiğinde neler yaptığını anlatıyor. 'tapınakta sığır, koyun, güvercin satıcılarıyla, oturmuş para değiştirenleri gördü. iplerden bir kamçı yapıp tümünü -koyunları sığırları da- tapınaktan dışarıya attı. para değiştirenlerin paralarını çevreye saçıp masalarını devirdi. güvercin satıcılarına, bunları buradan kaldırın dedi. babamın evini pazar yerine dönüştürmeyin.' çünkü o tapınak bir yahudi olarak kendisinin tapınağıydı ve isa orayı temizlemek istiyordu. yani o kendisini hristiyan falan değil, bal gibi yahudi hissediyordu.

    hristiyanlık sözcüğünü de ilk kullananlar da isa değil onun karşıtlarıdır. kutsal kitap'taki resullarin işleri adlı bölümde, pavlus'la tartışan kral ıı. herodes agrippa'nın alaycı bir üslupla 'kısa zamanda beni hristiyan olmaya ikna edersin' dediği yazılıdır. hristiyanlık terimi yaygın olarak isa sonrası dönemde antakya'daki yahudiler ve isa karşıtları tarafından kullanılmıştı. yani isa hiçbir zaman ben hristiyanlık diye biretmez. din getirdim dememişti. zaten isa, tanrı ile insan arasında herhangi bir aracı kabul etmez. oysa hristiyanlık, tanrı'ya ulaşmanın mesih aracılığıyla mümkün olduğunu söylemektedir. yani bu durumda isa'ya hristiyan demek imkansızdır...

    ...çarmıha gerili isa, pavlus'u esinleyen en önemli olaydır. pavlus, çarmıhtaki isa'dan yola çıkarak sistemli bir din, yani hristiyanlığı yaratmıştır...

    ... çok önemli bir figür. çünkü haç, birbirine çakılı iki kalas parçasından çok daha derin bir anlam taşır. yaşamı oluşturan dört elementten söz ediyorum; torak, hava, ateş ve su. hacın dört ucu bu dört elementi, yani yaşamı simgeler. pavlus da bu simgelerden yola çıktı. haçın temsil ettiği yaşam ve bu yaşamın tam ortasında, insan kardeşlerinin acısını sırtlanmış bir adam:isa...

    ...pavlus işte bu figürü alarak, yarattığı dine eksen yaptı. ve insanlara şöyle seslendi: isa çarmıha gerilerek sizin için öldü. o bir kurbandı, tanrı'nın insanları bağışlaması için verilmesi gereken bir kurban. o bir kurtarıcıydı, insanoğlunu kutsal hukukun ağır yükümlülüklerinden kurtarıp, tanrısal sevgiyi geçerli kılan bir kurtarıcı. o bir özgürleştiriciydi, insanoğlunu bedensel isteklerin hapishanesinden kurtarıp, ruhun sınırsız dünyasında yaşamaya çağıran bir özgürleştirici...
    "
    (bkz: kavim)
    (bkz: ahmet ümit)
  • hataylı yahudi bir aileden doğan, iyi bir eğitim alarak yahudi alimlerinden olan, şam'a hıristiyanlarla mücadeleye giderken yolda bir vizyon (bir çeşit halüsinasyon) görerek o dakika hıristiyan olmuş, hz. isa tarafından onüçüncü havari seçildiğini iddia etmiş aziz kişi. pavlus yaptığı seyahatlerle hıristiyanlığı yaymak için çaba göstermiştir. hıristiyanlığın bugünki doktrinlerinin mimarı sayılmakta, yazdığı mektuplar hıristiyan kutsal metinlerinden sayılıp, incilde yer almaktadır.
  • mezarı bulunduğu için, hıristiyan dünyasında büyük bir heyecan yaratmış olan aziz.
    kaynak: http://www.turizmhaberleri.com/…ayrinti.asp?id=2077

