hesabın var mı? giriş yap

  • bir deli kuyuya taş atıyor bizim koyun ekşiciler de peşinden şuku yağmuruna tutuyorlar. festivalden festivale ödülden ödüle koşan başarılı ekşiciler dünden beri önce ödül alınır sonra konuşma yapılır diye aynı şeyi papağan gibi tekrarlıyor, ödül töreni adabından* bahsediyorlar kdjfksd kimse de zahmet edip izlememiş daha öncekiler ne yaptı diye. bilin bakalım ne yapmışlar? evet birçoğu ödül almadan önce konuşup sonra ödülü almış ki öyle olmasa bile heyecandan unutabilir insan. ama yok ya organizasyon böyle olmaz en iyisini ekşiciler bilir önce ödülü alıp değerli kıymetlimiss efendimisss çok sayın tamer karadağlı hazretlerini bekletmeyecekti di mi?

    ayrıca kadından daha çok konuşanlar da oldu ama onlara böyle bir saygısızlık yapılmadı. yüksek ihtimalle kimsenin zamanını almamak için kısa süreye çok mesaj sığdırmak istedi nihal yalçın ama her şey birbirine girdi ve beceremedi. kadının söylemeye çalıştıkları işinize gelmediği için, sizin düşüncelerinize ters olduğu için ön yargılı davranıyorsunuz. aynısı başınıza gelse ne hissedersiniz diyeceğim ama empati yoksunu yıkıklar olduğunuz için gerek yok.

    bir yazar 'nihal hanımın yerinde bir erkek olsa mevzu bu kadar gündem olur muydu' diye sormuş ama belki de doğru soru 'nihal hanımın yerinde bir erkek olsa tamer karadağlı böyle davranır mıydı?' olmalı.

    başka başlıklar varken, herkes tamer karadağlı başlığında vs bunu tartışıyorken entrysi yeterli ilgiyi görmez diye yeni bir başlık açarak dikkatleri üstüne toplayan ilgi delisi yazarımızı da tebrik ediyorum, erkeğin kezbanı da böyle oluyor sanırım. umarım dediği gibi tanrı kendisini böyleleriyle karşılaştırmaz, kadınlar için olumlu bir gelişme olur.

    edit: ekleme

  • 2 yıl aradan sonra ilk ve son entryi giriyorum.

    ilk seferinde beceremedim ama bu sefer tecrübeliyim. aylarca içkiden uzak durdum sırf bana cesaret vermesin ve yapamayım diye ve bu uzaklığı atladığım ilk an bu noktada bulunuyorum.

    ne kurtulmaya ne de yaşamaya gücüm var. sadece mutlak huzura ermek istiyorum. türümüzün devamını sağlayamıyorum. belki de aşırı evrimleşip berbat canlılara dönüştük kim bilir. ama ben evrim halkasından çıkarak daha güçlü canlılara yer vermek istiyorum.

    sizleri tanımak, bu ortamın bir parçası olmak güzeldi. mutlulukla kalın. matrixteki bir 1 artık 0 oldu :)

  • topkapı'dan bekar olarak bindiğim, tuzla'ya varınca evli ve elimde bir çocukla indiğim otobüs hattı. iner inmez tuzla ilköğretime yazdırdık tabi çocuğu.

  • burak yılmaz'ı izlemek; sevmediğin bir partiye oy kullanmak gibi, miden bulanmasına rağmen içkinden son yudumu içmek gibi, düğünde oynamak için aile büyüklerinin ısrarı gibi, otobüste güneş vuran yerde oturmak gibi... örnekler çoğaltılabilir.

  • bunlardan bazıları iyice gaza gelip kemerini çıkartır, kendi sırtına şlak şlak diye vurarak ritim yapardı.

    ayrıca bu nesil queen'in "we will rock you" isimli parçasını sıralara vurarak icra eden son nesildir.

  • normalde pazartesi sabahi sendromu, cuma aksami mutlulugu olan biri degilim ama pazar gunleri uyandigimda gune mutlu baslarim hep.

    karsi apartmanin tam benimki hizasindaki dairede bir teyze yasiyordu. iki yil boyunca her pazar sabahi bu bayragi asiyordu, bugun oldugu gibi:

    http://i.hizliresim.com/e39avb.jpg

    yurt disinda yasadigimiz icin nadiren karsilasilan boyle seyler hosuna gidiyor insanin. iki yillik komsuyuz fakat neden sadece pazar gunleri bunu yaptigini merak ediyordum. ayni apartmanda olsak belki kapisini calar, kahvesini icerdim de, durum bu sekilde olunca sadece pazar sabahlarina mutlu uyanmakla yetindim uzun zaman.

    yaslica biriydi. ara ara balkona ciktiginda gorurdum. babanne minnoslugu vardir ya hani. aynisi iste. bundan bir ay kadar once teyze yine biraz rahatsizlanmis olacak ki, ayda bir eksik olmayan ambulans yeniden gelmis goturmustu fakat bu defa diger gun getirmedi. bir hafta oldu, bir ay oldu getirmedi.

    bir aydir pazarlarim bayraksiz geciyordu. yokluguna alismasi zor oldu. bugun uyandigimda bir baktim ki bayrak yeniden asilmis. cok mutlu oldum. iyilesmis teyze dedim. durumu facebook sayfamda anlatinca, arkadaslarim "gitsene ziyaretine oglum yaa" dedi hep bir agizdan. cesaretimi toplayip nasil becerdiysem kendimi karsi apatmanda buldum hasta ziyareti edecegim resmen.

    kapiyi bir adam acti, ogluymus. durumu basindan anlattim ayakustu, boyle boyle dedim iste en sonunda geldim. iceri buyur etti sagolsun, esi ve cocuklari da vardi ama teyzeyi goremedim salonda. herhalde icerde yatakta dinleniyordur dedim kendi kendime cunku bayrak var disarida. sonra basimdan asagi kaynar sular dokuldu "gectigimiz pazar kaybettik annemi" deyince.

    "ama bayrak disarida?" dedim, "hep o asardi pazar gunleri."

    anlatmaya basladi: "annem buraya kirk sene once, daha yirmi yasinda bile degilken gelmis istemeye istemeye. ondan sonra evlenmis, biz olmusuz, duzen kurulmus, is-guc derken bir daha mumkun olmamis ve geri donememis. annemler turkiye'den ciktiktiklarinda bir pazar gunuymus. icine dert olmus geri donus yapamamak ve neredeyse on yildir her pazar gunu bu bayragi asip gecmisi yad ederdi. ataturk'u, turkiye'yi hep cok sevdi. hepimize asiladi. simdi gelenek haline getirdigi bu bayrak gorevi bize gecti ve anisini yasatiyoruz. yine her pazar bizim tarafimizdan asilacak. cocuklarim da benden sonra asmaya devam edecek." dedi. bir yandan dinliyorum, diger taraftan dokunsalar aglayacagim gozlerin dolulugundan adami goremiyorum, kirpmaya korkuyorum. "hic komsum yok" diye mizmizlik ediyormus. "keske onceden gelseydin buraya ve tanissaydiniz" dedi. daha kotu oldum.

    "bilseydim gelmez miydim hic?" diyebildim sadece. teyze ile tanisamamak hayatimin sonuna kadar icimde yara kalacak sanirim.