hesabın var mı? giriş yap

  • bilgi sosyoloji ve açıköğretim 2 yıllık mezunuymuş, yani kız torpilli...

    edit: bunu bile eksilemişler, kardeşim sıradan bir üniversitede sosyoloji okuyan kişi teknoloji şirketinde işe giriyorsa torpillidir, bunda kompleks yapacak bir şey yok.

  • adam galiba benim hayalimi gerçekleştirdi ve döneri bütün haliyle satın alarak ısıra ısıra yedi.

  • aksini iddia eden bir kisiye dahi rastlamadigim dunyada, ortaya cikan sacma bir feminizm atari.

    elbette almak zorunda degilsin. kilo vermek zorunda da degilsin. guzel olmaya calismak zorunda degilsin. toplumun belirledigi "guzel kadin" imgesine benzemeye calismak zorunda hic degilsin.

    tam olarak neye karsi verilen bir mucadele bu, cozemiyorum acikcasi.

    edit: mesaj atan kadinlarin cogu "o zaman neden killi kadinlari begenmiyorsun" diye soruyor. sen killarini alip almamak konusunda %100 ozgursun. ben de hangi tip ozelliklerini barindiran kadinlari begenip begenmeyecegim konusunda ozgurum. bu kadar ahmak nasil oluyorsunuz anlamak mumkun degil.

  • yakında valizini toplar, topkapı sarayı'na gidip "artık burada kalacam derhal burayı terk edin" der.

    deli ibrahim'in genleri buna taşınmış.

  • ne zaman bu gençleri, bu yavrularımızı, bu can yiğidolarımızı görsem mcdonalds'ın önüne oturup bağlama çalasım geliyor dertli dertli... bilhassa iki katlı mcdonalds'ların üst katına yerleşmiş bu topluluk aslında hemen farkedilebilir. birbirine aşık ve masanın üzerine kafalarını dayayıp el ele tutuşan rosromantik bir genco çift ve onların çevresindeki kızlı erkekli arkadaş grubundan oluşan bu gençler kış sezonunda sağa sola koydukları montlarıyla kurdukları koloninin sınırlarını çizerler. en önemli özelliklerinden biri de masa tutuculuğudur. bu iş için aralarındaki romantik çiftleri kullanırlar. kolonilerinde yaşayan diğer gencolar ise "ben bi' eda'ya bakmaya gideyim", "bizim cenk'ler gelecekti, ben onlara bakacağım" falan diye türlü güdilik nedenlerle koloniyi terketseler de mutlaka dönerler.

    çeşitli konularda sohbet ederken içlerinden biri mutlaka küser. koloninin sevilen üyelerinden biri küsen kişiyi geri getirmeye gider. çünkü koloni ne kadar kalabalık olursa o kadar güçlü görünecektir çevreye karşı. mcdonalds (ya da burger king) kalabalıklaşıp uyarı aldıklarında ise içlerinden birini ortamdaki en ucuz ürünü almaya gönderirler. bu yavrularımızın ömürlerini böyle tüketmelerine üzüleyeim mi yoksa abd gençlik muvilerindeki gibi çete kurmayıp sağ sola saldırmadıkları için sevineyim mi bilmiyorum. ne zaman bu toplulukla karşılaşsam karmaşık hislere kapılıyorum. gerçi ben kenan erçetingöz'ün bıyıklarına bakınca da karmaşık hislere kapılıyorum. gerçekten çok ilginç bıyıkları var kenan abi'nin...

  • annenin yakın arkadaşlarından oluşan bir whatsapp grubuna katılmasıyla asıl etkilerini hissedersiniz. her gün kadim dostlar whatsapp grubunda neden onun da özlü sözler içeren görseller paylaşamadığı, o görselleri bulanların nasıl bulduğu (- "kızları buluyor tabi onların sen bana hiç bulmuyorsun") ama kendisinin bulamadığı, ayşe hanım'ın son gönderdiğine nasıl bir cevap yazması gerektiği ayrı bir olay oluyor. ama grubu okuması çok zevkli ehehe:

    - günaydın hanımlar bugün hava yağmurlu
    - günaydın neclacığım, evet hava yağmurlu
    - kızlar günaydın (her arkadaş grubundaki gönlü genç teyze) burada yağmur var (2 ilçe öteden bahsediyor asdf)
    - günaydın, nasılsınız, yağmur berekettir
    - günaydın gülerciğim, haklısın. şemsiyenizi almayı unutmayın.

    anne: acaba ben ne yazsam, bir şey söylesene.
    ben: hepiniz yazınca bugün havanın yağmurlu olduğunu nihayet anladım, saolun kızlar yaz ahahsd.
    anne: git.

  • diploması ile sunduğu cv'ye ekleyebileceği ''üstün sabır ve direnç'' sertifikasını da hak etmiş öğrencidir. zira bir zamanlar çok zor şartlar altında yaşanıyordu buralarda.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • binlerce yıldır var olan ormana, ağaca, kuşa bile milliyet yüklediler. sizin sosyalist kamuflajlı , terörist ve faşist kafanıza sokayım…