    'aziz pavlus'un mezarı bulundu'

    roma imparatorluğu'nda yayılmasında kendisine kilit rol biçilen tarsus'lu aziz pavlus -ya da aziz paul- türkiye'de kurduğuna inanılan birçok kiliseyle bilinir.
    aziz pavlus isa'dan sonra 65 yılında roma'da imparator nero tarafından başı kesilerek öldürülmüştü.
    ama ölümü ardından, nereye gömüldü, kalıntıları şimdi nerede

    hristiyanlık aleminin en saygın azizlerinden birisinin mezarı konusundaki tartışmaya, italyan arkeologlar son noktayı koymak istiyor.

    vatikan için çalışan arkeologlar, roma'nın ikinci en büyük katedralinde, üç yıldır süren kazı çalışmalarının, aziz pavlus'un lahdinin keşfiyle sonuçlandığına inanıyor.

    isa'nın havarilerinden aziz pavlus'un kalıntılarının, vatikan'ın kalbi san pedro katedrali'nden sonra roma'nın en büyük kilisesi olan san paolo fuori le mura, yani sur dışı aziz pavlus katedrali altında yer aldığı uzun süredir tahmin ediliyordu.

    arkeologlar, mihrabın altında saklı olduğunu düşündükleri lahite ulaşmak için üç yıl boyunca kazı yaptı.

    en az isa'dan sonra 390 yılına dek gittiği düşünülen lahite nihayet ulaşıldığını söyleyen arkeologlar, üzerinde latince 'şehit havari pavlus' yazılı olduğunu belirtiyorlar.

    en az 1700 yıllık lahit roma'da halkın ziyaretine açılmış bulunuyor. hristiyan dünyasında bunun büyük heyecan yarattığını söyleyen rahip edmund power, roma'daki lahdi görmeye gidenlerden.

    parmaklıkların arasından lahdin bir yanını gördüğünü söyleyen rahip edmund, 'beyaz renkte ve mermerden yapıldığını'düşünüyor.

    anadolu'da, yunanistan'da ve roma'da dolaşarak paganları hristiyanlığa çeken aziz pavlus'un mektupları, bu dinin en önemli eserleri arasında sayılıyor.

    genel inanışa göre aziz pavlus isa'dan sonra 65 yılında roma'da imparator nero tarafından başı kesilerek öldürülmüştü.

    vatikan şimdilk lahdin ziyaretçiler tarafından görülmesine müsade ediyor ama, bir gün açılıp, içinin incelenip incelenmeyeceği konusunda henüz bir açıklama yapılmadı.
  • hataylı yahudi bir aileden doğan, iyi bir eğitim alarak yahudi alimlerinden olan, şam'a hıristiyanlarla mücadeleye giderken yolda bir vizyon (bir çeşit halüsinasyon) görerek o dakika hıristiyan olmuş, hz. isa tarafından onüçüncü havari seçildiğini iddia etmiş aziz kişi. pavlus yaptığı seyahatlerle hıristiyanlığı yaymak için çaba göstermiştir. hıristiyanlığın bugünki doktrinlerinin mimarı sayılmakta, yazdığı mektuplar hıristiyan kutsal metinlerinden sayılıp, incilde yer almaktadır. aslında pavlus olmasa bugünki anlamda bi hıristiyanlık olmazdı denilebilir rahatlıkla. diğer inanışlardaki (bir paganlık olsun, bir hint inanç sistemi olsun) pek çok unsuru hıristiyanlığın bir parçası haline getirmiştir.
  • hristiyanlıkta türban kavramını getiren ilk kişidir. "bir kadın başını açacağına, saçlarını kazıtsın daha iyi" gibi birşeyler zırvalamıştır.
  • hz muhammed'den farkli davranmamistir. o da misal bir sefere giderken kuba kavmindan bir takim insanlara sevmedigi munafik olarak gordugu halde hos gozukmek icin (sefere gidiyor bir faydalari dokunur diye veyahut artik hangi sebeple o an icin tatsizlik yapmamak icin) sefer donusu sizle namaza katilacagim diye soz verir lakin sefer donusu munafiklarla namaz kilmam ben diye rest ceker. oluyor boyle seyeler yani dinin gereksinimi.
  • ilkin bart d. ehrman'ın lost scriptures: books that did not make it into the new testament (oxford university press 2003) adlı spekülatif eserinde gördüğüm kadarıyla seneca ile aziz paulus arasında, uzaktan uzağa etkilenmenin (paulus'un seneca'dan etkilenişin, kast ediyorum) ötesinde, doğrudan bir ilişki olduğu düşünülmüş. pseudo-seneca/paulus mektupları dahi bulunmuş (belki de yaratılmış). bugüne değin hıristiyanlık öncesi pagan düşün adamlarının bu tek-tanrılı din üzerinde ne kadar etkili olduğundan bahsedilirken doğrudan temastan pek bahsedilmemişti. sözgelimi vergilius'un iv. ecloga'sında bahsedilen, doğumuyla yeni bir dönemi müjdeleyecek bebeğin isa olup olmadığı tartışılırken, vergilius'un vaktinden evvel hıristiyan olup olmadığı da konuşulmuştur. seneca'nın ve diğer stoacıların bir kısmının çok-tanrıcılığa karşın kişiliksiz ("impersonal", "kimliksiz-cinssiz" anlamında tabi ki, "karaktersiz, şerefsiz" anlamında değil-türkçemiz yanıltmasın) tanrı önerisi ve metinlerde ısrarla tek tanrıya atıfta bulunması hep tek-tanrıcı hıristiyanlığın önünü açtığını düşündürtmüştür. işte bart d. ehrman'ın eserinde çevirilerinin bulunduğu pseudo- mektupların varlığı bu yüzden önemli, insan gerçek olduğuna inanmasa bile döneme dair düşündürtmesi açısından bunları heyecan verici bulabiliyor (aşağıdaki mektup özetleri için bkz. bart d. ehrman, a.g.e., sf.161-164).

