hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: şirkten korkmayan sevgilimi dövdüm.

    entry: olay dün akşama doğru gerçekleşti. sevgilimle çay bahçesinde oturduk. 2 çay söyledim. bu bişeyler anlatıyor, köpek mi ne kovalamış, ben de ilgileniyomuş numarası yapıp derbiyi düşünüyom, etraftan sarı kız kesiyom falan neyse bu anlatırken bi ara ''allahtan hızlı koşuyorum'' deyince kan beynime sıçradı. ağzımdaki çayı püskürttüm allahu ekber dine dön diyerek yapıştırdım tokadı. bu da böyle anımdır.

    debedit: emek verilmeden yazılan entry'lerin debe'ye girmesine her zaman karşı çıkmışımdır. maalesef bu da öyle oldu. fakat ilk kez debe'ye girdiğim için yataktan fırladığımı itiraf etmeliyim. herkese teşekkürler.

  • cesitli kaynaklarda 100 milyon dolara mal oldugu paylasilmisti. bunun yerine fabrika yapilsaydi yazmissiniz. fabrika yapilmaz cunkum.

    eger fabrika yapilirsa, emeginle calisip kazanmaya baslarsan. haftasonu hanimi ve cocuklari alip piknik yapmak istersin bakarsin piknik yapabilecegin bir yer kalmamis, belki kendin isci olarak calisirsin fakat cocugum iyi egitim alsin benim calistigim firmada muhendis, yonetici olsun istersin bakarsin her yer imam hatip, cocugunun dogru duzgun egitim alabilecegi bir okul kalmamis, belki bir araba almak istersin haftasonlari bir yerlere gitmek icin ne benzin, ne araba alamayacagini fark edersin.

    siyasal islamcilarin istedikleri, seni sadakayla yasayan bir parazit yapmak ve sana para verdikce sukur etmeni saglamaktir. fabrika yapilirsa, et yersen beynin calismaya baslarsa isyan edersin belki devrim yaparsin ne gerek var.

  • insanlar eğlenmeye hasret. insanlar gülmeye hasret. bu ülkede güzel şeyler de oluyor.

    doya doya eğlenin ağrılı kardeşlerimiz.

    debe editi: şu gencecik yaşımızda gezip eğlenmek varken sinir ve stresle boğuşuyoruz.

  • -anne koştu.. anne koştuu.. bakıyorum.. ercan çok hızlı !! ercan çok hızlı !!
    -ercan allah cezanı vermesin..
    -terliği anne kullanacak.. bakıyorumm... terlik geliyorrr.. terlik geliyor.. ercan kaçtıııı.. ercan kaçtıııı.. mükemmel bir atış aynı güzellikte bir kaçış.. ercan odasında adeta devleşiyor..
    -ercan boyun devrilsin emi.. akşama baban gelsin.. o zaman da böyle kaçabilecek misin bakalım
    -anne saha kenarına kadar geldi.. 1 numaralı anonsu işaret ediyor..

