hesabın var mı? giriş yap

  • babam ve oğlum'u izlerken herkesten çok ağlamaktır. annenin veli olması durumunda, soyadı farklılığından ötürü veliye teslim edilmesi gereken her belgeyi başkalarına göstermemek için strese girmektir. yakalanınca, niye soyadınız farklı sorusu karşısında minicik kalbinizin bir an durmasıdır. arkadaşların sorduğu baban nerede, görüşüyor musunuz hala, onu seviyor musun, niye ayrılmışlar gibi zalimce sorular karşısında boyun bükmektir, kuytularda ağlamaktır. kırılmaktan korkmaya başlayıp, kendi kabuğuna çekilmektir küçücük yaşta. kendi halinde, sessiz, sakin, çekingen diye tanımlanmaktır. küçük yaşta ayrılmış olsalar bile, bunun son derece normal olduğunu ancak ergenlikten sonra idrak etmektir. herkesten çok empati yapmaktır ikili ilişkilerde. sevince daha çok, daha nazik sevmek, özünde kırılgan ve duygusalken güçlü görünmektir. doğmamış çocuğunuzun doya doya baba dediğini hayal edip aptal aptal gülümsemektir.

  • suriye sınırları içinde olup adı ayn-el arab olan şehre ayn-el arab demektir. bir ülkedeki yönetim boşluğundan faydalanıp, o şehri ele geçirip, adını değiştiriyoruz demekten çok daha insalcıl ve makuldur.

  • çocuk doktoru ise pedagoji eğitimi de vardır diye umuyorum, ama yine de doğru iletişim mi bir şey diyemeyeceğim.

    ancak sirozun 3.safhasına gelmiş bir hasta için ailenin öncelikli endişesi çocuğun ağlaması ise 13 yaşında çocuğun 98 kiloya nasıl geldiğini anlamak zor değil.

    muhtemelen teselli için daha da tatlı yediriyorlardır. asiymiş ve söz dinlemiyormuş ya...

  • belediyenin yetkileri çerçevesinde şu sığınmacılar ve kaçaklar için neler yapabiliyorsa yapsın, ben istanbul'da bu suretleri görmek istemiyorum artık. ayrıca özellikle metro gibi ulaşım sistemleri dilenci, çalgıcı, mendilci gibi bayatlamış duygu simsarlarından arındırılmalı, bu konuda güvenlik birimlerini bayağı bir gevşek görüyorum.

    ibb artık istanbul'un çehresini değiştirmeli, burayı bir orta doğu ülkesinin kalabalık bir şehri imajından kurtarıp, dünya'nın imrendiği bir avrupa şehri olduğunu tekrar hatırlatmalı.

  • düşünsene; atanmış iç işleri bakanı, seçilmiş ibb başkanı'na milyonlar önünde durduk yere ahmak diyor.

    gazetecinin sorusu üzerine; ibb başkanı “dünyanın en salakça nedenleriyle” iptal edilen ibb seçimlerinde kararı alan zihniyete, otoriteye söylemiştir, kendisine söylenen hakareti iade ederek.

    üstteki yazar gelmiş burada; yok ysk üyelerine söyledi, yok yüksek merciyi küçülttü falan ağlıyor. oğlum siz gerçekleri bile bile nasıl böyle kaşarlıklar yapıyorsunuz?!

    ysk üyelerinden bir adet dava başvurusu yok. kendiniz çalıp, kendiniz oynuyorsunuz.

    aklınızı ya yemişsiniz ya da satmışsınız birilerine.

  • çanakkale savaşı süresince mustafa kemal ile liman von sanders arasında, savaşın gidişatı ve genel yönetimi bakımından esaslı görüş ayrılıkları olmuştur. von sanders - bir alman olarak, doğal biçimde kendi ülkesinin çıkarlarını düşünmüş ve - ingilizleri mümkün olduğunca çanakkale'ye yığıp, dikkatlerini batı cephesinden uzaklaştırmaya, güçlerini bölmeye yönelik bir strateji izlemişken; mustafa kemal, hemen her koşulda düşmanı hızla ve temelli yok etmeyi ön plana almıştır.
    bunun en tipik bir örneği, ingilizlerin karaya çıkarma yaptıkları 25 nisan 1915 günü yaşananlardır. von sanders muhteşem (!) bir öngörü ile ingilizlerin saros körfezinden çıkarma yapacağını düşünüp, ona göre bir savunma planı yapmıştır. mustafa kemal ise ingilizlerin çıkarma yapacağı yeri mutlak bir doğrulukla öngörmüş ve tarihe o meşhur "süngü tak!" talimatını vererek geçtiği gün yaşanmıştır.
    son olarak, von sanders'in o sırada hala saros körfezi çevresinde dolaşıp durduğunu, oysa asıl ingiliz çıkarma birliklerinin çoktan çıkarmaya başladıklarını söylemekten ben utanıyorum da şu günlerde bile bir yerden kıvırıp, atatürk'e laf atacak adamlar utanmıyor diyerek işbu entryime son veriyorum.