hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'de devlet bütçesinin %80'i gereksiz harcamalara gitmektedir. ankapark işte orada. bunun gibi yüzlerce örnek verebilirim.

    durduk yere harcama kalemi oluşturmayın. adam primini ödemiş emekliliğini hak etmiş. size ne!

  • dönerciler döneri böyle yaprak kadar ince kesip ekmeğin arasına koyuyor ya hani, göze de az geliyor. birgün bütün döner halkasını kocaman, böyle hayvan gibi ısırmak istiyorum sözlük.

  • üst edit: video ve kanal bir süre önce uçmuş. entry'den sonra birkaç arkadaş videoyu indirip kendi kanallarında paylaşmıştı. youtube'da aratılarak bulunabilir diye düşünüyorum.

    kirk'ün konserden önceki gün arkadaşlarıyla yaptığı istanbul gezisi ve grubun konserden hemen önceki sahne arkası görüntülerinin kaydı şuradan izlenebilir: https://youtu.be/zymqc8fraqe

    the ecstasy of gold çalarken grubun inönü koridorlarından sahneye doğru yürüdüğü kısım duygu patlaması yaşatıyor bende, gözlerim yaşarıyor yeminle. james meşhur "yeah"leriyle sesini açıyor, kirk kameraya bakarak saçmalıyor, lars bornozuyla usul usul geliyor, bizim türk sahne arkası çalışanları da dizilmiş grubun geçişini izliyor falan. ayrıca lars'ın, grubun konakladığı conrad hilton otelinin terasında çekilmiş fotoğraflarını da videoya eklemiş arkadaş.

    o yıl ahmet san'ın organizasyonunda yapılan inanılmaz konserlerin görsel arşivinin neredeyse sıfır olduğunu düşünürsek; 90'lar istanbul'unun görüntüleri, inönü stadyumu, grubun stadın koridorlarından geçerek sahneye çıkış anı vesaire arşivlik, inanılmaz bir kayıt hakikatten. yükleyen arkadaş kaydı nereden buldu bilmiyorum ancak ilk yüklediğinde yorumlar açıktı ve sorduğumda hem metallica hem de guns n' roses konserinin* pro-shot kayıtlarının da elinde vhs kaset olarak bulunduğunu, mp4 haline getirebilirse onları da yükleyebileceğini söylemişti. sonra yorumları kapadı ve başka video atmadı. buraları okuyorsan eğer tüm umutlarımız sana bağlı kardeşim, her günün öncekinden boktan geçtiği şu dönemde gel güldür yüzünü biz bu gariplerin.

    edit piaf: debeye girmişiz. bu kadar eski kafa rakçı-metalci kaldığını bilmiyordum sözlükte ve genel olarak ülkede. eyvallah hepinize.

  • size net bir şey söyleyeyim, babasıyla arası iyi olan bir kız kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi önüne gelenle yatma planları falan yapmıyordur, istisnalar olabilir elbette ki ama eğer bi kız babası ile arkadaş gibiyse o kız yüksek ihtimalle ailesinin yüzünü kızartacak bir şey yapmaz. babasıyla arası kötü olandan korkun bence.

    ayrıca isteyen istediğini yapabilir, bu ne sizi ne beni ne de bir başkasını ilgilendirir.

    t: baba gibi babadır.

  • 100 etmez. ama araplar ve ruslar piyasayı böyle yoğurdu. e real madridin de gücü var. istedikten sonra alır. aldıktan sonra da 2 ay içinde çıkartır parasını. benim paramla 60 mio eder. he cebinde kaç para var diye sorarsan, 6.5 liram var. ama yarın maaşlar yatıyor akıllı olun lan. adam olun.

  • çocukken kalecilik yapardım. çok da severdim. nike'ın fabien barthez adına çıkardığı kaleci eldivenlerim vardı, onları giydiğimde dünyanın en mutlu çocuğu olurdum. hele de şöyle poz vermelik uzun orta mesafeli bir şut çıkarmışsam direk dibinden, değmeyin keyfime.

    sonra ne mi oldu? birkaç yıl süren kalecilik kariyerimden sonra dailymotion'un youtube'dan daha çok bilindiği o yıllarda, ronaldinho ile tanıştım. barcelona'ya yeni geldiği yıllar; joga bonito video serileri bir yandan pepsi reklamları bir yandan, nike'ın efsanevi portekiz-brezilya maçını konu alan reklamı bir yandan büyülemişti adam adeta beni. uzun kollu göğüs reklamı olmayan efsanevi barça forması ile o kadar güzel futbol oynuyordu ki kalecilikten soğudum. fabien barthez eldivenlerimi bıraktım lan bildiğin. tıpkı onun gibi forvet arkası veya sol açıkta oynamaya başladım. elastico'lar, no look paslar, baraj altından frikikler denedim maçlarda. şimdi söyleyin bana kaleciyken insanda forvet arkası oynama isteği uyandıran kaç futbolcu vardır dünyada?

    işte öyle bir adamdı ronaldinho.

  • benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...

    bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...

    memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.

    "geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."

    adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.

    biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...

    adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...

    her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...