hesabın var mı? giriş yap

  • ona küçük küçük sürprizler yapın.
    şaşırtın onu.

    beklemediği bir anda arkasından sarılıp yanağından öpüverin mesela.
    veya çantanızdaki tarakla tüylerini tarayın, eski günlerden kalma jölenizi onunla paylaşın.

    ona, onu sevdiğinizi, değer verdiğinizi gösterin.

    eve ondan önce gidip, yemek hazırlayın mesela. elinizden geldiği kadar yapın farketmez, o elinizden gelenin en iyisini onun için yaptığınızı anlayacaktır.

    leoparlar yapıları gereği duygusal hayvanlardır, bu hoşlarına gidecektir.

  • (bkz: tuz)
    harbi lan bunu hangi manyak denizden ya da kayadan elde edince tadına bakıp beğendi? hadi beğenmeyi bırak yediğim şeye biraz dökeyim dedi? ulan yediğim her şeyde biraz eksiklik var o da bu dedi? harbi merak ediyorum.
    rakı ve viski konusuna hiç girmiyorum.

  • ana diline önem vermeyen bir milletten ne beklenir! millet olarak dilimize duyarlı değiliz.

    ayrıca ana diline kendisinden bağımsız ya da ayrı bir şeymiş, nesneymiş gibi bakıp, davranıp dil bilgisi kurallarının hayatının hangi noktasında var olduğunu, hangi yapının, hangi amaçla kullanıldığını bilmeyen bu millet ve öğretmenlerin zaten öğretmesi beklenemez.

    her dakika beraber olduğun, onunla düşündüğün bu dili gerçek yaşam durumlarından örneklerle, iletişimsel olarak öğretmeyip kuralları tahtaya yazarak, ezberleterek, iki üç cümle de örnek isteyerek öğretebileceğini sanan kafaların maalesef ki başarısız olması kaçınılmaz.

    ek: ana dili öğretiminde dil bilgisi öğretimi amaç değil; okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerinin kazandırılmasında bir araçtır.

  • şımaran çocuğunu, "şöyle sert bir bakış atarak" susturmakla övünen bir arkadaşım vardı.

    çocuğu, önündeki yemeği bitiremediğinde tek bir emriyle tabağını yalatan bir başka arkadaşım...

    halam, kendi annesinin yeterince yaşadığını, herkesin iyiliği için artık ölmesi gerektiğini düşünüyordu.

    bir gece çok sevdiğim bir dostumla sarhoş olduk, otobüs durağına yürürken karşımıza çıkıp bize mendil satmak isteyen bir çocuk için, "bunlar hep yalan" dedi, "bizi soymaya çalışıyorlar." (bir çocuk ne kadar sahtekar olabilir ki!)

    annem, bir erkek çocuğum olmadığı için hep üzülmüş, dua etmiştir "gerçek" bir çocuğum olması için. (hala ediyor.)

    patronum bütün içtenliğiyle, "iki ay maaş alamadı diye neden problem çıkarıyor insanlar?" diye sordu, baş başa yaptığımız bir iş toplantısında.

    "köpeklerden nefret ediyorum!" dedi karnı tok bir arkadaşım, üstelik öğle tatilinde.

    birkaç mağaza dolaştıktan ve kızım tüm alış-veriş tekliflerimi reddettikten sonra girdiğimiz son mağazada kendisine, "neden bu kadar mutsuzsun?" diye sorduğumda beni kenara çekti ve "baba, neden böyle sorular soruyorsun bana, neden rezil ediyorsun beni?" diye sordu.

    adem abi yıllarca karısını dövdü, fatma teyze bahçesine dadanan çocukları kovaladı. (üstelik yıllarca)

    karım, çıkarlarını düşünmeyen bir ahmak olduğumu iddia etti.

    "ve biz onlara diyeceğiz ki" dedi kutsal kitabım...

    insan kötüdür.

  • sokakta, okul bahçelerinde bulunan torbacılara ellemeyip youtuber kovalayan narkotiğin diğer bir icraati.