  • bir bagimlilik cesididir. hastamiz gosteris olsun ya da kutuphanede sik duruyor diye kitaba yatirim yapanlardan bircok noktada farkliliklar gosterir. oncelikle hasta kisi, kitabi sadece satin almaz, okur da. yalniz okuma ve edinme hizlari birbirlerine uyum gostermediginden, aradaki fark, yani okunmamis kitaplarin okunmuslara orani gitgide buyur. bu durumda hastaligin ilk etaplarinda bir hayiflanma sureci yasanir. sikayet edilir zamansizliktan, hicbirseye yetisemiyor olmaktan, daha okunacak aha su kadar kitap bulundugundan. zamanla bu durum kaniksanir, zira okunan ya da gozgezdirilen bir metinde, bir arkadas sohbetinde, ilgi duyulan bir konu, yazar, vs. ile karsilasildiginda hemen soluk kitapcida alinmakta ve evde biriktilmekte olan kitap sayisi gunbegun artmaktadir. bir gun gelir kitaplikta yarisi, dortte biri okunmus, hic okunmamis, ya da soylece bir goz atilmis kitaplar ustunde bir baski olusturmaya baslarlar. o zaman hastamiz bu gidise bir son vermek lazim der ve bagimliligi kontrol altina almaya calisir, fakat genelde cabalari beyhudedir. bir sure bagimlilik kontrol altina alinir, kutuphaneye dadanilir, odunc alinan kitaplarin teslim tarihi gelip catinca soluk en yakin kitabevinde alinir. buradan da anlasilacagi gibi kisinin derdi yalnizca okumak degil, okunan metinlere sahip olmak, yaninda bulunmak, bir gun birseye bakmasi icabettiginde elini atacagi kaynaklari yakin cevresinde bulabilmektir. boylelikle okunmamis kitaplardan ozur dilenip baris antlasmasi imzalandiktan sonra bir ferahlama donemi gelse de artan kitap sayisini kaldirmayan kitapliga yenilerini eklemek, evin orasina burasina konuslandirilmis kitap yiginlarini duzenlemek gibi mekana ve mobleye dair problemlerin peydahlanmasi yakindir. etrafla konu uzerindeki konusmalarinda ise savunmaci bir havaya burunur. kitapciya yollandigini soyledigi arkadasi, -e daha gecen gun almadin mi sunu bunu? dediginde - birader bu meyve sebze degil ki curusun, bittikce alinsin, teessuf ederim! gibi bir cikista bulunup kabarsa da icten icte, 'yahu hakli, hayallah, ama geldik iste simdi elim mecbur...' bir tane daha. neyse efendim, bilincli ve bagimliliginin farkinda olan hastamiz cesitli ruh hallerine bata cika kah okur kah kitap alir, bu is boylece gider. dilegimiz gun gelip de okunmamis kitaplarin agirligi altinda ezilen hastamizin, 'ben bu kitaplari simdi baslasam omrumun sonuna kadar bitiremem' hesabi yapip okumayi topyekun birakmamasidir.

  • (bkz: yurtiçi kargo)

    ararsın açmazlar, şubenin adresini websitelerinden *bulup gidersin yerinde yeller esiyordur, hadi buldun şubeyi gittin suratlar beş karış, her an sorun her an sinir. öf.

  • yabana atılmaması gereken bir ölüm türüdür. biraz şöyle işler.

    arkadaşlarınızla birlikte bir ormanda kamp kurduğunuzu düşünelim. gece geç saatlere kadar ateş başında muhabbet etmenin gerçekten iyi bir fikir olacağınızı düşündünüz ve bunu hayata geçirdiniz. bir müddet sonra bu fikrin aslında yanıbaşınızdaki göle girmek kadar çılgın olmadığını düşünmeye başladınız ve bunu da hayata geçirdiniz. bir süre gölü lıkırdattıktan sonra çadırlarınıza geçiyorsunuz. uyumak üzereyken mükemmel bir geceyi, yaprak hışıltıları ve dalların kırılma sesleri bir anda huzursuz bir geceye çeviriyor. bir şeyler yaklaşıyor ve aniden yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. nefesin mi kesiliyor yoksa tutuyor musun farkında değilsin. kafanı ürkekçe dışarı uzattığında gördüğün şey bir boz ayı. amerikan korku filmleri senin için gerçek oldu. aklınız anında, aynı oranda klişe bir hayatta kalma tavsiyesi veriyor. boz ayıların savunmacı bir şekilde saldırdığını düşünüyorsunuz ve ölü numarası yapmaya karar veriyorsunuz. bu şekilde ayı için çoğunlukla bir tehdit gibi görünmeyeceksiniz ve bu ayı, tercihen ayısız bir otel bulana kadar size zaman tanıyacak.