    seneca'nın paulus'a yazmış olduğu iddia edilen 1. mektupta seneca, sallustius'un bahçesinde paulus'un yoluna takılan öğrencilerle oturup muhabbet ettiğinden bahsediyor. hatta "keşke sen de olsaydın paulusçuğum" demeyi de ihmal etmiyor. seneca paulus'un öğrencileriyle (ilk hıristiyanlar) birlikte paulus'un kitabını okuduğundan bahsediyor; burada tuhaf olan, seneca'nın bu kitaptaki fikirlerden bahsederken "bu fikirler senin tarafından değil senin aracılığınla açıklanıyor" deyip, kutsal vahye selam durmuş olmasıdır. "pseudo-luğun da bu kadarı!" demenin pek mümkün olduğu bir ifade bu. hemen ardından gerekçesini açıklıyor: "zira burada yazılanlar bir insanın yazamayacağı kadar derin ve kutsal sözler. hadi kendine iyi bak dostum" mektup hemen, böyle bitiyor. koca seneca'ya istediklerini söyletip, kapatmışlar mektubu. kuran-ı kerim ile ilgili olarak da "bir insanın yazamayacağı kutsallıkta" ifadesi kullanılır övgü niyetine. burada da aynı niyet geçerli; i.s. 1. yy.'ın en büyük filozofuna doğrudan paulus aracılığıyla bunu söyletmek, hıristiyanlığın ilk metninin yüceltilmesi anlamını taşıyor. ancak unutulan bir şey var, o da her ne kadar tek-tanrıcı anlayışa yaklaşan stoacı görüşlerini açıkça dile getirmişse de, seneca seneca'dır, aksi düşünülemeyecek ölçüde pagan ve eski roma'ya ait bir zihindir. onun övgüsü de eski roma'ya ve pagan alemine özgü olsa gerek; ben en azından "övgü" mahiyetinde kullanılan malzemenin de niteliğine bakmayı yeğlerim. kuran'ı ve hz. muhammed'i ebu süfyan'a övdürmek gibi bir şey, tam değilse de, "quasi" sanki.

    ikinci pseudo- mektup ise paulus'tan seneca'ya ilk mektubun cevabı olarak yazılmış. bu mektupta ilk dikkatimi çeken şey, paulus'un seneca'ya iş gücün yoğunluğundan bahsedip, kendisine vakit ayıramadığı için seneca'nın "kendisini reddedilmiş/dışlanmış gibi hissetmemesi" gerektiğine dair yaptığı uyarı oldu. seneca'nın bu mektup karşısında duygulandığını, kendini yerdne yere vurduğunu düşünmedim değil. belki içini buruk sevinç bile kaplamış olabilir. neyse ki bu kısa mektubun sonuna doğru paulus'tan seneca'ya övgüler düzülür burma burma: "senin gibi bir kritikçi, filozof, büyük bir yasa-koyucunun (nero) öğretmeni..."

