hesabın var mı? giriş yap

  • keşke lokanta işletseniz. ben 8 aylık bir işletmeyim.

    -lavaşçı 1 ayda 2 kez zam koydu. dur ne oluyor falan derken haftaya 4 lira daha zamlanacak dedi. una zam geliyormuş mecburmuş.

    -10 tl’ye almaya başladığım dürüm kağıdı dün 22,5 tl’yi. adama 10 kilo ver dedim. veremem haftaya 27 tl olacak, en fazla 5 veririm dedi.

    -14 tl’den almaya başladığım tavuk şu an 30 tl.

    -75 kuruştan almaya başladığım ekmek şu an 1.25 tl.

    -kolisini 68 tl’den almaya başladığım kolaya en son 98 tl yazmış (bunu yazan da arkadaşım ha)

    -195 tl’ye almaya başladığım yağ şu an 398 tl.

    -unuttuğum ve yazdıklarıma nazaran daha az zamlandığı için yazmadığım bir sürü kalem ürün var daha.

    ben salaklığımdan, müşteri kaybetmeyeyim diye yapamıyorum nedense zam. ama böyle de kesinlikle batacağım. sonuçta hayır kurumu değilim ben. bağışçılarım yok. sattığımdan daha yükseğe mal edersem nasıl ayakta kalacağım?

  • beğenirsin beğenmezsin, seversin sevmezsin. adam 15 senedir televizyonda, sinemada bilmem nerde iş yapıp çalışıp kazanmış bir ev almış. parası da var. bakmış ki yetkililerden yeterli hayır yok, basmış parayı, kendi ekibini kurmuş ve evini korumaya çalışıyor. ne var bunda onu anlamadım.

    hayır nedir yani, korumasın mı? yanmasını mı beklesin? senin orda bir evin olsa elinden gelen maksimum ne ise yapmayacak mısın? yangının yanında araban olsa çekmeyecek misin mesela? madem her yer yanıyor bizimki de yansın arada ne olacak mı diyeceksin?

    bunun paraya tapmakla falan ne ilgisi var. herkes gücü yettiğince canını da malını da korumaya çalışır. kiminin gücü eş dost çağırmaya yeter, kimi parayı basar 50 kişilik ekip kurar. bu kadar basit.

    şahan'ın sana bana borcu mu var, kamuya dair bir yöneticilik görevi mi var da kızıyorsunuz adama. bu adamlara kızacağınıza, illegal yoldan, başkalarının sırtına basıp ezerek haksız kazanç sağlayan ve sefasını süren insanlara kızın.

  • başka bir mülakat sırasında, bir danışmanlık şirketinin işe alım uzmanı ile gelişen bir diyalog;

    +: şirketin işe alım uzmanı
    - : ben

    + müşteriniz sizden bir konuda acil bir sunum istedi. müdürünüz 1 saat içinde bu sunumu hazırlamanızı ve müşteriniz gelince onlara sunmanızı bekliyor. ama konuyu hiç bilmiyorsunuz, en ufak bir fikriniz bile yok, ne yaparsınız?
    - bu konuda bilgi sahibi olan takım arkadaşlarıma danışırım.
    +bu konuda bilgi sahibi olan kimse yok ekipte.
    - o zaman müdürüme sorarım, nasıl bir yol izlemem gerektiğini.
    + müdürünüz de bu konu hakkında bilgi sahibi olmadığını, müşteriden acil istenen bir sunum olduğunu ve sizin halletmeniz gerektiğini söyledi.
    - konuya bağlı olarak şirket içi belgelerden, eğitimlerden veya internet üzerinden araştırma yaparım. en kısa sürede bulabildiklerimi derleyip sunumu hazırlarım.
    + bu konuyla ilgili şirketinizde bir bilgi veya doküman bulunmuyorsa?
    - o zaman bu sunumu yapmak için doğru adres değiliz demektir. belki de müşteri yanlış bir şirketten yanlış birşey istemiştir, karıştırmıştır. en önce bunu kontrol ederim.
    +... (gülümseme ve sessizlik)

    hayır nasıl profesyonel bir şirketsek artık, sahip olduğumuz hiç birşey yok. sadece müdür, müşteri ve ben varız sanırım. insanın çalışası gelmiyor zaten bu sorulardan sonra.

  • neden yapmak zorunda olduğu bir işi yapmaya birini ikna etmek için bahşiş vermek zorundayız? bu düpedüz soygun. o zaman fırına gidip ekmek isteyelim ama adam vermesin, açsın avucunu bahşiş beklesin. çünkü o ekmeği satınca para kazanmıyor di mi?

    geçen gün bu gerizekalılıkları yüzünden yemeksepeti'ni silmiştim. bi taksi zaten bende yüklü değil ama getir'i silmek de o kadar zor olmayacaktır. yavaş yavaş kendinizi bitiriyorsunuz. böyle devam.

  • duygulandıran olaydır.

    derler ki internetten her ders kaydığında bir yiğit repeat öğrencisi ölür
    sonra toprak olur
    ve bir çiçeğin köküne can verir
    ve bir arı o çiçekten besin alır
    işte o arı...
    o arıydı evet...
    eminim onun o arı olduğuna, o arı bugün dolmuşu dar etti bana
    çıkmadı gitti camdan dışarı
    vızladı durdu kafamda sabah sabah
    stres yaptırdı
    calculus'tan kaldığım an ki gibi aynı...