    peki ya korkudan cenin pozisyonunda yere yatsaydınız ve ölü numarası yapmak için iyi bir oyunculuk yeteneğiniz olmasına gerek kalmasaydı? cenin pozisyonundayken kendi kendinize ölerek ayıyı bu zahmetten kurtarma ihtimaliniz nedir? mesela annelerimizin çoğu öyle düşünüyor. küçük bir çocukken isteyerek veya istemeyerek, sokakta bir anda onların görüş alanlarından kaybolduğumuzda ve ardından bizi bulduklarında; "kalbime inecekti" veya “korkudan ölecektim!” cümleleri, kendilerinden bolca duyduğumuz, ironik bir şekilde rahatlama cümlesi olarak ağızlarından çıkıyor. daha da kötüsü, “beni yarı yarıya korkuttun!” diye tepki veren annenin umudu! bu sadece yarı ölü, yarı yaşayan anneler tarafından yapılan bir suçluluk taktiği mi olurdu yoksa annelerimizi gerçekten mezara göndermek konusunda endişelenmeli miyiz?

    anneniz sizi kaybettiğinde ya da kamptaki ayıyı gördüğünüzde vücutta çok özel şeyler oluyor. bu özel şeylerden biri vücudunuzun korkuya fiziksel tepkisi olan fight or flight tepkisi. yani ya kalıp savaşacağız ya bu durumdan sıvışacağız. kaslarımızın korku anında gerilmesinin sebebi her iki duruma da hazırlanmaları.
    çoğu durumda tehdit ortadan kalktığında, vücut normale döner. ancak bazen, korku yeterince büyükse; korku anında kan dolaşımına pompalanan 30'dan fazla horman kalbinizi sarsmaya başlar ve ayının önünde, cenin posizyonundayken gerçekten ölürsünüz. yine de ölüm belgenizde korku yerine kalp krizi yazması daha yüksek bir ihtimal olur.

    baskerville etkisi
    20. yüzyılın başında, sir arthur conan doyle, "the hound of the baskervilles" (baskerville'nin köpeği)ni yazdı. romandaki baskerville ailesi, yüzlerce yıldır hayaletvari bir köpek tarafından öldürülüyordu. köpeğin en son kurbanı da bahtsız sir henry baskerville idi. bu gizemi çözebilecek tek bir kişi var: sherlock holmes! romanı anlatıp aralarındaki bağlantıyı tek cümlede kurmayı isterdim ancak spoiler vermemeyi tercih ediyorum. korku ile baskerville'nin köpeği arasındaki bağlantıya geçelim.

    isviçre'ye 8.000 kilometre mesafedeki bazı bilim adamları, bazı önemli şeyler keşfedebileceklerini umarak, baskerville'nin köpeği'nin sadece bir kurgu mu yoksa gerçek hayatta da yaşanıyor mu merak ettiler. daha sonra adını "baskerville effect" koydukları bir tespit ile bu meraklarını giderdiler. bu onlar için zahmetli ve tuhaf olmuştu çünkü "baskerville etkisi" dedikleri şeyi yani "yoğun psikolojik stresin neden olduğu kalp krizi kaynaklı ölümleri" incelemek isteyen araştırmacılar; korkunun ölüme yol açıp açmadığını görmek için yüzbinlerce ölüm belgesini inceledi. ne mi buldular? gerçek hayattan bir kesit vererek devam edelim.

    çin ve japon kültürlerinde dört sayınının son derece kötü çağrışımları var çünkü telaffuzu "ölüm" kelimesine çok benziyor. dünyanın başka yerlerinde yaşasalar bile bazı çinli ve japonlar, ayın dördüncü gününde seyahat etmekten ya da dışarı çıkmaktan kaçınmaya çalışıyorlar. öyle ki bazı yerlerde 4. katı olmayan binalar veya 4. sayfası olmayan menüler bile var. araştırmacılar, bu garip kültürü 25 yıllık periyotta; 200.000 çinli ve japonun ölüm belgelerini, bu kültürle alakası olmayan 47 milyon batılı insanların ölüm belgeleriyle karşılaştırarak araştırdılar. her şey bittiğinde sonuç şuydu: çinli ve japon ölümlerinin, ayın dördüncü gününde batılı kontrol grubuna göre gerçekten de çok daha yüksek olduğunu buldular. çinli ve japon grubunda, her ayın dördüncü gününde diğer günlere göre %13 daha fazla kalp krizi kaynaklı ölüm vardı. 47 milyonluk batılı kontrol grubunun ise uçarı kaçarı yoktu, stabil sayılacak şekilde ölüyolardı.

