• barzaniler tarafından türkiye'nin doğusunda etki yaratmak amacıyla kurulan kdp uzantılı (kdp/bakur) isimli örgüttür. pkk'nin bölgede uzun süredir etkinliğini sürdürmesi nedeniyle beklenen politik pozisyonu elde edememesine rağmen, varlığını devam ettirmiştir. son zamanlarda türkiye ile kurulan yakın ilişkiler, barzanilerin ekmeğine yağ sürdüğü açık. barzani ile dans etmek, gerçekten de kolay uyum sağlanabilecek bir mesele değil -ki kendisinin abd başkanı ile de görüşebilen birisi olması bu iddiamı güçlendirecek niteliktedir.
    bir meseleyi çözmeye çabalarken, aynı hastalıkların tedavisinde olduğu gibi başka bir mesele yaratıyorsak, tuttuğumuz yol, yol değil; stratejimiz de en iyi strateji değil belli ki!
  • (bkz: #50107397)
  • 12 nisan'daki gösterimine biletler tükenmiştir. film hakkındaki birtakım bilgiler aşağıdaki linklerde bulunabilir.

    film hakkında ertuğrul mavioğlu ile yapılan radikal röportajı

    film hakkında seray şahiner'in birgün'e yazdığı yazı

    filmin internet sitesi
  • terörist propagandası yapan film.
  • açıkça sansüre uğramış filmdir. gösteriminden 3 saat önce, film festivalinin ortasında şu duyurunun yapılmasının başka bir açıklaması yoktur. maalesef planlandığı gibi istanbul film festivali'nde (en azından bugünlük) gösterilemeyecek. bu yasaklara boyun eğen iksv'ye yazıklar olsun.
  • yeni türkiye'nin resmi sansür mekanizmasının ilk kurbanı film, hem de festival gösterim günüde. tayyiban rejim sinemada üretmek yerine olanı öğüterek tüketmeyi tercih ediyor.
    üretmeye devam
    #direnbelgesel
  • pkk propagandası yapan film olarak enteresan şekilde akp hükümetince sansüre uğramıştır.bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterirmiş. filmin yayınlanacağını duyunca 2-3 yere tepki maili atmıştım.işe yaradığını görmek hoş.
  • tezsiz yüksek lisans, etsiz çiğ köfte, tescilsiz film sevilir de sansürlü festival evlat olsa sevilmez!
  • önemli bir belgesel.. şöyle ki
    türkiye, avrupa birliği ülkeleri, kanada, iran, ırak, abd, suriye, yeni zelanda için terör listesinde olan bir örgütün, yine en çok maddi manevi zarara uğrattığı türkiye'de belgeselinin yayınlanmamasına ''sansür'' diye ağlayabilen yaratıkların varlığını kanıtlamıştır. öyle ya da böyle, ama beyinleri yıkandı ama oyun oynandı sonuçta bu insanlar senin binlerce vatandaşını katletti.

    ayrıca gösterimine saatler kala farkedilmiş ve gösterimi iptal edilmiş. bu kadarı bile hakaret bu millete. çünkü hiç merak etmiyoruz kana nasıl, nerede susadıklarını.
  • yasaklanması “çözüm süreci”nde olmuştur.

    hayır, bunu söyleyip bırakmayacağım. anlatmak istediğim de bu ifadenin yaygın kullanımından fazlası. bu ülke bir savaştan geçti ve bu savaş hakkında ne düşünürseniz düşünün artık elimizde şu var: türkiye, bir savaş sonrası toplum.

    ancak, savaşa savaş demediği için barışa da barış demiyor. devlet müzakere sürecini, her an geri dönebileceği, aba altından sopa da gösterebileceği bir pazarlık olarak yürüttüğü için (bkz. 6-7 ekim olayları, bkz. 11 nisan 2015 diyadin saldırısı), ne bu süreci şeffaf şekilde kamuoyuyla paylaşıyor, ne de daha kapsamlı anlamda barışı toplumsallaştırma iradesi gösteriyor. aslında bu ikincisini baya baya istemiyor. “çözüm süreci” yürütürken dahi çatışma dönemine dair devlet geleneğinin arkasında duruyor, milliyetçi ezberleri devreye sokuyor. 90’lardaki savaşta yaşananları ruhu duymamış, duyduysa da ancak devletten duymuş devletten çok devletçi kitle de şu an bu “süreç” içerisinde olup biten her şeyi, kürt meselesiyle ilgili herhangi bir konuyu sanki bu savaş hiç olmamış gibi konuşabiliyor. demirtaş’ın en makul açıklaması içinde pkk geçmesinin hezeyan yaratabilmesinden tutun da, her hangi bir cenazede sarı-kırmızı-yeşil renklerin o cenazeyi katli vacib kılmaya yetmesine, bakur’un yasaklanmasına kadar…

    adı konmadan yürütülen savaş, nasıl savaş hukukunun hiçbir normuna uymayı gözetmediyse, barış denilemeyen barış da ancak bu kadar oluyor işte. 90’larda, görüntüleri olmayan değil ama hiçbir zaman yayınlanmayan köy boşaltmaları, sivil halka işkenceleri (bkz. yeşilyurt köylüleri), güpegündüz işlenen kör kontrgerilla cinayetlerini (bkz. izzet kezer) görseydi, izleseydi bu toplum başka bir yerde olurduk. görmedik. devlet “düşük yoğunluklu stratejik çatışma” süresince kendi savaşı yürütme biçimini toplumun öğrenmesini “sakıncalı” bulduğu gibi, “çözüm süreci”nde o çözümün nasıl yürüdüğünün öğrenilmesini istemiyor. kendisinin gösterdiğinden başkası zinhar görülmesin istiyor.

    ama işte “ben görmedim, öyleyse yoktur” mantığı, ancak söyleyenini gerçek dünyanın dışında bırakıyor. o kamplar, siz bakmadığında, görülmesin, bakur göstermesin istediğinizde orada olmuyor mu sanki şimdi?

    bu savaşın tarafları hakkında ne düşünürseniz düşünün, oturup bin yıllık ezberleri tekrar edeceğimize, bu savaş sonrası durum içerisinde ne yapacağımıza, nasıl yaşayacağımıza karar vermemiz gerekiyor.

    fakat elbette barış, devletin cevazına ve mutena salonlara ihtiyaç duymuyor. dileriz çayan demirel’in düzelen sağlığında ve kıymetli varlığında izleriz belgeseli.
hesabın var mı? giriş yap