  • onay bekleyen çaylakların bir kısmını otomatik olarak yazara çevirdik ve bunlara da sabırtaşı yazar dedik. yapılan aksiyonun makul bir sebebi vardı: onay bekleyen çaylakların sayısı her geçen gün biraz daha artıyordu. ancak geçmişten önümüzde miğferdibi çaylak alımları gibi çok başarılı olmayan bir örnek olay vardı. bu seferki onay bekleyen çaylak sayısıysa miğferdibinden çok daha fazla, bu yüzden herkesi tek seferde almamız mümkün olmayacaktı. peki ne yapmalıydık? onay bekleyen yaklaşık 41 bin çaylağın bari bir kısmını otomatik olarak yazar yapmalıydık ki, hem diğerlerinin de önü açılsın ve sıraları daha hızlı gelsin, hem de moderasyon olarak biz, yeni yazarların coşkusuyla kendine sığmayıp taşacak olan sözlüğün altını bir nebze de olsa çekip toparlayabilelim (herkesi bir anda alsaydık ne entry girilebilecekti, ne de okunabilecekti belki de). peki bunu nasıl yapacaktık? kimleri otomatikman yazar yapmalıydık? çaylak olarak geride kalanlara haksızlık yapılmış olmayacak mıydı? düşündük taşındık ve üç tane kriter belirledik, bunlara uyan kişileri yazar yapmaya karar verdik (sayıları 9300 civarlarında olan bu kişilerden 200 tane kadarının ilk 10 saat içinde uçtuğunu ekleyebilirim bir bilgi olarak). neyse, bahsi geçen kriterler şunlar:

    1-) sözlüğe henüz kaydolmuş, daha hiç sıra beklememiş çaylaklar bu gruba dahil olmamalıydı, zira bir yıldan uzun süredir onay bekleyen çaylaklar mevcuttu. biz de dedik, "sabırtaşı yazar olacak olan kişi nerden baksan bir en az 6 aydır bekliyor olsun". böylece sınır olarak 1 haziran 2008 tarihini koyduk. yani bir sabırtaşı yazar iseniz, sözlüğe kayıt olma tarihiniz 1 haziran 2008'den daha önce demektir. (neden özellikle "1 haziran 2008"?: çünkü o an öyle esti.)

    2-) onay bekleyen çaylak iken çaylak inceleme arabirimine düşen, ancak pas geçilen* çaylaklar da bu gruba dahil olmasınlar dedik. zira bu kişilerin entry'leri önceden incelenmiş ve yeterli seviyede bulunmadığı için pas geçilmiş. ancak bunların da sözlüğe küsmelerine gerek yok, başlangıç olarak şu entry'yi (bkz: #14333666) okumaları, belki de birkaç gün içinde yazar olmalarını sağlayabilir.

    3-) çaylaklar iki gruba ayrılıyor kabaca: a-) sözlüğe arada bir ya da nadiren girenler, hatta uzun süredir hiç girmeyenler. b-) sözlüğe hemen her gün girip "acaba yazar olmuş muyum?" diye kontrol eden hevesliler. 41 binlik nüfusu azaltmak adına bu iki grup arasında bir seçim yapma durumunda olduğumuzdan, sözlüğe daha sık login olan grubu tercih ettik ve kısaca dedik ki: yazara çevireceğimiz kişi, son 1 aylık dönem içinde sözlüğe bir kere bile olsa login olmuş olmalı.

    biliyoruz, bunlar çok mükemmel ve 100% hakkaniyetli kriterler değil, ama elimizden şimdilik bu kadarı geldi. sözlük, kendisiyle uyuşmayan yazarlarını temizledikten ve tekrar bir dengeye oturduktan sonra, buna benzer bir çözüm paketiyle tekrar gelebiliriz. bu arada tabii ki onay bekleyen çaylakları -yavaş yavaş da olsa- incelemeye devam edeceğiz. esen kalın.

  • akademi'nin yerinde olsam bu filmde oscarı leonardo'ya saldıran ayıya verirdim. çıldırsın ibne.

    not: çok iyi film.

  • bu nesil kolilerin uzerinde ince, 0.5cm genisliginde plastik baglama iplerini cebine koyup, cebinden caktirtmadan jeton deligine sokup, bu plastigi belki 50cm delikte ilerletip, insert coin yazisi push start olunca gelecegin basarili insani olacagini o gunlerde ispat etmistir.
    oysaki sinifinda ceketi onu ilikli, her dersi pekiyi olan, ogretmenlerin aferim uslu caliskan ogrenci dedikleri arkadaslari, hayatta bu cocuk kadar maddi basarilar kazanamamislardir.
    bu nesil millet 5 sene dersanelerde surunurken, 1 sene dersaneye gidip gene de o arkadaslarindan daha basarili olmustur.
    cunku bu nesilin pratik zekası bu salonlarda gelismistir.
    hatta bu ssg bile atari salonu çocuğudur.