    baskerville etkisinin incelenmesi çok kolay olmuyor çünkü "korkudan ölüm" üzerine araştırma yapmak başlı başına riskli ve etik dışı. korkunun öldürme gücü mevcut kalp rahatsızlıkları olan insanlar üzerinde daha etkili. peki ya hiçbir kalp rahatsızlığı olmayanlar? ani ölümün en ünlü raporlarından biri 1942'de harvard fizyoloğu walter b. cannon tarafından yayımlanmış. cannon, " voodoo death " olarak adlandırdığı bir fenomenden bahsetmiş.

    ani ölümlerin vodoo ve kara büyü inançlarının olduğu yerlerde daha sık meydana geldiğini fark eden cannon, güney amerika, afrika, avustralya ve yeni zelanda gibi yerlere odaklanmış. lanetlendiği söylenen gıdalarla yüzünden ve büyülü olduğu söylenen mızraklar tarafından yaralanan sağlıklı, yabancı erkeklerin ani ölümlerini incelemiş. cannon, birçok insanın yiyecek ve suyu reddederek kendi ölümlerine neden olmuş olabileceğini belirtmiş olsa da, esasen toplumlarının yaşadığı bir korku yüzünden öldüler. bu şöyle bir şeye benziyor. bir hollandalı van'a geliyor ve buraya gelirken van gölü canavarı fenomeninden de haberi vardı. gece salla göle açılıyor ve bir su sesi eşliğinde dev bir silüet görüyor. o an, o hollandalı için o varlık van gölü canavarı. unutmayın korku anında beyniniz sizi olabilecek en muhtemel tehlikeye göre düşünmeye zorlar. low road'da alacağınız ilkel tepki budur. (korkunun işleyişi için sizi şuraya alayım.)

    korku bizi öldürebilir ve işin özü şöyle. temel olarak, sempatik sinir sistemi daha önce bahsettiğimiz fight or flight tepkisini harekete geçirir. korku geçtikten sonra bu tepkinin kapanması gerekir ancak bazen kapanmaz. kapanmadığı sürece adrenalin ve diğer hormanlar salgılanmaya devam eder ve kalp yüksek doz kokain almış gibi yoğun stres altında ezilir. damarların daralmasına neden olur, oksijen kalbe gitmekte zorlanır. bu durum vücudun rahatsızlığını daha da artırır. bir süre sonra da kalp kendini kapatır.

    yüksek derecede hissedilen korkunun bizi öldürebileceği gibi yüksek sevinçte bizi öldürebilir. makalenin başındaki annenin çocuğunu hemen değil de 30 yıl sonra bulmuş olduğunu varsayalım. uzun süredir kayıp olan çocuğunu bulduktan sonra ilk gördüğünde de anne benzer reaksiyonlara maruz kalabilir. çünkü ikisi de hem duygusal hem de fiziksel açıdan şok edicidir. siz yine de birilerinin kalbine indirecek seviyede şaka yapmayın çünkü gerçekten inebilir.

  • senin tipini, yürüyüşünü, saç şeklini skim. bu tipler hep aynı, fabrika çıkışlı gibi. ülke gotham city'den beter oldu.

  • --- spoiler ---

    bir bölümde, sabriye'nin tipksinin aynisi bir hayat kadini vardi, memnun bu kadini kürkler içinde görüp delirmişti.
    eve geldiğinde sabriyeye
    + seni kürkler içinde gördüm sabriye, napıyordun söyle bakalim
    - ay ne kürkü memnun, ben kürk giyer miyim?
    + bırak bu çevreci ayaklarını sabriye*

    gibi şukela repliklerle dolu, bu topraklarda yapılan en komik türk dizisiydi
    --- spoiler ---