    üçüncü ve dördüncü mektuplar ziyadesiyle "kanka boş vaktinde çaldır, ben sana dönerim" modunda, bu yüzden geçiyorum.

    beşinci (seneca'dan) ve altıncı (paulus'tan) mektuplar nispeten önemli. zira bu mektuplardan ilki sayesinde anlıyoruz ki, paulus'un bir süre sesi soluğu çıkmamış, seneca da meraklanmış "neredesin kardeşim, hayırdır? din değiştirdin ve eski ritüellerimizi bıraktın diye, üzerine çektiğin imparatoriçemizin tepkisinden dolayı mı inzivadasın" demiş. altıncı mektup ise yanıt olarak paulus'un, isa sabrını ve hoşgörüsünü gösterdiğine delil niyetine kullanılabilir. zira altıncı mektupta, paulus seneca'ya romalıların, hıristiyanlara saldırmak için bahane aradığını ancak kendilerinin olabildiğince sabredip, hoşgörülü davrandığını söylüyor. bir nevi "efendilik bizde kalsın" tavrı, bu iki pseudo- mektubun teması olmuş. ancak paulus'un mektubundaki hinlik de göze çarpmıyor değil, "efendilik bizde kalsın" diyor ama sonra da ekliyor "sabredersek, kazanacağız". nitekim kazandılar; başta roma olmak üzere çeşitli vilayetlerde güzelim mabetlerden eser kalmadı. edward gibbon o şaheserinde neredeyse kalemini ağlatır bu vandallık konusunda, arzulayan bakabilir.

    yedinci mektup, seneca'nın paulus'un yeni ahit'teki mektuplarına övgüyle başlıyor; mektupta geçtiğince "onları okumaktan keyif alıyorum" diyor seneca. aralarındaki dinî huşu sayesinde, burada pseudo- olarak andığımız mektupların da o mektuplar gibi olabileceğini de ekliyor. oysa seneca'nın başta lucilius olmak üzere çeşitli muhataplarına yazmış olduğu mektuplar hem yazı stili hem de içerik bakımından, paulus'un yeni ahit'teki mektuplarından çok ama çok üstündür. böyle farklı amaç ve tarzdaki iki metni karşılaştırmak istemezdim, ancak bir an parmaklarımın ucuna geldi, yazmadan da edemezdim. göz diye bir şey var en nihayetinde. belki de bu pseudo- metktupları "gerçek" kabul edersek, paulus'un şimdiki yeni ahit'teki mektuplarının da iznik konsilinde veya öncesinde elden geçmiş olduklarını düşünerek, seneca'nın elindeki ilk yazmaların çok daha sağlam metinler içerdiğini söyleyebiliriz. ama bu da, kimse kusura bakmasın ama, fazlasıyla spekülatif oldu. önce pseudo-'yu gerçek kılacağız da, sonra bahsedilen mektupların değiştirilmiş ya da sadeleştirilmiş olduğunu düşüneceğiz; uğraş, didin... can dayanmaz. okuyucunun beli bükülür.

    yedinci mektubun bir özelliği de seneca'nın dayanamayıp bir sırrını paulus'la paylaşmasıdır. bu sır da düşünce tarihi nezdinde yenilir yutulur gibi değil; sahte mektubun söylediğine göre, augustus nero paulus'un isevî görüşlerinden çok etkilenmiş. ve imparator, yukarıda da bahsedildiği gibi, bu tarz görüşlerin normal bir insan tarafından yazılamayacağını mutlaka arkasında tanrısal ilham olduğunu düşünmüş. seneca'yı hiç bu kadar dedikoducu görmemiştim. dahası bu kadar paulus şakşakçısı olduğunu da bilmezdim. mektupta söylediğine göre, seneca imparatora demiş ki "valla hükümdarım, tanrılar öğretileriyle böbürlenenlerin değil masum insanların ağzı aracılığıyla konuşur." böylece yedi numaralı pseudo- mektup paulus'un ve takipçilerinin masumiyetini, hoşgörülülüğünü ve sabırlılığını vurgulamış olur. mission completed.