  • sanırım bu yıllar 90'ların sonları ile 2000'lerin ortaları arasında yaklaşık 10 yıl devam eden bir dönemdi. sonra herkes kendi evine bilgisayar almaya başlayınca o güzel dönem de artık mazide kalmış oldu.

    o zamanlar şimdiki gibi kafeler sinek avlamazdı. misal biz oturacak masa bulabilmek için öğlen 12'den önce kafeye ulaşmaya çalışırdık. öğleden sonraları ise kafeler o kadar kalabalık olurdu ki kafe sahibinin tuttuğu sıra kağıdına ismimizi yazdırırdık. sırada bekleme süresi bazen 2 saati bile bulurdu. kafelerin bazıları atariler, normal oyun bilgisayarları ve sadece internet kullanımlık bilgisayarlar olarak bölümlere ayrılırdı.

    yine bu dönemin başlarında kulaklık diye bir icat pek yaygın olmadığı için internet kafelerin içinde son ses açık bilgisayar ortamı mevcuttu. fareler, klavyeler desen kirden kabuk bağlardı tabiri caizse. hele o toplu mekanik fareler... az sinir etmemişti bizi.

    "32 kişilik dust kuruldu, isteyen girsinnn", "pusmak yok", "ekran yapma aq", "rest çek", "impulse'yi aç" gibi efsane counter-strike replikleri inletirdi salonları. 4-5 kişi ile yapılan age of empires ii the conquerors multiplayer'ların ise tadından yenmezdi. tat demişken; o klavyenin yanına serilen gazete parçasının üzerinde yenilen simit ise internet kafe atmosferinin en hoş ayrıntılarından biriydi.

    the settlers'lar, heroes might and magic iii'ler, delta force'lar, red alert'lar midtown madness'lar, cm serileri, fifa 99-2000'ler, vs. en kral oyunlarıydı buraların.

    son olarak leş gibi sidik kokan tuvaletleri de unutmayalım.

    demem odur ki ben bile en az 3-4 yıldır bu yerlere hiç uğramadım. çocukluğumuzun eğlence merkezi olan buraları bu şekilde görmek biraz üzüyor beni. çoğu kafe de zaten playstation salonlarına çeviriyor kafeleri.

    neyse başkan bağırıyor: "17 bittiiii." kalkmam lazım...

  • acımasız olmak istemem ama;

    ekonomisi rezalet bir ülkeden abd'ye gitmeye çalışıyorsan zengin olacaksın o kadar.

  • otobüs değil ama iki gün önce dolmuş versiyonunu yaşadım.
    ayakta da yolcu var; balık istifi ilerliyoruz.
    önümüz açık, inecek yolcu da yok ama şoför zönk diye durdu. sonra kapıyı açıp geriye doğru koşmaya başladı. arka camdan izliyoruz adam baya baya gittiğimiz yönün aksine doğru depar atıyor.
    içerdeki teyzeler cıkcıklıyor. bi tanesi “ay terk etti bizi” deyip dizine vurunca kayış koptu. ergen bebeler “piston aşşaa” deyip gülüyorlar. her kafadan bi ses geliyor: bi haber vermeden gidilir miymiş, bari paraları alıp kaçsaymış üstümüze niye bırakmış, biri mi ölmüş, galiba karısı aldatmış duyunca delirmiş… neyse hemen arabayı sürecek vekil tayin ettiler, vekile güvenmeyip paralara göz kulak olacak yaşlı bi amcayı yan koltuğa oturttular. apaçinin biri koşan şoförü videoya çekmek için aşağı inmişti, başka bi velet onu çağırmak için indi “abi gel kalkıyoz biz seçim yaptık yeni şoför var” diye bağırıyor falan… bunların hepsi de maksimum 4 dk içinde oluyo bu arada he.
    neyse sonra baktık bu sefer şoför dönmüş dolmuşun arkasından koşuyor. gene zehir gibi bi türbanlı teyze farketti bunu tabii; neyse durduk aldık adamı. yeni şoför kalkmıyo da koktuktan çabuk adapte oldu helal olsun; yan koltuğu gösterip “abi sen buraya geç istersen bi soluklan ne oldu anlat hele” falan diyor.
    meğer camdan desteyle iki yüzlükler uçmuş. bu da nereye düşürdüğünü sonradan farkedip bi şey demeden inmiş işte…
    yaşadığım en komik ve dumur anlardan biriydi.
    o değil de millet nasıl sıyırdıysa artık en saçma sapalak vaziyetlere bile anında uyum sağlayabiliyor.
    işin aslını öğrenince “valla bizi bırakıp gaçsan da şaşmazdık yavrum” diyen amca +1

  • sonucu yazalım
    -akp ve mhp oyları ile kabul edildi.

    eğer cinayetlere, tacizlere, tecavüzlere dair bir şey sunulursa sonuç:
    -akp ve mhp oyları ile reddedildi

    arkadaşlar bunları artık ezbere biliyoruz.

  • başlık:fakirliğin resmini çizdim beyler gelin

    1.ama telefonum olmadığı için fotoğrafını çekemedim beyler kusura bakmayın.

    2.@1 güldüm piç şuku