ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kobra takibi'nin o efsane bölümünü izlemiş nesil
breaking bad
-
walter'ın karakteri değişti, tipi değişti, evi değişti, arabası değişti her boku değişti bi şu beyaz donları değişmedi amk. 5. sezonundan beklentim bunun da sonunda değişmesi yönünde.
otostopla dünyayı gezen kızın türkiye fotoğrafları
-
bütün oryantalizmimizi yüzümüze vuran fotoğraflardır. azıcık da istanbul'u ve gece hayatını çekeymiş de dengeleseymişiz. fotoğraflar şekilli şukullu olsun derken(ki hepsi mükemmel gerçekten), ürdün'ün geri kalmış köyleri gibi çıkmış memleketimin her yanı.
o sürücü belgesini niye çektin mübarek? memlekette eski ne varsa ifşa etmiş iyi mi.*
yıllar sonra gelen edit: başlık başa kalmış. linki ben vereyim bari.
küçücük bebeğe kocaman adam adı koymak
-
(bkz: abdurrahman) elini öperim lan öyle bebeğin
dayak kulübü izlememiş biriyle sinema konuşmak
-
aynı şekilde bileziklerin efendisini de izlememiş birisiyle sinema konuşulmaz.
istanbul boğazı'na yavru timsahlar bırakmak
-
sokak timsahlarını doğal yaşam alanından koparamazsınız, evden çıkarken yanınıza kol, bacak alın.
elleri arkada birleştirip yürümek
-
bu şekilde yürümeyi seviyorum. hem vücut daha dik oluyor hem de sırt ve boyun ağrılarıma iyi geliyor. lakin ne vakit bu şekilde yürüsem, bu şekilde yürüdüğümü gören kadınların bana bakmayacağını düşünüp ellerimi çözecek gibi oluyorum. hemen sonra normalde de bakmadıkları aklıma gelince bu fikrimden hemen vazcayıyor kaldığım yerden devam ediyorum.
yaşlandıkça hayata yeni insanlar almakta zorlanmak
-
30 yaş ve üstüne gelince ortaya çıkan gerçek.
çok zor gelir bir zaman sonra hayata yeni insan almak. insanlarla çok güzel eğlenir, muhabbet eder, 40 yıllık dost gibi paylaşımlarda bulunursun. sanki hep böyle devam edecekmiş gibi hissedersin ama ilerlemez o sohbet; kalır orada. telefonlar alınır verilir "mutlaka görüşelim bak"lar yapılır ama en kısa sürede uçar gider bu hiçbir ortak geçmişi olmayan sohbetler.
hiçbir maya tutmaz hiçkimseyle. yük gibi gelir insanlar.
iki kişiyle tanıştım bugün. uzuuun bir geçmişleri vardı ve bir iki saate sığdırmak istediler bu geçmişlerini. boş boş baktım "bu bilgileri ben neden dinleyeyim ki?" dedim. herkesin bir hikâyesi yok muydu hem? dünya kuruldu kurulalı gelen trilyarlarca insanın hikâyesinden farklı olan neydi ki onlarınkinden? neden dinlemek için kendimi verecektim ki? ne faydası olacaktı başkalarının yaşanmışlıklarını biliyor olmanın bana?
böyle düşündüm, boş boş baktım. özet geçsin ve masadan kalkayım istedim en kısa sürede. bir daha görüşür müyüm? bilmiyorum. anormal bir durum muydu peki birinin hikâyesini sana anlatması? tabii ki hayır. sadece ben insanları dinlemekten ne kadar yorulduğumu fark ettim bugün. kimsenin geçtiği yolları merak etmediğimi; bunları dinlemenin en az hayatın kendisi kadar anlamsız geldiğini fark edip, kendime yabancılaştım bir an.
eskiden detaylı olarak anlatığım kendi ile ilgili kısımları ne kadar özet geçtiğimi de fark ettim bir anda. o kadar doymuşum ki hikâyelere. o kadar bilmek istemiyorum ki kim nedir ne değildir diye. eskiden dinlediğimi göstermek için tebessümle ve ilgiyle baktığım insanlara donuk donuk gözlerle bakıyorum artık...
insanın 1 üssü n olduğunu ve bu n'leri hiç merak etmediğimi, heyecanlanmadığımı fark ettim...
mümkünse iki kelime ile anlatsınlar ve gitsinler...
edit: bu entry'de bahsettiğim iki kişiyi üç yıl sonra hiç hatırlamıyor olmak, tam da entry'nin içeriğini doğruluyor işte...
hastası olunan sözler
-
genç bakışta süleyman demirel konuk. abbas güçlü program sonunda katılımcının karnesini alkış yardımıyla tespit ediyor...
şu nasıl bu nasıl alkışlar geliyor:
- peki süleyman demirel seçime katılsa oyunuzu verir misiniz?
* pek az alkış
abbas efendi pis pis sırıtıyor,
tokat gibi cevap:
-ben daha oy istemedim ki.
*alkış kıyamet...
beyaz çay
-
çin, hangzhou'dan 80 gramını 50 dolara aldığım çaydır, miktarı arttırdıkça fiyat biraz düşüyor.
bir de bir modeli daha var sanırım onu 10 yıl falan bekletiyoruz çok yoğun ve leziz oluyor gibi bir şey söylüyorlardı onun da 80 gramı 80 dolar gibi bir şey olmalı, onu 10-12'ye kadar üzerine su ekleyip içebiliryormuşunuz.
lezzet olarak yeşil çaya göre çok daha hafiftir, bir kere içtikten sonra 5-6 kereye kadar tekrar doldurulabilir.çayı bardağa koyduktan sonra suyu olabildiğince yüksek dökün sonra da 5 dakika bekleyin demişlerdi.
kaynamış sudan farksız olduğu ne yalan söyleyeyim doğrudur ancak bir süre içtikten sonra aroma ve tadı daha iyi algılamaya başlıyorsunuz.
garip bir şekilde sivilceye iyi geldiğini düşünüyorum hatta bence baya iyi geldi, sivilce sorunum bu çayı içmeye başladıktan sonra baya azaldı diyebilirim.onun dışında kendi söylediklerine göre bütün vücutta temizleyici bir etki gösteriyormuş ve sağlığa çok yararlıymıs, bunu kanıtlamak icin de bir sürü kalite belgesi almışlar ve dünyanın ünlü laboratuvarlarında testler yaptırmışlar bunları gösteriyorlar size.
satış yapan hanımı gördüğünüzde 20 yaşında bir içim su dersiniz ama kendisi 40 yaşında olduğunu ve gencliğini çaya borçlu olduğunu söylüyor, bilmiyorum belki bizi yiyordur.
dünyanın en kötü şeyi
-
bir yanınızın gerizekalı olması, diğer yanınızın da bunu bilmesi.
türkçeye saçma çevrilmiş film isimleri
-
dude wheres my car - cilginlar ve sevgililer
oha be kardesim
50 milyar dolarlık bir fon bütün hesapları bozar
-
dış guclerden medet ummak.
o degil de, usta satranc oyucularinin 4-5 hamle sonrasini dusundugunu saniyor adam. yazik la kimin ekonomistiyse...