    sekizinci mektup ise yedinci mektuba karşı yazılmış yanıt niteliğini taşır. paulus, imparator putlara taptığı sürece ondaki bu tek-tanrıcılığa olan ilginin samimi olmadığını söyler; hatta seneca'nın, kendisini sevdiği için ona böyle bir jest yaptığını da ekler. gelecekte böyle yapmamalıymış; zira imparatoriçenin tepkisini çekebilirmiş, mektupta böyle yazıyor. o hâlde paulus, seneca'nın adının karıştığı ve ölümüne neden olduğu siyasî komployu önceden görmüş oluyor; bu da kutsallığına kutsallık katan bir durum. sekizinci mektubun da misyonu tamamlanmış oluyor; biz okuyucular masum, hoşgörülü, sabırlı paulus'un tanrısal esinle konuşması yanında öngörüyle de konuştuğunu öğrenmiş oluyoruz.

    dokuzuncu mektupta seneca'nın, önceki mektuptaki paylanmanın etkisiyle paulus'la arasında yeni bir başlangıç istediğini görüyoruz. günümüzde sevgililer bile bu denli anlayışlı değil. başka yoruma gerek yok (diyorum ama yazmadan da olmaz, 'iyilik yap kötülük bul' demişler, seneca'nın durumu bu. otobüste yer verilen yaşlının oturmayacağını söylemesi gibi bir şey. insan kendisini sebepsiz yere mutsuz hissedebiliyor).

    onuncu mektubu geçiyorum, paulus'un laf kalabalığıyla dolu (paulusçulardan özür dilerim bu saygısız söylemimden ötürü, ama pseudo ya, pseudo!).

    on birinci mektup mühim. pseudo- ama mühim. zira seneca bu mektupta, roma'yı asıl yakanın hıristiyanlar ve yahudiler değil, imparator nero olduğunu söyleyip, masum cezalandırılan hıristiyanlar için ne kadar üzüldüğünü belirtiyor. geçmişten örnekler vererek imparatorların her şeyi yapabilme yetkileriyle ne kadar rezilce davranabildiklerini gösteriyor. mektubun sonundaki zaiyatla ve tam tarihle ilgili verilen bilgi ise mektubun pseudo'luğunu örtmek için kullanılan metotmuş izlenimini veriyor. "kaynak veriyorum, tarihini veriyorum istiyorsan araştır" gözdağı var sanki. hıristiyanlar masum, hoşgörülü, sabırlı, tanrısal esine göre hareket ediyor. pagan imparatoru ve temsil ettiği kültür ise tümüyle kötü. bir yerde tümüyle kötüler ve tümüyle iyilerden bahsediliyorsa, oradan şüphelenmeniz gerekir. ben de tam bunu yapıyorum. roma'yı nero'nun yaktığına ilişkin (büyük yangın: magnum incendium romae) kaynaklarımız sınırlı, bunun yanında söylentiler ise çok (iyi bir özet için bakınız: http://en.wikipedia.org/…ersecution_of_christians). bu mektup silsilesi de o söylentilere karışmış oluyor.

    on ikinci mektup ise paulus'un, seneca'nın kendisine karşı olan bu ilgisine ne kadar şaşırdığını gösteriyor. zira seneca roma vatandaşı olduğu için, hıristiyanlarla ilgili bu denli güzel sözler sarf etmesi garip geliyor. on birinci mektuptaki roma yangınıyla ilgili seneca'nın söylediklerine ise detaylı bir girişi yok paulus'un. tebrikleri kabul eden "başarılı adam" naifliğinde, tam anlamıyla seçkin gülümsemeli adam profili çiziyor.

    on üçüncü mektubun başında seneca, paulus'a yazdıklarının ne kadar allegorical ve enigmatic olduğunu söylüyor. devamında "böyle yazmaya devam et, senden temiz ve akıcı bir latince bekliyorum, hadi" mesajı var.

