hesabın var mı? giriş yap

  • sevdiği kızın, 30 yaşındaki bir adamla birlikte olmasına isyan eden gariban yurdum erkeğinin tepki koyduğu durumdur.

  • black mirror'ın 2. sezon 2. bölümünün ismidir.

    white bear adlı bölümde ise, insanoğlunun tanrıcılık oynamasıyla karşı karşıya kalıyoruz. suçlu bir insana verilebilecek en ağır ceza nedir? sorusu yöneltiliyor bu kez izleyicilere. karanlık bir atmosfere sahip bölüm baştan sona dek büyük bir dikkatle takip edildiğinde kurgu ancak kavranabiliyor. öteki bölümlere nazaran farklı bir anlatım tekniğinin kullanılmış olduğunu gözlemlemek mümkün.

    victoria adlı suçlu bir kadın çevresinde şekillenen senaryoda, çevrelerine karşı duyarsızlaşan ve yaşananları sorgulamayan bir toplum tasviri yapılmaktadır. sorumsuz bir toplum sebebiyle daha fazla gücü kendinde bulan sıra dışı adalet örgütü ise, suçlu olduğuna kanaat getirdikleri kişiye karşı 1 ay boyunca vahşi bir şekilde oyun oynamayı sürdürmektedir. insanlar tepki göstermek yerine, ellerinde fotoğraf ve video çeken aletlerle, kahkahalar eşliğinde bu yaşanan insanlık dışı eylemin takipçisi olmaktadırlar.

    hafızasını kaybetmiş bir şekilde uyanan victoria, konsolun üzerindeki fotoğraflar aracılığıyla evli ve bir de kızı olduğu sonucuna varır. evden dışarı adım attığındaysa ellerindeki kameralarla kendisini görüntülemeye çalışan ve bunu yaparken de hiçbir açıklama yapmayan bir güruhla karşılaşır. bu topluluk bir yandan da kendisinden kaçmaktadır. bunun yanı sıra, bazı yüzü maskeli insanlar da, ellerinde silahlarla her şeyden bihaber olan kadını kovalamaya başlarlar.

    bu bölümü izledikten sonra bireylerin ve bireylerin bir araya gelmeleriyle oluşan toplumların yani kısaca insanlığın acımasızlığında sınır olmadığı çıkarımını yapmak mümkün. bir insanı cezalandırmanın en katı yollarından birinin sergilendiği senaryoda en ilgi çekici noktalardan biri ise hiç kuşkusuz cezayı çekmek zorunda kalan insanı izlemekle ve hiçbir açıklama yapmamakla yükümlü olan halkın çeşitli seanslarla bu göreve hazırlanması.

    elbette halkın yanı sıra, 1 ay boyunca ortama uyum sağlayacak oyuncuların varlığını da es geçmemek gerek. izleyicilerin bölüm sonuna kadar gerilmesini sağlayan ve finalde ise şok etkisi yaratan kısmında o kişilerin etkisi büyük. koca bir tiyatro sahnesinde, hiçbir şeyden habersiz victoria’nın yardım çığlıkları kulaklarımızı çınlatsa da, onun bir suçlu olduğu gerçeği de aklımızı kurcalamaya devam ediyor. fakat işlenilen suç, böylesine ağır bir cezalandırmayı gerektirir mi gerçekten?

    bu bölümde de çok net bir şekilde bir “iletişimsizlik” örneğinin sergilendiğini görebilmekteyiz. suçlu insanın çok ağır bir uygulama karşısında çaresiz kalışını izlemek yeterince vahşet yansıtmıyormuş gibi, çevresindeki insanların ona bir açıklama yapmak yerine fotoğrafını ve videosunu çekerek kaçmaları da yine eşit miktarda vicdansızlık örneğidir.

    white bear’ı diğer tüm bölümlerden ayıran en önemli unsur ise, betimlenen dünyanın kimilerine göre bir distopya, kimilerine göre ise bir ütopya olmasıdır. vahşice suç işleyenlerin vahşice bir şekilde cezalandırılması gerektiğine inanan sayısız insanın bulunduğu gezegenimizde, çıkarılan sonucun tamamen zıt kutuplarda olmasına şaşmamak gerekir.

  • - kilicini cekmek en son dusunecegin sey olmali padawan..
    - neden ustam, ne guzel renkli isik saciyor, kizlar bayiliyor..
    - radyasyon padawan..
    - gercekten mi ustam?
    - evet, efendi yoda'yi biliyor musun?
    - tabi ustam..
    - eskiden yesil degildi..

  • yarım saattir izlediğim şeyin tarlabaşı'ndaki vinç ışıkları olduğunu yeni anladığım yağmur.