    on dördüncü ve son mektupta paulus'un seneca'ya övgülerinin sürdüğünü görüyoruz. bir hıristiyanın bir pagana düzebileceği en sağlam övgü, tanrı'nın çok az insana bahşettiği yüceliklerden birinin nasibine düşmüş olduğunu belirtmektir herhalde. paulus, seneca'yı yeryüzündeki ender zekâlardan biri olarak görüyor. ona göre seneca'nın, tanrı'ya ilişkin iyi duyuşu asla yanılmayacaktır. paulus akıllı bir müjdeci olarak seneca'ya isa mesih'in yeni müjdecisi olmayı teklif ediyor gibi. bu pseudo- mektuplaşmaya yakışan bir final. nedense bu entiri beni çok yordu. şu an seneca elinde kaaveyle mutfaktan gelse şaşırmam, o derece. güya paranormal activity (paranormal.activity.dvdscr.350mb.warezgen.com.shaanig.mkv) adlı nadide yapımı izleyip günün yorgunluğunu atacaktım. çok yoruldum, omuzlarımda sızı, gözlerimde bitkinlik var. en iyisi bu gereksiz entirinin yaşamımda ne kadar manasız bir ağırlık yaptığını düşüenrek uykuya dalayım. ama gitmeden önce verilmesi gereken mesajı da es geçmeyeyim.

    siz siz olun, izlediğiniz yolun doğru yol olduğuna başkalarını da ikna etmek adına pseudo-luklar yapmayın. denyoluk gibi bir şey bu. sevin gitsin, gidin gitsin. siz ikna olmuşsanız, mesele hallolmuştur.
  • kendisinin incil'de yer alan ve kutsal kabul edilen metinlerinden bazıları şu şekildedir;

    ''kadınlar, kutsalların bütün topluluklarında olduğu gibi, toplantılarınızda sessiz kalsın. konuşmalarına izin yoktur. kutsal yasa'nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kendi kocalarına sorsunlar. çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır.'' ( korinthoslulara 1. mektup ,bap 14: 34-35''

    ''fakat kadının öğretmesine ve erkeğe hakim olmasına izin vermem, ancak sükûttu olsun. çünkü önce adem, sonra havva yaratıldı. ve adem aldanmadı, fakat kadın aldanarak suça düştü. ama kadın sağduyu ile iman, sevgi ve kutsallıkta yaşarsa, çocuğun doğmasıyla kurtulacaktır[a].' (pavlus’un timoteosa i. mektubu, 2/12-15)

    ''kadınlar, rab’be bağımlı olur gibi kocalarınıza bağımlı olun. çünkü mesih nasıl kilise topluluğunun başı ise, erkek de kadının başıdır. mesih bedenin kurtarıcısıdır. kilise topluluğu mesih’e bağımlı olduğu gibi, kadınlar da kocalarına her konuda bağımlı olsun.'' (ephesoslulara mektup bap 5: 22-23-24)

    ''ancak her biriniz karınızı kendiniz gibi sevin. kadın da kocasına saygıyla davransın.'' (ephesoslulara mektup bap 5: 33)

    ''başı örtülü olarak dua eden, yahut peygamberlik eden her erkek başını küçük düşürür. fakat başı örtüsüz olarak dua eden, yahut peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. çünkü tıraş edilmiş olmakla bir ve aynı şeydir. çünkü eğer kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin;fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün. çünkü erkek, allah’ın sureti ve izzeti olduğu için, başını örtmemelidir, fakat kadın erkeğin izzetidir. çünkü erkek kadından değil, fakat kadın erkektendir. çünkü erkek de kadın için değil, fakat kadın erkek için yaratıldı.'' (pavlus’un korintoslulara 1. mektubu 11/4-10)

    tabi tanrı aynı olunca! cinsiyetçilik de aynı oluyor.

    bu da ''sözlükteki ateistler sadece islam'a saldırıyor, tepki için ateist olmuşlar zart zurt'' diye konuşanlara benim hediyem olsun.
  • sapientiam sapientum perdam yani bilgelerin bilgeliğini yok edeceğim demiştir.
hesabın var mı? giriş yap