  • yunan mitolojisini merak ediyorsan dinlersin, kızılderili soykırımını merak ediyorsan dinlersin, ingiliz edebiyatına meraklıysan dinlersin, büyük iskender'in hayatını öğrenmek istiyorsan dinlersin, kırım savaşı'nın atmosferini yaşamak istiyorsan dinlersin, ikinci dünya savaşı'ndaki the blitz ataklarını merak ediyorsan dinlersin, idamına dakikalar kalmış bir mahkumun gözünden dünyaya bakmak istiyorsan yine dinlersin. iron maiden'da her numara mevcut.

    bu grubun en sevdiğim özelliklerinden birisi de tarihi süreçlerin işlendiği şarkılar üretmiş olması. müziğe yaptıkları katkıyı dile getirmeye gerek yok zaten; benden önce sayfalarca yazılmış. ben bu entaride alışılmışın dışında kalan bir yönünden bahsedeceğim.

    iron maiden boş bir grup değildir. aşk ve acı çekme gibi basmakalıp temalar haricinde birçok tarihi konuyu şarkılarında yer edindirmiş bir gruptur. tarih, sanat ve din hakkında birçok şarkı yapmış iron maiden. kimi zaman eleştiri yaptığı, kimi zaman çeyrek asırlık tarihi 7 dakikaya sığdırdığı, kimi zaman da upuzun şiirlerin temasını dinleyiciye aktardığı örnekler mevcut. bu örneklerin hepsine teker teker bakalım:

    rime of the ancient mariner: 1797 yılında yazılan 626 mısralık bir şiiri 13 dakikalık şarkıda harika bir biçimde anlatmışlar. şarkının içindeki yükselme ve alçalmaları şiirin temasına uygun bir biçimde yerleştirmişler. neredeyse şiirin gidişiatını engelleyen en ufak bir detayı bile eksik bırakmamışlar. yaşlı denizcinin hikayesini düğün davetlisine anlatmasını, geminin antartika'da mahsur kalmasını, yaşlı denizcinin albatros'u öldürmesini, bu gereksiz cinayetten sonra tayfanın yaşlı denizciyi suçlaması gibi detayların hepsi tek tek işlenmiş. herhangi bir ingiliz edebiyatı hocasının anlatabileceğinden daha iyi bir şekilde anlatılmış şiirin konusu. 10 dakikadan uzun olup da sıkmayan sayılı şarkılardan birisidir bu.

    alexander the great: büyük iskender'in küçük asya seferi sekiz dakikada anlatılmış. iskender'in doğumu, iskender'in babasının iskender'deki potansiyeli keşfetmesi, tahta geçişi, pers ordularını darmaduman edişi, sefer sırasındaki önemli savaşların sonuçlarını, helenistik dönemin yükselişe geçişi ve büyük iskender'in gordion düğümünü nasıl kestiği detaylarına yer verilmiş. (dipnot olarak geçelim, büyük iskender'in minor asia seferi esnasında fethedemediği bir şehrin hikayesini şurada anlatmıştım: (bkz: #101953721)

    şarkının en sevdiğim bölümü ise helenizmin yükselişe geçtiğini anlatan şu bölüm:

    hellenism he spread far and wide
    the macedonian learned mind
    their culture was a western way of life
    he paved the way for christianity

    flight of icarus: girit'teki esaret hayatından kurtulmak isteyen icarus'un hikayesi. babasının tavsiyelerine kulak asmayan icarus'un balmumu ve kuş tüylerinden imal edilmiş kanatlarla kaçmaya çalışmaları; icarus'un güneşe çok yakın uçtuğu için balmumunun erimesi ve kaçış hikayesinin fiyasko ile souçlanması. bu hikaye şarkının nakaratında daha da anlam kazanıyor:

    fly, on your way, like an eagle
    fly as high as the sun
    on your way, like an eagle
    fly as high as the sun

    the trooper: bu seferki konumuz ise kırım savaşı. heyecanlananlar için belirtelim; şarkının herhangi bi yerinde osmanlı devleti geçmiyor. şarkı 1854 yılındaki balaklava şavaşı'nı anlatıyor. (bkz: charge of the light brigade). şarkının içindeki rusya vurgusu ise oldukça belirgin:

    the horse he sweats with fear, we break to run
    the mighty roar of the russian guns
    and as we race towards the human wall
    the screams of pain as my comrades fall

    run to the hills: belki de iron maiden'ın en cesur hareketlerinden birisi bu şarkı. kızılderili soykırımı konusunu işlemek şarkılarının belki de yayılacağı en büyük pazar için hoş bir durum olmasa gerek. bu şarkı, beyaz adamın amerika işgalini hem kızılderili hem de işgalci atlı birlikler perspektifinden anlatıyor. kızılderiler: "deniz aşırı ülkelerden beyaz adam geldi, bize acı ve ızdırap getirdi, kabilemizi öldürdü" diyor. işgalci birliklerin perspektifi ise kızılderilileri inlerine kadar kovalamaları. şarkının sonu ise daha da felaket; viski ve altın takası ile gençleri köleleştirme, yaşlıları ise yok etme üzerine.

    aces high: ikinci dünya savaşında ingiliz halkının moralini kırmak için nazi uçakları hitler'in emriyle her gece ingiltere'yi bombalamaya başlamıştı. nazi uçakları ufukta görülür görülmez sirenler çalıyor. halk sığınaklara koşuyor. uçaksavalar, nazi uçaklarının geçeceği bölgeye konumlandırılıyor. ingiliz pilotlar motorları çalıştırıp uçakları uçuracak ve ülkelerini nazi uçaklarından koruyacak. koş, uçmak içi yaşa, yaşamak için uç. blitz'in tüm aksiyonu bu şarkı içinde mevcut. hatta şarkının konser versiyonları, winston churchill'in "we shall never surrender" konuşmasından alınan kısa bir kesitle başlıyor.

  • "babam zeki müren dinleyip ne varsa eskilerde var der,ben 90lar için aynı şeyi diyorum,benim çocuklar da serdar ortaç & demet akalın dinleyip aynı şeyi diyecekse bu gelenek hemen burda bitmeli."